Türk Başbakan Recep Tayyip Erdodoğan, barış kavramını ürkütücü boyutlara taşımıştır. Başbakan'ın barış söylemi, operasyon ve öldürme sinyali olarak anlaşılıyor. Sözüm ona Kılıçdaroğlu ile Kürd meselesine barışçıl «çözüm» arayışlarının ertesi günü Wan, Bingöl, Diyarbekir, Hakari, Dersim, Ağrı ve benzer Kürd şehirlerinde operasyonlar genişletilerek terör estiriliyor. Wan ve diğer ilçe belediye Başkanlarından sonra Ağrı Doğubeyazit belediye Başkan yardımıcısıda haps edildi.
Türk sömürgeci devleti Kürdleri savunan Kürd istemiyor. Bütün Kürdlerin sömürgeci partilerde, AKP'deki kürdler gibi; Allah-u Ekber Tayyip Rehber, secdesini hedefliyor.Türk metropollerinde bulunan kürdler içinde durum farklı görünmüyor.Türk başbakan on yıllık iktidarı döneminde sık sık kefen ve barıştan söz etti. Ancak o kefen hep Kürd gençlerine ve türk işgal güçlerine giydirildi. Barış ise retorik bir yalandan öteye gidemedi.
Özgürlüğünden çok kazancını, düşünen, ırkçılığını bayraklaştıran ve manipulasyon mağdurlu türk toplumu savaşı önleyemez. Çünkü yöneticilerin ayak izlerine basarak yürürler.Türkler sömürgeci niteliklerine rağmen, efendileri gibi savaşa karşı değil, savaşı kazanma yanlısıdır. Eğer karşı olsaydı bedel ödemeyi göze alır ve Kürdler gibi yüzbinlerle ayağa kalkarak savaşı durdururdu. Devletlerini kuran yüzlerce ulus göstermiştir ki, sömürgeci zorun kazanma şansı sıfırdır. Çünkü zorla sahip olduğu coğrafya ve yönettiği halka yabancıdır. Bu tip haksız savaşlardan ısrar etmenin sonucu daha çok yıkım ve hayvanlaşma olmuştur.
PKK de dahil hiç bir Kürd hareketin bu savaşta çıkarı yoktur. Hiç bir kürdün savaş istemediğine eminim. Kürd ulusu, bütün Milletler gib öz coğrafyası olan Kürdistan'da ulusal, siyasal, kültürel kimlik haklarına sahip ve herkesle barış içinde insanca yaşamak istiyor. Ama dayatılan başka bir şeydir. Köle gibi var sayma, özgür, ulusal kimliğiyle yok sayma, diz çöktürme savaşı dayatılmıştır. Bu sömürgeci bir barbarliktir. Kürdler türk isgaline karşı ulusal bağımsızlık mücadelesini sürdürmekten başka seçeneği kalmamıştır. Zaten son iki yüz yıldır çok ağır bedeller ödemiştir. Kürdler; soykırım, katliam, inkâr ve asimilasyon politikalarıyla türkleşemediğini ıspatlamış ve bağımsız devletini kurmayı hak etmiştir.
Fakat türk sömürgeciliği için durum farklıdır. Zengin Kürdistan coğrafyasını yer altı, yer üstü maden, petrol, krom, su, tarım vs. Kaynaklarını ve insan gücünü kendileri için ele geçmez sahipsiz bir ganimet olarak bellemişler. Kaba kuvvet gücüyle yirmibirinci yüzyılın kalıcı sömürgecileri olacaklarını hayal ediyorlar. Çünkü bu ganimeti ancak savaşla koruyabiliyorlar.Türk metropollerin alt yapısını bu ganimetle yaptılar. Dolayısıyla talan politikasından ısrar savaş nedeni olmuştur.
Ağırlaştırılarak geliştirilen Kürd düşmanlığı, sinsi, «din kardeşliği» rıyakârlığıyla iktidarlaştırıldı. Roboski'de F16'larla parçalanan ve yirmi ikisi çoçuk yaşta, toplam 34 Kürd gencinin faillerini altı aydır koruyan Türk başbakan, Recep Tayyip Erdoğan, bu eylemin siyasi komiseri olduğunu şu sözlerle ispatlamıştır. «Bizim silahlı kuvvetlerimiz görevini samimi bir şekilde yapmıştır.» demektedir. Aynı Başbakan, «bunlar kaçakçıysa niçin sınırda mayına basmıyorlar» diyecek kadar seviyesini deşifre etmiştir.
Erdoğan, ın«her Uludere bir kürtajdır hedef saptırması ve kadın bedenı üzerinde bu derece gürültü çıkarması medine fukaralığı değilse, toplumu sürüleştirmede emin olma testi olarak okunmalıdır. Geçmiş savaş hükümetleri Kürd siyasetçi ve aydınların direnişlerini kırıyor ve öldüryordu. Bu hükümet, öldüremediklerini'de hapislere doldurmanın yanında ırkçılık yarışını «tek bayrak, tek vatan, tek dil» vurgusuyla en önde götüreni olmuştur. Irkçı oylara oynamada devrimcilerin baş katili Devletbahçeliyi bile kıskandırmıştır.
