Ana içeriğe atla

2003 yılında ABD ve müttefiklerinin müdahalesi sonucunda, Irak'ta federal ve Kürdistan'da federe devlet sürecinin başlamasından sonra Türkiye, geleneksel, tarihi, Kürt karşıtlığı ve düşmanlığı çizgisinde döneme uygun yeni politikalar belirledi. Bu politikanın ana stratejisi, Kürdistan Federe Devlet oluşumunu yıkmak ve Kerkük'ün Kürdistan'a bağlanmasını engelleme oldu. Kerkük'ün referandum sonucu Kürdistan Yönetimine bağlanması halinde, Güney Kürdistan'da bir işgal hareketine baş vurabileceği konusunda da irade beyanında bulundu, bununla ilgili hazırlıklar yapmaya başladı. Ortadoğu'da geniş proje sahibi olan ve bu projesini Irak federal devlet deneyi üzerinden gerçekleştirmeye çalışan, bunun için Irak federal devletinde istikrar sağlamaya çalışan ABD'nin, böyle bir girişimde, Türkiye'nin herhangi bir işgal hareketi sırasında taraf olacağı ve fiilen karşı koyacağı, Kürdistan federe yönetiminin her şeye rağmen Türkiye ile bir varolma ve yok olma savaşına gireceği de bilinmekteydi. Kerkük ile ilgili referandumun gerçekleşmemesi, ertelenmesi de Türkiye'nin elindeki bu kozu ve gerekçeyi geçici de olsa aldı. Türkiye, Kerkük'ü, Güney Kürdistan'ı işgal etmek ve Kürdistan Federe Bölgesini bozmak için gerekçe yapamayınca, PKK'nın Güney Kürdistan'daki varlığı üzerinden politikalarını sürdürmeye ve projelerini gerçekleştirmeye başladı. PKK'nın Kürdistan Federe Bölgesi tarafından beslendiğine, kollandığına ve desteklendiğine kendi kamuoyunu ikna etti. Devletin düşünceleri ile, Öcalan'ın “ “PKK'nın lideri ben değilim, Barzani ve Talabani'dir“ düşünceleri de bir çakışma gösteriyordu. Bu görüşlere bağlı olarak, Şemdinli'den başlayan ve Dağlıca'da noktalanan gelişmeler de bu tezlerini doğrulama ve test etme süreci olarak programlandı. Sonuçta da başarılı olundu. Meclis, ordunun Kürdistan Federe Bölgesi'nde PKK'ya karşı operasyon yapması konusunda tezkere çıkarttı ve karar verdi. Böylece Türk Devleti, dünyanın gözünün içine bakarak Kürdistan Federe Bölgesi'ni işgal etme kararını açıkladı. 5 Kasım 2007 tarihinde Başbakan Erdoğan'ın Beyaz Saray'da ABD Devlet Başkanı ile yaptığı görüşmeden sonra, PKK'nın, ABD'nin, Türkiye'nin düşmanı olduğu dünyaya Bush tarafından ilan edildi ve bu düşünce merkezinde Türkiye PKK'ya karşı operasyon iznini aldı. Bu operasyonla ilgili Güney Kürdistanla da bir uzlaşma sağlandığı gibi bir kanaat ilk plânda oluşsa da, bu uzlaşmanın olmadığı, Kürdistan Başkanı Mesut Barzani'nin hava operasyonu sırasındaki tutum ve açıklamalarıyla açığa çıktı. Buna rağmen, hava saldırıları devam etti. ABD'de de bu saldırılara yardımcı oldu, açıkça ilan edildiği gibi istihbarat ve lojistik anlamda operasyona açık destek sağladı. Türk kamuoyunda, ordunun PKK'ya karşı sonuna kadar gideceği konusunda yaygın bir inanç yaratıldı. “Askeri operasyonla PKK sorunu tümüyle çözülemez “deniliyor idiyse de, PKK'nın hareket kabiliyetinin tümden kırılacağı ve marjinalleştirileceği konusunda güçlü bir kanaat oluşturuldu. 