Müşahade Arapça bir sözcüktür. Türkçe karşılığı "gözlem, gözetleme" olmakla beraber, cezaevlerindeki "müşahade bölümü" daha çok kesilen cezadan sonra suçlunun gözetim altında tutulduğu yerdir.
Müşahede bölümleri, genel olarak cezaevi kitlesinden izole edilmiş, hücrelerdir.
Buraları bilirim. Hele Diyarbakır Zindanı'nda 35 ve 36. koğuş denilen yerler ise; dört kattan oluşup, her katta onar hücre vardı.
Biz bu hüclerde tutuluyorduk.
Diyarbakır Cezaevi; bizim -PKK Ana Davaları-’ın pilot bölgesiydi. Diğer illerdeki tutsak arkadaşlarımız buralara aktarıldı.
Mazlum Doğan'la beraber 3/Kat/5. Hücrede iken; Elazığ Grubu (75) kişi olarak getirildi.
Ben Mazlum'a;
-Sence hemşerilerinden kaçı direnir, dedim. O bana;
-75'den 5 kişi dirense yeter, dedi.
Hayret ettim. Ama ilk sıra dayağından sonra gerçekten de Mazlum haklı çıktı. Bu 75 kişiden ancak 5 kişi direndi.
Bunları sayacak olursam;
1- Sakine POLAT (Daha ilk girişte, Esat Oktay'la restleşerek direkt kadınlar koğuşuna gitti.) 75'den biri bizim. Sakine..
2- Hamli YILDIRIM
3- Ali Rıza...
4- Zeki BUDAK
5- Ve Şadioğlu BATMAZ!...
*
Şadioğlu Batmaz; ince uzun boylu, yakışıklı ve cesur bir arkadaştı. Mertti. Dürüsttü. TC işkencecilerine karşı tavırlıydı. Direnişlerin hiç birinden geri kalmadı. Uzun süre hücrelerde beraber kaldık. Cezasını yattı. Dışarı çıktı. Gerillaya katıldı. Ve o da diğer yiğit yoldaşları gibi ölüm ipini göğüsledi. Bu Şadioğlu Batmaz'ın bir de abisi vardı. Onun da adı; Şamil BATMAZ'dı.
O 75 kişilik Elazığ Grubuyla mı geldi? Tam olarak hatırlamıyorum ama varlığını zerre kadar hissetmedim. Şartlarımız iyileşince onu gördüm. Erik bozuğu yüzüyle, bakışlarıyla ve duruşuyla bir devrimciden çok Türk Subayı'nı andırıyordu. Teorik ve siyasi olarak bayağı da iyiydi. Lakin kanım ısınmadı. Ne yakınlık kurdum ne de semtime yaklaştırdım.
*
Nihayetinde hepimiz çıktık.
Sanırım Şamil Batmaz benden sonra çıktı. Uzunca bir süre de yattı.
Sonra onu basının başında gördüm.
Delil KARAKOÇAN adını kullanıyor. Delil; sanırım Mazlum'un kardeşi Delil'in ismi, Karakoçan'da ilçesidir.
Sordum. ’Evet, o ’dediler.
Ve Selahattin Erdem (Duran Kalkan) gibi onu da deşifre ettim. Neden mi? Eh madem basında, madem gelene gidene söz söylüyor, tehdit edip iftira atıyor, neden mahlasa ihtiyaç hissediyor ki? Üstelik bir günlük gazetede. Üstelik daha düna kadar bizim çalıştığımız ve başında bulunduğumuz Özgür Gündem'de. Ha kendisinin görevine, mevkisine ve İmralı'daki Şeyhine, methiyeler dizmesine bişey de demiyoruz. Ancak, bize yanıt verecekse, onu Öcalan bu görev için görevlendirmişse, o zaman mesele yok. Biz Öcalan kadar onun temsilcisi, sözcüsü ve kalemşörü Şamil Batmaz'a da çok iyi batacak yanıtlar veririz. O zaman –Öcalancıların da- ’Başkanımız, rêberimiz mağdur. Onun esaretini bilerek ona saldırmayın' deme hakları da olmaz.
Şimdi eşit durumdayız.
Muhatabımız belli. Öcalan'ın İmralı'daki sesi Şamil BATMAZ gardını alsın. Çünkü 18.8.2008 tarihli Özgür Gündem köşesinde
"Kürt Gladiosu 'Çürükkaya'lar..."
Makalesi var.
Ve bu satırların yazarı olarak bendeniz; şunu daha önce ifade ettim. ’Çürükkayalar-Öcalanlar kapışmasında, ben Çürükkayalar'dan biriyim.'
