Kürd tarihinde Osmanlılar tarafından en çok katliamların yapıldığı dönemlerden biri de 1800’lerden başlayarak 1800’lerin ikinci yarısına kadar süren dönemdir.
Osmanlı devleti yüzyıllarca Kürdistan’da yarı bağımsız bir şekilde varlığını sürdüren Kürd Mîrlerinin varlığını son vermek isterken Kürdistan’ı adeta harebeye çevirdi ve yüzbinlerce Kürdü katliamdan geçirdi.
Osmanlı devletine karşı direnişe geçen Kürd Mîrleri başarıya ulaşmış olsaydı, bağımsız Kürdistan devleti de ortaya çıkardı. Zaten klasik Kürd edebiyatının doruğa ulaştığı dönem Kürd Mîrlerinin dönemidir.
Fakat sonuçta Kürd Mîrleri Osmanlı devletine karşı yenildiler.
Osmanlılar ve Türklerin Kürdleri ve Kürd Mîrlerini aşağılamak amacıyla geliştirdikleri tezler kollektif Kürd hafızaları zayıf olan Kürd kesimleri tarafından da kabul gördü.
Ne de olsa sorun Osmanlı ile Osmanlının bac ve haraçını toplayan vali, kaymakam ve mutessarıfı arasındaydı.
Bazıları da hızını almayarak „aydın „ pozisyonuna girerek kitaplarda okuduğu milliyetçilik/nasyonalizm üzerine yazılan tezleri Kürd Mirlerinin dönemine uygulamaya kalkarak, yazılı bir kaynak bulmayınca da bunların „ulusal bir özelliği yoktu“ sonucunu herkese empoze ettiler.
Kürd tarihini bu şekilde okumak Kürdleri sonsuza kadar Türk, Arap ve Fars sömürgecilerine mahkum etmektir.
Zaten bu perspektif Kürdistan’ı işgal eden güçlerin hesaplı ve geleceği ön gören perspektifidir.
Zaten bu perspektif Osmanlı devletinin yüzbinlerce Kürdü nasıl kıyımlardan geçirdiğini örten ve araştırmaların yolunu tıkıyan bir perspektiftir.
Osmanlıların Kürd Mîrlerine karşı savaşları takip eden yabancı gözlemcilerin bir çok çoğu „Osmanlının Kürdlere karşı savaşı“ olarak bu direnişleri kayıt altına aldıkları görüyoruz.
Kürdlere dışardan empoze edilen ve Kürdlerin ulusal hafızalarını tahrip eden bu yaklaşımlar Türk Cumhuriyeti dönemine ilişkin tespitlerde görülüyor.
Mesela Kürd tarihinin farklı dallarında bir dizi esere imza koyan sayın Mehmet Bayrak Kürt Tarihi Dergisinin 2. Sayısında „Milli Mücadele de İç Toros Kürdleri“ anabaşlığı altında bir makale yayınladı. Makale de uzun bir şekilde Sinemilli ve Atmi Alevi Kürd aşiretlerinin Kemalistlerle birlikte Fransızlara karşı nasıl savaştıklarını anlatıyor. Sayin Bayrak’ın unutuğu bir şey var Xurşid Ağa ve çevreside İttihat ve Terakki artıkları olan Kemalistlere karşı Fransa’nın safında savaştılar.
İttihat ve Terakki artıkları olan Kemalistlerin Kürdistan’ı yeniden işgal etme girişimlerini „Milli Mücadele“ demek doğru değildir..
Bu „Milli Mücadele“ termolojisi Kemalistlerin bize empoze ettiği bir termolojidir.
Fransa Antep, Urfa, Maraş ve Adana gibi bölgeleri işgal ettiği zaman Kürdler yoğun bir şekilde ilk dönemler Fransa ile geçindiler ve hatta bir dizi ilişkileri oldu. Süreç içinde Fransa’nın Ermeni, Asuri ve Keladanilere ilişkin devlet kurma projesini Kürdler gördüğü zaman direnişe geçtiler. Zaten Ermeniler alanda devletini de ilan ettiler.
Fazla uzatmadan bir örnek ile hususu kapatmak istiyorum. Fransa(Kurt) Kürdistan’ı işgal ettiği zaman Kürdler (koyun) direnişe geçtiler. İttihat ve Terakki artıkları (Kasap) Kürdlere yardıma geldiler. Kürdler sonradan acı tecrübelerle kasapların niye yardıma geldiklerini öğrendiler.
Hafiz Paşa’nın Kürdistan seferi sırasında (1837) alan da bulunan Baptistin Poujoulat’ın anlatımlarına göre „Rewanduz Mir’inin teslim olmasından sonra savaş daha da kızıştı.................... Bu canavarlık 3 ay sürdü. 10.000 Kürd elde silah yada işkence ile öldürüldü......... Savaş boyunca Kürdler ise 4000 Osmanlı askerini öldürdü. Bu arada sayısız Kürd köyleri talan edildi ve yakıldı.“
„Hafız Paşa 6000 Kürd ailesini Diyarbakır bölgesine getirdi“.
