Milli Aşireti hakkında yapılan ve yapılacak araştırmalara yardımcı olmak amacıyla bugüne kadar hiç kimsenin incelemediği bir kaynağa Max von Oppenheim’in çalışmalarına dikkat çekmek istiyorum.
M. V.  Oppenheim   1899  yılında    Wêranşarı  ziyaret ediyor.    O  dönem    Îbrahîm Paşayê Millî’nin  tüm  bölgede    iktidarı   dorukta  olduğu  olduğu  bir  dönemdi.
Arkeolog, diplomat ve  araştırmacı  olan    Oppenheim’in  Îbrahîm Paşayê Millî ile  ilk  karşılaşması   1899 yılına  dayanıyor.
Oppenheim  bir  çok  eserinde   Îbrahîm Paşayê Millî’den      her zaman saygı ile  ve  hürmetle   söz ediyor.  Ayrıca   o  yazılarının  bir  çok yerinde  Îbrahîm Paşayê Millî’den  “arkadaşım  İbrahim Paşa”  diyor.
Demek  ki      İbrahim  Paşa ile  Oppenheim’in   arasındaki  ilişkiler   çok   sıcak ve  derin  ilişkiler  olduğundan  dolayı   o  İbrahim Paşa’dan  sürekli olarak  “arkadaşım”  diye   söz edebiliyor.
Ayrıca   İbrahim Paşa’nın  Jön Türkler tarafından  kalleşçe  katledilmesinden  sonra   bölgeye  giden   Oppenheim’a    İbrahim Paşa’nın    çocukları    “Apo”(Amca)  diye hitap ediyorlar.
Oppenheim’i     dünyada    meşhur eden  ve  tanıtan      Tell  Halaf  Kazılarıdır.    Oppenheim’in anlatımlarına   göre    ilk  defa    kendisine   Tell Halaf’da  toprak altında  çıkan  “taşlar üzerine  kazılan yazılar ve hayvanlardan   söz eden  İbrahim Paşaydı”   
Burada    sözü  Oppenheim’a  bırakalım:
„O dönemler Mezopotamya’ya    bilhassa   Firat  nehrinin   iki  kolu  olan  Belix  ve  Xabur  arasına  yolculuk tehlikesiz  değildi.  O dönemler   her bölge de  bir  Bedevi   reisinin  hakimiyeti altındaydı.  İbrahim Paşa,   Bedevi ve   Kürdleri birleştiren büyük  aşiret   federasyonun  şeyhiydi.  İbrahim Paşa’nın  ikametgah yeri  Wêranşehîrdi. Wêranşehîr,   Kürd Dağının güneyinde   eski  virane edilmiş bir yerleşim yeri, Mezopotamya’da   Urfa ve Mardin arasında bulunuyor. Wêranşehîr   Büyük  Kostantin tarafından kurulmuştu.  Bugün  dahi  büyük bir   Hıristiyan Katedral’ın   kalıntıları var. İbrahim Paşa terkedilmiş  bu yerleşim yerini   önemli bir bedevi   ticaret  merkezi haline getirdi.  İbrahim  Paşa  Müslüman ve Hıristiyan    ticaret adamlarını  bölgeye çekerek    yıkıntıların    ortasında    sabit  evler   inşa etti.  İbrahim Paşa’nın kendisi   tüm  yıl boyunca  Mezopotamya  alanında  Bedevi  yaşamını  sürdürüyordu.  İbrahim Paşa,  çadırlarıyla,   deve  sürüleriyle yayladan  yaylaya  dolaşıyordu.
İbrahim Paşa    diğer  çöl kenarında  yaşıyan   aşiret  liderleri gibi   Sultan Abdulhamid’ten    kendi  Suvarileri  birliklerini,  Hamidiye Alaylarını   kurma  hakkını aldı.  Hamidiye Alayları  Türkler tarafından    iyi silahlarla   donatıldı.   İbrahim Paşa bu   iyi  silahların  ve   aktif   ileri  tutumu sayesinde  Belix ve Xabur arasındaki ve  Fırat’ın güneyinden  kuzeydeki dağlık  bölgeye kadar  tüm aşiretleri   yavaş yavaş  kontrolu altına aldı.  Hatta   Mardin ve Urfa  gibi  büyük şehirlerin  halkı    Türk  askeri garnizonlarına  rağmen   ondan  çekiniyorlardı. Böylelikle Sultan’ın desteğine  ihsan  olan  bu  girişim ile    İbrahim Paşa  bağımsız bir   Prens  olarak  ortaya  çıktı.