Nitekim bay Batmaz beni görmemezlikten gelmemiş. Sağolsun!..
Makalesinin başlangıcında;
Fikret Emek: Emekli Binbaşı... Ergenekon'un askeri sorumlularından biri olduğu iddiasıyla tutuklu... Emekli Binbaşı Fikret Emek'in ajandasında, Kürt kamuoyunun, yakından tanıdığı Selim Çürükkaya, Şükrü Gülmüş, Zeki Öztürk gibi isimler ve bunlara ait irtibat numaraları (telefon numaraları) yer alıyor... Haberin yer aldığı 13 Ağustos 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi, bilginin yer aldığı klasör numarasını da veriyor: 'Ergenekon iddianamesi klasör 18-19.'
Kürd kamuoyu, Batmaz'ın babasının koyunları değil. ‚kaçkın kimlikleriyle' zatın belirlemesidir bu.
Bu yazımda asla ve asla bireysel bir savunma içine girmeyeceğim. Lakin bunun bilinmesini istiyorum.
Ben Almanya'ya, Diyarbakır Zindanı'ndan almış olduğum Hepatit / B-D (Siroz) hastalığı ve bu hastalıktan sonra ameliyat olmam neticesi, ameliyatımın başarısız geçmesinden sonra –mecburen- geldim.
O zaman, senin İmralı şefin beni Özgür Gündem görevimden almış, gazeteyi kapatmış ve ben Zagros Yayıncılık'ın başında görevliydim. Partinin parasıyla, THY uçağıyla, tekerlekli sandelyede, zar zor Köln Uni-klinikum Hastahanesine yetiştirildim. Burda da her ay muntazam param ödendi. Beş aylık vizeli geldim. Sonra da bu yardımı başıma kaktınız ‚Partinin parasıyla iyileşti. Şimdi de başkanımızı eleştiremeye cüret ediyor' dediniz.
İyileşmeden sonra da, Özgür Politika'da –Burhan Karadeniz'in ropörtajı ile DEVRİMCİ GAZETECİ olarak tam sayfa verildi. (Yıl 1995)
Birinci yanıtım: Kaçkınsam, beni partin finanse etti efendi!..
Almanya'nın sağladığı olanaklar; her politik ilticacının en doğal haklarıdır. Adamlar devlet olma espirisini bir tek benim için değiştiremezler ki...
Evet, son on yıldır; senin şefin Öcalan'ı, onun Ankara PKK'sını, Avukatlar Örgütünü ve Kandil'den Avrupa'ya kadar uzanan şebekesini deşifre ediyorum. Özellikle de Av-Gör lerin halka açılmasında benim ve Nasname'nin çok önemli bir görevi olmuştur. Bununla gurur duyuyorum. Öcalan ve Genel Kurmay (Askeri Ergenekon) arasındaki ilişkileri deşirfe eden site sahibi ünvanı NASNAME ile bendedir.
'öğretilmiş ajanlık'!..
Vavv...
Acaip bir belirleme!..
Ya sen sakın şefin Öcalan'ı anlatıyor olmayasın?
Bir yanlışlığın farkında mısın?
Bak sana hatırlatayım. Görevinden de olursun.
Tepe takla girdersin. Eğitilmiş Ajanlık ne demek biliyor musun sen ?
Öcalan'ın geçtiği rahleleri biliyor musun ?
Tapu- Kadastro memuruyken nerden nerelere uçuruldu ?
Kulağına süzülmüş bilgiler nasıl fısıldandı. Suriye'ye geçer geçmez ; nasıl Cemil Esad'ın ellerini öptü. Diğer adamlarını da tek tek huzura alıp, ’Öpün Esad'ın elini dediğini biliyor musun ?
Benden ne ajan olur, ne de eğitime gelirim.
15 sene Almanya'da olmama rağmen, Tarzanca Almanca bilir ve sosialamt (mülteci yardımı) dışında gelirim yok. Ya insan bu kadar ucuz ajanlık yapar mı ? Ajan olmak o kadar kolay mı ? Her ajan için milyonlarca masraf edilir. Sen hangi çağda yaşıyorsun? Çık biraz dışarı hava al. Belki kafana bir saksı düşerde aklın başına gelir. Daha mantıklı yalanlar ararsın o zaman.