21 Şubat'ta kara harekâtının başlaması da, bu kanaat ve inancı daha da geliştirdi. ABD ve müttefikleri bu kara harekâtının sınırlı olması gerektiğini ve kısa sürede sonuçlandırılması gerektiği konusunda uyarıcı oldu. Türkiye kara harekâtında sonuna kadar gideceğini açıklamasına, yaptıklarıyla Türk kamuoyunu buna inandırmasına, ABD'nin PKK'nın tanımlaması ve ortak düşman olduğu stratejisinden bir değişiklik olmamasına rağmen, Türk ordusunun 29 Şubat'ta apar-topar karadaki işgal hareketinden vazgeçerek, geri dönüş yapması, şaşırtıcı bir olay oldu. Bu geri çekilmenin, ABD Dışişleri Bakanı Gates'ın Türkiye'ye gelişinden sonra operasyonun son bulması konusunda açıklama yapması ve ABD Devlet Başkanı Bush'un aynı doğrultudaki açıklamalarından sonra gerçekleşmesi, Türk kamuoyunu hem şaşırttı, hem de çaresiz bir konuma düşürdü. Güney Kürdistan'daki hava işgalinden sonra, kara işgalini televizyon haber bültenlerinden savaş muhabiri çılgınlığı ve psikolojisi ile sunan M. Ali Birand, Fatih Altaylı, Ali Kırca gibi basın otoriteleri, gazetelerin meşhur köşe yazıları şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. “Ne oldu da Türk ordusu alelacele geri döndü? Buna kimler, hangi kurum karar verdi? Başbakan ve hükümetin bu kararda haberi var mıydı?“ gibi sorular sorulmaya başlandı. Başbakan'ın çekilmeden haberinin olmadığı “ulusa sesleniş“ yazısı ve konuşmasındaki son dakika değişiklikle ortaya çıktı. Türk ordusunun geri çekilmesi açıkça ifade edilmese de bir yenilgi olarak nitelendirildi. Geri çekilmenin nedenleri araştırılmaya başlandı. Türkiye, PKK'ya karşı sonuna kadar gideceği kararlılığındayken, ABD'nin PKK tanımında bir değişiklik olmamışken, Kürdistan Federe Yönetimi Türkiye'nin hava ve karar işgali karşısından fiili bir hareket içinde değilken, Türk ordusunun çekilmesinde, çok hayati, ABD'yi de etkileyen ciddi bir neden olsa gerek. Kamuoyunda bilinen ve bilinmeyen nedenleri, görüşleri bir-bir analiz ederek, bir düşünce atmosferinin yaratılmasında yarar olacaktır. “Birinci görüş: Bu saatten sonra PKK yönetiminden ve ortalama her Kürd'den dinleyeceğimiz görüştür. O da PKK'nın Türk ordusunu püskürttüğü ve yendiğidir. Bu görüşün doğru olması söz konusu değil. Bu görüşün doğru olmadığına, üç veya daha fazla nedenden dolayı katılmak olanaklı değil. “Birinci neden, PKK'nın Türk ordusunu yendiğine dair ortaya çıkmış parametreler yok. “İkinci neden, Türk Devletinin daha cepheye süreceği önemli ve büyük güçleri söz konusu. Bu güçleri cepheye sürmeden, kısa sürede PKK'nın yenmesinden ve zaferinden bahsetmek olanaklı olmadığı gibi, verili duruma da aykırı. “Üçüncü neden, PKK'nın ortak düşman olduğu stratejisinde bir değişiklik yok. Bu strateji ve ABD'nin sınırlı hava ve karar saldırısına ve işgaline izin verdiğine göre, PKK'nın düşmanlığı konusundaki partnerini yalnız bırakması, ona yardım etmemesi düşünülemezdi. Bu durumda ABD kendi fili güçleri ile yardım etme için harekete geçebilir durumdaydı. ABD bunu yapmadı, Türk ordusunun kısa sürede çekilmesini talep etti. “Dördüncü neden, Türk ordusunun yenilmesi demek, dolaylı da olsa ABD'nin de yenilmesi demektir. Mevcut verili durum bunu da red ediyor. ABD'nin böyle fiili bir destek ve girişiminden de bahsedilemez. “İkinci görüş: ABD'nin, Dışişleri Bakanı ve Başkan Bush nezdinde durduk yerde Türk ordusunun çekilmesini istemesidir. Bu görüşe de katılmak olanaklı değil. Çünkü, ABD Devlet Başkanı, Türk ordusunun Kürdistan Federe Bölgesinden hızla çekilmesini istediği zaman da, PKK'nın ortak düşman olduğunun altını çiziyordu. “Üçüncü görüş: PKK, Türk Devleti'nin hava saldırısından sonra, sorun olmaktan çıkmıştır. Bu görüş de doğru değildir. Çünkü, PKK, en kaba bir tanım ve yaklaşımla sorun olmaya devam ediyor. ABD'nin ortak düşman dediği bir güce karşı ortağı olan Türk Devleti'nin verdiği mücadelede geri çekilmesini istemesi, ona yardım ve destek olmaması “ulusal çıkar/devlet çıkarı“ tanımına da aykırı ve olağan olmayan bir davranıştır. “Dördüncü görüş: ABD, Türkiye'nin