Ben onun  bölgesinde  sefer  yaptığımdan  dolayı   ülkenin  törelerine  uyarak  kendisini  ziyaret ettim.  Ben  onu     bir günlük  yolculuktan sonra  Wêranşehîr’in   Güney-Batısında  Tektek Dağların  eteğinde  hayatımda    görmediğim   büyüklükte  zebella   çadırında  gördüm.    Çadırın   Selamlık  bölümü  2000 insanı   alabiliyordu.  Ben  25  adamımla   3  gün boyunca   Paşa’nın   yanında  misafir olarak  kaldım.
İbrahim Paşa, baştan başa    mükkemel ve üstün  bir  şahsiyetti.  İbrahim  Paşa  ile  birlikte  olmak  bana  zevk veriyordu.   İbrahim  Paşa  Arapça  diline  hakimdi.  Onunla  saatler  boyunca   kan davaları ve  çöldeki  diğer aşiretlere  karşı  savaşları konusunda   sohbet  ettik.  Böylelikle  ben  onun güvenini  ve   dostluğunu  kazandım.“(G. Teichmann, G. Völker,   Faszination  Orient,  Max von  Oppenheim,  Köln  2001, sayfa 177-178)
Oppenheim Îbrahîm Paşayê Millî’nin dostluğunu ve güvenini kazandıktan sonra İbrahim Paşa kendisine Ras El Ain köyünün kenarındaki tepede “kayalıklar üzerine işlenmiş resimlerden” söz ediyor.(age, sayfa 178)
Oppenheim  “Die  Beduinen”   adlı  eserinin  I.Cildinde  de  yukarıda verdiğim alıntıdan   biraz  daha  farklı    olarak  Îbrahîm Paşayê Millî’den  söz  ediyor:
Oppenheim  şöyle yazıyor:
“Benim  arkadaşım  İbrahim Paşa  büyük bir kesimi  Kürdlerden ve  küçük bir  kesimi de  Bedevilerden  oluşan  Milli  Aşiret Federasyonunun başıydı.  İbrahim  Paşa   19.yüzyılın  sonu ve  20.yüzyılın başında Yukarı Mezopotamya’da   Osmanlı İmparatorluğunun için de   bir  çeşit  devlet   kurabilmişti.  Ben İbrahim Paşa’yı  1899’da  ziyaret ettiğim zaman  iktidarının  doruğundaydı. Milliler,  Kürd Dağının  eteğindeki  bazı  yarı göçebe aşiretler  ve Yukarı Mezopotamya çöl kıyısındaki  aşiretler    Hükümet  tarafından  Hafif  Süvari  olarak  yani   Hamidiye  Alayları  olarak  birleştirilmişti.  İlk dönemler   Türk subayları tarafından  biraz  eğitildikten  sonra   modern  filintalarla  donatıldı.  Bir  çok aşiret  İbrahim  Paşa’nın Alayları içinde  yer alıyordu.
Her  ne  kadar  İbrahim Paşa’nın  kendisi  eski de  olduğu  gibi  büyük çadırıyla  savaş ve  korsanlık  için  çölde  gezmesine rağmen,  Urfa ve Mardin arasında  bulunan Bizanslardan  kalma   harebe  şehir olan  Weranşehiri yeniden  inşa ederek, halkı yerleştirerek  bir başkent kurdu.  O zaman  Sultan Abdulhamid’in  desteğine  ihsan  olan  İbrahim Paşa’nın  önünde  Mardin, Urfa, Musul ve  Der El Zor  Türk Valileri titriyorlardı.