23 Temmuz 2008 tarihli Öcalan'la Görüşme Notları'na bakıyorum. İnternetten baktığım görüşme notlarını çarpıcı kılan, Öcalan'ın; Ergenekon ile ilişkisi açığa çıkan isimleri (Çürükkaya kardeşler gibi) ve bu isimler etrafında dönen ilişkileri, 'Kürt Gladiosu' olarak tanımlamasıdır.
Burda dur!..
Bana martaval okuma!.. Sahi sen de bizim gibi internetten Av-Gör lerini mi okuyorsun? Yani sana ek bilgi gelmiyor mu? Peki söyle bakalım, hangi avukat görüşmelerinde Mehmet ve Havva'nın çocuklarının Avrupa'ya alınması ve okutulması talimatı verildi?
Paraları nerden karşılanacak?
Gelenler kim ve nerelere yerleşecekler?
Senin ve şefinin telaşını anlıyorum.
Artık zurnanın zırt dediği deliğe geldik. Ergenekon-Öcalan ve dahası onun Ankara PKK'sının ilişkileri ortaya çıktı. Askeri Ergenekon, kullanacağı kadar kullandı şefini, artık onu sivillere (AKP Hükümetine) havale etti. Senin şefinin telaşı bundan. O nedenle yeni Musa Keçileri bulmak zordundasınız. Ama açık söyleyeyim; bu keçiler ben ve Selim değiliz. Hadi başka kapıya.
Örneğin?
Bir zamanlar halktan bir Adıyamanlı insanken, Sürgün Parlementosuna seçilen Osman TAPTI olabilir. Ha işin ilginç yanı Osman yıllar önce öldü. Bundan da heberin olsun. Ölülere istediğini yükleyebilirsin. Bunu hep yaparsınız zaten.
Binbaşı Fikret Emek'in ajandası o kadar önemliyse; istersen devam edelim. O ajandada daha kimler yok ki?
-Halil IŞIK... Şu anda, işinde gücünde olan Urfalı biri...
-Davut Bağıstani'yi bilmeyen yok...
-İsa kod Ahmet AKTAŞ ise sizin has adamınız. Ayakları kesik ve mağdurun mağduru bir mecbur ve mahkum. Aslında onu biraz daha korkutsanız kesin her türlü ‚Kürd Gladio'sunu kabul eder.
-O ajandada yazılan her şey Kur'an ayeti değil Şamil bey!..Bak bir örnek daha.. YKH (Yeni Kürdistan Hareketi)
Başkan, Şırnak AKP Milletvekili Salih Yıldırım.
Baş. Yrd. Haşim Haşimi
Faysal Yıldız'la başlayıp her il ve ilçede tam teşekkülü bir parti bile kurmuş bu albay.. Amaçları, hedefleri, proğramları...Daha neler yok ki?...
Gelelim ‚İç çetelere'... Şefinin can havliyle tevlili ikrarlarına.
Şahin Dönmez, Yıldırım Merkit'le başlayan bir dönem var.' Ardından da çetelerin neyi amaçladıklarını açıklar: 'Bunların amacı PKK'yi içten ele geçirmek, çökertmekti. Bunun için birçok yol denediler. Hedef bendim. Bana dönük, 1990, 92, 93 ve 96 da benzer girişimler oldu. Zeki (Şemdin Sakık), Çürükkaya kardeşler ve Şahin Baliç'le devam eden ciddi bir çeteleşme vardı... (...) Çürükkaya ve Sakık'ın Yeşil'le ilişkileri olabilir. İyi araştırmak gerekiyor. Ergenekon'a 'Türk Gladiosu' diyorlar, ben de bunlara 'Kürt Gladiosu' demekte sakınca görmüyorum.'
Şahin Dönmez; şefinin ta Ankara'dan beri en sadık adamı. Onun papağanı ve onu tıpatıp taklit edeniydi. Lice Fis Toplantısında da, özellikle onu şefin aday gösteriyor.
Celal Aydın olayı ona yüklediği, mahkum ettiği ilk suçtur.
Aslında bizde Celal Aydın olayı ilk Kürd Gladiosu, -ki bunun biricik uygulayanı- şefin ve onun Ankara Grubudur. Şahin anadan doğma çözüldü. Onun içerde –Elazığ Cezaevinde- infazını engelledi. Diyarbakır Cezaevinde devletle işbirliği yaptı. Pişmanlık Yasası'nın çıkarılmasına yardımcı oldu. İtirafların yapılmasına hizmet etti.
Bunların hepsi doğru.
Ama bunun ve Yıldırım Merkit'in dışarda vurulaması ise; Öcalan hakkında bildikleri bilgilerdi.İkisi de ‚devrimci intikam' adı altında susturuldu.
