Kırgızistan Kürdleri /HejarÊ Şamîl
Kürd ve Kürdistanlılar tarihine titrek elleriyle parmak basmış arkadaşımız. İlk kelimeyi okuma tahammülü gösterin, alıp götürecek…
“Gulxanim, Îskender, Xelîl, Nîgar û Memo rêda mirin. Wê paîzê û wê zivistanê qira xelkê hat” (“Gülxanım, İskender, Halil, Nigar ve Memo yolda öldüler. O sonbahar ve kışın katlolduk”)
Bir Kırgızistan Kürdüne bugününden dününe uzanan tarihi sorduğunuzda anıları ortalama bu sözlerle başlıyor.
Orta Asya’ya sürgününden 60-70 yıl geçse de anlılar çanlı, acılar taptaze. Sanki her şey dün yaşanmış. Hiçbir şey hafızalardan silinmemiş, kimse unutulmamış. Ne soğuktan donup nefesi kesilenlerin son kelimeleri, ne açlıktan ölenlerin gözlerindeki o tanımsız hüzün…
Kafkasya’daki köylerini, yaylalarını, bahçelerindeki elmanın, eriğin, armudun tadını bile unutmamışlar.
Üç saat içerisinde apar topar belirsizliğe sürgün edilen kurulu köylerin, ağır ellerin anıları nasıl olur sizce? Rengi koyu, sözü titreşimli, bakışı sonrasız, kelimesi “ah”lı, “of”lu. Yüz yıl geçse de unutamazsınız. Kırgızistan’daki sürgün Kürdleri unutamıyor işte.
Sürgünün yabancısı değildi Kafkasya Kürdleri. Yüz yıllardan beri her çeyrek asırda en az bir defa yaşadıkları kaderdi. Ancak bu ayrı bir sürgün olmuştu. Belirsizliklere sürgündü bu. Kimse nereye ve ne için sürüldüğünü bilmiyordu…
Sonuçları da vahim oldu. 1944’un Kasım ayında Gürcistan’dan sürgün edilen yaklaşık 92 bin Kürd, Ahıska Türkü ve Hemşin’in 1948 yılın Haziran’ına kadar 14 bin 894’u dünyaya veda etmişti, sürülenlerin % 11.8’i yani. Resmi rakamlar böyle diyor. Gerçekte ölenlerin sayısının ne kadar olduğu hiçbir zaman bilinmeyecek. Yumuşak abuhavalı Ağrı vadisinden yük trenlerinde taşınarak Orta Asya bozkırlarının soğuğuna yakalanan Kürdlerin çoğu “ölüp kurtulmayı” arzuluyorlardı zaten. Sürülenlerin yarısından fazlası yoldayken hastalanmıştı. Hiçbir tıbbi hizmet yoktu, günde onlarca insan ölüyordu.
Bir de ayrılık var. “Ayrılık ölümden beterdir” derler ya. Ayrılıktan da beter bir şey var mi? Bunu Kırgızistan’ın Talas yöresindeki yaşlı bir sürgünzedeye sordum. “Bilinmezlik!” dedi. Tek kelimeyle böyle yanıt verdi. “Bir de ayrıldıklarınızın mezarlarını bir daha ziyaret etme umudunu ebediyen yitirmiş olasın” diye ekledi. Sonra da yüzünün derin kırışları arasında kaybolan gözyaşını silmek için elinin arkasıyla yüzünü sıvazladı. Bildik bir manzara. Bütün anılar da böyle biter sürgün evlerinde.
Kırgızistan Kürdleri arasında 70 yıl içerisinde beş-altı defa sürgün yaşayan ailelerle sık sık karşılaşırsınız. Yüzüne yaklaşan, bilinmezliği her şeyden ağır bulan hem sohbetimin ailesi, 20. yy.ın başlarında Azerbaycan’dan Kuzey Kürdistan’a kaçmış, birkaç yıl sonra yeniden Serhed bölgesinden Azerbaycan’a sığınmış, 1918’de Serhed’e dönmüş, 1926’da “Roma Reş”ten kaçarak Ermenistan’a geçmiş, 1937’de Kırgızistan’a sürülmüş, 40’lı yılların sonunda Ermenistan’a geri dönmüş, 1989’da oradan Azerbaycan’a kaçmış, 1990 ortalarında yeniden Orta Asya’ya dönme zorunda kalmış. Ben kendisine “bu bir nesil kaybı, bir beyaz jenosittir” dedim. Yaşlı adam anlamadı galiba. “Zulme, gûrê min, zulme!” (“zulümdür, oğlum!”) dedi. Ben dıştan, buz gibi bir tanımlama yapmıştım. O ise yaşadığının ismini koymuştu: ZULÜM!
“Atlarımın mezarı Kürdistan’da, babam ve anneminki Azerbaycan’da, iki kardeşim Ermenistan’da gömülmüş, tek kız kardeşimiz sürgün vakti trende öldü, cenazesini askerler aldı götürdü, hangi memleket olduğunu bile bilmiyoruz, oğlum Rusya’da öldü, orada da toprağa verdiler, biz kendimiz de burada Kırgızistan’da. Bu yaşıma kadar kimsenin mezarını ziyaret edemedim. Bu, zülüm değil de nedir?”
Kürdler, 1937’de Nahçıvan ve Ermenistan’dan Kazakistan ve Kırgızistan’a, 1944’de Gürcistan’dan Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’a sürüldüler. Bir de Kafkasya içerisinde yaşanan sürgünler var.