Sultan Abdulhamid’in  yıkılışından  sonra    Jön  Türk Hükümeti   büyük zorluklarla ve büyük askeri  güçlerle  Milli  Prensinin   iktidarını  yıktılar.  İbrahim Paşa’ya  karşı girişilen  merkezi  sürek avı  neticesinden 1909’da  öldü”(M.V  Openheim,   Die Beduinen,  Cilt 1, sayfa 25-26)
Oppenheim  1911  yılında   Wêranşehir’e   gitiği  zaman  durumun  ve  ilişkilerin   değiştiğini   görüyor ve  yeniden  İbrahim  Paşa  üzerine   duruyor:
“Ras El Ain’de   karşılama   beklediğimden farklıydı.  İlişkiler  tümden  değişmişti.  Millilerin güçlü  Prensi  İbrahim  Paşa  iktidardan   düşürülmüştü.  Abdulhamid’in  düşürülmesinden  önce  1908’de   Sultan’ın ve  arkadaşlarının  emriyle  İbrahim Paşa Arap ve Kürdlerden  oluşan  1000  kişilik   bir askeri  güçle  Şam’a gidiyor.  Bu gidişin amacı   Mekke ve Medine’ye  giden   Demiryolunun  yapımını  güvenlik altına  almaktı.  Sultan Abdulhamid’in  iktidardan  düşürülmesinden   sonra  İbrahim Paşa  adamlarıyla  hemen  Wêranşehire  dönüyor.  Tam bu  zaman   kadiri mutlak  Milli şefine  karşı   merkezi  sürekli av  başlıyor.
Jön Türk Hükümeti  İbrahim Paşa’dan  tüm  modern  silahları   geri vermesini  istiyor.  İbrahim Paşa   Jön Türklerin  bu istemini  reddettikten  sonra   Türk askerleriyle birlikte çevre  aşiretleri    İbrahim Paşa’ya   saldırıyorlar.
Wêranşehir  Türkler tarafından  top ateşine  tabi tutuldu.  İbrahim Paşa  Wêranşehir’I terk ederek   Ras El Ain’e  çekildi.    Burada   Çeçenlerde    ona   saldırıyorlar.( Bilindiği  gibi   Kafkasya’da  Ruslardan  kaçan  yoğun  bir  Çeçen   kitlesi  Osmanlı   devletine  sığınmıştı.  Bunların  büyük bir kesimi  devlet tarafından   Ras El Ain’e  yerleştiriliyor.   Oppenheim  1899’da  alanı   ziyaret ettiği zaman   bu Çeçenler  İbrahim Paşa’ya bağlıydılar.  Jön Türklerin  İbrahim Paşa’ya  karşı  savaşı sırasında   onlarda   İbrahim Paşa’ya karşı  savaşıyorlar-  Aso)  
Sonuçta   hasta  olan İbrahim Paşa  çöle  kaçarken  hemen hemen  yalnızken   Tell  Hesetsch’te  ölüyor.” .“(G. Teichmann, G. Völker,   Faszination  Orient,  Max von  Oppenheim,  Köln  2001, sayfa 184-185)
Oppenheim’in „İbrahim Paşa’nın hemen hemen tek başına çöle vurduğunu“ söylemesi bana pek mantıklı gelmiyor. Mutlaka İbrahim Paşa’nın oğulları ve Milli aşiretinin bir dizi savaşçısı da bu yolculukta İbrahim Paşa ile birlikteydiler.
Xanzaxana   Millî/Kikî
Oppenheim’i   okumadan  önce    Xanzaxana   Millî/Kikî’yi   hiç  duymamıştım.
Xanzaxana   Millî/Kikî’nin   bir  resmini   yayınlayarak     Millilerle   yakın  ilişkide  olan  arkadaşlardan  yardım  istedim.
Sevgili  Eyüb Sinan Kıran    devreye  girerek   “Xanzaxan’ın aslen Kikîlerden  olduğunu  Temo’nun  Kikilerin  çadırından  öldürülmesinden sonra    kandavasını sona  erdirmek amacıyla  Xanza’nın  İbrahim Paşa’ya verildiğini”  yazdı.
Ayrıca  sevgili  Eyüb ve  sevgili  Ali Buran  “Xanza’nın  Kikî Mîr’i  İsmail Beg’in  kızını  olduğunu” yazdılar.
Bu bilgi   Xanzaxan  hakkında  araştırma  yapmak   isteyen   Kürdler için    çok  değerli bir  bilgidir. En azından  Xanzaxan’ın  Kiki  boyutunu  da   gün  ışığına     çıkarılmasına    yardımcı  olur.(Bir  çok arkadaşın  istemi ve önerileri  sayesinde  bu  konu  için  sevgili  Hemid  Kılıçaslan’a  başvurdum, Xanzaxan  hakkında  bildiklerini  bana  aktaracak)
Oppenheîm  Îbrahîm  Paşa’nın  sağlığında  ve  daha  sonra  bir çok  defa  Wêranşehir’i  ziyaret ettiği zaman  defalarca   Xanzaxan  ile  görüşmüştür.  Oppenheim Xanzaxan  ile   yaptığı  tüm  görüşmeleri    onlarca   resimle   sabit  hale getirmiştir.
