Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 6 August 2008

MiT elemanlarına 'kazma eğitimi' 6 Ağustos 2008

Esma ÇAKIR/İSTANBUL

Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür, Ergenekon soruşturması kapsamında savcılara çarpıcı bilgiler verdi.

Eymür, terör örgütü elebaşısı Öcalan'ın bulunup imha edilmesi için Çeçen mafyası, Belçikalı emekli özel harekátçılar ve bir İngiliz ajanına da para verildiğini söyledi. Sonunda Apo'nun yerini MİT'in bulduğunu kaydeden Eymür, "Şam'daki kampa sızmak için elemanlarımız Ereğli'de tünel kazma eğitimi bile aldı" dedi.

SON olarak Kontrterör Daire Başkanı olarak görev yaptığı Milli İstihbarat Teşkilatı'nda (MİT) 33 yıl çalışan Mehmet Eymür'ün çarpıcı ifadeleri de Ergenekon iddianamesinin eklerine yansıdı. Tanık olarak savcıya ifade veren Eymür, terör örgütü PKK elebaşısı Abdullah Öcalan'ın yerinin bulup, imha edilmesi için Çeçen mafyası, Belçikalı emekli özel harekatçılar ve İngiliz bir istihbaratçıya para verildiğini ancak sonuç alınamadığını belirtti. 1988'de emekli olduğu MİT'teki görevine 1994'te tekrar çağrılan Eymür, "Ben göreve geldikten sonra yerini tespit ettik. Öcalan'ın Şam'daki kampına sızmak için tünel kazma eğitimi almak üzere Ereğli'ye arkadaşları gönderdik" bilgisini verdi. Eymür, Ergenekon soruşturmasına yararlı olabileceğini düşünerek, 17 Haziran'da İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nda 8 sayfalık ifade verdi. Eymür'ün verdiği bilgiler şöyle:

Ana hedefimiz Apo'ydu

O dönemde Başbakan Tansu Çiller, MİT Müsteşarı da Sönmez Köksal Bey'di. Başında bulunduğum Özel İstihbarat Dairesi'nin ana hedeflerinden biri de PKK'nın başı Abdullah Öcalan'dı.

Görevi devraldığımda Bekaa'daki kampını kapatmış olan Öcalan'ın nerede olduğuna dair ne MİT'te ne de diğer güvenlik birimlerinde bir bilgi yoktu. O tarihe kadar Çeçen mafyası, Belçikalı emekli özel harpçiler, İngiliz bir istihbaratçı gibi çeşitli kişilere paralar verilerek Öcalan'ın tespiti ve etkisiz hale getirilmesi çalışmaları yapılmış, hiçbirisinden netice alınamamıştı.

Daha büyük operasyon

Göreve başladıktan kısa bir süre sonra Öcalan'ın Şam'da ikamet ettiği, kullandığı ve hemen hemen her gün gittiği Şam Havaalanı yakınındaki Mahsum Korkmaz 2 kampı gibi yerleri tespit ettik. Buralarda gözetleme ve takip faaliyetleri yaptık. Hatta arkadaşlarımızı kampın altına tünel kazmak için Ereğli'ye tünel kazma eğitimi almak üzere yolladık, ancak bu çalışmanın faydalı olmayacağı kanaatine vardığımız için durdurduk. Öcalan'ı etkisiz hale getirmek için yapılan birkaç teşebbüs, bölücü başının zırhlı araçla gezmesi, hareketsiz olması ve bölgenin güvenlik özellikleri nedeniyle gerçekleşmedi. Üst makamların olurları ile daha büyük bir operasyona başladık.

Bütün bu süreç içerisinde hem kendi teşkilatım içerisindeki bazı kişilerden hem de teşkilat dışındaki bazı kurumlarda çalışan görevlilerin Öcalan'a yönelik faaliyetlerimizi sabote etmek için bazı engellemelerde bulunduklarına şahit oldum. Hatta Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, özel olarak kurduğumuz birlikteki elemanları eğitim zamanları geldiği gerekçesiyle geri çekti. Bu engellemelerin dış istihbarat servislerinin etkisinde olan bazı görevlilerce yapıldığı kanaatini taşımaktayım.

Karataş operasyonu biliyordu

DHKP/C terör örgütü elebaşısı Dursun Karataş'a yönelik bir faaliyete giden ekip tekrar geri döndü. Dursun Karataş'ın Türkiye'den giden ekipten haberi oldu ve böylece faaliyet amacına ulaşılamadan sonuçlandı. Ben Dursun Karataş'ı adeta bir müteahhit olarak nitelendiriyorum. Kim iş verirse onun işini yapar. Bir tetikçidir. Türkiye'de bağlantılı olduğu şahıslardan haber aldığı için böyle gizli bir faaliyet deşifre olmuştur.

