Skip to main content

Öcalan Klasiği ve A. Altan’ın Öcalan Sevdası…İbrahim GÜÇLÜ

Bilindiği üzere Öcalan her hafta avukatlarıyla görüşüyor, başından beri yaptığım saptamaya göre özgürce, hiç kimseye nasip olmayacak şerilde basın toplantısı yapıyor. Devlet, Başbakan’dan daha fazla Öcalan’a konuşma olanağı tanıyor.

Öcalan, geçen hafta da avukatlarıyla görüşme yaptı. Bu görüşme notlarını Fırat Haber Ajansı yayınladı. Bu görüşmede de dile getirilen görüşler, tam anlamıyla bir Öcalan klasiğini ortaya koydu: Kafa karışıklığı, hakaret, küçümseme, narsizm...

Öcalan çok konuda eline verilen reçeteyi okumuş. Bu reçetede, refikleri/yoldaşları gelişmelerden çok rahatsız olmuş olacaklar ki, PKK yönetici kliğini uyarıyor.

Öcalan, BDP ve DTK yöneticilerini horluyor, küçümsüyor. Gerillalarla ve hem de Dersim’de ölen gerillalarla dalga geçiyor, onların gerilla olmadığını ileri sürüyor.

Bütün bunları yaparken, “atama usulü” ile BDP’den milletvekili aday olan yeni adaylara şamar atıyor. Bir dostun deyimiyle, eskiler, Ahmet Türk ve arkadaşları, şamar yemeğe alıştıkları ve şamar yemeleri kanıksandığı için, Öcalan, Şerafettin Elçi, Altan Tan, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya ve benzerlerine şamar atmanın tadını çıkarıyor.

DTK için, “bir çatı örgütü olarak mücadeleye öncülük edebilir” diyor. DTK’yı yönetenleri de öncü kabul etmediği için, yeni öncüler bulmasını istiyor. Böylece de başta Ahmet Türk olmak üzere tüm arkadaşlarını “abbas yolcu” kabul ediyor. Geçici ve emir-erleri olarak değerlendiriyor. Hatta bu “Kürt siyasetçilerinin”, “siyasi alan açamadıklarını” da söylemekle kalmıyor, bunlar “tasfiye ediliyorlar” diyor.

Bununla da önümüzdeki günlerde DTK ve BDP bünyesinde bir operasyonun yapılacağının güçlü işaretlerini veriyor.

Öcalan hayatında yasal bir dernek ve siyasal parti yönetmediği halde, BDP yöneticilerini çalışmalarından dolayı “dillere destan küçük burjuvalar” olarak nitelendiriyor. Yüksek perden konuşarak şöyle diyor: “Siyasi alanda diğerleri de (BDP kastediliyor)) bir alan açmadılar, başarısız oldular. Demokratik siyaseti geliştiremiyorlar. Bu zayıf kişiliklerden dolayı (tam bir hakaret, BDP yöneticilerini aşağılıyor-Benim notum) yol katledilemiyor, ilerlenemiyor.”

Öcalan aynı zamanda milletvekili adaylarına da şamar atıyor ve atama yolu ile vekil olunmayacağını, çalışarak vekil olunacağını ileri sürerek, şimdiden parlamentoya gidecekleri haşlıyor ve “ayağınızı denk atın” diyor: “Biraz demokratik siyaset anlaşılmış olsaydı, halkın içinde, örgütlerde çalışılırdı, yanlış durumlarla karşılaşılmazdı. Vekil olarak onure edilmek istenenlerin de yapması gereken buydu. Yoksa atama usulüyle vekil olunmaz. Bu anlamda dillere destan bir küçük burjuvalık söz konusu” diyor.

Öcalan’ın demokrasi ile alakası olmadığı ve demokratik mücadele konusunda bir tarz yaratmak için de bir çalışma da yapmadığı halde, BDP ve DTK’nin, demokratik siyaseti yapmayı bilmediklerini de ileri sürüyor.

Bu durum, “diğerleri (yani PKK yönetimi) için de geçerlidir” diyor. PKK’nın bir “gerilla tarzı oluşturmadığını” ifade ediyor. Diyor ki: “benim bu yönde söylediklerimi uygulamadılar. Bu tarz gerillacılığı onaylamıyorum. Gerillacılıkları da siyasi alandaki tarzları da benim tarzım değil, onayladığım şeyler de değil. Benim tarzım olsaydı Dersim coğrafyasında bu şekilde gerilla kayıpları yaşanmazdı.”

Bu söylenenlere karşı söylenecek iki şey var. Bunlardan biri, “Öcalan tarzı” diye bir gerillacılık tarzının olduğudur. Haklı olarak yıllardır adam öldüren PKK’nın bir tarzı oluştu. Öcalan da hareketin lideri olduğuna göre, bu tarzın ona ait olduğu gibi bir düşünceye kapılmak kaçınılmaz olur. Çünkü bütün gerilla hareketlerinde de, Latin Amerika ve diğer ülkelerden de ülkelere özgü gerilla tarzından bahsedilebilir. Küba tarzı, Peru tarzı ve diğerleri…

Öcalan, kendisi bir gün gerillacılık yapmadı. Evde ve sırça köşkte oturarak PKK’yi yönetti. Silah kullanmasını da bilmiyor. Bir gün dağlarda da kalmamış. Kendi adamlarına komutanlık da yapmamış.