Sürülenler yalnızca Kürdler değildi. Her dört taraftan ideolojik düşmanlarla kuşatılmış genç Sovyetler Birliği, Japonya’dan Avrupa’ya, oradan Ortadoğu’ya dek uzanan sınırlarında güvenlik yaratmak gerekçesiyle sınır boylarında yaşayan, sınırın diğer yakalarında “etnik akrabaları” bulunan halkları “güvenilmez unsurlar” olarak ülkenin içlerine doğru sürme politikasını hâla 20’ci yılda benimsemişti. 20. yılların toz-dumanı içerisinde büyük bir dünya devleti kurmak için çırpınan Moskova, “küçük insanların” acılarına aldırış edecek durumda değildi. İlk olarak Tver kazakları 20’ci yılda sürüldü. 1933’te göçebe Kazaklar, 1935’te Finler, Polonyalılar ve Almanlar sürüldüler. Ardından Kürdler ve diğer halklar…
Şeyh Ramazan Seyidov. Kırgızistan Kürdleri Birliği'nin başkanı. Özlü ve şaşmaz bir Kürdistan yurtseveri olan Şeyh Ramazan, Sovyet Kürdlerinin siyasi, sosyal, toplumsal sorunlarının çözümü için yürütülen her mücadele safhasında aktif roller üstlenmiştir. Halk arasında “Çağdaş Şeyh” adı ile de tanınan ve sevilen Şeyh Ramazan, Kurdistan’ın her dört parçasında yürütülen özgürlük ve demokrasi mücadelesini bütün olanakları ile desteklemektedir.
Ailesi 1937 yılında Kafkasya’dan sürülen Şeyh Ramazan, 14 Nisan 1958 yılında Kırgızistan SSC’nin Calal-abad bölgesinin Kok-Yangak şehrinde halkın kanaat önderi Şeyh Memmed’in ailesinde dünyaya geldi. Kırgızistan Devlet Üniversitesinin iktisat fakültesini okudu.
Genç yaşlarında halk arasında yaşanan sorunları adalet ve maharetle çözme yeteneklerine sahip olduğunu gösterdi.
Gençlik yıllarından itibaren toplumsal, siyasi çalışmalarda yer alan Şeyh Ramazan, SSCB Kürdleri Birliği “Yekbûn”un Kırgızistan şubesinin başkanı seçildi (1989). 1923 yılında oluşturulup 1929’da ortadan kaldırılan Kurdistan Kazası’nın (“Kızıl Kurdistan”) yeniden inşa edilmesi mücadelesinde filen yer aldı ve bu amacın gerçekleşmesi için yaşamı boyunca sebatlı bir duruş sergiledi.
Kurdistan Ulusal Kongresi’nin (Kongra Netewiya Kurdistan) üyesi oldu (1999-2000).
2001 yılında “Midiya” Kırgızistan Kürdleri Birliğinin başkanı seçildi, bu görevini şuana kadar sürdürmektedir. Başkanlık yaptığı dönemde Kırgızistan’da yaşayan halkımızın sosyal, kültürel ve siyasal gelişimi için çabalar yürüttü. Bu dönemde Kırgızistan Devlet Radyosu’unda haftada 15 dakikalık Kürdçe programlar hazırlanmaya başlandı, folklor, dans grupları oluşturuldu, çok sayıda Kürd konulu konferans ve seminerler yapıldı, Kürd dilinin ilk ve ortaokullarda eğitilmesi Eğitim Bakanlığı tarafından kabul edildi.
Şeyh Ramazan, en büyük hizmetini 2004 yılında Federe Kurdistan Devleti temsilcisinin Kırgızistan’ı ziyareti zamanı Kurdistan Bayrağı’nın başkent Bişkek’te diğer dünya devletlerinin bayrakları ile birlikte göklere çekilmesine nail olmak biçiminde değerlendirmektedir.
Sıra Kürdlere 1937’de geldi. 1937 yılı Sovyetler Birliği tarihine aşırı despotluğun, sayısı milyonlarca hesaplanan iç katliamların başlangıcı olarak geçmiştir. SSCB çapında yüz binlerce aydın, ileri görüşlü insan “halk düşmanı” ismiyle damgalanarak hapse atılmış, Sibirya’ya sürgün edilmiş ve kurşuna dizilmiştir. 1937 kasırgasında birçok diğer uluslar gibi Kürdlerin payına toplu biçimde sürgün edilme düşmüştür.
1937 yılının sonbaharında Ermenistan’ın Türkiye’yle sınır boylarında ve Nahçıvan’daki onlarca Kürd yerleşim birimi askeri birliklerce kuşatıldı. Önce tüm erkekler tutuklandı. Kadınlara ve yaşlılara uzun yolculuğa hazırlık yapmak için çok kısa bir zaman verildi. Yol için sadece en acil ihtiyaç eşyalarını alma izni tanındı. Önce cemselerle kadın, yaşlı ve çocukları, sonra ise gözaltında tutulan erkekleri tren istasyonlarına getirdiler. Birkaç saat sonra yük trenleriyle Orta Asya ve Kazakistan’ın bozkırlarına doğru bir ölüm yolculuğu başladı.
Kürdlerin sürülmesi planı Moskova’nın 7 Temmuz 1937 tarihli bir kararıyla hayata geçti. Bu kararda Ermenistan ve Azerbaycan’ın sınır boylarında yaşayan 1325 Kürd’ün Kazakistan ve Özbekistan’a sürülmesi öngörülmüştü.
Sürgün Kasım ayında gerçekleşti. Kürdler genellikle Kazakistan ve Kırgızistan’a sürüldüler. Kazakistan arşivlerinde korunan 9 Kasım 1938 tarihili bir belgeye göre 1937 yılının son baharında Kafkasya’dan bu ülkeye 1121 Kürd ve Ermeni ailesi göçertilmişti.
Ancak elde olan bölük pörçük belgelerden 1937 yılında kaç Kürdün sürüldüğünü net bir biçimde öğrenmek mümkün değildir. Sürgün Kürdleri bu rakamı binlerle, on binlerle ifade ediyorlar.
