Oyun Kurucu TC
“Oyun Kurucu“ TC
“Riyakarlık aşağılığın son haddidir“ diye bir laf var. TC ikiyüzlülüğün de ötesinde çok yüzlü, Fars, Arap devlet geleneği de aynen öyle…Bu, sömürgeci faşistler arasında bölüşülmüş ortak bir akıldan ve siyasi iradeden yoksun bırakılmış Kürdistan halkının durumunu, çok uzağa gitmeden son yüzyıllık trajik tarihini, soykırımları, işkenceleri, tassavvur edilemeyen uygulamaları hesap etmeye takadımız kalmadı, üstelik hala da bitmemişken tüm hızıyla ve gaddarlığıyla devam ediyorken.
Ne yazık ki hala insanımızda “saf“bir söylem var. Düşmanından –yüzlerce tecrübeye, acı örneklere rağmen- hilenin dışında bir beklentisi olamayacağını bile bile Kürdler, günümüzde insanlığın ulaştığı uygarlık düzeyinden hareketle TC ile ve tabii diger unsurlarla da iliskilerinde insani ögeler arıyor. Ama boşuna !!! Ortadoğu satranç tahtasında politik arenaya çıktığında her türlü oyuna da hazır olmak, düşmanın karekterine göre tavır almak zorunlu. Yoksa kadim ata topraklarında yaşama hakkını tümden yitirirsin.
„Osmanlı’da oyun bitmez“ tabii ki onun mirasçısı TC’de de öyle. Seyit Rıza „Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim“ lafını boşuna söylememiştir. “İslami kardeşlik“ söylemiyle Kürdlerin aklını başından almayı düşünen TC başbakanı (şimdi cumhurbaşkanı) Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’nin dünyada ve bölgede artık „oyun kurucu“ olduğunu, kendilerinin içinde yer almadığı, kendilerine rağmen hiç bir çabanın başarıya ulaşmayacağını ilan etmisti zaten. “ Tilkinin kırk oyunu vardır. Kırkı da kümes üzerinedir“ derler. TC’nin de iç ve dış politikada bütün oyunları Kürdistan ve Kürdler üzerinedir.
„Asil“ oyun kurucu TC Genelkurmayı’nın daha önceleri şu beyanda açıklamaları olmuştu: “PKK bir tehlike değil, bazı vur kaç eylemi yapsa da bunların bir kıymeti harbiyesi yok , denetim altındadır. Asıl tehlike Güney Kürdistan’dır. Kürdler tarihte hiç bir zaman elde edemedikleri bir statü elde ettiler.“ Gizlenen korku açığa vurulmustur;çünkü bir adım sonrası bağımsız Kürdistan’dır. Anlaşılılırdır ki Bağımsız Kürdistan TCnin sağıyla solu, dincisiyle üzerinde anlastığı tek kırmızı çizgidir. Daha önce dört sömürgeci devletin kendi aralarında yaptığı anlaşmaya göre, herhangi bir ülkede kurulacak bağımsız Kürdistan bir savaş nedenidir. Hepsi birlikte her girişime müdahale edeceklerdir. Buradan hareketle diğerleriyle birlikte TC, Güney Kürdistan aleyhine elinden gelen her türlü oyunu, istismari, taktiği denemeyi kendine amaç edinmiştir..
Akılllarına gelen ilk yöntem , Kürdistani unsurları bölmek, siyasi güçleri kendi arasında çatıştırmaktı. Bunu başaramadılar. PKK’yi bahane ederek doğrudan askeri işgale yöneldiler. Yer yer bombalayarak alt yapıyı tahrip etme girişimlerini geçen süre zarfında arttırıp çok sayıda „ sınır ötesi operasyon“ yaptılar. Uluslararası meşruiyeti olmayan böylesi bir başıboşluğa dünya güçlerinin izin vermemesi üzerine yeni planlar devreye soktular.
