[center][size=x-large]20[/size][/center]
Eresi günü öğlene doğru Letya internette Lozan Antlaşması ile ilgili okuduğu ve öğrendiği her şeyi Vincent'e anlattı. Vincent: „Biliyor musun Letya?“ dedikten sonra şöyle devam etti:“Doğu ve Batı yarım kürelerindeki Avrupa sömürgeciliğinin kökleri, baharat ticareti için kaynak bulmak ve masalsı krallıkların varlığını keşfetmek isteyen Portekiz kaşiflere kadar geri gider. Avrupa dışındaki ilk ayak izi Ceuta'nın 1415′de fethedilmesiyle atılır. Onbeşinci yüzyılda Portekiz denizciler 1488′de Bartolomeu Dias’ın Ümit Burnu'nun çevresinden dolanarak Afrika kıtasının aşılabildiğini gösterip Vasco da Gama’nın 1498′de Hindistan'a ulaşmasına yol açana dek Atlantik adalarını ve tüm Afrika sahillerini keşfetmişlerdir.
Portekiz denizcilerin başarıları Christopher Columbus’un 1492′de İspanyol finansmanıyla Batı kıyılarına doğru yeni bir keşif rotasına çıkmasının önünü açmıştır. Columbus, Japon sahillerine vardığı inancıyla günümüzde Bahamalar denilen yere ulaşmış ancak gerçekte Amerika denilen yeni bir kıta keşfetmişti. İşte o günden bu güne 500 yıldır Batı insanları dünyayadaki insanlara uygarlık adına kan kusturuyorlar. Batılılar bunu bilmiyorlar mı? Dünya bu sömürgecileri, gelişmemiş toplumları refaha kavuşturmak ve gelişmelerinde katkıda bulunmak amacıyla baskı altında tuttukları şeklinde algılar veya algınlanması sağlanır. Bir bakıma iyimserlik havası estirilir. Sözde bilimsel teorilerle de desteklenmeye çalışılan bu tip inançlar daha çok 19.yüzyılda Avrupa'da yayılmış ve Avrupalıların tüm dünyada sömürgeci güç olarak yayılmasının da sözde meşru dayanağı olmuştur, çünkü sömürgeciler kendilerinin sömürdükleri insanlardan daha üstün olduklarına inanırlar. Oysa bunların “uygarlık“ adına yaptığı modern barbarlıktır. Avrupa sömürgeciliği kabaca iki büyük dalgaya ayrılabilir. İlki keşiflerle başlamış, ikincisi de 19.yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve halen devam eden dönemdir. Bu dünyada kimse kimseye acımıyor. Herkes kendi çıkarını düşünüyor. Eğer böyle olmasaydı dünya zaten şimdi bir Cennet olacaktı ... Petrol, su ve madenleriyle zengin olan Kürdistan'ın halkları daha çok bu emperyalist pazar paylaşım savaşlarında ayak altında ezilip gittiler. Kürdlerin bölgesinin zenginliği Kürdlerin başına bela oldu ve gelecek yıllarda da başka olacağını pek düşünmüyorum. Çünkü hangi emperyalist ve sömürgeci ülke insafa gelir ve Kürdlere yardım eder? Kürdlerin daha çok sabırlı olmaları gerekiyor diye düşünüyorum.
Letya kaşlarını çattı ve ciddi bir tonla: “Kürdler 80 yıldır büyük acılar çekiyor. Daha ne kadar sabırlı olsunlar sence?“
Vincent: “Valla ben de bilmiyorum. Kürdlerin dört tarafı dünyanın en despot ve faşizan devletleriyle çevrili ki, bu devletlerin bin yılı aşkın devlet tecrübeleri var. Bunların arkasında da ABD ve Avrupa vardır. Biliyorum Kürdlerin kendi halkını eğitme şansıda yok. Kürdlerin Yahudiler gibi ABD'de ne lobisi ne de dünyada zenginleri var. Kürdler dört tarafı düşman ile çevrili çok yalnız kaldılar. Belki şunu yapabilirler: Kürdler dünyada çok iyi bir savaşçı halk olarak tanınıyor ve de öyledir ama savaşmak yalnız başına bir savaşı kazandırmaz. Bir savaşı kazanmak için lobi çalışması ve diplomasi bence çok önemlidir. Daha da önemlisi Orta Doğu'da politik bir güç olmak. O zaman Batılılar Kürdlere ilgi duyacağı sanırım kesindir. Kürdler 40 milyon nüfusuyla Orta Doğu'da zengin ülkeleriyle gerçektende dikkate alınacak bir halktır.