Yoldaki işkencenin dışında, sürgünün ilk yıllarında sürgün bölgelerindeki sert doğa koşullarına uyum sağlamakta zorlanan, aç susuz, üstelik üzerlerinde “siyasi sürgün” yaftası olan Kürdlerin neler çektiğini dinlemek ve anlatmak hiçte kolay değildir…
Sürgün çocuklarından olan Îbrahîmê Paşa (İbrahim Paşayeviç Nadirov) 1951 yılının 7 Ekim’inde Kırgızistan’ın Oş bölgesinin Suzak ilinin Bagış köyünde doğdu.
Sonradan Kırgızistan’daki “Kürd polis ordusu”nu en yüksek görevli albayı olacaktı.
İbrahimê Paşa’nın çocukluk ve gençlik dönemlerinde sürgün Kürdlerinin neredeyse tamamı Oş bölgesinin Kok-Yangak şehrindeki kömür madenlerinde çalışıyorlardı. Ortaokulu bitirdikten sonra İbrahim kömür madeninde elektrikçi olarak görev aldı.
1972’de Alma-ata (Kazakistan) köy işleri enstitüsünü kazandı, 1977’de Kırgızistan’ın Celal-abad bölgesinde maişet işleri sanayi tesisinde iktisatçı olarak çalıştı. Sonra emniyet sisteminde çalışmayı tercih etti. Emniyet’te görev kademelerini hızla atladı. 1978- 1994 yılları arasında Oş ve Bişkek bölgelerinde polis teşkilatının çeşitli bölümlerinde yönetici düzeyinde görevler aldı.
SSCB İçişleri bakanlığı Karakanda (Özbekistan) yüksek polis okulunda eğitim gördü (1983-1987).
1995 yılında Kırgızistan İçişleri Bakanlığı’nın hususi önem arz eden ekonomik cinayet ve irtişa ile mücadele dairesinin başına getirildi. Bu görevini 2000 yılına kadar sürdürdü.
2001 yılına kadar Kırgızistan İçişleri Bakanlığı ekonomik cinayetlere karşı mücadele şubesinin başkan yardımcılığını yaptı. Daha sonra bakanlık nezdinde irtişa ile mücadele dairesi başkanı, Bişkek şehri Pervomaysk il emniyet müdür başkan yardımcılığı görevlerini yürüttü.
2000 yılında polis albayı rütbesini aldı. Kırgızistan polis teşkilatındaki üstün hizmetlerinden dolayı 5 adet devlet madalyası ile ödüllendirilmiştir.
2004 yılında albay rütbesi ile emekliye ayrıldı. Halihazırda Kırgız-Amerika “Atlant Nefaplast” firmasının başkanıdır. 2006 yılında Federe Kurdistan’da “Russ Company” adlı inşaat-yatırım firması açtı.
Kafkasya’dan Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan’a ikinci Kürd sürgünü 1944’de gerçekleşir. Yine Kasım ayında, sonbaharda. Yolda ve ıssız bozkırlarda yüzleştikleri, soğuk, açlık ve ölüm oluyor.
1944 sürgünün senaryosu 1937’dekinin aynısı ama koşullar bu sefer daha ağırdır. Gene gecenin geç saatlerinde askerler aniden Kürd köylerini kuşatır. Toparlanmaları için üç saat zaman tanınır. Her aileye yalnız 1000 kg. ağırlığında eşya götürmek izni verilir. Bu sefer çok fazla erkeği tutuklamak icap etmiyor. Zaten erkeklerin yarısından fazlası savaş cephelerinde Alman faşizmine karşı çarpışmaktadır. Erkekler faşizme karşı ölüm-dirim mücadelesi verirken, aileleri Orta Asya bozkırlarına soğuk, açlık ve ölümün kucağına atılıyor...
1944 sürgünü projesini SSCB İçişleri Halk Komiseri (İİHK) Lavrenti Beriya hazırlamış, kararını Haziran ayında SSCB Devlet Savunma Komitesi Başkanı İosif Vissarionoviç Stalin şahsen vermişti. Stalin’in imzasını taşıyan kararda şunları okumaktayız:
“Gürcistan SSC devlet sınırlarının korunması koşullarını iyileştirmek amacıyla Devlet Savunma Komitesi:
“Madde 1.
- Gürcistan SSC’nin Axaltsixi, Adigey, Aspindzsk, Bogdanovsk illerinde ve Acarıstan SSC’in sınır bölgesinde yaşayan Türk, Kürd ve Hemşinlerden oluşan 86.000 kişilik 16.700 ailenin 40 binini Kazakistan SSC’ye, 30 binini Özbekistan SSC’ye, 16 binini Kırgızistan SSC’ye göçertilmesini;
- Göçertme görevinin SSCB İç İşleri Halk Komiserliğine (İİHK) havale edilmesini;
- SSCB İİHK’nın (yoldaş Beriya) göçertmeyi 1944 yılının Kasım ayında gerçekleştirmekle görevlendirilmesini karara bağlar…”
20 Eylül’de Özel bir talimatla İİHK başkanı ve Devlet Güvenliği Baş Komiseri (istihbarat, sonradan ismi KGB olmuştur) L. Beriya, “özel göçertme operasyonun 15-25 Kasım tarihinde yürütülmesi” talimatını imzalıyor. Ve 28 Kasım’da Stalin’e yazdığı raporunda operasyonun başarıyla gerçekleştiğini yazarak şunları belirtiyor:
“SSCB Devlet Savunma Komitesinin kararı uyarınca İİHK; Gürcistan SSC’in sınır bölgelerinden Türk, Kürd ve Hemşinlerin göçertilmesi operasyonunu yerine getirmiştir.