Gerillacılık pratik uygulamayla oluşur. O zaman nasıl oluyor da Öcalan’ın “gerilla tarzından” bahsedilir. Öcalan, benim bir gerilla tarzım var diyerek, demagoji yapıyor.

İkincisi, eğer PKK’da, “Öcalan tarzı” gerillacılıktan bahsedilecekse, o zaman durum oldukça vahimdir. Öcalan daha İmralı’ya gelmeden, bizzat kendisi PKK’yi yönettiği zaman kitle halinde gerillaları öldürttü ve on binlerce Kürdün katledilmesini sağladı. PKK, dünyanın diğer gerilla örgütleriyle mukayese edildiği zaman da en başarısız örgüt olduğu hep yazıldı ve çizildi.

Ben de hep bu görüşte oldum.

Buna rağmen, Öcalan, halen kendi “gerillacılık tarzından” bahsediyorsa “pes demek” gerek. Böyle bir yaklaşım, narsist bir yaklaşım ve sorunlu bir durum dur. Bunlar da Öcalan’ın üzerine cuk oturan şeyler.

Öcalan, PKK, PKK, DTK’nin savaşmayı da, barışmayı da bilmediklerini itiraf etmekle, devletin onlar hakkında söylediklerini de doğruya çıkarmış oluyor. Eğer hem savaşmayı ve hem de barışmayı bilmiyorlarsa, o zaman yaptıkları bir karmaşadır, hedef bulandırmadır. Biz de hep bunu söylemedik mi?

Çok garip olan bir şey var ki, Öcalan kendisi 30 yıldır Kürdistan’ı görmediği, eline silah almadığı, demokrasiye düşman, demokratik mücadeleden anlamadığı halde, otuz yıldır bütün yükün kendisine yüklendiğini ileri sürüyorsa, o zaman söylenecek bir şey kalmaz.

Sonuç olarak diyebileceğim, Öcalan’ın son söyledikleri de bir hasta ve narsist adamın hezeyanlarından başka bir şey değildir. Allah Kürtleri Öcalan’dan korusun. PKK, BDP, DTK’lillere de akıl versin!

Altan’ın Öcalan sevdası…
Apo’nun bu deli saçmalıklarından sonra, tecrübeli yazar ve gazeteci Ahmet Altan’ın Öcalan’ın sözleri hakkından söylediklerine bakıldığı zaman, şaşırmamak, hayret içinde kalmamak olanaklı değil.

Ahmet Altan da Öcalan’ı onaylıyor. O da diyor ki, 1- Öcalan barış istiyor, fakat hem devlet tarafından ve hem de PKK/BDP/DTK tarafından bu işi bozanlar var. Oysa bütün dönemler incelendiği zaman, bu işi bozanın Öcalan ve bağlı bulunduğu Türk merkezi olduğu görülecektir. Türkiye’nin en kritik ve devletin siviller karşısında sıkıştığı dönemlerde, Öcalan’ın bağlı olduğu merkez, Öcalan’ı konuşturtmuş, PKK da Öcalan’ın çizdiği rotada eylem yapmıştır.

PKK hiçbir zaman, Öcalan’ın söylediklerinin dışında hiçbir şey yapmamıştır.

2- Altan, Öcalan’la devlet arasında, iki taraf, Türk Tarafı ve Kürt tarafı şeklinde bir görüşme ve müzakerenin olduğuna kendisini inandırmış. Oysa olup-biten şey, eşit iki tarafın müzakeresi değildir. Olan şey, Türk merkezine bağlı olan Öcalan’ın Kürt Hareketini nasıl tasfiye edeceği, nasıl Türk yapısına entegre edeceği konusudur. Bu misyon, 30 yıldır Öcalan’ın yüklendiği bir misyondur. Kürt Hareketini içerden kuşatma misyonudur.

3- Ahmet Altan, Öcalan’ın söylediklerine, büyük lider ve Kürt lideri olmasına o kadar iman getirmiş ki, Öcalan’ın “biz görüşmelere başlarken ‘ölümler ve tutuklamalar olmayacak’ sözüne de çok büyük değer biçmiş. Oysa bu ateşkesin bozulmasına Öcalan’ın, bağlı bulunduğu Türk merkezinin birlikte karar verdiklerini, sözde barış yandaşı, alttan savaşçı olduğunu nereden bilebilir? Bekoyê Awanı tanımadığın zaman, Kürt feodal yapısında ağaların karıştırıcılarını tanımadığın, ağaların metotlarını bilmediğin zaman, böyle şeyler insanın da aklına gelmez.