Letya: “Sen Kürdlerin özğürlüğüne ve bağımsızlığına inanıyor musun?“
Vincent: “Evet! İnanıyorum, çünkü senin de sıkça doğru olarak dediğin gibi şartlar ne olursa olsun, dünyanın hiç bir halkı başka bir halkın eğemenliği altında yaşamak istemez! Kürdler neden istesin? İste kocaman Sovyetler, Avrupalılar bütün sömürgelerini kaybettiler. Hem sonra Kürdler bağımsız olmayacakta ne olacak? Ezeli ezilecekler mi? Bence ’ezeli' diye bir şey yoktur.“
Letya: “Bence de.“ dedikten sonra Vincent'in gözünün içine bakıyordu. Vincent yanılmıyordu ve elinde gelseydi dünyadaki bütün açgözlü ve doymak bilmeyen bütün insanları kurşuna dizecekti ama 7 milyar insanı Allah bile hizaya getiremiyordu. O nasıl getirsin?
Vincent, Letya'nın düşüncelere daldığını fark etti ve hemen yerinden kalktı internettin önüne oturdu. Letya ise gerçekten düşüncelere dalmış Batı toplumunu düşünüyordu.
Batı'da hemen herkes bolluk içinde yaşıyor ve keyfi yerindeydi. Dünya zenginliklerinin üçte ikisi Batı toplumu için harcanıyordu. Batı toplumu ise dünyada yaşayan insanların üçte biri bile değildi. Belki de dünya nüfusunun %1’inin dünya zenginliklerinin %40’ına sahip olduğu, hergün 34.000 çocuğun yoksulluk ve önlenebilir hastalıklardan öldüğü ve nüfusun %50’sinin günde 2 dolardan az kazandığı bir dünyada büyük bir yanlışlık var diye düşünürken o sırada Vincent Letya'ya dönerek heyecanlı bir sesle: „İnsanlığın asıl problemi nedir biliyor musun?“ sorusunu sorduktan sonra kendisi hemen cevabını şöyle verdi: „Enerjidir!! Biliyor musun Letya? Enerji; endüstriyel ve teknolojik ham maddeler, besin, hava ve su. Enerji bugün toplumun dayandığı esastır.Tüm sosyal işlevsellik için en kritik faktörlerden biridir. Petrol ve fosil yakıtların çağı, tüm kirliliğin sonucuyla birlikte sona yaklaşıyor. Yapay ilgi yaratılmış ve kâr amaçlı olup, yeni ve temiz enerji ihtimallerini bir köşeye atan fosil yakıtları kullanmak için artık hiçbir sebep yoktur. Enerji endüstrisinin istediği en son şey bolluktur; paraya dayalı sistemde kâr kaybına yol açtığı için. Bugün farkına varmamız gereken önemli enerji kaynaklarından bir tanesi, jeotermal güçtür. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü raporuna göre: Yaklaşık 2000 zetajullük enerji şu anda dünya çapında mevcut. Dünyadaki tüm ülkelerin yıllık toplam enerji tüketimi sadece 0.5 zetajul. Bu demektir ki, 4000 yıllık enerji kısa zamanda kullanılabilir duruma getirilebilir. Rüzgar enerjisi olarak Stanford Üniversitesi tarafından yayınlanan bir jeofizik araştırma bülteni, dünyadaki rüzgar potansiyelinin %20'si çalışır hale getirilecek olsa, “tüm enerji ihtiyacımızı“ karşılayacağını ortaya koydu. Güneş enerjisi olarak, dünya yüzeyine her yıl, yıllık enerji tüketiminin 10.000 katından fazla enerji içeren güneş ışınları çarpıyor. Basit fotovoltaik paneller enerjiyi bataryalara veya kişisel kullanım için tam ölçekli güneş santrallerine depolayabilir. Bu konuda potansiyeli büyük çapta geliştiren yeni teknolojiler sürekli ortaya çıkıyor. Az bilinen gelgit gücü, okyanustaki gelgit oluşumundan elde edilir. Bu hareketi yakalayarak yüklenen türbinler enerji üretir. İngiltere'de 42 alan bu konuda elverişli olarak tespit edildi ve İngiltere'nin %34′lük enerji ihtiyacının sadece gelgitten karşılanması tasarlanıyor. Ayrıca daha etkili olan, okyanusun yüzey hareketlerinden enerji sağlayan dalga enerjisinde, küresel çapta yıllık 80.000 terawatt-saat'e ulaşan bir potansiyel tahmin ediliyor. Bu demektir ki, dünyanın enerji ihtiyacının %50'si sadece bu kaynaktan üretilebilir.