Bu ahalinin Türkiye’nin sınır bölgelerindeki nüfusla akrabalık bağları olan önemli bölümü, kaçakçılıkla uğraşmış, göç havası içerisinde bulunmuş ve Türkiye istihbarat organları için ajan devşirilmesine hizmet etmiş, ve eşkıya gruplara yardım yataklık yapmıştır.
(…)Axalkelek, Axaltsixi, Adigey, Aspindzsk ve Bogdanovsk illerinde göçertme operasyonu 15 ve 18 Kasım 1944’de ve Acarıstan SSAC illerinde 25-26 Kasım 1944’de yapılmıştır.
Toplam 91. 095 kişi göçertilmiştir”.
Göçertilen 91.095 kişiden 55.500 kişi Özbekistan’a, 29.500 kişi Kazakistan’a, 11.000 kişi Kırgızistan’a yerleştirilmiştir. Resmi belgelere yansıyan başka rakamlarda sürülenlerin sayısında farklılıklar görülmektedir. SSCB İçişleri toplum komiseri yardımcısı V.V. Çernişov ve İİHK göç bölümü başkanı M. Kuznetsov’un raporlarında 1944’te Gürcistan’dan göçertilenlerin sayısı 92.307 kişi olarak gösterilirken, Cumhuriyet’lere dağılımı ise şöyle ifadelendirilmiştir: Özbekistan’a 53.133 kişi, Kazakistan’a 28.598, Kırgızistan’a 10.546 kişi sürülmüştür.
1944’de sürülenler Özbekistan ve Kazakistan dışında Kırgızistan’ın Furunze (Bişkek), Talas, Oş, Calalabad vilayetlerinin onlarca köyüne yerleştirilmiştir.
1944 sürgünü “özel sürgün” niteliğinde olmuş, 1940’lı yılların ortalarından itibaren 1937’de sürülenler de bu kapsama alınmıştır. “Özel sürgün” kararına göre her yerleşim birimine 10’a kadar aile yerleştirilebileceği gibi, bir köyden diğer köye akraba ziyaretlerine gidişler de yalnız özel izin kâğıtları ile mümkün olmuştur. SSCB Halk Komiserleri Sovyeti’nin V. Molotov’un imzasını taşıyan 8 Ocak 1945 tarihli kararında “özel sürgünzedelerin” sıkıyönetim altında olduğu ve yaşamlarındaki sınırlamalar sıralanmıştı.
Ayrıca SSCB parlamentosunun 26 Kasım 1948 tarihli kararı uyarınca sürülenler, yeni yerleşim birimlerinde “ebediyen” yaşamak zorundaydılar ve kaçış cehtleri 20 yıllık “mecburi emekle” cezalandırılmalıydı.
Sürülenler üzerindeki bu sıkıyönetim uygulaması 1956 yılına, Stalin’in ölümünden sonra iktidarda yaşanan kısmi yumuşama dönemine kadar devam etmiştir. 28 Nisan 1956’da, SSCB parlamentosu kararıyla bu uygulama kaldırılmıştır.
Rasul Başirov, 1970’te Ermenistan SSC Masis ilinin Zahmet köyünde doğmuştur. Ortaokulu bitirdikten sonra Kırgızistan Devlet Tıp Enstitüsünde eğitim görmüştür. Eğitimini Devlet Tıp Akademisinin cerrahlık kürsüsünde sürdürmüştür. (1994-1996). Anı kürsüde master yapmış ve çalışmaya başlamıştır. (1996-1999). 1999’da doktora tezi savunarak tip ilimleri doktor adayı ismini almıştır. 1999’dan şimdiye kadar Kırgızistan Devlet Tıp Akademisinin fakultetıf cerrahlık kürsüsünün asistanıdır.
Halka mütevazi hizmetleri nedeniyle Kırgızistan Kürdleri arasında ‘doxtora me’ (bizim doktor) adıyla tanınmaktadır.
Rakamlar soğuktur her zaman. Sonuçta bir istatistiktir. Bir anlam ifade ederler ama hiçbir rakam, 60-70 yıllık üzüntü ve öfkeden içi yanan bir ihtiyarın gözlerine taşan, kesik kesik kelimelerini titreten anlamı veremez.
Heso amca, 1945’te dünyayı Alman faşizminden kurtaran tarihi zaferden sonra, beş yıl boyunca aralıksız savaştığı cepheden Gürcistan’ın Aspinsk ilindeki Tımuk köyüne, ailesine döndüğünde beş yıl içerisinde çektiklerinden daha fazla acı duymuştu; ailesi yoktu, köyü kaybolmuştu! İlk yaptığı iş, yerden bir avuç toprak alıp yüzüne sürmek olmuştu… Neden böyle yaptığını hala da izah etmekte zorlanıyor. “Bir anda kanım beynimde toplandı, delirdiğimi düşündüm...” diyor. Savaştan dönüp sürgün edilmiş ailesini bulamayan her eski askerin böyle tüyler ürperten bir öyküsü var.
30’lu yıllardan başlayarak güçlenen faşizmle sıkı ittifak ilişkileri içerisinde bulunan Türkiye’nin provokasyonları da Kürd sürgününde önemli bir etken olmuştur. Geçen yüzyılın 20 ve 30’lu yıllarında Kürd isyanlarıyla sarsılan Türkiye, ülkedeki durumu etkileme ihtimali taşıyan, üstelik 6 yıl otonomi tecrübesi yaşamış Kafkasya Kürdlerine sürekli düşmanca bir yaklaşım beslemiştir. Sovyetler Birliği ve Kafkasya Cumhuriyetleri ile ilişkilerinde Kürd faktörünü hep gündemde tutmuş, Kuzey Kürdistanlılarla manevi ve akrabalık bağları olan Kafkasya Kürdlerini etkisiz hale getirmenin yollarını aramıştır. Kızıl Kürdistan, Türkiye’nin gözünü her zaman korkutmuştur.