PKK, BDP'yi bahane ederek sürekli Kürdleri tehdit eden, ırkçıları kışkırtan, ortamı geren ve istisnasız bütün konuşmalarında kendisinden olmayan Kürdleri hedef gösteren bir başbakan ve intikam yemini eden bir cumhurbaşkanına rağmen barış ortamı oluşur mu? Kürt meselesine ilişkin hiç bir çözüm projeleri olmayan, iktidar ve muhalefetin Kürt meselesini çözme açıklamaları her türlü inandırıcılıktan uzak, açık ve kesin bir aldatmacadır. Bırakın PKK'yı BDP'ye bile tahamül edemeyen bir hükümet ve muhalefetin oluşturacağı «barış komusyonunun ne umarası olabilir? Başbakan'nın sürekli hedef gösterdiği, tehdit ettiği ve operasyonları yoğunlaştırdığı bir savaş atmosferinde, akil adamlar komusyonun ne önemi olabilir?
Kürd meselesinin iyileştirilmesi veya çözümü AKP'de dahil hiç bir türk partisinin işine gelmiyor. Kürt meselesi esir alınmıştır. Kürd sorunu, Kürdlerin özgürlüğüne karşı kullanılıyor. Kürdlerin türk ırkçılığıyle tehdit edilmesi son çareleri olmuştur. Kürd meselesi bir rant kapısı, iktidar olma aracı ve varlık nedenleri olmuştur. Türkiye milletvekillerin, sivil ve askeri yöneticilerin, medya ve savaş rantçıların ekmek teknesi olmuştur.
Kürdler bu sömürgeci çemberden devletleşme stratejisiyle hareket ettiği ölçüde ve devletleşen milletler gibi mutefikleriyle buluşacak ve kurtuluşu daha fazla uzamayacaktır. Bunun yolu türk ırkçılığından dolayı yaşanan, Türk Kürd ayrışmasını Kürdlere olduğu gibi yansıtmak ve sömürgecilere ait ne varsa doğal bir saldırı hedefi haline getirmekten geçiyor. Çünkü Kürdistan milli mücadelesi ve değerleri adına ne varsa Türk işgalcileri için tehlikeli ve saldırı hedefidir.
Kürdlerin ulusal, siyasal hak istemini minimize, toplumsal örgütlenmesini marjinalize etmek, dağıtmak için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Sistemli operasyonlarla seçilmiş Kürt siyasetçilerini, aydınlarını hapseden ve bir kürd direnişçisini daha fazla öldürmek için uğraşan Türk sömürgeci hükümetin getiremeyeceği tek şey toplumsal barış olduğu artık görülmelidir. AKP hükümetin on yıllık iktidarinda en çok kullandığı söz barış kavramıdır. On yıllık iktidar pratiği ile barış olgusundan ne kadar uzak olduğunu ortaya koymuştur.
BDP'nin yönetim birimlerinden olan sekiz bine yakın kürd siyasetçi, gazeteci, hukukçu, akademisyen hapislere atıldı. Acaba AKP yönetiminde üç bin kişi hapse atılırsa AKP ayakta kala bilirmiydi ? Toplumu turancı cemaatçı ırkçılığa eviren AKP hükümeti, Kürdlerle çok ağır oynamıştır. Türklerin Kürd ulusal meselesinde ırkçı yargıları değişmemiştir. AKP ile sadece biçim değiştirmiştir. Türklerin insanlığı ırkçılık köleliğiyle kapatılmıştır. Özgürlüğünden çok kazancını düşünen sürü bir toplum hedeflenmiştir.
Yoksulluktan korktuğu ölçüde kölelikten korkmayan bir toplumda kimseye fayda gelmez. Öldürerek var olmanın sebebi işgal ve sömürgeciliktir. Ezen rant çıkarsalığıdır. Kaynağı ezen, üstün olma ulusçuluğu, elit zümre devletçiliğidir. «Tek millet, tek bayrak, tek vatan» biçiminde formüle ettikleri bu ittihatçı politika çıplak bir barbarlıktır. Halen Kürdlerin insani,temel ulusal hakları üzerinde pazarlık yapılması bir vahşettir. Kürdler ana diliyle eğitim görsün mü, görmesin mi tartışması, Kürdleri insan yerine koymama çılgınlıgıdır. Bu konuda hem fikir olan AKP ile CHP Kürdleri aşağılamanın siyasetini resmileştiriyorlar. AB,ABD bu vahşetin baş ortaklarıdır. Baas lideri Esad öldürünce katliam oluyor'da TC'nin başbakanı Erdoğan öldürünce katliam olmuyor mu? Bu ne iki yüzlülüktür?