Güney Kürdistan’a nüfuz etmek, hegamonya altına almak, ekonomik olarak kendine bağlamak, siyasi olarak yönlendirmek, istihbarat aracılığıyla her yere sızmak kontrol kurmak… Bu politika çift taraflı işlev görmekte. Güney Kürdistan’ın dünyaya tek açık kapısı Türkiye üzerinden. Halkın ihtiyaçlarını karşılarken belki bölgenin ekonomik gelişmesini sağladı. Ancak mecburi bağımlılık TC nin de firmaları aracılığıyla karlarına kar kattı.
Karşılıklı antlaşmalar ve ekonomik entegrasyon Güney’e de belli avantajlar sağladı. Artık Güney, Kürdistan’ın diğer parçalarına emsal teşkil ediyor, Ortadoğu bölgesinde kabul görüyor, güç dengeleri açısından hesaba katılıyordu. Kürdistan’ın önlenemez bir yükselişiydi bu. Öte yandan çözüme yönelik ortada uçuşan bir çok balona rağmen TC, Kürdistan’a yönelik temel politikasında hiç bir değişiklik yapmadı. Ama Kürdistan’ı ortadan kaldırmak ve Kürt halkının kısmi kazanımlarını yok etmek için oyun içinde oyun planladı.
Suriye’de iç savaş krizi başlayınca bir numaralı aktör olarak devreye giren TC yi gördük yeniden. Temel amacı Irak örneğinden hareketle olası bir Kürt oluşumunu ortadan kaldırmaktı. Tam bir başarı elde edemedi. Suriye üzerindeki politikaları, hayalleri, manipulasyon cabalari boşa çıktı. Ama başardığı önemli bir gerçek vardı bizim icin: Rojava’yı böldü.
Suriye’de İslamcı teröristleri daha sonra ID’yi (IŞID) saldırtmaya devam ederken aynı politikanın bu kez Güney’de de uygulanabilirliliğini test etti. Artık kendisinin direkt müdahil olamadığı bölgede oluşturduğu Sunni blokla hedeflerini gerçekleştirmeye çalışıyor şu an. Bir taraftan Kürtleri Ankara’ya davet , ekonomik işbirliği hikayeleri ve müttefiklik, dostluk gösterileriyle uyutmaya çalışırken diğer taraftan maşa olarak kullandığı ID aracılığıyla Kürdistan’ı ortadan kaldırmak, Kürtleri eskisi gibi bütün imkanlardan yoksun bırakarak dağlara hapsetmek ve soykırımdan geçirmek heyecanıyla yanıp tutuşuyor. İç ve dış dengeler çok iyi hesaplanmış. Sunni Araplar ve ID, TC nin rejisörlüğünde bulunmaz bir aktör.
Plan devreye sokulurken Musul Türk elçiliğindeki rehine (ya da misafirlik) olayı düzenlenen oyunun bir parçasıydı. Sözde rehin alınanların çoğu ne hikmetse askeri personeldi. Bunların elçilikte ne işinin olduğu hala cevabı meçhul bir sorudur ? Askerlerin IDye siyasi ve askeri danışmanlık yaptığı ihtimal dahilinde degil midir? Rehinelerin cok önemli bir islevi vardır oysa: Uluslararası platformlarda ve medyada ID ile bağımız yok diyen TC’nin ID ile işbirliğini kamufle edecek bir bahane, IDye herhangi bir saldırı karşısında şemsiye görevi gören canlı kalkanlara ihtiyacı vardır. Planın daha düzgün yürümesi için TC rehine olayını kullanarak basına sansür getirmemis midir? Dolayısıyla planla ilgili herhangi bir deşifrenin önüne geçilmiştir.
TC istihbaratı, Güney Kürdistan’ın her yerinde askeri ve siyasi durumdan haberdardır. TC’nin, Sunni Arapların, eski Baasçıların ve İD’nin Güney Kürdistan üzerindeki hesapları örtüşmektedir. Sırasıyla takip edilen yol şudur: İlk etapta Şengal üzeri yapılacak istilayla ve Yezidi Kürdlerin jenosidiyle ID TCye sınır olacak. Rojava Güney’den tamamen koparılacak, sonra Musul ve Kerkük petrol bölgeleri alınacak, kurulmus Islam Devleti (ID) üzerinden Türkiye’ye bağlanacaktır. Bunun tabii sonucu olarak Kürtlere bağlı olan TCnin Ortadoğu kapısından artık doğrudan Araplarla teması sağlanabilecektir. Kürtlerin eskisinden daha beter bir şekilde soykırıma tabi tutulmalarının yolu açılacak, geride kalanlarsa trajik kaderleriyle başbaşa kalacaklardır.