Türkiye, 30’lu yıllarda sınırın Kafkasya yakasında yaşayan Kürdlerle ilgili yürüttüğü bazı çalışmaları bilinçli biçimde deşifre ederek Sovyet hükümetini provoke etmiştir. O dönemde gölgesinden bile korkan Sovyet yöneticileri, Türkiye’nin kışkırtmalarını Kürdleri sürmenin diğer bir gerekçesi olarak algılamıştır.
1944 sürgününün özgün bir nedeni de o dönemdeki 2. Dünya savaşı ile bağlantılıdır. Hitler’in “Yıldırım Hızlı Barbaros Planı”nda Bakû petrollerinden dolayı Kafkasya’nın ele geçirilmesine Moskova’nın işgal edilme planı kadar önem verilmekteydi. Kafkasya’nın fethedilmesi planlamasının bir boyutu da burada yaşayan halkları müttefik güçler vasıtasıyla Sovyetlere karşı örgütlemek olmuştur. Savaş döneminde Faşist Almanya’ya müttefiklik eden Türkiye Cumhuriyeti’nin Gürcistan’da yaşayan Mesxeti (Ahıska) Türkleri ve Azeriler arasında yürüttüğü ajan faaliyetleri, Moskova’da ciddi endişeler yaratmıştır. Günde on binlerce insanın öldüğü dünyanın en kanlı savaşının tozu dumanı içerisinde Türkiye’ye sınır bölgelerde Azeri ve Ahıska Türkleriyle iç içe yaşayan ve bir kere “güvenilmezlik” damgası yemiş Kürdler, yeniden Moskova’nın gazabına gelmiştir. Bu sefer de Kürdler Türkiye’nin ateşinde yanmaya mahkum olmuştur.
Diğer taraftan sürgünler, tek dilli “Sovyet halkı” yaratmak projesini destekleyici mahiyet taşımıştır. Sürgünzedelerin yerleştirilmesinde; halkları bir birine karıştırarak, ahalinin seyrek olduğu alanların, nüfusun sık yaşadığı alanlar hesabına doldurulması biçimindeki genel anlayışla hareket edilmiştir. Sovyet halkı oluşturma projesini, sürgünün bir nedeni biçiminde ileri sürmek doğru değildir fakat sürgünler gerçekleşirken söz konusu projeye destek sunma anlayışı temelinde hareket edilmiş, sürülenler gruplar halinde ülkenin en ıssız topraklarına serpiştirilmiştir.
Çatoyê Siyabend Çatoyêv, 1969 yılında Ermenistan’ın Dilican şehrinde dünyaya göz açtı. Kızıl Ordu’da hizmet yaptıktan (1987-1989) sonra Rusya’nın Tomsk kentinde Politeknik Enstitüsünün makine yapımı fakültesini (1990-1995) ve Kırgızistan Devlet Milli Üniversitesinin hukuk fakültesini (2002-2007) bitirdi. 2008 yılında Kırgızistan İçişleri Bakanlığı Yüksek Okulunda master öğrenimi gördü.
Başarılı bir işadamı olan Çatoyê Siyabend 1995 yılından itibaren çeşitli firmalarda çalışmış, usta bir yönetici olarak kendini ispatlamıştır.
Kırgızistan uluslararası “Manas” havaalanında “Gamma SPA” ve “Manas management LLS” şirketlerinin güvenlik servisi başkanlığını yürütmüş (1999-2003), Kırgızistan’ın plastik ve alüminyum kapı ve pencereler üreten en önde gelen firmalarından olan “Atlant Nefaplast” firmasının müdürlüğünü yapmıştır.
Yurtsever özellikleri ile seçilen Çatoyê Siyabend Kırgızistan Kürdleri Birliği’nin aktif üyelerindendir.
Bir de 1988-89’da, Sovyetlerin çöküşüne iki kala Ermenistan’dan yeni bir sürgün yaşandı.
1988’de körüklenen Ermeni-Azeri savaşı Kafkasya Kürdlerin kaderinde olumsuz izler bıraktı. Azerbaycan vatandaşı Kürdler, “vatandaşlık görevlerini yerine getirerek” Ermenilere karşı, Ermenistan vatandaşı Kürdler de aynı anlayışla Azerilere karşı savaşmaya zorlandı. Her iki tafradan binlerce Kürd, devletler oyununda, başkaların çıkarı için canlarından oldular.
Sağ kalan on binler ise Rusya steplerini, Orta Asya bozkırlarını boyladılar.
Kafkasya’dan başlayan başka bir Kürd “sürgünü” daha var.
60’lı yıllardan sonra Kafkasya’da, özellikle Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan’da (Nahçıvan) yaşayan Kürdlerin eğitim ve yeteneklerine göre iş bulmaması Kafkasya Kürdleri’nin yarısından fazlasının Rusya’ya ve Orta Asya’ya taşınmasına yol açtı. İyi yaşam umudu onları geniş Rusya’nın ve Orta Asya’nın yüzlerce iline, binlerce yerleşim birimine serpiştirdi. Öyle bir dağıldılar ki, Japonya’dan Avrupa’ya, Çin’den Buzul Okyanusuna kadar yayılmış kocaman topraklarda Kürd ayağı değmeyen tek bir ilçe neredeyse kalmadı.
Orta Asya’da yaşamak zorunda bırakılan sürgünzede, 90 yaşlı Uso dede, tüm yaşadıklarını “zülüm” olarak tanımladıktan sonra şöyle demişti bana: “Sonuçta şunu anladım ki, suçlu doğduk, suçlu yaşadık, suçlu da öleceğiz”. Kendi trajedisinin nedenini anlayıp dünyasını değişenler kadar, dünyanın kapısını döver dövmez suçluluğa gömülmüş bir kaderle boğuşmak zorunda kalan çocuklar da doğuyor sürgün evlerinde. Neden kendi ülkelerinde yaşama hakkından mahrum edildiklerini anlamakta zorlanacaklar bitmeyen sürgünün çocukları...
