Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 2 July 2008

Andy ile beraber calisiyorum. O benden bir kac yil genctir. Biz birbirimizi iyi tanimiyoruz. O benim arkadasim degildir. Benim arkadasim yoktur.

Ev ariyor. Hemen tasinmasi gerekiyormus. Onun ev sahibi 18 yasina girmis olan kizi icin evden cikmasini istemis. Ben hayir dedim. Bir yerlerde bos bir evin oldugunu bilmiyorum ama sen istersen benim yanima ev bulana kadar tasinabilirsin.

Ben üc odali bir evde oturuyorum. Benim evim cok güzeldir. Iki büyük oda bombos duruyor. Ben kendim Bati/Güney'e bakan 14 metrekare balkonlu odada kaliyorum. Bu kücük oda bana yetiyor. Bir yatak, bir sezlong ve Notebook'tan baska zaten oda da hic birsey yok. Elbiselerim, ayakkabilarim kapinin arkasinda, duvarin dibinde. Diger iki büyük odayi bazen gezmek ve düsünmek icin kullaniyorum. Saatlerce bir odadan digerine gider uzay, zaman ve bosluk üzerine düsünür dururum. Bos seyler üzerine düsünmeyi seviyorum. Bu benim hobimdir.

Benim önerim hemen kabul edildi. Biz simdi 6 aydan beri beraber oturuyoruz. O sandigimdanda iyi bir insan cikti ve hemen en büyük odayi aldi. Kendisine göre cok güzel dösedi. Ben önde, ana caddeye dogru kaliyorum. O arkada, avluya dogru kaliyor, öyleki kim ne yaparsa yapsin birbirimizi duymuyoruz. Ne var ki cok misafiri vardir. Genellikle erkekler. Bazen sert ve kati, bazende softi-boys. Erkekler 18 ve 30 yaslari arasinda degisiyorlar. Kendisi homosexuelldir. Bana birsey yapmadikca benim icin hava hos.

Gecenlerde hem pasif hemde aktif oldugunu söyledi. Onunla ne demek istedigini bir türlü anlayamadim. Ayip olur diye tekrarda sormadim. Bu adam veya kadin herkesle herseyi tasavvur edebilen biri. Önemli olan erkegin yakisikli, kadinin güzel olmasi. Bazen kadinlar bir tabu, bazende Allah'in yarattigi en güzel varliklardir.

Dedigine göre insan hep inandigi gibi yasiyor. Bizim bugünkü davranisimiz yarinki dünyanin görünüsüdür. Onun icin insanin neye inandigi ve bugün nasil yasadigi cok önemlidir. O kendisi doganin öz kanunlarina inaniyor ve onlara görede yasiyor. Örnegin Allah onun icin bes harften olusan bir kelimedir. Bu bir kelimeden baska birsey yoktur diyor. Enerji vardir. Allah enerjidir, bizi, dünyayi, uzayi evreni yaratan enerjidir. Ama simavi dinlerindeki Allah’i yaratan insandir. Peygamberlerin hepsi erkekti. Onun icin Allah erkektir. Simavi dinlerinin dedigi gibi Allah varsa neden yedi günde yeri, gögü, evreni yaratan yüce Allah insanlarlan basa cikamiyorda habire onlara kitap, peygamber yolluyor? Cünkü kendisi yoktur. Kutsal kitabi yazanlar insanlarin kendisidir, peygamberlerdir. Bilimin ispat etmedigi hersey yok sayilir. Ya da vardir, tabii cok sey vardir ama biz bilmiyoruz. Bizim bilgimiz disinda olan hersey yok sayilmali. Bu tür seyler üzerine insan elbette kafa yormali ama birbirlerini öldürmemeli. Allah varsa hepimiz icin birdir. Onun icin herkes inancinda özgür olmalidir.