Diğer yandan belki de en önemlisi füzyon reaktörüdür. Ağır radyoaktif (Uranyum gibi) atomların bir nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi (fisyon – parçalanma – bölünme – bozunma) veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları oluşturması (füzyon – birleşme – bir araya gelme) sonucu çok büyük bir miktarda enerji açığa çıkar. Bu enerjiye nükleer enerji denir. Nükleer reaktörlerde fisyon reaksiyonu ile edilen enerji elektriğe çevrilir. Güneşteki reaksiyonlar ise füzyon reaksiyonudur. Bu reaksiyonun yarattığı sıcaklık fisyon reaksiyonundakinden çok daha fazladır (birkaç milyon derece santigrad). Bu yüzden bu sıcaklığı kontrol edebilecek bir füzyon reaktörü henüz kurulamamıştır ama ileri de eğer güneş enerjisi gerçekten füzyon reaksionuyla elde edilebirse o zaman sadece Kürdler değil belki bütün dünya kurtulur. Bu nedenle bilim ve teknoloji, gelişen iletişim araçları bana göre Kürdlerin işini ileride çok, çok kolaylaştıracaktır.
Vincent, tüm bunları anlatınca çok heyecanlanmıştı. Batı belki bir bakıma barbardı ama yaptığı tekniksel buluşlar bütün insanlığa hizmet edebilirdi. Belki bir gün gelecek gerçekten Batı bağımlı olduğu enerji kaynaklarından kendisini kurtaracak ve dolayısıyla Afrikalılar ve Kürdler gibi mazlum halklarda nitekim bir nefes alacak, tümden özgür ve bağımsız olacaktı. Vincent'in bu düşünceleri Letya'ya mantıklı geliyordu, çünkü Letya sadece Satellit ve internetin Kürdler için bir nimmet olduğunu biliyordu, çünkü despotların eli kolu bağlanmış ve bırakalım Kürdler arası, dünyadaki insanlar arası bütün suni sınırlar yok olmuştu. Ve bu git gide de gelişecekti.
Tabii interneti, gelişen iletişim araçlarını sömürgeciler de iyi kullanıyordu ama esas olan Letya'nın Avrupa'da Kürdistan'ın en ücra köşesin de olan en ufak bir olayı duymasıydı. Eskiden bu mümkün değildi. Bu nedenle internet ve yeni iletişim araçlarının Kürdler için inanılmaz büyük bir anlamı vardı ve sanki bu teknoloji gerçekten Kürdler için yapılmıştı.
Letya, gerilla arkadaşlarından biliyordu. Eskiden bir insana ulaşmak için çoğu gerillalar o dağlar ve ovalarda köy köy dolaşır, gazete dergi götürürdü. Şimdi ise herkes sıcak evinde çay kahvesiyle oturur, forumlarda sohbet eder dünyanın dört tarafına yayılmış bütün Kürdlere ulaşıyordu. Eğer ileride internet ve televizyon bütün Kürdlerin evine girerse o zaman halkı mobilize etmek bu yol ile eğitmek daha basit olacaktı. Letya, tüm bunları düşündükçe gözleri sevincinden parlıyordu.
Vincent, Letya'yı böyle mutlu görünce yanına geldi, omuzuna yayılmış uzun ve gür saçlarını okşayarak: „Ne düşünüyorsun?“ diye nazikçe ve yüzünde bir tebessümle sordu.