Telmanê Xalîd Xalîdî, 1974 yılında Kırgızistan’ın Oş eyaletinin Kok-Yangak şehrinde dünyaya geldi. 1975’te ailesi önce Ermenistan’a (1975), daha sonra Rusya’nın Kemerov eyaletine (1986) taşındı. 1989’da Kırgızistan’a gelerek burada liseyi başarıyla bitirdi.
Üç yüksek eğitim aldı. Moskova Slav Enstitüsü’nün hukuk fakültesini ve Kırgızistan Devlet Milli Üniversitesi’nin finans, kredi fakültesini (2005) bitirdi. 2008’de master eğitimini bitirdikten sonra Kırgızistan Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademisinin uluslar arası ilişkiler bölümünde tahsil gördü.
Têlmanê Xalîd felsefe bilimleri doktor adayıdır. Panfilov ili Kuramin bölgesinin 5. dönem milletvekili olmuştur.
1995-1999 yılları arası “Niştiman” Kürd derneğinin başkan yardımcılığı yapmıştır. “Kurd-Kırgız hakları dostluk cemiyeti” başkan yardımcılığı görevini sürdürmektedir.
Kürdlerin Türkiye sınırlarından başlayan yolculuğu Çin sınırlarında son bulmuştu. Gözlerinde sınırdan sınıra koşturan fatihlerin gözlerindeki zafer parıltıları yoktu ama. Yorgun, üzgün ve hastaydılar. Nice yakınlarını yollarda kaybetmişlerdi. Dilleri Allah’tan bir ucuz ölüm istese de içlerindeki sonsuz yaşama istemleri ayakta kalmaya zorluyordu kendilerini…
El el, aşiret aşiret, köy köy belirsizliğe sürülmüş ve yarın nelerle karşılaşacaklarını kestiremeyen insanların en temel topluluk psikolojisi biliyor musunuz nedir? Sahipsizlik! Tutunacak bir dalın, yaslanılacak bir direğin olmamasının yarattığı dehşetli “toplumsal yetimlik” duygusu! Güvendiğin baba, övündüğün kardeş, teselli bulduğun anne senin gününde. Senden de beter çaresiz…
Bundan sonra ismini “felek” diye şifrelediğin Tanrına dil uzatıp, kadere boyun eğiyorsun. Ve senin sürgün yurdundaki tarihin böyle başlıyor.
Kırgızistan Kürdleri sürgün kaderi yaşamaya boyun eğdiler ama yiyecek, sığınacak, eğitim gibi basit insanı haklardan yoksun tutulmalarına karşı da baş kaldırmadan edemediler. 1938’de ileri sürdükleri insani yaklaşım taleplerine Kızıl Kaya şehrinde silahla yanıt verildi. Kızıl Kaya olaylarında kurşuna dizilen çok sayıda sürgünzedenin arasında o zamanlar parmakla sayılan yüksek tahsilli beş Kürd genci de vardı.
Kırgızistan’ın en ulaşılmaz bölgelerinde, genellikle Cellalabad, Oş ve Talas bölgelerinin ücra köylerinde yerleştirilmişti Kürdler. Açlığın, soğuğun ağır imtihanından geçtiler. 1956 yılında “özel sürgün” uygulaması yürürlükten kaldırılana kadar doğru dürüst okul yüzü bile görmediler.
Kazakistan ve Özbekistan’da olduğu gibi Kırgızistan’da da Kürdlerin “dünyaya açılması”, yüksek okullarda eğitim görmeye başlaması, Stalin’in ölümünden sonra gelişir. Bu tarihten sonra onlarca Kürd genci başta askeri-polis okulları olmak üzere yüksek okullarda eğitim görmeye başlar. 2000’li yıllara kadar Kırgızistan Kürdleri içerisinde teğmenden albaya kadar neredeyse 50 kişilik “Kürd polis ordusunun” oluşması ilgi çekici.
Kırgızistan Kürdleri arasında gelenekselleşen yüksek askeri-polis okullarına ilginin, sürgünden kaynaklanan toplumsal bir psikolojiyle yakından bağlantısı olsa gerek. Sürgün edildikleri günden itibaren asker, polis süngüsü altında büyüyen Kürd çocuklarının, kurtuluşu polis olmakta görmesinin bilimsel-psikolojik izahını yapmak mümkündür.
1956‘dan Sovyetlerin çöküş yıllarına kadar her hangi kültürel bir örgütlenmeye sahip olmasalar da fakir ve sakin bir yaşam sürdürdüler Kırgızistan Kürdleri. 1980’lerin sonu ve 90’lı yılların başında SSCB’de başlayan etnik-milliyetçi saldırılar Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Özbekistan’da olduğu gibi Kırgızistan’da da Kürdlerden yan geçmedi. 1990 baharında ülkedeki Kırgız milliyetçi çevrelerin başlattığı karışıklıklar döneminde Oktyabrskoye isimli Kürd köyüne yapılan saldırıda 4 araba yakıldı, 9 kişi yaralandı. Safarovka ve Mixaylovka köylerinden ise 305 Kürd ailesi kovuldu. Bu süreçten sonra yüzlerce Kürd ailesi belli aralıklarla Kazakistan’a ve Rusya’ya sığındı, ülkeden göçme eğilimleri gelişti.