O bana Allah ve din konusunda saatlerce konferans veriyor, ondan sonrada kafasinin cok karisik oldugunu söylüyor. Eger bir Allah varsa diyor dünyadaki fakir fukaraya, ac susuz cocuklara yardim etmelidir. Onlarin sucu nedir? Bir insan Allah adina insan öldürmemelidir. Ama oluyor iste. Yüce Allah insan ile bas edemiyor. Biz insanlar nasil insanlarlan bas edelim? Bazen yeis icinde, bazende hic birsey umrunda degild. Allaha inanmak istiyor ama cenneti bu dünyanin oldugunu söylüyor. Ben öbür dünyada cennet falan istemiyorum diyor. Önemli olan simdiki yasamimdir. Egeryasam bir film seridi gibi koparsa ne olur? Belki zifiri karanlik. Insan doganin ve dünyanin bir cocugudur burada da kalacaktir. Öbür dünya diye birsey yoktur.

O her insanin dogal olarak her iki cinsi icinde tasidigina inaniyor. Tezine gore insanlar tabiiattan bisexüelldir. Bunu bilim insanlari ispatlamistir diyor. Vucudumuzdaki her hücrenin yarisi disi, yarisida erkektir. Bir basladimi bitirmek bilmiyor. Bana daha cok sey anlatti; Ana gövdesindeki yumurta hücreleri, tohum patikasi, hamilelik, hormonlar, memebasi kopisi, klitoris analoji penis vesaire.

Her insanin tabiattan bisexüell yaratildigina acayip inaniyor. Bana sen yasadigin toplumda gördügün egitimden dolayi heterosun diyor. Ben ise sadece bazi insanlarin hetero, bi veya homo olabilecegini düsünüyorum, cünkü 7 milyar insanin bir olmasi mümkün degil, insanlar perfekt degil dedigimde de bana gülüyor. Hayir senin yanlisin var diyor.

Ona göre erkek ve kadinligimiz dünyanin her yerinde egitim ve kültürle iliskilidir. Bize bu roller veren egitim ve kültürdür. Onun icin kadin ve erkek diye birsey yoktur. Insanlar vardir. Disi ve erkekler arasindaki tek kücük fark cinsel organlaridir. Ama buda dogru degil. Kadindaki kloritis kadinin penisi, erkekteki anus erkegin vajinasidir. Peki diyorum hersey böyleyse erkegin dogurmamasina ne diyorsun? Buda ileride hal olur diyor. Nasil ki bir transsexueller ufacik bir ameliyatla penis vajinaya dönüsüyorsa öylede erkekte rahim olur.

Sabah gec saatlere kadar mutfakta oturuyoruz ve o cok sevdigi Sharon suyunu yudumlarken, bende musluk suyu icerek neler konusmuyoruz ki?

Kiskanma diye bir kelime tanimiyor. Zaten onu taniyanlarin cogu böyle. Kimin kiminle gittigi belli degil.

Homolar büyük sehirde yasamayi cok seviyorlar. Insanlar büyük bir sehirde denizaltinda olan bir geminin icindeymis gibi yasiyorlar. Insan istedigi an semtini degistirerek su yüzüne cikabilir. Bir insanin ne yaptigi digerini ilgilendirmiyor. Okyanusta bir damla su gibisin. Özgür bir birey olmayi cok seviyorlar.

Insanlar sosyal varliklardir diyor. Sosyal demek baskalarinin özgürlügünü kisitlamak demek degildir. O elbetteki egozentrik rüya yeyicisi degildir. Insanlar birbirlerine daimi karsilikli yardim etsinler ama birbirlerinide rahat biraksinlar. Özgürlük demek baskasini rahatsiz etmeden herseyi yapmak demektir. Kendisi gönüllü bir ihtiyar nineye ve bir AIDS hastasina yardim ediyor ve cok sosyal bir kisiliktir.

Bazen severek bir kadin rolünü üstleniyor. Kadin elbiseleri giyiniyor, onlar gibi süsleniyor, makyaj yapiyor, kaslarini kesiyor, zaten onlar gibide konusuyor ve kokuyor. O burada oldugundan beri ev tertemiz. Tabii temiz olmayan kadinlarda var erkek gibi ama o temizlik bakimindan cok titiz. Hergün bastan cikarici bir parfüm kullaniyor. O kendisi bu parfümleri ether yagindan karistiriyor. Birisinin ismi Velvet Dream. Digerinin adi Black Magic, Gates of Heaven ya da Secret Emotions.