Milli  aşireti  ile ilgili   amatorce     ilgilenmeme rağmen   Xanzaxan’ın   bir  dönem,   İbrahim Paşa’nın  ölümünden sonra     Milli Federasyonun   başına  geçtiğini bilmiyordum.
Oppenheim’in  bu konuda  verdiği bilgi  hem benim  hem de  Millilere  ilişkin  araştırma yapan  tüm  arkadaşlar  için  yeni bir bilgidir.
İbrahim Paşa, oğulları ve    diğer   Milli  erkekleri  Jön Türklere  karşı  savaşırken ve    İbrahim Paşa’nın  ölümünden sonra  aranma  durumuna  düşerken    aşireti yeniden  toparlama  görevi  Xanzaxan’a    düşüyor.
Xanzaxan  İbrahim Paşa’nın   ilk  eşidir.  Yani  Mahmud Begê Millî’nin  annesidir.  “İlk eş olmak”   ve  “kan davası sonuçu evlenen kadınlar”   büyük oranda    güçlü karekter  sahibiler.
Bir de    “Kikî Mîrî  Îsmaîl Beg’in “   kızı   olmayı da   bu  tabloya  eklediğimiz   zaman   Xanzaxan’ın    Milli  Aşiret Federasyonunu yeniden   toparlamak    için  başa   geçmesi   mantıklıdır.
Sözü buradan Oppenheim’a bırakalım:
“İbrahim Paşa’nın şöhreti, ünü, itibarı ve prestiji ailesi içinde kaldı. İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra ilk olarak enerjik, azimkar ve akılı ilk eşi Sitti Xanza ailenin ve hala kendilerine bağlı kalan taraftarlarının politik yönetimini eline aldı. Xanza yeni Jön Türk yönetimi ile barış yaptı. Mililer yeniden servet ve güç sahibi oldular. İbrahim Paşa döneminde Mezopotamya’da Bedevi aşiretleri arasında var olan itibarlarını yeniden elde ettiler.
İbrahim Paşa’nın  oğulları  kudretli insanlardı. Babaları tarafından  eski  bedevi  fazilet  ve  erdemiyle, mert ve  şövalye  ruhuyla  eğitilmişlerdi.
Ben Tell Halaf’ta  kazı çalışmalarını yaparken,  İbrahim  Paşa’nın çocukları  dev çadırlarını   yakınımıza  kurmuşlardı.   Hemen  kendilerine   gittim.  Ben  aile  tarafından   çok  içten  ve  sıcak karşılandım.  Bana  “Apo”   diye  hitap  ettiler.  Bugün   dahi İbrahim Paşa’nın  ailesinin  mensupları  bana   “Amca “  diyorlar. “(age    sayfa 185)
Sonuç  olarak      Oppenheim    Milli  Aşireti Federasyonu  ve  diğer  bazı  Kürd  aşiretleri hakkında   dev  bir  foto  kolleksiyonu bıraktı. Kürd  araştırmacıları  için  bulunmaz  bir kaynaktır. 
Milli   Aşireti  Kürd  tarihinde   önemli  rol oynayan    bir  Kürd aşiretidir.  Bu aşiret hakkında  İngiliz, Fransız, Almanya,  İtalya, Rus,   İran, Osmanlı ve  Kemalistlerin  arşivlerinde   bir dizi  belge var. 
Jön Türkler ve onların artıkları olan  Kemalistler   Milli  Kürdlerin  Hanedanlığına   son verirken   geride   tam bir  enkaz  bıraktılar.  Wêranşehrî   yeniden  viran  ettiler.  Îbrahîm Paşayê  Millî’nin   köşkünü   harabe çevirdiler.(bir  resmi var)
Her  ne  kadar  Mahmud  Beg  daha  sonra  Milli Federasyonun  başına  geçse de     İbrahim Paşa’nın  ölümünden  sonra   Xanzaxan   aşiret  federasyonun  politik  direksiyonunu  eline alıyor.
        
    
      
Sevgili Aso merhaba Ellerine