Selahaddin Eyyubi (1137-1193)(1)
Selahaddin Eyyubi (1138-1193)(1) Rojgar Merdoxi Yıllardan beri Kürd basın ve yayın organlarında Selahaddin Eyyubi’nin sözü edildiği zaman Kürd elit tabakası büyük oranda ondan kaçmaktalar.. Selahaddin Eyyubi’nin “Kürd asılı” biri olduğu gündeme geldiği zaman Kürd düşünce cephesinin farklı farklı eğilimleri ortak negatif bir tutum içine girebiliyorlar..Mevcut olan süreçte Kürd düşünce dünyasında etkili olmaya çalışan kesimler büyük oranda “sol” yada “Marksist” gelenekten geliyorlar... Bugün bu çevreler her ne kadar eski perspektifleriyle olaylara yaklaşmadıklarını söyleselerde, büyük oranda o gözlüklerle tarihe ve gelişmelere bakıyorlar... Bu çevreler için Selahaddin Eyyubi’nin “islami kimliği” dahi sorun olabilmektedir.. Kürdistan’da Selahaddin Eyyubi’yi reddeden diğer bir eğilim ise Kürd milliyetçi eğilimidir.. Bu eğilimin “beyni” ve aynı zamanda hiç bir “sol” veya “islami” çevreye bulaşmayan ömrünü “Kürd milliyetçiliğine” adayan Prof. Dr. Cemal Nebezdir.. Dr. Nebez, Selahaddin Eyyubi döneminde büyük Kürd alimi feylesof Sohrewerdi’nin öldürülmesi meselesinde Selahaddin Eyyubi’yi “Cahş” ve “hain” ilan edebilmektedir. Bu iki eğilimin dışında Kürdistan’da bulunan ve Kürdistan toplumunun eski ve yeni tarihine damgasını vuran dinsel ve mezhepsel eğilimlerde Selahaddin Eyyubi’yi dıştalıyorlar ve “Kürdten” saymazlar... Kürdistan toplumunun kültürel ve tarihsel derinliklerinden gelen İslam ile büyük problemler ve kıyımlar yaşıyan Êzidî Kurdler, Ehli Haklar, Kakayiler, Aleviler, Durziler ve Şii Kürdler de Selahaddin Eyyubi’yi dıştalıyorlar.. Tüm bu Kürd çevrelerinde ortak bir eğilim var: “Selahaddin Kürdlere değil Araplara hizmet etmiştir..”Bazen bu çevreler, daha da ileri giderek Kürdlerin bugün devlet sahibi olmamasının “sorumluluğunu” Selahadin’e yükleyebiliyorlar..Bugün Kürd milleti büyük oranda İslamın Şafiyi mezhebinde olmasına rağmen, Kürd aydınları yada düşünce erbabı “Kürd kimliğini” tanımlamaya ve “Kürd milletini” kurmaya çalışırlarken İslam öncesi döneme daha çok önem vermekteler.. Pre-İslam döneme ait Kürd dinleri olan Mitra, Zerduşti ve Êzidi dinlerinden buldukları ideolojik ve kültürel değerleri oluşturdukları “Kürd milleti”nin bünyesine entegre etmeye çalışırlarken, aynı hassasiyetler islama ilişkin gösterilmiyor.. “Kürdlük” adına Zerdüşt Peygamber üzerine dizilen methiyeler ve övgüler kadar Selahaddin’e de “Kürdlük” adına bir o kadar küfür ve hakaretler yağdırılıyor.. Yine bu Kürd çevrelerin elinde gelse Kürdlerin Pre-İslam dönemini yeniden inşa ederler...Bu noktada Kürd düşünce dünyası korkunç bir dilema içinde bulunmaktadır.. Kürdlük adına hareket eden bu kesimler büyük oranda Şeyh Ebeydullah Nehri’ye, Mela