Sonra ‚genç Kemalistler Birlği' kurduğu ise, şefinin atmasyonuydu. Gerçek Kemalist senin Şef'in oldu. Netice itibariyle Şahin ve Yıldırım Merkit'e yüklediklerinin alasını o yaptı. İşte İmrali hali ortada.
Benim, Selim Çürükkaya'nın ve bazı Öcalan muhaliflerinin Almanya'da olduğumuz doğru. Peki biz kazaran bir başka ülkeye iltica etmiş olsaydık ne olurdu?
O zamanda o ülkelerin ajanı olalacaktık(!). Evet, senin şefindeki mantık bu.
Doğrudur.
Anlattığı biz değil kendisidir. Bizi anlatırken kendisini tarif ediyor. Kim yirmi yıl boyunca Suriye Muhabaratının adamı oldu? Kim onun kadar Ergenekon'un hizmetkarı oldu? Ve şunu bir yere yazdım yıllar önce: ‚Öcalan o kadar şahsiyetsiz bir politika izliyor ki, kim güçlüyse ona yaslanıyor.' Rusya'da Putinci, Alamanya'da Bismarkçı, Roma'da –eğer kalsaydı- kendisi Ağca'dan beter İsacı ilan edecek ve onların gönüllü uşaklığını yapacaktı. Tıpkı şu anda canla başla TSK ve genel kurmaya hizmet ettiği gibi.
İrtibat telefonlarıyla sınırlı kalması mümkün mü? Ne konuştular, neler paylaştılar? Hangi kararlar aldılar? Neler yaptılar? Bu da araştırmaya değer. Demokrasi için, Türkiye'nin geleceği için çok gerekli... Öcalan'ın dediği gibi, 'Kürt hareketi içinde çeteleşmiş unsurların dış güç bağlantılarının iyi çözümlenmesi' gerekiyor...
İrtibat telefonlarım sayfamız Nasname'de on yıl boyunca vardı ve hala var. Peki şefinin Suriye telefonları bilinmiyor muydu? Benimle ne konuştuklarını merak mı ediyorsun? Aç telefonu sana anlatayım? Ben on yıldan beri seninle konuştuklarımı dünya ile konuşuyorum.
Başkalarını ajanlıkla, polislikle suçlayanların kendileri ajan ve polistir. Bu bilinen kötü bir oyundur. Böyle yaparak kendisini gizleyeceğini sanıyor. Ama nafile!..
Bu artık tutmuyor. Sana ve şefine tavsiyem başka numaralar bulun. Bunu çocuklar bile öğrendi.
Bunun da bir tek yolu var: Acilen, Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu'nu kurmak ve araştırmaya başlamak... İlk iş olarak da, özgür duruşu, açıklığı ve Kürt hareketini temiz tutuşuyla tanınan Öcalan'ı dinlemek...
Evet, acilen bunun araştırılması lazım.
Nasılsa şefin 15 bin insanın katledildiğini kabul etti. Bakalım ne kadarını biz ne kadarını o katletti? Biz başladık vermeye. PKK denilen parti içinde vurulan ajan ve pravaktörlerin sayısı devlete karşı verdiğimiz kayıplar kadar var. Peki bu partinin başında ben mi vardım yoksa senin şefin mi?
Bu kadar ajan ve pravaktör üreten bir parti ve bir şeflik sistemi dünyada başka ülkede yok. Ama şu da var. Gerçek ajan ve provakatörler, hainler, işbirlikçlerin hepsi yaşıyor.
Sayayım mı?
Şefin bir. Karısı Kesire iki. Pilot Necati (Kaya)'yı taşıyan Abdurrahman Ayhan üç, hatta Pliot'un kendisini de sayacağım. Çünkü bana göre o ölmedi. Yaşıyor. Şefine ’ülkeye hoşgeldin!..'diyen adamdır büyük ihtimalle.
Fehmi Yılmaz.
Kandil'deki Ankara grubunun tümü.
Adaletsiz ve merhametsiz, değersiz ve her türlü değerimizi ayaklar altına alan şefin ve onun sitemi asla ve asla Hakikat ve Adaleti ağızlarına alamazlar.
Gün gelecek ve bu halk kendi Adalet Divanı'nı kuracak.
O zaman boyumuzun ölçüsünü göreceğiz.
Yaşar da görürsek, biz de orda bulunacağız.
Kelleleri şalgam gibi koparılacak olanlar kimler olur
Göreceğiz!..
Bir gün mutlaka!...
vaybe iliskiler bakin