İnsan türünü alçaltan ve insan adını lekeleyen işgal, soykırım tarihiyle yüzleşmek istemeyen TC yönetimi, Kürd meselesini mi çözecek? Kürdlere «özgür» olduklarını söylüyorlar, ama kürdün esaretini zorla çizilen milli misaki sınırlarını kabul ettirerek yasalaştırıyorlar. İşgal istemlerine uygun bir kabule zorlayarak yeni bir anayasa yazacaklarını belirtiyorlar. Dolayısıyla yazılacak anayasa ile Kürdistan toplumsal özgürlüğü, Ulusal, siyasal kimlik hukuku tanınmayacaktır. Ama Kürdleri bölecek, oyalayacak, ulusal kurtuluşunu dahada güçleştirecek yasalar çıkaracaklar. Yeni koloni partilerin piyasaya sürülmesi demokrasi olmayacaktır.
Görünen o ki; köle kürdün çocuğunun'da sömürgeci koşullarda köle olarak doğmasını arzulamak ve sömürgeci sistemin devamını «yeni» yasalarla teminat altına almak, bu güne kadar yaşanmayan etnik savaşı ve top yekun kopuşu tetikleyecektir. Bütün dünya gördü ki, Kürdün dünyasını ceheneme çeviren, yaşanmaz hale getiren savaşların başlatıcısı sürdürücüsü Türk devlet işgalidir.
Malesef bazı PKK ve BDP yöneticileri'de Kürdlerin pusulasını karartmıştır. Cemil Bayık' «Biz Kürd devletini istemiyoruz.»diyor. Selhattin Demirtaş «Federasyon'da istemiyor.»Hasip Kaplan «BDP olmazsa türk bayrağı kürdistan'da dikilemez» diyor. Sezarın hakı sezara ama Kaplan tam on iki de vurmuş. Doğru söze şapka çıkarılır. Zaten Kürdlerin kurtuluşunu geciktiren TC'nin oyuncağı haline getiren ve alay konusu yapan'da bu siyasettir.
Doğrusunu söylemem gerekirse dağ başlarında nöbet tutan gerillalar, bu aşağılık siyaseti hak etmiyorlar. Türk tarafı suça iten nedenleri çoğaltarak, «suç» isleyenleri öldürmeye devam siyasetini terk edeceğe benzemiyor. Anlaşılan odur ki, Bazı PKK, BDP yöneticileride hiç bir şey istemediklerini belirtmeye devam edecekler. Peki Kürdlerin, Gerillanın savaşmasını ve hiçte hak etmedikleri bir siyasetle imha edilmelerini neden istiyorlar.?
PKK ve BDP yöneticileri Kürdleri kitlesel olarak dayak yemek için mi meydanlara çağıryorlar.? Bu siyaset Kürdlerin yararına, birliğine ve Kürdistan'ın milli mücadelesine hizmet etmiyor. Türk devletini anladık. Peki PKK neden Federasyona, Kürd devletine, Kürd bayrağına karşı çıkıyor?
Federasyon nedir? Mensup tarafların hak eşitliğini, huzur ve rahatını sağlayan siyasal bir birlik değilmidir? PKK ve BDP yöneticileri neden ve hangi hakla «Kürdler Devlet istemiyorlar.» biçiminde zırt, pırt açıklamada bulunuyorlar? Kürdün kanı, emeği, mücadelesi üzerinde bu derece ucuz, pespaye bir politikanın yaşatılması düşmanlıktır. Siyasetin kendi objektif mantıgından bu derece sapma ahmaklığı alçalmaya, teslimiyete götürür.
Bu sömürgeci sistem yöneticileri istedikleri an savaşı durdururlar. Gerilla'yı bahane ediyorlar. PKK, BDP yöneticileriyle oynuyorlar. Bir punduna getirmek için fırsat kolluyorlar. Ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar. Türk devlet yöneticileri savası insan hayatı üzerine kurgulayarak ırkçılığı yaygınlastırıyorlar. Karşıtlarını inkâr, imha ederek, kendileriyle eşit haklara sahip olmasını önleme politikasını izliyorlar.
Kendilerinin dışında hiç bir ulusun, etnisitenin savunma materyallere, imkânlara sahip olmasını istemiyorlar. Bu çağ dışı sömürgeci zihniyet çok tehlikelidir. Sınırsız bir ırkçılık, güvensizlik, saldırganlıktır. Türk cumhuriyeti, uluslar arası tekellere ve ekonomik çıkar merkezlerine bağlı yaşatılıyor.
Süriye'de dünyanın diğer bir ucunda savaşa karşı görünen türk cumhuriyeti, kendi coğrafyasında alasını uygulamıştır. Barış içinde yaşamak, Her türlü ırkçılığı, hayvanlaşmayı önlemek ve insan faktörünü kıble yapmak,yan yana barış içinda yaşanabilirliği egemen kılmak için siyaset yapılır. İnsanlar politik amaçlar için manipule edilemez. Ama türk yönetimleri bunun tersini yıllardır bir ticaret sektörü gibi kazanarak götürüyorlar.