4-Altan, Öcalan’ın, PKK/BDP/DTK hakkındaki eleştirilerine de hak veriyor. Öcalan’ın Ahmet Türk ve arkadaşlarını horlamasını ve küçümsemesini onaylıyor. O, Öcalan’ın delilik hezeyanlarını olduğu gibi yazısına alıyor.

Oysa PKK/BDP/DTK’nın yaptıkları, projeleri tam da Öcalan tarzının sürdürülmesidir. BDP’yi bir anlık Öcalan’dan ayırt ederek analiz etmek ve değerlendirmek olanaklı değildir. BDP içinde “sertlik ve tehdit” yandaşı olanların hepsi, Öcalan’a en yakın duran ve onun BDĞP içindeki komiserleri olduğunu Altan hala anlayabilmiş değil.

5- Altan, Öcalan’a haksızlık yapıldığını ileri sürerek, onu temize çıkarmaya çalışıyor.

Oysa bütün olumsuzlukların başı Öcalan’dır. Demokrasiye karşı olan, demokratik mücadele tarzını ret eden, demokratik mücadeleyi sürdürenleri devletin işbirlikçileri gören, demokratik sivil toplum örgütlerini, yasal dergileri düşmana hizmet eden yapılar olduğunu ileri süren, Öcalan’dır. Bu çalışma yapanları düşman ilân ederek, haklarından ölüm kararı veren de Öcalan’dır.

6-Altan’ın Öcalan’ın fedakârlıkları karşısında gözleri de yaşarıyor! Öcalan’ın otuz yıldır büyük fedakârlıklar yaptığını, mücadele ettiğini söylüyor. Mücadele alanını görmeyen, bir gün bile arkadaşlarıyla dağda sıkıntıya katılmayan, hapishanede yıllardır arkadaşları işkence görmesine ve direnmelerine rağmen, bir gün işkenceye tabi tutulmaması ve direnme göstermemesi nasıl oluyor da fedakârlık oluyor?

7-Altan, bütün Kürtlerin ve Türklerin geleceğini de Öcalan’a bağlama gibi bir gaflet içine girecek kadar da ileri gidiyor. Doğrusu bu akla şaşmamak olanaklı değil.

Bütün bunlar söylendikten sonra, Öcalan’ı Mandela görmemek olanaklı değil. Daha önceleri de Altan, Öcalan’ı kafadan Mandela ilan etmişti. Bu yazısın da ise, Öcalan Mandela değil ama, ondan bir Mandela çıkar diye düşünüyor.

Altan, doğrusu Öcalan hakkından bu saptamayın yaparken, ya faşizan ve otoriter liderlerle, hümanist ve demokrat liderleri kesinlikle karıştırıyor. Ya Mandela da faşizan ve demokratik olmayan bir lider, Altan, Öcalan’ı ona benzetiyor. Ya da ortada bir aksilik var, bizim tanıdığımız Mandela ile Altan’ın anlattığı Mandela farklı kimseler.

Öcalan, tek liderliği, hem de sadece Kuzey Kürdistan’da değil, tüm Kürdistan’da tek liderliği ve kendi liderliğini savunuyor. Mandela da Afrika’nın tümü için tek liderlik ve kendi liderliğini mi savunuyor?

Öcalan tek ideolojinin oluşmasını, Apoizmin oluşmasını istiyor. Diğer tüm fikirlere ve ideolojilere düşmanlık yapıyor. Mandela da Mandelaizm diye bir ideolojinin oluşmasını mı istiyor? Kendi dışındaki fikirlere ve ideolojik savunulara düşmanlık mı yapıyor?

Öcalan, Kuzey Kürdistan’da ve bütün Kürdistan parçalarında tek partinin ve PKK’nın egemen, iktidar, hegemon olmasını istiyor. Mandela da mı Güney Afrika’da tek parti iktidarını, otoriter ve faşizan bir yönetimi mi istiyor?

Öcalan, örgüt içinde muhalefet eden binlerce Kürdü ve PKK’lıyı öldürttü, Mandela da kendisine muhalefet eden Afrikalıları öldürttü mü?

Öcalan, PKK dışında olan Kürt parti ve örgütlerinin tasfiye edilmesi için çalıştı ve bunun için yüzlerce Kürt yurtseveri öldürttü. Mandela da aynı şeyi mi yaptı?

Öcalan, kitlesel olarak Kürtleri katletme emirleri verdi. Mandela da aynısını mı yaptı?

Öcalan, demokrasi karşıtıdır. Mandela da mı demokrasi düşmanıdır?

Bu tespitlerden sonra, karar Altan’ındır.

Bana göre Altan’ın Öcalan’ı Mandela’ya benzetmesi yerinde değildir. Bu yaklaşım, Kürtlerin, demokrasi, hümanist ve demokrat liderler konusunda kafalarının karışmasına yol açmaktadır. Kürtlere bu kötülük yapılmamalıdır.

([email protected])

Amed, 13. 05. 2011

Add new comment

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.