MİT ve Dışişleri Küçük'ten rahatsızdı

MEHMET Eymür, Veli Küçük hakkında bildiklerini de savcılara anlattı. Eymür, Küçük'ün Azerbaycan ve Irak'ta bazı yapılanmalara gitmesinin MİT ve Dışişleri Bakanlığı'nda rahatsızlık yarattığını iddia ederek, şöyle devam etti:

1983 yılında Mardin'de görevli olduğum sırada Veli Küçük Nusaybin Tabur Komutanı'ydı. O zaman tanıştık. Daha ziyade görevsel ilişkimiz oluyordu. Ara sıra da yemeklerde bir araya geliyorduk. Kendisi Ermeniceyi konuşur. Çünkü doğduğu köyde Ermeni komşuları olduğunu, onlardan öğrendiğini söylemişti.

Cem Ersever'in ölümünden sonra bazı kişilerin kendi hayatına da kast edebileceği endişesini taşıyordu. Yargısız infaz edilen bazı kişilerin (Behçet Cantürk, Savaş Buldan vb.) cesetlerinin kendi bölgesine atılmasından şikáyet ederdi.

Paşam Türkiye elden gidiyor

Veli Paşa'nın Azerbaycan ve Irak'ta bazı yapılanmalara gittiği, Dışişleri Bakanlığı ve MİT'in bundan rahatsız olarak dış ilişkilerimizi bozduğu gerekçesiyle kendisini ikaz ettiklerini, Veli Paşa'dan ve bazı arkadaşlarımdan duydum. Bu yapılanmalar Azerbaycan'da Aliyev karşıtı kişilerin yüksek makamlara gelmesi, Irak'ta Kerkük'ün Türk kimliğinin korunması gibi çalışmalardır. Özellikle Kerkük'te Yusuf Ziya Arpacık gibi bazı milliyetçi savaşçı diye tabir edebileceğimiz kişilerle irtibatı olduğunu, bu ilişkilerin devletin üst kademelerini rahatsız ettiğini duydum. Kendisine bir kez, "Paşam Türkleri biraraya getirmeyi bırak, Türkiye elden gidiyor onu kurtarmak lazım" dedim. Azerbaycan'da ve Kerkük'teki faaliyetleri ile ne amaçladığını tam olarak bilemiyorum.

Terfi umudu hiç yoktu

Veli Küçük'ün paşalığa terfi edebilme ümidi yoktu ve emeklilikten sonra bir iş bulma arayışı içerisindeydi. O zamanlar dostum vasıtasıyla Ali Balkaner'in (batık bankacı) yanında çalışması için söz aldık. Ali Balkaner'in Veli Küçük'e maaş bağladığı yönünde bir duyumum var.

MİT'te haber elemanı olarak çalışan Tarık Ümit kaçırıldı. Soruşturmayı yürüten Astsubay Ahmet Altuntaş'ın Diyarbakır'a oradan da Giresun'da bölge komutanı Veli Küçük'ün emrine atandığını biliyorum. Tarık Ümit'i Divan Pastanesi'nden alıp götüren kişilerden Ziya Bandırmalıoğlu'nun daha sonra Veli Küçük'ün güvenlik şirketinde çalıştığını duydum.

Tarık Ümit'in amcası Cemalettin Ümit bu olayda Veli Paşa'nın bilgisi olduğunu o tarihte bana söylemişti. Ben de "Paşa dostumuzdur, öyle bir bilgisi olsa söylerdi" dedim. Ancak son dönemde edindiğim izlenimlerden sonra Veli Küçük'ün bazı kişilerin yanında yer alması ve yukarıda belirttiğim sebepler beni de şaşırtmıştır.

(Ergenekon İddianamesi eklerinden, 391. klasör)

Suriye'ye 1 ton C4 soktuk

Öcalan'ın peşine düşüldüğü dönemde MİT kontrolündeki bölgede asker ve polisin de katılımıyla müşterek faaliyet grubu kurduk. Basında Suriye'ye özel ekip gönderildiği haberleri çıkınca polis çekildi. Neticede bir minibüse yerleştirilmiş bir ton kadar C4 patlayıcıyla bir eylem planlandı. Bu aracı Suriye'ye soktuk. Araç planlandığı şekilde kampın önüne bırakılmadığı için eylem hedefine ulaşmadı.

Yalçın Küçük'ün de (Prof. Dr., Yazar) bir zamanlar PKK'ya ve özellikle Abdullah Öcalan'a danışmanlık yaptığını, daha sonra aralarının açıldığını, bu sebepten dolayı MİT'in ilgi alanına girdiğini biliyorum. Yalçın Küçük PKK'yı yönlendiren, taktik ve stratejiler veren bir durumdaydı.