Tabii vucudu icin sevgi-yagi gibi kremlerde yapiyor. Yastik, dessous ve yatak yüzleri icin özel güzel kokulu erotik parfümler kullaniyor. Banyo ritualleri icinde inanilmaz güzel kokulu essenzler, sampuan, vucut ve masaj yaglari vardir. Bunlarin ismide genelikle Hot Love, Flowers of Love, Blue Angel ya da Dreams, Passion, Lovers Delight vesairedir.

Kahramanimiz ayni zamanda bir cevrecidir de. O aptalca ozon deligini büyüten herhangi bir spray kullanmaz. Ozonu delenler sevgiden ve sexten anlamayan, furustla yasayan zavalilardir. Annemiz dogada, hayvan, insan ve bitkiler ahenk icinde yasamalidirlar. Yoksa dogal afetleri olur.

Kendisi vejandir ve bir kus gibi besleniyor. Ne et yiyor ne de süt produksiyonlari. Insanlar avci ve toplayici olmadan önce, yani daha hayvanlari kültürlestirmeden önce vejanmislar ve meyve ve sebzeden beslenmisler. Aslinda normal insan öldürmeyen bir yaratikmis. Öldürmek sadece bazi hayvanlara has bir özellikmis.

Yedigi hersey birbirine uymalidir. Buna o makrobiotik beslenme diyor. Yemek ve icmek cok önemlidir, cünkü vucut ve ruhu ayakta tutar. Insanlar tabiiasi geregi istisnalar disinda sisko degillermis. Bu yanlis beslenmeden kaynaklaniyor. Örnegin tatli seyler insan hic yememelidir. Sebze ve meyvenin icinde yasam icin hersey mevcuttur. Diyetler sadece kendisini kötü besleyenler icindir. Insan istedigi kadar meyve, sebze ve kabuk meyveleri yerse hic bir seyde olmaz.

Rekor düzeyinde spor ölümdür. Bisiklet sürmek yeterlidir. Voleybal oynuyor, yüzmeye gidiyor ve her nereye gidiyorsa bisiklet ile gidiyor.

Aslina bakarsak yakisikli, güzel ve sportif gözüküyor. Onun vucudu gercekten hem kadini hemde erkegi icinde barindiriyor. Belkide giydigi elbiselerdendir kesin bilmiyorum ama transi partilerine gidince ve kadin kiyafeti giyince konusmasa erkek oldugunu kimse anlamaz.

Onun müzigini seviyorum. Bende zaten sarkili müzikleri sevmiyorum. Marlene ve Madonna'dan baska o da sevmiyor. Bu iki kadini kendisinden daha cok seviyor. Nedenini bilmiyorum. Kendisine hic sormadim.

Adamin bir cok dildosu ve benzeri seyleri var. Bazen banyoda bazilarini unutuyor. Öyle hakiki gözüküyorlar ki, ben bazen o penisini mi unuttu diyorum kendi kendime. Olur ya transsexuell. Bana bir kac kez operasyon yapmayi düsünüyorum demisti.

Bir kere dolunaydi. Gece saat 4. Ben dolunay olunca yatamiyorum. Genelikle yatakta döner dolasir gökyüzünün mavi rengi ve bosluk üzerine düsünürüm. Aniden yatagimin önünde yari karanlikta elinde kocaman bir seyle bekleyen birini gördüm. Bende hayalet falan sandim. Birde baktim bizimkisi. „Alles klar? Dedim. Yani her sey tamam mi? Yatamiyor ve süper sehvetli. Benim gözlerim fal tasi gibi acilmis ve onun elindeki en azindan 33 cm uzunlugundaki iki basli dildoya bakiyor. Aniden korktum. Ne istiyor bu adam gecenin bu saatinde benden? „Bu Pinky'dir. Korkmana gerek yok.“ Dedi. O sadece benim icin. Bana yardim eder misin? Senden baska kimse burada yok.

Bu semtte 6 aydan beri oturmasina ragmen hemen herkesi taniyor. Sempatik, kommunikatif, güler yüzlü ve cok iyi bir insan oldugunu düsündüm. Zerre kadar arroganz yok. Aptal insanlar arroganttir diyor, cünkü arroganz onlarin aptalligini sakliyor. Böyle insanlarla hic alakam yok diyor. Onlarin hepsi bunaktir.