Yazar anlatımlarına devamla Hafız Paşa’nın Alacadağ Kürdlerine yöneldiğini yazıyor. Yazar Alacadağ’ın eteğinde bulanan Argah adlı bir köyüne geliyor ve orada esir alınan Kürdleri görüyor.
Burada sözü yazara bırakalım:
„Argah’dan bir kaç adım ötede yakıcı Alacadağ kayalıklarının dibinde tozlu toprak üzerinde gölgelikten yoksun bir alanda farklı cins ve yaşlarda 4000 Kürd tutsak vardı. Kendilerine bir çeşit cadır yapmak için yanlarında bir parça bez dahi yoktu. Onlar yakıcı güneşe terkedilmiş durumdaydılar. Günün yakıcı sıcaklığına dayanmadıklarından yüzlerine toz ve toprağa gömüyorlardı. Bu kadınların, erkeklerin, genç kızların ve çocukların esas çoğunluğu tam çıplaktılar. Bazıları yırtılmış bir bezi bellerine bağlamışlardı. Acı ve umutsuzluk hepsinin yüzünde okunuyordu. Korkunç bir korku ve acı vardı..................Kadınların ağlaması ve iniltileri, süt çocuklarının ağlamaları yürek yakıcıydı. Bu 4000 Kürd en korkunç acıya terkedilmişti. Bana İnferno mahkumlarının ürkütücü/korkutucu acılarını hatırlatıyordu. Bu bahtsızlar 6 günden beri buradalar. Yiyecek olarak bir parça siyah ekmek ve yakındaki dereden getirilen su. 3 gün içinde 20 çocuk analarının kucağında öldüler. Çünkü verecekleri sütleri yoktu. Kederli anneler ölü çocuklarından kopamiyorlardı. Anneler cansız çocuklarını kolları arasında sıkı sıkı sarılıyorlardı. Umutsuzluk içinde çocuklarının ölmediğini söylüyorlardı. Bu 4000 Kürd’e 600 düzenli ordu askeri refakat ediyordu. Bir Türk Albayın çadırında bir kaç saat istirahata çekildim. Albay bana bu bahtsızları Malatya’ya yada başka bir yere götürmek için general’in emrini bekliyoruz dedi.“
Devam edecekcadağ Kürd Direnişinin düşündürdükleri(1)
Aso Zagrosi
Kürd tarihinde Osmanlılar tarafından en çok katliamların yapıldığı dönemlerden biri de 1800’lerden başlayarak 1800’lerin ikinci yarısına kadar süren dönemdir.
Osmanlı devleti yüzyıllarca Kürdistan’da yarı bağımsız bir şekilde varlığını sürdüren Kürd Mîrlerinin varlığını son vermek isterken Kürdistan’ı adeta harebeye çevirdi ve yüzbinlerce Kürdü katliamdan geçirdi.
Osmanlı devletine karşı direnişe geçen Kürd Mîrleri başarıya ulaşmış olsaydı, bağımsız Kürdistan devleti de ortaya çıkardı. Zaten klasik Kürd edebiyatının doruğa ulaştığı dönem Kürd Mîrlerinin dönemidir.
Fakat sonuçta Kürd Mîrleri Osmanlı devletine karşı yenildiler.
Osmanlılar ve Türklerin Kürdleri ve Kürd Mîrlerini aşağılamak amacıyla geliştirdikleri tezler kollektif Kürd hafızaları zayıf olan Kürd kesimleri tarafından da kabul gördü.
Ne de olsa sorun Osmanlı ile Osmanlının bac ve haraçını toplayan vali, kaymakam ve mutessarıfı arasındaydı.
Bazıları da hızını almayarak „aydın „ pozisyonuna girerek kitaplarda okuduğu milliyetçilik/nasyonalizm üzerine yazılan tezleri Kürd Mirlerinin dönemine uygulamaya kalkarak, yazılı bir kaynak bulmayınca da bunların „ulusal bir özelliği yoktu“ sonucunu herkese empoze ettiler.
Kürd tarihini bu şekilde okumak Kürdleri sonsuza kadar Türk, Arap ve Fars sömürgecilerine mahkum etmektir.
Zaten bu perspektif Kürdistan’ı işgal eden güçlerin hesaplı ve geleceği ön gören perspektifidir.
Zaten bu perspektif Osmanlı devletinin yüzbinlerce Kürdü nasıl kıyımlardan geçirdiğini örten ve araştırmaların yolunu tıkıyan bir perspektiftir.
Osmanlıların Kürd Mîrlerine karşı savaşları takip eden yabancı gözlemcilerin bir çok çoğu „Osmanlının Kürdlere karşı savaşı“ olarak bu direnişleri kayıt altına aldıkları görüyoruz.
