Ana içeriğe atla

17. yüzyıllarda vergilerde uygulanan adaletsizliklerin sebep olduğu Celali İsyanları Osmanlı Devleti'nin merkezî otoritesini sarsmış ve Duraklama Dönemi olarak bilinen bu dönemde birçok ayaklanmanın da yolunu açmıştı. 1519′da Şeyh Celal liderliğinde başlayan ayaklanmalar silsilesi, ülkede büyük bir düzensizliğe sebep olmuştu. Yeniçerilerin halkı haraca bağlaması ve vilayetler arasında başlayan çekişmeler, 1599′da Karayazıcı Abdülhalim Bey'in ayaklanması ve Urfa'yı ele geçirerek beyliğini ilan etmesi üzerine Orta Kurdewarî'a da taşınmıştı. Bu dönemde çoğunluğu kuzeyden başlamak üzere Erzurum, Bitlis, Mamuretül Elaziz, Van, Diyarbekir, Musul ve Halep Vilayetlerinde meskun olan Kürtler, Osmanlıya bağlılık bildirmiş ve merkeze bağlı beyler tarafından yönetilmekteydi. Karayazıcı Abdülhalim'in Urfa'yı alması başta Güneybatı Kurdewarî'de Halep Vilayeti olmak üzere birçok yerde devlet düzeninin bozulmasına sebep olmuştu. Bu durumdan rahatsız olan Padişah III. Mehmed, Karayazıcı üzerine gönderdiği Beylerbeyi Budakoğlu Hüseyin Paşa'nın da isyancılara katılması üzerine Sinanpaşazade Mehmed Paşa'yı bir orduyla Urfa'ya gönderir. Ne var ki Karayazıcı ve Hüseyin Paşa kaleye kapanır ve teslim olmazlar. Halep Beylerbeyi İbrahim Paşa ve Şam Beylerbeyi Hüsrev Paşa ile Urfayı kuşatan Mehmed Paşa, ikinci kuşatmasında Karayazıcı ile anlaşır ve Budakoğlu Hüseyin Paşa'yı İstanbul'da asılmak üzere teslim alır. Karayazıcı ise Antep Sancakbeyliği'ne atanır. Bu sırada Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Halep Vilayeti yeterince karmaşa yaşamaktaydı. Yeniçerilerin, İbrahim Paşa'nın isteği üzerine şehir merkezine yerleştirilmeleri ancak bir yıl sürmüş çünkü İbrahim Paşa'nın görev süresi bitmişti. Halep ve Güneybatı Kurdewarî'de patlak veren siyasal çekişmeler Şam Yeniçerilerine karşı örgütledikleri direnişle önceden Halep'te belli bir saygınlık kazanmış olan Hûsênê Canboladî (bazı belgelerde Hüseyin Canbuladoğlu, Canbulad Oğlu Hüseyin Paşa ve Huseyn Canbulad el-Kurdî) ile yeğeni Alî adlı iki Kürt'ü öne çıkarmıştı. Hizmetlerinin karşılığı olarak padişah 1603 yılında ’mahalli bir şahsa ilk defa bu payeyi bahşederek' Hûsênê Canboladî'yi Mirimiranlık rütbesiyle Halep Valisi olarak atadı. Kilis'in Kürt beyi olan yeğeni Alî ise Halep vali vekilliğine getirildi. Görevdeki vali İbrahim Paşa, durumu hazmedemeyince Hûsênê Canboladî ve beraberindeki Kürt askerler, şehre çarpışarak girmek zorunda kaldı. Osmanlı İmparatorluğu'nda valiliğe getirilen ilk Kürt olan Hûsênê Canboladî'nin görev süresi iki yılla sınırlı kaldı. Celali İsyanları'nın Osmanlı'yı zayıf düşürmesi üzerine harekete geçen İran, 1590 yılında imzalanan ve 13 yıl yürürlükte kalan anlaşmaları bozarak 25 Ağustos 1603′te Osmanlı'ya savaş açtı. Bu savaş devam ederken III. Mehmed ölmüş, yerine oğlu I. Ahmed geçmişti. 1605 yılında tekrar karşılaşan Osmanlı ve İran orduları Urmiye yakınlarında çarpıştı ve Şah Abbas, Tebriz ve Erivan'ı Osmanlı'dan geri alarak topraklarına kattı. Bu arada savaşta göreve çağrılan Hûsênê Canboladî, Tebriz'e vardığında Osmanlılar çoktan yenilmişti. Yenilginin müsebbibi olarak gösterilen Hûsên, yenilgi meydanında kurulan bir darağacına astırılarak idam edildi. Hûsênê Canboladî'nin kardeşleri ve yeğeni Ali, Husênê Canboladî'nin intikamını almak için geri dönüp Halep'i kuşatarak Osmanlı askerlerini öldürürler. 