Karsidaki Sex Shop en cok ugradigi yerdir. Bende bazen onunla oraya gidiyorum. Dükanin sahibi 70 yasinda bir delikanlidir ve ondan hoslaniyor. Bir defasinda adama takilmis ve bu kadar ciplak resimler ve malzeme icerisinde daimi doyuma ulasmadan nasil burada duruyorsun demisti. Adam gülümsedi ve sesini cikarmadi.

O Safi ciplakligi sevmiyor. Pamuktan, polyesterden, ipekten ve viskoseden yapilmis ve kirmizi, portakal, menekse, mavi veya siyah reklerlen donanmis elbiseler vucudu yilan gibi sariyor, oksuyorlar ve sefkatli, sevecen ve duyusal bir atmosfer yaratiyorlar. Kim cazibe istiyorsa, bunu hemen göstermemelidir. Insan bir önsezi hisettirmeli öyleki arzu eden kisi birsey sezsin, örnegin belki elbisenin bir dügmesini acmak gibi.

Is yerinde tanistigimiz katin disinda pek görüsmüyoruz. O baska reyonda calisiyor. Onunda de benim gibi arkadaslari yoktur. Ama onun cok tanidiklari vardir. Onlar yasamdaki gibi gelip gidiyorlar. En iyi arkadasinin kedisi oldugunu söylüyor. Ne icin arkadasin olacak ki? O herhangi bir insanla ömür boyu yasamini gecirmesini istemiyor. Hayati hayat yapan degisimdir. Degismeyen tek sey degisimin kendisidir diyor.

Arkadaslik? Ne ki bu? Benim ikinci kisiligim mi? Böyle birsey yoktur. Ve insanlara hic güvenmeyeceksin. Onlar zamani gelirse insani hep kandirir. Daimi! Inan bana! Insan ancak kendi kendisine en iyi arkadas olabilir, cünkü en iyi insan kendi kendisini dogumdan ölüme kadar taniyor. Onun icin ben benim en iyi arkadasiyim. Yabanci insanlara uzun mesafede durmali ve dikkatli olmalisin. Ben aileme bile güvenmiyorum. Örnegin babamlan hic anlasmiyorum. Yabancilarlan „arkadas“ oluyorsun. Onlara bir parmak uzattin mi elini kolunu tipki bir iliskiye girdigin gibi istiyorlar. Birde birisiyle uzun bir süre güvenilir bir yakinlikta, respekt, büyük bir arzu ve hayranlik ile otonom ve özgür bir ortam ömürboyu yaratmaya calis! Böyle birsey roman ve filmlerde olabilir ama gercek yasamda bu bir hayaldir. Kendimizi kandirmayalim!

Bir iliski sadece 3 ay ila 6 ay arasinda mümkündür. Ondan sonra kriz geliyor. Dögüsler, alcaklik, aci, hakaret, küfür, keder. Sevgi denilen hersey bir zombiye dönüsüyor. Insan güzel olan herseyi yikiyor ve bir mazosist gibi sadist ariyor. Insanlar böyle bir seyi seviyorlar. Onlar sevdigi herseyi yine severek yikiyorlar. Neden bilmiyorum. Buda bizim bir kötü özelligimiz olsa gerek.

Sürekli veya oynak iliskilerden nefret ediyor. Sair yalniz, özgür ve tek bir agac gibi, bir orman gibi kardescesine olacaksin diyor ama bu bir hayal. Ve arada bir gercek sevgi vardir. Cocuk erkegin ya da kadinin yaninda büyür. Önemli mi yani? Ama sex ebeveyin ve kardeslerlen tabudur. Bu durum cagdaslamanin önkosuludur. Aile bu anlamda kutsaldir. Baskada kim ne yaparsa yapsin kendi bilecegi istir. Ayrica yasi kücük olanlarlanda sex tabudur. 18 yasindan asagilarlan sex isteyenler hastadir ve terapi görmeleri lazim. Aslinda 18 yas daha cok cocukcadir. Olgun olmayan hersey yenilmedigi gibi insanlarda da bu böyledir. Bu sinir 21 olmalidir. Ilk sexüel tecrübesini 23 yasinda bir erkekle yapiyor.