PKK'ya karşı mücadelesinde Güney Kürdistan'ı sınırlı da olsa havadan ve karadan geçici olarak işgal etmesine, büyük pazarlıklar ve ödünler sonucu evet demiştir. Türk devleti bu talepleri yerine getirmemiş ve bu konuda sırt çevirmiştir. Bu görüş de, çok doğu olmadığı gibi, buna dair somut veriler de ortada yok. Bu konularda bir açıklama da söz konusu değil. Bu operasyon sürerken, İran'a kaşı bir müdahale gündemde olsaydı ve Türkiye karşı tutum belirlemiş olsaydı, bu görüşün doğru olabileceği ileri sürülebilirdi. “Beşinci görüş: ABD, Türk Devletine sınırlı bir operasyon konusunda izin vermiştir. Türk Devleti gizli gündemine uygun, Kürdistan Federe Devletini yıkma ve bozma doğrultusunda projeler gerçekleştirmeye, adımlar atmaya başlamıştır. Bunun da bütün dengeleri alt-üst edeceği, Irak'ta yeni bir istikrarsızlığa neden olacağı, bunun ABD çıkarlarına da aykırı olacağı açıkça görülmüştür. Türk Devleti'ne istihbarat sağlayan ABD, bunu rahatlıkla tespit etmiştir. O tespitten sonra da Türk Ordusunun hızla Kürdistan Federe Bölgesinden çekilmesini istemiştir. Bu görüş, daha rasyonal ve verisel olarak üzerinde durulabilecek, önümüzdeki günlerde açığa çıkacak bir konudur. “Altıncı görüş: Kürdistan Federe Yönetimi'nin tutumu ve Federe devlet Başkanı Barzani'nin güçlü diplomatik girişimlerinin ABD'yi etkileyerek Türk Ordusunun Kürdistan'dan çıkarılması sağlanmıştır. Bu görüşe de tümüyle katılmak olanaklı değil. Eğer diplomatik girişimler, ABD tarafından Türk Ordusunu geri çekme gücünde olsa idi, o zaman ABD'nin ta başından itibaren Türk Devleti'nin operasyon yapmasına izin vermemesi gerekirdi. Çünkü, Türk Devletinin PKK'yı gerekçe göstererek Güney Kürdistan'da başlatmayı düşündüğü işgal senaryoları ve bunun için ABD'den destek arayışı içine girdiği koşullarda, Kürdistan Federe Devleti Başkanı ve Irak Federal Devlet başkanı bu girişimi bir savaş nedeni olarak dile getirmişlerdi. “Yedinci görüş: Kürdistan Federe Devlet Başkanı ve Yönetiminin, kara harekâtından sonra, Türk Ordusu ile savaşa gireceği konusunda kesin ve kararlı tutumunu ABD'ye iletmiş olmasıdır. ABD, Kürdistan Federe Yönetimi ve Başkanının bu niyetinin ciddi olduğunu anlamıştır. Çıkacak bir savaşta da Irak'ta ve bölgede dengelerin tümden değişeceği, ABD çıkarlarının büyük darbe alacağı, ABD'nin Ortadoğu'daki uzun vadeli hesaplarının son bulacağı, Kürtlerin stratejik müttefikliğinin kaybolacağını saptamıştır. Kürdistan Federe Yönetimi ve Başkanı'nın bu konuda bir açıklama yapmaması, bu tutumun gösterilmediği anlamına gelmez. Irak Dışişleri Bakanı'nın Türk Devleti yetkililerinden önce Türk Ordusunun Kürdistan'dan geri çekileceğini bilmesi ve açıklaması bunun göstergelerinden biridir. Bu görüş ve neden, daha rasyonal ve gerçekçidir. Önümüzdeki günlerde ve dönemlerde açığa çıkacak bir sorundur. “Sekizinci görüş: Kürdistan Yönetimi ve Başkanı, hem Türk ordusu ile açık savaşacağını ve hem de Türk ordusunun çekilmesi halinde PKK sorununu ABD ile çözeceğini güçlü bir irade olarak ortaya koymuştur. “Dokuzuncu görüş: Büyükanıt ve Öcalan konsepti bu dönemde amacına ulaşmıştır. Gelecek dönemde yeni bir atılım için, geri adım atılmıştır. Bu görüşlerin ve opsiyonların hepsi, karmaşık ve çok bilinmeyenli bir denklemle karşı-karşıya olduğumuzu açığa çıkarıyor. Bu gelişmenin sonuçları da, gelişmenin kendisi kadar kapsamlıdır ve tartışılması gereken bir konudur. Amed, 01. 03. 2008 İbrahim GÜÇLÜ [email protected]

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.