نەناسراو (not verified)

Wed, 2008-08-06 05:37

MiT elemanlarına 'kazma eğitimi' 6 Ağustos 2008 Esma ÇAKIR/İSTANBUL Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür, Ergenekon soruşturması kapsamında savcılara çarpıcı bilgiler verdi. Eymür, terör örgütü elebaşısı Öcalan'ın bulunup imha edilmesi için Çeçen mafyası, Belçikalı emekli özel harekátçılar ve bir İngiliz ajanına da para verildiğini söyledi. Sonunda Apo'nun yerini MİT'in bulduğunu kaydeden Eymür, "Şam'daki kampa sızmak için elemanlarımız Ereğli'de tünel kazma eğitimi bile aldı" dedi. SON olarak Kontrterör Daire Başkanı olarak görev yaptığı Milli İstihbarat Teşkilatı'nda (MİT) 33 yıl çalışan Mehmet Eymür'ün çarpıcı ifadeleri de Ergenekon iddianamesinin eklerine yansıdı. Tanık olarak savcıya ifade veren Eymür, terör örgütü PKK elebaşısı Abdullah Öcalan'ın yerinin bulup, imha edilmesi için Çeçen mafyası, Belçikalı emekli özel harekatçılar ve İngiliz bir istihbaratçıya para verildiğini ancak sonuç alınamadığını belirtti. 1988'de emekli olduğu MİT'teki görevine 1994'te tekrar çağrılan Eymür, "Ben göreve geldikten sonra yerini tespit ettik. Öcalan'ın Şam'daki kampına sızmak için tünel kazma eğitimi almak üzere Ereğli'ye arkadaşları gönderdik" bilgisini verdi. Eymür, Ergenekon soruşturmasına yararlı olabileceğini düşünerek, 17 Haziran'da İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nda 8 sayfalık ifade verdi. Eymür'ün verdiği bilgiler şöyle: Ana hedefimiz Apo'ydu O dönemde Başbakan Tansu Çiller, MİT Müsteşarı da Sönmez Köksal Bey'di. Başında bulunduğum Özel İstihbarat Dairesi'nin ana hedeflerinden biri de PKK'nın başı Abdullah Öcalan'dı. Görevi devraldığımda Bekaa'daki kampını kapatmış olan Öcalan'ın nerede olduğuna dair ne MİT'te ne de diğer güvenlik birimlerinde bir bilgi yoktu. O tarihe kadar Çeçen mafyası, Belçikalı emekli özel harpçiler, İngiliz bir istihbaratçı gibi çeşitli kişilere paralar verilerek Öcalan'ın tespiti ve etkisiz hale getirilmesi çalışmaları yapılmış, hiçbirisinden netice alınamamıştı. Daha büyük operasyon Göreve başladıktan kısa bir süre sonra Öcalan'ın Şam'da ikamet ettiği, kullandığı ve hemen hemen her gün gittiği Şam Havaalanı yakınındaki Mahsum Korkmaz 2 kampı gibi yerleri tespit ettik. Buralarda gözetleme ve takip faaliyetleri yaptık. Hatta arkadaşlarımızı kampın altına tünel kazmak için Ereğli'ye tünel kazma eğitimi almak üzere yolladık, ancak bu çalışmanın faydalı olmayacağı kanaatine vardığımız için durdurduk. Öcalan'ı etkisiz hale getirmek için yapılan birkaç teşebbüs, bölücü başının zırhlı araçla gezmesi, hareketsiz olması ve bölgenin güvenlik özellikleri nedeniyle gerçekleşmedi. Üst makamların olurları ile daha büyük bir operasyona başladık. [b] Bütün bu süreç içerisinde hem kendi teşkilatım içerisindeki bazı kişilerden hem de teşkilat dışındaki bazı kurumlarda çalışan görevlilerin Öcalan'a yönelik faaliyetlerimizi sabote etmek için bazı engellemelerde bulunduklarına şahit oldum. Hatta Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, özel olarak kurduğumuz birlikteki elemanları eğitim zamanları geldiği gerekçesiyle geri çekti. Bu engellemelerin dış istihbarat servislerinin etkisinde olan bazı görevlilerce yapıldığı kanaatini taşımaktayım.[/b][u][/u][u]Karataş operasyonu biliyordu DHKP/C terör örgütü elebaşısı Dursun Karataş'a yönelik bir faaliyete giden ekip tekrar geri döndü. Dursun Karataş'ın Türkiye'den giden ekipten haberi oldu ve böylece faaliyet amacına ulaşılamadan sonuçlandı. Ben Dursun Karataş'ı adeta bir müteahhit olarak nitelendiriyorum. Kim iş verirse onun işini yapar. Bir tetikçidir. Türkiye'de bağlantılı olduğu şahıslardan haber aldığı için böyle gizli bir faaliyet deşifre olmuştur.