Paris Cinayeti, PKK’yi Yeniden Konrol Etme Icraatidir !
Mehmet Müfit
Türk devleti PKK’yle ikinci görüsme faslini baslatmistir. «Baris süreci» denilen bu yeni gelisme, bütün bir Kürt milletinin dikkatini üzerinde toplamistir. Görüsmeler, bilindigi gibi sadece A. Öcalan ile Türk istihbarat teskilati MIT’in mustesari H. Fidan arasinda gerçeklesmistir. «Kademeli sonuç alma» metodu ile süreci devam ettirme üzerine anlasildigi bildiriliyor.
Sisasi çözüm, sonraki asamalarda ele alinacak ve tespit edilen metoda uygun davranilarak yeri gelince gündeme alinacak. PKK’nin önceden tartisip karara bagladigi bir «siyasi çözüm» programi yoktur, bütün bir milletin ulusal davasi sadece A. Öcalan’in insafina ve insiyatifine birakilmistir. Hiç bir yönetim biçimini önermeyen bir çözümden söz ediliyor. Ahmet Türk, Imrali’ya gidip A. Öcalan’la görüstükten sonra basina öz olarak su açiklamada bulundu: Öcalan’in talepleri devleti zorlamaz». Bu her seyi özetlemektedir. Kürt milleti ahmak yerine konularak, iradesi hiçe sayilarak bir kez daha davasi dumura ugratilmak istenmektedir.
Hepimiz biliyoruz ki, ülke ve millet olma esasina dayanmayan girisimler, düsmanin kabul ettigi, ama gerçekte boyun egdirilmisligin ötesine geçmezler. Dolayisiyla çözüm degil, bir kez daha aldatilmanin girisimleriyle karsi karsiya bulunulmaktadir. Ve bu görüsmelerden bir medet ummak ancak ahmaklik derecesinde saf olanlarin isi olabilir.
Kürtlerin kendi davalari için baris ve siyasi bir çözüm istemeleri yetmez, Türk devletininde bu yönlü bir arayisinin olamasi ve herseyden önce «milli mutabakat»inin gerçeklesmesi gerekiyor. Bunun içinde iç ve dis kosullarinin müsait olmasi ve olgunlasmasi lazimdir. Birincisi, «Kürt sorunu» diye tabir edilen Kürdistan meselesi, Türkiye’de bir tek siyasi erkin yada siyasi bir partinin isi degildir. O bakima, hükümet de olsa bu sorun AKP’yi asmaktadir. Ikincisi, Suriye’deki iç savas ve Iran’in nükleer silah elde etme sorunundan kaynaklanan Bati devletleriyle çatismasi sorunu Türkiye’yi dogrudan ve ciddi bir sekilde kosullandirmaktadir. Türkiye’ye baski uygulayacak ve onu çözüme zorlayacak hiç bir dis gücün girisimi söz konusu degildir. Roboski’de yapilan kitle katliami karsisinda bile giklari çikmadi. Bu, Kürt milletini bütünüyle Türk devletinin insafina birakildigini göstermektedir. Kaldi ki, PKK ve önderi, olasi bir baris hareketinde dis destegi dislamistir. Türk devletinin istedigide buydu zaten; «Kürt sorununu» Türkiye’nin iç sinirlarina hapsetmek. Oysa, dis destek olmadan Kürdistan sorununun çözülemeyecegini önceden biliyoruz.
«Kürt sorunu»na bir «çözüm» bulmak maksadiyla yeniden baslatilan «Baris Süreci» hangi iç ve dis kosulun zorlamasiyla gündeme alindi? Biliyoruz ki, baskilar, katliamlar derinden gelen feryatlar sözünü ettigimiz sürecin baslamasi için yetmez. Yukarida kisaca izah etmeye çalistigim gibi, iç ve dis kosullarinin müsait olmasi ve bir araya gelmesi gerekiyor. Ne var ki, belirttigim gibi böylesi bir ortam Türkiye’de sözünü ettigim sebeplerden dolayi henüz yoktur. «Baris süreci»nin yeniden gündeme alinmasini ben daha çok iki sebebe bagliyorum; birincisi, Iran ve Bati arasindaki kizisan çeliskiye ve Suriye’deki iç savasa; ikincisi, PKK üzerinde gittikçe artan Iran etkisi, buna mukabil olarak A. Öcalan’in gittikçe zayiflayan etkisini yeniden kurup hakimiyetini saglama.