Kürdlere dışardan empoze edilen ve Kürdlerin ulusal hafızalarını tahrip eden bu yaklaşımlar Türk Cumhuriyeti dönemine ilişkin tespitlerde görülüyor.
Mesela Kürd tarihinin farklı dallarında bir dizi esere imza koyan sayın Mehmet Bayrak Kürt Tarihi Dergisinin 2. Sayısında „Milli Mücadele de İç Toros Kürdleri“ anabaşlığı altında bir makale yayınladı. Makale de uzun bir şekilde Sinemilli ve Atmi Alevi Kürd aşiretlerinin Kemalistlerle birlikte Fransızlara karşı nasıl savaştıklarını anlatıyor. Sayin Bayrak’ın unutuğu bir şey var Xurşid Ağa ve çevreside İttihat ve Terakki artıkları olan Kemalistlere karşı Fransa’nın safında savaştılar.
İttihat ve Terakki artıkları olan Kemalistlerin Kürdistan’ı yeniden işgal etme girişimlerini „Milli Mücadele“ demek doğru değildir..
Bu „Milli Mücadele“ termolojisi Kemalistlerin bize empoze ettiği bir termolojidir.
Fransa Antep, Urfa, Maraş ve Adana gibi bölgeleri işgal ettiği zaman Kürdler yoğun bir şekilde ilk dönemler Fransa ile geçindiler ve hatta bir dizi ilişkileri oldu. Süreç içinde Fransa’nın Ermeni, Asuri ve Keladanilere ilişkin devlet kurma projesini Kürdler gördüğü zaman direnişe geçtiler. Zaten Ermeniler alanda devletini de ilan ettiler.
Fazla uzatmadan bir örnek ile hususu kapatmak istiyorum. Fransa(Kurt) Kürdistan’ı işgal ettiği zaman Kürdler (koyun) direnişe geçtiler. İttihat ve Terakki artıkları (Kasap) Kürdlere yardıma geldiler. Kürdler sonradan acı tecrübelerle kasapların niye yardıma geldiklerini öğrendiler.
Hafiz Paşa’nın Kürdistan seferi sırasında (1837) alan da bulunan Baptistin Poujoulat’ın anlatımlarına göre „Rewanduz Mir’inin teslim olmasından sonra savaş daha da kızıştı.................... Bu canavarlık 3 ay sürdü. 10.000 Kürd elde silah yada işkence ile öldürüldü......... Savaş boyunca Kürdler ise 4000 Osmanlı askerini öldürdü. Bu arada sayısız Kürd köyleri talan edildi ve yakıldı.“
„Hafız Paşa 6000 Kürd ailesini Diyarbakır bölgesine getirdi“.
Yazar anlatımlarına devamla Hafız Paşa’nın Alacadağ Kürdlerine yöneldiğini yazıyor. Yazar Alacadağ’ın eteğinde bulanan Argah adlı bir köyüne geliyor ve orada esir alınan Kürdleri görüyor.
Burada sözü yazara bırakalım:
„Argah’dan bir kaç adım ötede yakıcı Alacadağ kayalıklarının dibinde tozlu toprak üzerinde gölgelikten yoksun bir alanda farklı cins ve yaşlarda 4000 Kürd tutsak vardı. Kendilerine bir çeşit cadır yapmak için yanlarında bir parça bez dahi yoktu. Onlar yakıcı güneşe terkedilmiş durumdaydılar. Günün yakıcı sıcaklığına dayanmadıklarından yüzlerine toz ve toprağa gömüyorlardı. Bu kadınların, erkeklerin, genç kızların ve çocukların esas çoğunluğu tam çıplaktılar. Bazıları yırtılmış bir bezi bellerine bağlamışlardı. Acı ve umutsuzluk hepsinin yüzünde okunuyordu. Korkunç bir korku ve acı vardı..................Kadınların ağlaması ve iniltileri, süt çocuklarının ağlamaları yürek yakıcıydı. Bu 4000 Kürd en korkunç acıya terkedilmişti. Bana İnferno mahkumlarının ürkütücü/korkutucu acılarını hatırlatıyordu. Bu bahtsızlar 6 günden beri buradalar. Yiyecek olarak bir parça siyah ekmek ve yakındaki dereden getirilen su. 3 gün içinde 20 çocuk analarının kucağında öldüler. Çünkü verecekleri sütleri yoktu. Kederli anneler ölü çocuklarından kopamiyorlardı. Anneler cansız çocuklarını kolları arasında sıkı sıkı sarılıyorlardı. Umutsuzluk içinde çocuklarının ölmediğini söylüyorlardı. Bu 4000 Kürd’e 600 düzenli ordu askeri refakat ediyordu. Bir Türk Albayın çadırında bir kaç saat istirahata çekildim. Albay bana bu bahtsızları Malatya’ya yada başka bir yere götürmek için general’in emrini bekliyoruz dedi.“
Devam edecek