Selim’e, Şeyh Said’e, Şeyh Ahmed Barzani’ye, Şeyh Mahmud’a , Qazi Muhamed’e ve Seyid Rıza’ya sahip çıkarlarken, Seyid Riza hariç hepsinin geldiği tarikat gelenekleri olan Kadiri ve Nahşibendiciliğe aynı yaklaşımı göstermiyorlar..Osmanlı ve Sefewi devletlerinin 1800 yılların başından itibaren “Kürd aristokrasisini” temsil eden “Kürdistan Mirlerini” tasfiye etmeleriyle birlikte doğan boşluğu Sunni İslam’ın “ Kürd versiyonu” olan Nahşibendi ve Kadiri Şeyhleri doldurdu..1800’lerin sonlarından 1900’lu yılların sonlarına kadar sömürgecilere karşı yürütülen mücadelenin başında tarikat geleneğinden ve özellikle Nahşibendi geleneğinden gelen Şeyhler yada o ailelere mensup şahsiyetler önderlik etti.. Bizler Nahşibendi tarikatını tüm Arap dünyasına, Ortadoğu’ya, Afrikanın bazı kesimlerine, Kürdistan ve Türkiye yayan, büyük Kürd alimi ve feylesofu Mevlana Xalid’ı reddederek aynı gelenekten gelen Kürd hareketine önderlik eden kadroları kavrayamayız..Kaldı ki Mevlana Xalid bir çok eserini Kürdçe vermiştir..Bugün gelinen aşamada bizler Kürd toplumunun bünyesinde çıkan, “Sunni islamın Kürd yorumu” olan Nurculuğu, Kadiriciliği ve Nahşibendiciliği Kürd düşmanlarına terkettiğimiz gibi, onlarla birlikte Kürdlerin bir kesiminide terketmiş bulunuyoruz.(Türk İslami Partilerin Kürdistan’daki varlığı büyük oranda bu kaynaklardan besleniyor) Biz Kürdler olarak, “sol”, “ateizm”, “Kürd milliyetciliği”, “dinsel” ve “mezhepsel” argument ve gerekçelerle, tarihi yanlış okuyararak, bugünün gözüyle 800 yıl öncesi yaşanan tarihi bir gerçekliği miras olarak reddediyoruz..Söz konusu olan miras Selahaddin Eyyubi ve Eyyubi Devletinin mirasıdır..Araplar ve Türkler Selahaddin Eyyubi’den Kürd kimliğinden dolayı nefret etmelerine rağmen “kendi milletlerine ait” olduğunu iddia ederek, Kürdlerin “dünyaya açılan bir penceresini” karartmaya çalışırlarken, bazı Kürdlerde çeşitli gerekçelerle(bilinçli bir şekilde olmasada) bu sürece hizmet ediyorlar.. Selahadin Eyyubi’ye karşı savaşan Hıristiyan dünyası dahi “Selahaddin’in aslen müslüman olamayacağını, Hıristiyan kökenli olduğunu” söyleyerek sahip çıkmaya çalışırken binlerce tarihsel belgeninde ortaya koyduğu gibi “Kürd asılı” olduğu gerçekliğine rağmen “Selahaddin’in torunları” ondan kaçıyorlar..Selahaddin Eyyubi’yi ve Eyyubi Devletini dıştalayarak Orta Çağda Kürd gerçekliğini kavrama imkanı yok... Selahaddin Eyyubi’yi dıştalayarak, Şeddadi, Rewadi, Hakkari, Hezbani, Zarzari, Humaydiya, Başnawiya ve Şarezor Kürdlerinin o dönemini kavramak imkansız.... Bu yazının ikinci bölümünde Selahaddin Eyyubi’nin yaşamı, Eyyubi devletinde Kürdlerin sahip olduğu pozisyona değinmeye çalışacağım..Devam edecek..2.Bölüm3.Bölüm Rojgar Merdoxi
Re: Selahaddin Eyyubi (1138-1193)(1)