Türk devleti ve A. Öcalan, Iran’in Kandil’de PKK üzerindeki etkisinden kaygilandiklari görülmektedir. Basin, Ahmet Türk ve yanindakilere A. Öcalan’in «Iran provakasyonlarina dikkat!» dedigini aktarmistir. Türk tarafi, Iran’in PKK’ye verdigi ve verecegi destegin büyük bir sorun oldugunu, «Agri dagi kadar yüksek bir engel» olarak görüyor. (Zaman, 8 Ocak 2013). Türkler ve A. Öcalan, ayni dili kullanip, ayni kaygilari paylasmaktadirlar. Böylece, görüsmelerin ayni zamanda PKK’yi sinama icraati oldugu ortaya çikiyor. Vatansever Kürtlerin bunuda görmeleri gerekiyor.
Biz Kürtlerin bilmesi gereken önemli bir mevzuda sudur; Türkler, Kürdistan sorununu kendi milli meseleleri olarak görmektedirler. Bundan dolayida «milli mutabakat»i sart kosmaktadirlar. Oysa ki, Kürdistan sorununa bir çözüm bulma dogrultusunda Türkiye’de bu yönlü bir mutabakat ve anlayis henüz yoktur. MIT ile A. Öcalan’in baslattigi «Imrali götüsmeleri»ne iliskin olarak, 14 Ocak’ta Kiliçdaroglu’nun Milliyet gazetesi yazari Fikret Bila’ya verdigi mulakat bu görüsümüzü dogrulamaktadir. O bu isin, hükümetin isi oldugunu, devletin bu isin disinda oldugunu açik bir sekilde ima ediyor. CHP de isin içine girmek istemiyor.
Görüsmelerin yeniden baslamasinin perde arkasinda, bir çoklarinin aksine ben, devletin PKK’yi bölme gibi bir planinin oldugunu sanmiyorum. Tam tersi bir durum sözkonusudur; bu örgütün bölünmesi Kurdistan ulusal kurtulus hareketinde yeni bir takim siyasi ve silahli, denetim disina çikan, sonuçlari önceden kestirilemeyen gelismelere neden olabilir. Sadece bu ihmal bile devletin, PKK içinde bir bölünmeye izin vermeyecegini göstermektedir. Ünlü «Andiç kararlari»ni hatirlamakta yarar var; 1994‘te Türk ordusu genel kurmayi, Kürdistan’da bir baska siyasi seçenek olusturmaya çalisan KAWA’nin engellenmesi gerektigi kararini almisti. Türk devleti PKK’ye karsi bir baska alternatifin çikmasina siddetle karsi çikmistir. Nitekim, devlet’in PYSK’nin dagilmasinda aktiv rol oynadigini biliyoruz. Kaldiki, liderligini teslim alarak konrol altinda tutan bu devlet, neden onun, belirsizlikler ve önceden kestirilemeyen gelismelere yol açacak ve hiç bir çikarina olmayacak bölünmesini istesin? Bu bakima, devlet PKK’nin A. Öcalan’in denetiminde kalmasini istemektedir. Paris’teki siyasi cinayetlerin islenmesini bu politikanin bir devami oldugunu görmek gerekiyor. Bir çoklarinin sandigi gibi PKK içinde bir çatismanin ve hesaplasmanin bir sonucu olarak ortaya çikmamistir bu olay.