30.000′den fazla asker toplayan Alî Canboladî (bazı belgelerde Ali Canbuladoğlu), Antep, Kilis ve Urfa gibi sancaklarını da ele geçirerek Halep çevresi ile birlikte kendi sınırlarına kattı. Kendisine valilik verilmesine rağmen bunu kabul etmeyen Alî, bağımsız bir devlet kurmak için çalıştı. Osmanlının tüm memurlarını sınırdışı ederek defterdar dahil olmak üzere bölgeye kendi memurlarını atadı. Düzenli bir ordu kurarak önce Trablusşam'ı buradaki Kürt aşiretlerinin yardımıyla alarak Şam üzerine yürüdü ve burayı topraklarına kattı. Bütün bunlar olurken Osmanlı başa genç bir sultan geldiği için zor günler geçirmekteydi. Alî Canboladî'nin bu sırada Avrupalı ülkelerle görüşerek ’kendi iradesinin ticareti teminatı altına alacağı ve kanunsuz icraatlar ile rüşvetin nihayet bulacağı' konusunda bazı anlaşmalar imzaladığının duyulması üzerine Osmanlı, tedirgin olmaya başlar ve Canboladî'yi zaten kabul etmediği valilikten azlettiğini ilan eder. 19 Eylül 1606 tarihi Osmanlı belgelerine Canbuladoğlu İsyanı olarak yazılır. Canboladî ise 11 Kasım 1606′da kendi adına para bastırır, sınırlarını Musul'a kadar genişleterek Halep sarayını devlet merkezi ilan eder. Bu sırada imparatorluğun başkentinde Veziriazam Derviş Paşa idam edilmiş ve Batı Serdarı (Kuyucu) Murad Paşa, vezirazamlığa getirilmiştir. Canboladî'nin fetihlerine devam etmesi üzerine Celalî İsyanları'nı bastırması için Murad Paşa, 15 Haziran 1607′de Anadolu Serdarlığı'na atanır ve büyük bir orduyla Alî Canboladî üzerine yürür. Hatay yakınlarındaki Oruç Ovası'nda karşılaşan Osmanlı ordusu ile Kürt ordusu 16 gün süren büyük bir savaşa girişirler. Lübnanlı Dürzi Kürt Meananlı Şeyh Fahreddin'in 20.000 kişilik bir orduyla 40.000 kişiyi komuta eden Alî Canboladî'ye yardıma gelmesi savaşı daha da kızıştırır. Neticede 22 Ekim 1607′de Osmanlı, üstünlük sağlar ve 26 bin insanın kafası kılıçla kesilir. Kürt Dağı çevresine çekilen Kürt ordusu, 30 Ekim 1607′de önce Kilis'i ardından Halep'i tekrar geri alsa da kısa bir süre içerisinde yeniden kaybeder. Yaklaşık bir yıl boyunca küçük çaplı çatışmalar devam eder ;fakat Kürt ordusu bir daha tekrar toplanamayacaktır. Alî Canboladî olanlar üzerine 2.000 kişilik bir kuvvetle önce Kalenderoğlu İsyanı'na yardım etti ardından İznik'e gitti. Amcası Haydar ve kahyası Hüseyin'in aracılığıyla padişahla görüşmek istedi. Uzun sorgulamalardan sonra I. Ahmed, Canboladî'yi affederek maiyetindeki 100 kadar adamla birlikte Macaristan'a Temeşvar Vilayeti'ne beylerbeyi olarak gönderdi. Bir çeşit sürgün olan bu valilikte de Kürt Alî Canboladî merkezî otoriteye karşı geldi. Yeniçerilerin de ayaklanması üzerine Canboladî, Belgrad'a geçti ;fakat burada İstanbul'dan gelen emirle boğazına kement geçirilerek idam edildi. Kürt Canbolad Aşireti, Oruç Ovası hezimetinden ve Alî Canboladî'nin idam edilmesinden sonra Osmanlı'nın emriyle dağıtıldı. Aşiretin bir kısmı Urfa, Malatya ve Ankara'ya diğer kısmı ise Lübnan ve Girit'e daha sonra ise Kıbırıs'a gönderildi. Lübnan'a gönderilenler, burada daha çok Dürzi olarak bilinen aşiretler ile karıştı ve yıllar sonra en büyük Dürzi kabilesini oluşturdular.Lübnan'nın önde gelen Canpolat ailesi Kürt'tür ve soy Ali Canboladi'nin toranlarıdırlar. Nitekim, büyük siyasetçi, fikir adamı ve Eski Lübnan İçişleri Bakanı Kemal Canpolat ve onun oğlu eski Dışişleri Bakanı şu anki İlerici Sosyalist Parti\'nin de Genel Başkanı Velid Canpolat yani Lübnan'daki Dürzilerin liderleri her seferinde Kürtlüklerine vurgu yapmıştırlar. .Halen Lübnan, Suriye, Türkiye, Irak, Yunanistan, Macaristan ve Kıbrıs'ta yaşayan Canbolatlar'ın büyük bir kısmı farklı inançlar taşısalar da Kürt kimliklerini her seferinde vurgulamaktalar.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.