2009 yılının ilkbaharında Bişkek yakınlığındaki Pervomaysk ilinin Petrovka köyünde Kürdlere karşı milliyetçi çevrelerin saldırıları, onlarca Kürd evinin yakılıp yıkılması, Kürd vatandaşların meydan dayağından geçirilmesi Kürdler arasında bu ülkeden göçme eğilimlerini daha da tetiklemiştir.
Bugün Kırgızistan Kürdleri genellikle Başkent Bişkek’in çevre illerinde ve köylerinde, Talas bölgesinin Manas ve Karaburun illerinde, Oş vilayetinin Suzak ilinde yaşamaktadır. Özellikle, son on, onbeş yılda Kürdler Bişkek kentine ve kente yakın Karl Marks, Petrovka, Vasilevka, Vinogradnoe, Leninskaya, Sukuluk isimli yerleşim birimlerine yerleşmiştir.
1989 yılı nüfus sayımında Kırgızistan SSC’de 14.300 Kürd kayda alınmıştır. Yerel Kürd aydınlarının tahminlerine göre ülkede yaşayan Kürdlerin sayısı bu rakamın üzerindedir.
Genellikle köylü kesiminden oluşan Kırgızistan Kürdlerinin esas uğraş alanı hayvancılıktır.
1950’li yıllardan sonra eğitim konusunda bir gelişme yaşanmış ise de Kürdlerin genel okuma düzeyi, Kırgızistan’da yaşayan diğer bir çok halkın gerisinde kalmaktadır. Yaşlı neslin yalnız yüzde biri orta veya yüksek tahsile sahiptir. Orta nesil ve gençler arasında eğitim düzeyi sevindirici boyutlara ulaşmıştır.
Kırgızistan Cumhuriyeti anayasasına göre ülkede yaşayan tüm göçmen azınlıklar yerel halkların sahip olduğu haklara sahiptir. Etnik milliyetçiliğin kabarış gösterdiği 90’lı yılların başlarında Kürdlere karşı baskıcı yaklaşımlarına rağmen, Kırgız halkı genelde Kürdlere ve diğer azınlıklara hoşgörülü olmuştur. Ne var ki, teorik anayasal garantiye, dominant halkın hoşgörüsüne ve atılan bir dizi olumlu adımlara rağmen, Kürdlerin vatandaşlık hukukundan kaynaklanan hakları direkt pratiğe yansımamakta ve yaşamsallaşmamaktadır. Kırgızistan Kürdlerinin toplumsal ve kültürel açıdan çözüm bekleyen birçok sorunları vardır.
Kırgızistan’da emniyet sistemindeki kimi görevliler dışında devletin yürütme, yasama ve hukuk organlarında Kürdler yer almamaktadır.
Kürdler, ağır koşullar altında kendi dillerini ve örf-adetlerini koruma anlayışıyla hareket etseler de, “asimilasyon virüsü” gençler arasında yaygınlaşmaya başlamıştır. Ev dışında ana dili kullanma zemininin sınırlı olması böylesi bir sonuca yol açmaktadır.
Kırgızistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra oluşan Kürd Birliği, Kürdlerin kültürel sorunlarının çözümü için atılan en önemli adımlardan biri olmuştur.
1992 yılında “Niştîman” adıyla kurulan Birliğin ismi, 2001 yılının Şubat’ında “Mediya” olarak değiştirilmiştir. Kırgızistan Halklar Birliği şemsiye örgütüne bağlı faaliyet gösteren Kürd Toplumsal Birliği, tüzüksel esaslarla teyit edilen önemli görevler üstlenmiştir:
“Kürd halkının dilini, kültürünü, örf-adetlerini, geleneklerini canlandırmak; toplumun tüm sağlam güçleriyle Kürdlerin gücünü birleştirmek; Kırgızistan’daki demokratik oluşumun gelişmesine yardım etmek; Kırgızistan’da yaşayan Kürd ahaliye iş bulmak için pratik destek sunmak (…); sosyal-siyasal ve kültürel alanda Kürd çıkarlarını korumak; gençleri enternasyonal ruhta eğitmek; istidatlı gençleri tespit ederek onların yeteneklerinin geliştirilmesine katkıda bulunmak” vs.
“Mediya” Kürd Toplumsal Birliği’nin inisiyatifi ile 12 Nisan 2002’den itibaren Kırgızistan devlet radyosunda haftada 15 dakikalık Kürdçe radyo bölümü açılmış, Çatkul köyünde vokal-enstrümantal grup, Bişkek’te folklor-müzik grubu, Sokuluk’ta çocuk koreografi grubu kurulmuştur. Halk Eğitim ve Kültür Bakanlığından Kürdlerin yoğun yaşadığı yerleşim birimlerinde Kürd dilinin seçmeli olarak öğrenimi izni alınmıştır.
21 Mart 2002’de Bişkek’te Devlet Tarih Müzesinde “Kürd halkının Tarihi ve Kültürü” isimli açılmıştır.
Kadın ve gençlik kolu oluşturan Birlik, halkın toplumsal ve kültürel sorunları ile ilgili konferans, seminer ve yuvarlak masa toplantıları yapılmaktadır.
14 Ekim 2011’de Bişkek kentinde UNESCO’nun katkısı ile düzenlenen “Kırgızistan Kürdleri” isimli yuvarlak masa toplantısı Kırgız bilim insanlarının da katılımı ile yüksek düzeyde gerçekleştirilmiş, merkezi basın tarafından ilgiyle izlenmiştir.
Kırgızistan merkezi devlet televizyonu Kürd Birliği ile birlikte her yıl birkaç kez Kürdlerin toplumsal ve kültürel yaşamını konu eden programlar hazırlamaktadır.
Şex Ramazan Seyidov’un başkanlık ettiği Birlik, yerel Kürdlerin sorunları ve Kürdistan’daki gelişmelerle ilgili dönemsel bültenler hazırlamakta, öğrenci gençlik, kadın komiteleriyle birlikte Kürd halkının ve yurttaşları oldukları Cumhuriyetin önemli günlerinde etkinlikler düzenlemektedir.