Gündemi takip eden herkesin hatirlayabilecegi gibi, A. Öcalan ile MIT müstesarinin görüsmesinden önce, A. Öcalan’in «Kürt siyasi hareketi üzerindeki konumunu güçlendirecek destegin de verilmesi gerekebilir», «PKK’nin bütünüyle kontrolüne almasi için A. Öcalan devletin destegine ihtiyaç duyacaktir» denilmistir. (4 Ocak 2013, Zaman gazetesi). Devletin akildanlari bu görüsü yillardir dile getirmektedirler ve zaten devletin bu dogrultuda çalistiginin sir olmadigini hepimiz bilmekteyiz.
Imrali görüsmelerinin hemen ilk gününde, BDP ve Kandil’den tepkiler yükselerek sürece kendilerininde katilmalari gerektigini, sadece A. Öcalan’la bu isin olamayacagini ifade etmislerdir. Bütün hadise burdan kaynaklanmistir; Paris cinayetlerinin islenmesinin fitili ateslenmis oldu. Türk tarafi, özellikle Kandil’den gelen tepkileri «A. Öcalan’in iradesine bir tavir» olarak yorumladi ve kiskirtma hareketine giristi. (Zaman ve diger bir çok basin organi, 7 ve 8 Ocak). A. Öcalan’in kendiside, kardesi Mehmet vasitasiyla «Baris sürecini sabote etmek isteyenleri ciddi uyarilarda bulundu» (Radikal, 15 Ocak 2013).
Güneri Civaoglu’nun 12 Ocak Milliyet gazetesindeki yazisinda ilginç açiklamalarda bulunmasi yanisira, Imrali’da görüsmelerden sorumlu ve yürütücü MIT müstesari Hakan Fidan’a ait oldukça çarpici su cümleyi aktariyor: «... bu ilk adimlarda A. Öcalan’in örgüt üzerinde ne derece etkili oldugunu görecegiz». A. Öcalan’a ragmen, BDP’nin ve Kandil’deki PKK yöneticilerinin «sürece» katilmak istemeleri böylece PKK’nin sinanmasi yolunun açilmasina sebep olmustur. Paris olayi sadece kanli bir uyaridir. Sakine Cansiz gibi yasamini mücadeleye adamis bir vatanserin seçilmeside tesadüfi degildir, bilinçli seçilen bir hedef olmustur.
Bu cinayeti, Türk devletinin azmettirdigi anlasiliyor. Bütün kuskular onu göstermektedir. PKK içindeki ajanlarinada bu katliami yaptirmislardir. Paris olayi, büyük bir ihtimalle ne yazikki açiga çikmayacaktir. Ama PKK yöneticileride içte ve dista bu olaydan sonra daha çok kusku içinde yasayacaklardir, huzursuz ve rahatsiz olacaklardir. Bu yöneticilerin Paris cinayetinden dolayi acaba farkli bir tutumlari gelisebilir mi? Yasadiklari ihanete tavir almalari beklenebilir mi? Güven ve iç birlik mekanizmasinin olmadigini artik her kes biliyor. Benim kanaatimce PKK bildigimiz yolunda devam edecektir. Bu durumu asmalari sadece kollektif cesaretlerine baglidir. Fakat, kendilerini yönlendiren, yeri geldimi imha eden bir takim tuzaklari bertaraf etmeden bu kollektif cesaret ortaya çikmayacaktir.
Bütün mesele, Kandil’i kontrol etmektir. Bu su demektir; PKK’nin elindeki silahi kontrol etmek. Bu silahi kontrol etmek ise Kürdistan ulusal kurtulus hareketini kontrol etmektir. Paris olayi, A. Öcalan’a bu silahi kontrol etme yolunu açmistir. PKK yöneticileri bu hadisede bir ikilemle karsi karsiya bulunmaktadirlar; ya direnecekler ya da A. Öcalan’a ve Türk devletine karsi teslimiyetlerini sürdüreceklerdir. Ama maalesef bu meselede iyimser olmanin bir faydasinin olmadiginida bilmek gerekiyor. Nosirwan bir konusmamizda, arkadaslara ve bana «sahte iyimserlik sadece aldaticidir» dedigini hatirliyorum. 16.01.2013
Mehmet müfit