Letya: „Hiç!“ dedi ve: „Bence sen haklısın. Bu yüzyılda bütün faşist ve despot ülkeler tarihe karışacak başta Kürdler olmak üzere dünyanın bir çok ülkesi demokratiklerşecektir.“
Letya, bazan bir çocuk gibidir aslında, çünkü çocuk gibi davranmayı seviyordu. Vincent’in kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini istiyordu bazen. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır Vincent onu. Ama hiçbir zaman çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını istiyordu, çünkü Letya hem öğrenci hem de öğretmendi.
Vincent, Letya'nın yüreğin de fırtınaların koptuğunu, Letya'nın bazen denizin dalgaları gibi çostuğunu biliyordu. Letya, tabii falcı değildi ama bu yüzyılda bilim ve teknoloji de çok şeyin olacağını Vincent'te sezebiliyordu. Vincent için esas olan dünyadaki zenginlik kaynaklarının eşit dağılımıydı. Ama bu kendi başına uzun bir hikâye olduğundan Letya'ya artık bu tür şeylerden bahs etmenin doğru olmadığını düşündü, çünkü gerçek hayat başkaydı.
Vincenet, Letya'ya bir iki öpücük verdikten sonra: „Letya! Ben alış-verişe gidiyorum, sen de beraber gelmek ister misin?“ diye Letya'ya nazikçe sordu.
Letya: „İyi gidelim! Ama ondan sonra ders çalışmam lazım ...“ dedikten sora ikisi çantalarını alıp alış-verişe gittiler.
Vincent, akıllı, bilgili, bağımsız olmakla birlikte zor durumda kaldığı an kendini kurtaracak beceriye sahipti. Modern görüşlerine rağmen inatçı ve bazen de sabit fikirli olabiliyordu. Sabit fikirli olduğu için bir konu hakkındaki fikri kolay kolay değişmez ama Letya ile anlaşmadığı pek az konu vardı. Sevecen ama özgürlüğüne aşırı düşkün bir insandı. Kişisel özgürlüğü onun için o kadar önemlidiyki bu yüzden en yakın ilişkilerini bile kesip atabilirdi. Dostlarını sevmesine rağmen arada her zaman bir uzaklık bırakır, ona yaklaşmak oldukça zordu. Böylelikle kişiliğini gizler ve herkese karşı enterasan bir kişilik olurdu.
Vincent, insanlığın iyiliği için çalışmaktan zevk alıyordu. Dünyanın geleceği ile ilgilenir, dünyayı daha iyi bir yer haline getirip kendisinden daha kötü durumda olan insanlara yardımcı olmak isterdi hep. İnsanlara bire bir yardım etmek isterken, aslında genel anlamda insanlığa faydalı olmak istiyordu.
Vincent, oldukça idealistti. Bütün insanların soy, cinsiyet, din ve sosyal durumuna bakılmaksızın aynı imkanlara sahip olmasını istiyordu. Miyu gibi Letya'nın bütün arkadaşları içinde en önyargısız olanıydı, her türlü insanla dostluk kurma yeteneğine sahipti. İlerici hatta radikal fikirlere sahipti. Önceden ne yapacağı kestirilemiyen eksantrik bir yapısı vardı. Şaşırtıcı bir insandı bazen. Başkalarından farklı olmayı arzuluyordu.
Aşkta bir sevgiliden çok bir dost arıyordu. Onun kalbine giden yol Letya gibi ender bulunan bir kadındı. Tensel tutkulara hiç sahip değildi. Entelektüel ilgilerini paylaşacağı birini bulduğu zaman bağlanabilir ama bağlansa bile ona sahiplenmeyecekti, çünkü kıskanç değildi. Evlense bile tutku ve meraklarını tatmin etmek için yeterince özgür olmak istiyordu.
Vincent, oldukça zeki, felsefe, teknoloji, bilim ve yeniliklerden hoşlanan yetenekli bir kişilikti. Kendi işinde çalışırsa çok verimli olabilirdi. Keskin zekası ve parlak fikirleri ile başka insanları yönlendirebiliyordu. Gelenek ve alışkanlıklarla arası iyi değildi. Geçerliliğini kaybetmiş sistemleri bırakıp yeni düzen getirmek isteyen birisiydi. Bilimin her alanında başarıyı elde edebiliyordu. Yüksek teknoloji, bilgisayar, internet, uzay bilimleri, televizyon, yayıncılık, astronomi, astroloji ile ilgili işler tam da ona göreydi.