Kırgızistan’da Kürdlerin kültürel yaşamında yaşanan önemli gelişmelerden biri de son yıllarda Kürdçe ve Kürdlerle ilgili çok sayıda kitabın yayınlanmasıdır. 2007 yılına kadar Kürdlerle ilgili tek bir kitabın basılmadığı bu ülkede son 5 yıl içinde bir kitap rafını dolduracak kadar ‘Kürd kitapları’ basılmıştır.
Birliğin faaliyetleri, diaspora koşullarının sonucu olarak ortaya çıkan ciddi siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunların çözümü için yalnız bir başlangıç olarak değerlendirilebilir.
1994’ten sonra başta PKK olmakla Kurdistan siyasal organizasyonlarının genelde Bağımsız Devletler Topluluğu’nda özelde Kırgızistan’da yürüttüğü çalışmalar, Sovyetlerin çöküşünden sonra Kurdistan’la ilişkilerin gelişmesi diasporadaki Kürdlerin kendi ata yurtları ve soydaşları ile iletişimini geliştirmiş, halkın manevi-ruhsal yaşamında canlılık yaratmıştır.
Kürdistan Federe Devleti’nin kurulması Kırgızistan Kürdlerinin bir gün ülkelerine dönebilecekleri umudunu attırmıştır. Kırgızistan Kürdleri, Federe Devletin kurulmasından sonra Kurdistan bayrağının ilk defa resmi düzeyde 2004’ yılında Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te dalgalandırmaya nail olmalarının kıvancını paylaşmaktan gurur duymaktadırlar.
Emekli polis yarbayı olan Ezizê Daudê Aga begê (Eziz Davud oğlu Davudov) 1951’de, Nahçıvan’ın Şerur ilinin Aşağı Daşarx köyünde kolhozcu ailesinde doğmuştur.
Azerbaycan devlet üniversitesinin filoloji fakültesini bitirmiştir (1979). Nahçıvan’ın Şerur ili merkezi kütüphanesinde metodoloji uzmanı, sonra şube müdürü olarak çalışmıştır. 1982 yılında Kırgızistan’a taşınmış, Kırgızistan İçişleri Bakanlığı (İİB) çeşitli şubelerinde görev yürütmüştür. 1990-93 yıllarında Nahçivan’da çalışmış, 1993’te yeniden Kırgızistan’da görevlendirilmiştir. Cinayet araştırma dairesinde sorgu yargıcı, polis şube müdürü, başmüfettiş görevleri yürütmüştür. Kırgızistan cumhuriyeti İİB’nın emniyet teşkilatının çeşitli ödüllerini almıştır. “Kürt ve Kırgızistan halkları dostluk derneği” başkan yardımcısıdır. Altı çocuğundan dördü yüksek eğitimlidir.
Kırgızistan ‘Kürd polis ordusu’nun üyelerinden biri de albay Mihemedê Siltin Osmonov’dur. 1959’da Oş bölgesinin Kok-Yangak kentinde dünyaya gelen Mehmedê Siltin, Karakanda yüksek polis okulunu bitirdikten sonra başta Kırgızistan emniyet teşkilatının cinayet aktarış şubesinde baş amir olmakla diğer önemli görevler yürütmüştür. Kırgızistan Kürdlerinin toplumsal yaşamında aktif rol oynayan yurtseverlerdendir.
Opera sanatçısı olan Zabida Xudatayeva, Kürd şarkılarını kendi orijinal yorumu ile yabancılara beğendirmeyi başarmış bir gençtir. Kırgızistan Ulusal Konservatuarının öğrencisi olan Zabida, geniş diyapazona, ses genişliğine sahiptir. Çocukluk yaşlarından sanatla ilgilenmiş, ortaokul, lise kültür şölenlerinin değişmez yüzü olmuştur. Şimdi ise bu ülkede hiçbir Kürd şöleni onsuz geçmez. Aynı zamanda solo konserleri vermekte, sık sık cumhuriyet çapındaki önemli konserlere davet edilmektedir. Kendisi de müzik bestelemektedir.
“Mediya” Kürd Birliği’nin Gençlik kollarının yönetimde yer alan Zabida, Kırgızistan Kürd öğrenci gençler derneğinin yöneticisi, Kürd folklor müzik gurubunun öncüsü, Kırgızistan askeri bandosunun solistidir.
Ümit ediyoruz ki, Zabida Xudatayeva, kendi tekrarsız sesi ve tükenmez çabalarıyla çok geçmeden kendi halkını önemli dünya sanatçıları arasında temsil edecektir.
Zabida Xudatayeva Asan kızı 1989 yılında Kazakistan’ın Cambul bölgesinin Talas ilinde doğdu.
1982’de Azerbaycan’da dünyaya gelmiş Eleonora Ezîz Davudova gelecek vadeden genç bayanlardandır. Bilimsel kariyer kazanma arzusunda olan Eleonora, Kırgızistan Devlet Üniversitesini başarıyla bitirdikten sonra aynı üniversitede doktora öğrencisi olmuş, Kırgızistan Uluslar arası üniversitesinde uluslar arası ilişkiler üzere master yapmıştır.
Kırgız Devlet üniversitesi (2004-2010), Kırgız Uluslararası Üniversitesinin Yabancı Diller Enstitüsünde (2009-2010) ve Kırgız Milli Üniversitesinde (2010-2011) Fransız dili öğretmeni olarak çalışmıştır
Kürd, Rus, Azeri dilleri dışında İngiliz ve Fransız dillerini biliyor.
Hazırladı: Hejarê Şamil
Kaynak: Kurdistan-post.eu