O sürece ilişkin anılarını “Görüp İşittiklerim” adlı kitapta toplayan Ali Fuad Türkgeldi de İzzet Bey Xandan’a ilişkin bir dizi negatif tespitlerde bulunuyor.
Ali Fuad Türkgeldi, İzzet Xandan’ın Dahiliye Nazırına vekalet meselesini gündeme getirerek şöyle yazıyor:
“İzzet Bey’in Dahiliye Nezâretine tayin olunacağını gazetelerde görünce üç ay kadar valilikten başka umûr-ı idarede bulunmamış ve orada da hüsn-i sit kazanmamış olan bu adamın muamelâtı dahiliyeye adem-i vukufundan dolayı böyle mühim bir zamanda Dahiliye nezâretine tayini muvafık olmayacağını sevk-i hamiyyetle Zât-ı şâhaneye arzettim.
Hünkârda Refik Bey marifetiyle Tevfik Paşa’ya haber gönderdi. Ertesi gün, Sadr-i Azamdan ne cevap aldığını Refik Bey’den sual ettiğimde yeni kabine de Harbiye Nezâretine tayin kılınacak olan Abdullah Paşa komşusu olmak hesabiyle kabineye alınması için onun ısrar etmesi üzerine Evkaf Nezâretine intihab edilmiş olduğunu haber verdi. İki üç gün sonra Lütfü Bey’le beraber Dolmabahçe câmiin de Abdullah Paşa’ya tesadüfümüzde keyfiyeti kendisinden sorunca ‘Ben İzzet Bey’i tanımam; kendisinin Kürdler beyninde itibare pek ziyadedir, arkasında beş bin Kürd vardır; bunlardan istifade için kabineye alınması zaruridir’ dedi.(Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, ikinci baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1951 Ankara sayfa 164)
Ali Fuad Türkgeldi, İzzet Bey Xandan’ın Evkaf Nezaretine ilaveten Dahiliye Nezâretinin vekâletini üstlendikten sonra Saray’a girip-çıkması ve Saray’da yemek yemesini dahi sorun olarak gösteriyor ve bundan kendine göre “etik” değerler çıkarıyor.
Ali Fuad Türkgeldi, İzzet Bey hakkında “değerlendirmelerine” devamla “Eniştesi ma’hud Kürd Mustafa Paşa’yı Divan-ı Harb-i Örfiye âza tayin ettirmesi dahi memlekete olan hidemât-ı bergüzedesine bir nümûne teşkil eder” diyor.( Ali Fuad Türkgeldi, age, sayfa 165)
Ali Fuad Türkgeldi, İstanbul’un işgalından sonra Ermeni, Rum ve Yahudilerin işgalçi güçlere karşı gösterdikleri sevgi gösterileri irdeledikten sonra vatana kimsenin sahip çıkmadığı bir ortamda İzzet Bey’in “her şeye burnunu soktuğunu ve ortalıkta fırıldak gibi döndüğünü” yazıyor.
Ali Fuad Türkgeldi de bir çokları gibi İstanbul hükümetlerin ve Sarayın bir parçasıydı. Daha sonraki süreçte sahte “Türk Tarihi”ni ve “Türk Milli Kurtuluş Mücadelesi” ve “Resmi Tarihinin” inşa sürecine katılıyor. Bundan dolayı Ali Fuad Türkgeldi, İzzet Bey ve Mustafa Paşa Yamulki gibi Kürd kökenli kadroları “hain” ve “işbirlikçi” ilan ederek işin içinden çıkmaya çalışıyor.
Türkler yüzyıldan beri, sahte bir tarihi tüm topluma empoze etmeye çalışıyor.
Aktüel olarak elimizde bulunan belgelere baktığımız zaman Mustafa Kemal ve arkadaşları 1920’lerde Sultan Vahdettin hakkında da farklı düşünüyorlardı. Sonradan adım adım inşa ettikleri resmi tarihin ikiyüzlülüklerini kısmende deşmeye çalışan insanları tehditlerle susturmaya çalışıyorlar.
Böyle bir olayda Zaman Gazetesi yazarlarında Mustafa Armağan’ın başına gelmişti.
Mustafa Armağan Mustafa Kemal’in Vahdettin ve Fevzi Çakmak hakkında yapmış olduğu aşağıdaki değerlendirmeleri yorumlayarak veriyor:
“Bakın, 24 Nisan 1920 tarihli gizli oturumda Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa ne demiş (sadeleştirip kısaltıyorum, tam metni "Gizli Celse Zabıtları", c. I, s. 9'da):
"Kutsal Halifemiz efendimiz hazretleri namazı eda etmek için camiye gittikleri zaman dahi İngiliz askeri tarafından götürülüyor. Bu acı şartlara düşmüş olan Padişahımızla özel temas da mümkün olamaz. Bu temastan millet bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, hilafet ve saltanat makamının bağımsız ve korunmuş olmasını vicdani bir emel saymıştır. Bunun için burada çalışıyoruz ve çalışacağız. Müslümanların Halifesinin bundan başka bir şey düşünmesine imkân tasavvur ediyor musunuz? Ben şahsen hiçbir şey düşünmem. Zat-ı şahanenin ağzından işitsem bunun zorlama ve baskı altında olduğuna hükmederim."
Ne deniliyor bu konuşmada? 1) Padişah İngilizler tarafından sıkı sıkıya kontrol ediliyor; 2) Onunla özel temas kurmak mümkün değil; 3) Millet bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve Halife ve Padişahın bağımsızlığını istiyor; 4) Padişahın da bunları istediğinden şüphemiz yok; 5) Padişah kendi ağzıyla bana bunun aksini söylese dahi bunun ona baskı ve zorla söylettirildiğine inanırım.