TC ve ID’nin evindeki bu hesap çarşıya uydu mu? Kafasını kuma gömmüs devekuşları kimsenin kendilerinden, planlarından haberleri olmadığını zannederken boşa çıkarılan hayalleri kursaklarında kaldı, ama ne yazık ki büyük bir bedele mal oldu. Yakma- yıkma-yoketme planlarının ilk kurbanı Yezidi Kürdlerdi. Soykırımla karşı karşıya kalan, yerlerinden sürülen binlerce genç, çocuk, kadın ve yaşlı katledildi. Katliama karşı koymaya calışan çok sayıda kahraman Peşmerge şehit oldu.
Görülen o ki, Güney bu olaya hazırlıksız yakalandı. On yıllık süreyi “yarı uykuda“ geçirdiklerini bu zaafiyet gösterdi. Kısa bir tereddütten sonra ise ödenen bedel onların yeniden uyanmalarına, toparlanmalarına yol açtı nihayet. Ilk kez bütün Kürdler, ID karşısında birleşti , birbirlerine destek verdiler. Haklı olarak dünya güçlerini de arkasına almalarıyla TC “sessizliğe gömülerek“ köpekleriyle beraber yeniden yenilgiyi tadıyor. Sonu görülen oyunun oyun kurucuları uğradıkları hezimetten rahatsız.
TC nin Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve AK Partili Mehmet Ali Şahin açıklamalarıyla ID’ye arka çıktılar. Davutoğlu İDye terörist dememek için bin dereden su getirirken Sünni Arapların mağduriyetinden, „haklı“, „masum“ (!) öfkelerinden dem vurdu. Eski hakimiyetini kaybetme „mağduriyeti(!)“.. Mehmet Ali Şahin ise ABD’nin İD’yi vurmasına karşı çıktı.“ABD havadan bombalayarak oraları düzelteceğini zannediyorsa yanılıyor“ sözleri zavalli bir tehdit de değil mi aynı zamanda? Bu anlamda Le Figaro’nun „Kürd güçlerinin ortak cephede savaşması Türkiye’yi kaygılandırıyor“ tespitini yerinde buluyorum.
Dört sömürgeci Ortadoğu devletinin maşası durumundaki ID değişik söylemler olmasına rağmen Sünni Arapların çıkarları doğrultusunda bir cizgi oluşturmaktadır kendine. Temel komuta kademesinde eski Baasçılar, Çeçenler, Türk subayları, uluslararasında her Islami catışmada türeyen Islamcı teröristler yer almaktadır. Işgalleri ve elde ettikleri, arkasında güçlü bir “bilgi birikimi“,“stratejik askeri bir akıl“ olduğunu gösteriyor. Olan biten asla çılgın ,fanatik kökten dincilerin sağa sola koşturması, saldırması değildir. Barbar, çağdışı , Sünni Arap olmayan azınlıklara karşı cani yöntemlerle saldıran katiller sürüsü bunlar. Arkada gizlenen bir “akıl“ varlığı ise artık apaçık. Araplar , Kürdistan üzerindeki sömürgeci hakimiyetini kaybetmek istemiyor. Şu an Irak dağınık olsa da Sünni ya da Şii ilk toparlanmalarıyla Kürdistana diğer sömürgecilerin desteğinde yeniden saldıracaklarından kimsenin kuşkusu olmasın.
İD’yi Kürdistan’a saldırtarak bağımsızlık ilanını baltalamaya çalışanlar, İDnin yenilmesiyle de yenilmiş olacaklardır. İDnin üzerine varlığını kurduğu korku atmosferinin aksine birleşen Kürd güçleri direniş destanları yaratarak özgürlük zaferini tarihimize kaydedeceklerdir. Umarım, bu zafer, bizi derinden yaralayan Şengal Trajedisini Bağımsız Kürdistanla taçlandırır.
Bawer Zirek