[/u][b][/b] MİT ve Dışişleri Küçük'ten rahatsızdı MEHMET Eymür, Veli Küçük hakkında bildiklerini de savcılara anlattı. Eymür, Küçük'ün Azerbaycan ve Irak'ta bazı yapılanmalara gitmesinin MİT ve Dışişleri Bakanlığı'nda rahatsızlık yarattığını iddia ederek, şöyle devam etti: [b]1983 yılında Mardin'de görevli olduğum sırada Veli Küçük Nusaybin Tabur Komutanı'ydı.[/b] [u][/u]O zaman tanıştık. Daha ziyade görevsel ilişkimiz oluyordu. Ara sıra da yemeklerde bir araya geliyorduk. Kendisi Ermeniceyi konuşur. Çünkü doğduğu köyde Ermeni komşuları olduğunu, onlardan öğrendiğini söylemişti. Cem Ersever'in ölümünden sonra bazı kişilerin kendi hayatına da kast edebileceği endişesini taşıyordu. Yargısız infaz edilen bazı kişilerin (Behçet Cantürk, Savaş Buldan vb.) cesetlerinin kendi bölgesine atılmasından şikáyet ederdi. Paşam Türkiye elden gidiyor Veli Paşa'nın Azerbaycan ve Irak'ta bazı yapılanmalara gittiği, Dışişleri Bakanlığı ve MİT'in bundan rahatsız olarak dış ilişkilerimizi bozduğu gerekçesiyle kendisini ikaz ettiklerini, Veli Paşa'dan ve bazı arkadaşlarımdan duydum. Bu yapılanmalar Azerbaycan'da Aliyev karşıtı kişilerin yüksek makamlara gelmesi, Irak'ta Kerkük'ün Türk kimliğinin korunması gibi çalışmalardır. Özellikle Kerkük'te Yusuf Ziya Arpacık gibi bazı milliyetçi savaşçı diye tabir edebileceğimiz kişilerle irtibatı olduğunu, bu ilişkilerin devletin üst kademelerini rahatsız ettiğini duydum. Kendisine bir kez, "Paşam Türkleri biraraya getirmeyi bırak, Türkiye elden gidiyor onu kurtarmak lazım" dedim. Azerbaycan'da ve Kerkük'teki faaliyetleri ile ne amaçladığını tam olarak bilemiyorum. Terfi umudu hiç yoktu Veli Küçük'ün paşalığa terfi edebilme ümidi yoktu ve emeklilikten sonra bir iş bulma arayışı içerisindeydi. O zamanlar dostum vasıtasıyla Ali Balkaner'in (batık bankacı) yanında çalışması için söz aldık. Ali Balkaner'in Veli Küçük'e maaş bağladığı yönünde bir duyumum var. MİT'te haber elemanı olarak çalışan Tarık Ümit kaçırıldı. Soruşturmayı yürüten Astsubay Ahmet Altuntaş'ın Diyarbakır'a oradan da Giresun'da bölge komutanı Veli Küçük'ün emrine atandığını biliyorum. Tarık Ümit'i Divan Pastanesi'nden alıp götüren kişilerden Ziya Bandırmalıoğlu'nun daha sonra Veli Küçük'ün güvenlik şirketinde çalıştığını duydum. Tarık Ümit'in amcası Cemalettin Ümit bu olayda Veli Paşa'nın bilgisi olduğunu o tarihte bana söylemişti. Ben de "Paşa dostumuzdur, öyle bir bilgisi olsa söylerdi" dedim. Ancak son dönemde edindiğim izlenimlerden sonra Veli Küçük'ün bazı kişilerin yanında yer alması ve yukarıda belirttiğim sebepler beni de şaşırtmıştır. (Ergenekon İddianamesi eklerinden, 391. klasör) [u]Suriye'ye 1 ton C4 soktuk [b] Öcalan'ın peşine düşüldüğü dönemde MİT kontrolündeki bölgede asker ve polisin de katılımıyla müşterek faaliyet grubu kurduk. Basında Suriye'ye özel ekip gönderildiği haberleri çıkınca polis çekildi. Neticede bir minibüse yerleştirilmiş bir ton kadar C4 patlayıcıyla bir eylem planlandı. Bu aracı Suriye'ye soktuk. Araç planlandığı şekilde kampın önüne bırakılmadığı için eylem hedefine ulaşmadı. Yalçın Küçük'ün de (Prof. Dr., Yazar) bir zamanlar PKK'ya ve özellikle Abdullah Öcalan'a danışmanlık yaptığını, daha sonra aralarının açıldığını, bu sebepten dolayı MİT'in ilgi alanına girdiğini biliyorum. Yalçın Küçük PKK'yı yönlendiren, taktik ve stratejiler veren bir durumdaydı.[/b][/u]

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.