Devam edelim M. Kemal'in sözlerini okumaya:
"Daha dün okuduğumuz iftiradan ibaret olan fetva hepinizin malumudur. Özgürlüğüne sahip olan bir Halife böyle fetva verdirir mi? Hepinizin bildiği gibi, hükümetin gönderdiği emirler yoruma muhtaçtır. Savaş Bakanı Fevzi Paşa namus, şeref ve haysiyetinden şüphe etmeyeceğimiz bir arkadaşımızdır. Bize gönderdiği bir emirde "İngilizlere saygı göstereceksiniz, emirlerini dinleyeceksiniz, böyle hareket etmezseniz mahvolacağız" diyordu. Bazı zayıf düşünceli kişiler muhtemelen tereddüde düşüyorlardı. Fakat biz bunun düşman tarafından not edildiğine hükmettik. Yaveriyle haber gönderdi, "Aman, Fevzi Paşa süngü altında, o emre önem vermeyin" diye. İstanbul'un acı baskısı altında biz dahi olsak, insanız, işitildiği takdirde mahvımıza sebep olacak bir sözü nasıl söyleyebiliriz?"
Bu paragraf bize şunları söylüyor: 1) Şeyhülislam Dürrizade'nin 10 Nisan tarihli fetvası için Mustafa Kemal "iftira" diyor, bağımsızlığı olan bir padişah böyle fetva verdirir mi diye de ekliyor; 2) İstanbul hükümetinin gönderdiği emirler yoruma muhtaçtır. Zira baskı altındadır; 3) Fevzi Çakmak'ın Milli Mücadele aleyhindeki emirleri İngiliz süngüsü altında yazılmıştır; 4) Biz de İstanbul'da bulunmuş olsak, başka türlü davranamazdık.“( http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1139994&keyfield= )
Konumuzla doğrudan ilişkili olmamasına rağmen Kemalistlerin sahte tarih anlaşyışlarını irdelemeye çalışan uzun bir alıntı yapmak zorunda kaldım.
Kemalistler kin ve nefretle sözünü ettikleri Mustafa Paşa Yamulki’nin kayınbraderi İzzet Bey Kimdir?
Bu konuda sözü aileden birine, Mustafa Paşa Yamulki’nin oğlu ve İzzet Bey’in yeğeni Albay Abdulaziz Yamulki’ye bırakalım:
AHMED İZZET BEY
Ahmed İzzet Bey, Xanzadzade Hüseyin Paşa ve Serfiraz Hanım’ın ikinci oğlu (birinci oğulları Kürd Said Paşadır) olarak 1871 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul’daki Fransız Okulundan mezun oldu ve Dışişler Bakanlığında görevlendirildi. Daha sonra Saray’da baş Tercümanın yardımcılığına getirildi ve yüksek ihraz rütbesi verildi.
1908 yılında Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra İçişler Bakanlığında Özel Şubenin Müdürü oldu. Ahmed İzzet Paşa 1911 yılında Van Valisi oldu. Daha sonra İttihad ve Terakki Cemiyeti tarafından işten çıkarıldı.
Savaştan sonra 1918 yılında mütareke döneminde kurulan Tevfik Paşa kabinesinde Evkaf Nazırı, İaşe Nazırı ve bir dönemde Dahiliye Nazırı oldu. Ahmed İzzet Paşa’nın Dahiliye Nazırı döneminde İttihat ve Teraki Cemiyetinin tüm liderleri derbeder edildi ve suçlular tutuklanarak Divan-i Harb-i Örfi’ye gönderildi.
Ferid Paşa kabinesi döneminde Mart 1919 tarihinde Ahmed İzzet Paşa İzmir valisi oldu.( O sürece ve Ahmed İzzet Paşa’ya ilişkin yazan Güney Kürdistan tarihçilerinin bazıları onun Aydın ve bazıları ise İzmir Valisi olduğunu yazıyorlar. Aslında o dönem Aydın vilayet, İzmir ise vilayetin merkez kazasıdır.
Valiler İzmir de ikamet ederlerdi. Var olan karışıklığın esas nedeni budur-Aso)
Ahmed İzzet Bey’in vali olmasından iki ay sonra mayıs ayında İzmir Yunanistan tarafından işgal ediliyor.
Ahmed İzzet Paşa 5 Ocak 1920 tarihinde İzmir hükümet konağında kalp krizinden dolayı ölüyor.
Ahmed İzzet Paşa hâlâ genç yaşlarda İstanbul’da Babanzadelerden Muhamed Paşa’nın kızı Emine Hanım ile evleniyor. Ahmed İzzet beyin Emine hanım dan Belqis Hanım, Seyfullah Bey ve Xalise Hanım isimleriyle 3 çocuğu oluyor. Emine Hanım, vefadar ve hayırsever bir kadın olarak herkese hizmet ediyor ve herkesin hürmetini kazanmıştı. Emine Hanım verem hastalığından dolayı vefat etti, İstanbul’un Ortaköy’deki Yahya Efendi Mezarlığında babası Muhamed Paşa Baban’ın yanında toprağa verildi.
Ahmed İzzet Paşa daha sonra dayısının kızı Piraya Hanım ile evlendi. Piraya Hanım 1960’da vefat etti.
Ahmed İzzet Bey’in annesi Serfiraz hanım 24 Mart 1909 tarihinde İstanbul’da öldü ve Eyyub Sultan Mezarlığında torağa verildi.( Daha geniş bilgi için Abdulaziz Yamulki, age, sayfa 92-93)
Devam edecek.