Karamsar ve kararsiz insanlari sevmiyor. Eger bir insan diger insandan hoslaniyorsa hemen arzusunu, istemini ona iletmelidir. Sex kötü bir sey degil ki? Sex olmadan biz dünyaya gelmezdik. Biz dünyaya yasamak icin geldik. Yasamak demek; yas tutmak, feryad etmek, birbirimize karsi savasmak, mücadele etmek demek degil, yasam demek herseyden dünyanin en kücük seyleriylen zevk almak, sonuna kadar eglenmek ve yinede eglenmektir. Herkes dünyaya bir defa geliyor ve ölümden sonra ne oldugunu bilmiyoruz. Iste bu hayatin tadini cikarmak icin yeterli bir nedendir.

Onun icin dünyada eglenmek, sex, müzik, dans, saglikli yemek icmek ve bisiklet sürmekten baska birsey yoktur. Araba, ev, para, kariyer gibi dünyada kalan materyal seyler onu ilgilendirmiyor. Biz eglenmek icin yasiyoruz, calismak icin yasamiyoruz. Dünyanin zenginliklerini toplamanin, bütün yasam boyunca onlar icin gece gündüz calismanin absürd oldugunu söylüyor. Yasamin kendisi yani basimizda dururken biz gecmis ve gelecek ile ugrasiyoruz diyor. Materyal seylere gercekten hic deger vermiyor.

28 yasinda olmasina ragmen daha hic bir arabasi olmamis. Araba en kötü transport aracidir diyor. Araba gözümüzün önünde en güzelim cennet dünyayi kirletiyor biz halen onu sürüyoruz. Ucak ayni keza. Arabadan bin kat kötü. Tren, bisiklet, otobüs, taxi simdilik yeterli. Hidrojen ile ya da daha iyisi günes enerji ile calisan arabalar bulunmadikca benzinle calisan simdiki arabalari kimse kullanmasin. Bu büyük bir sorumsuzluktur. Yaz kis demeden her yere gercekten bisiklet ile gidiyor. Sehayete trenle gidiyor. ABD'ye bir iki kez ucakla gitmis onuda mecburdum diyor, yoksa gitmezdim. New York ve San Francisco'yu görmem lazimdi.

Politik cok aktiftir. O her sene muhakkak Love Parade, Christopher Street Days ve Dünya Kültür Karnavali'na gider. En cok Love Parade'yi seviyor, cünkü ilk olarak dünyada insanlar hic bir seye karsi, sadece müzik ve eglence icin yürüyüse geciyorlar. Bu nedenle Love Parade ona gore en politik yürüyüstür. Love Parade'ye din, dil, irk ayirimi gözetmeksizin dünyanin her tarafindan insanlar katiliyor, sanki bir cennet veya sinifsiz toplum gibi. Insanlar birbirlerine karsi savas ya da mücadele yerine sadece müzik dinliyor, egleniyorlar. Bundan daha güzel ne olabilir?

Biz insanlar hep beraber aslinda ceheneme cevirdigimiz cennet olan dünyayi daha iyi nakis edebiliriz. Biz dünyayi sanki bir ikinci dünyamiz bodrum katinda varmis gibi kullanamayiz. Bizim bir tek dünyamiz vardir. Onun icin bizim dünyayi vucudumuz ve sagligimiz gibi korumaliyiz ki, dünya yasamsal, canli, güzel kalsin. Dünya bizsiz yasayabilir. Ama biz dünyasiz yasayamayiz.

Teknik devrimler insanlarin yasamini, insanlar arasi iletisimi sosyal devrimlerden daha cok degistirdiler ama sosyal problemler onunla degismedi. Eger bir önlem alinmazsa sosyal problemler her an yine bir bomba gibi patlayabilir. Bu nedenle isverenler, sendikalar, bilim insanlari birbirleri ile calismali, sosyal sorunlara cözüm aramalidirlar. Sadece onlar degil hepimizin bunu yapmasi lazim. Cünkü her insanin varolus ihtiyaclarina gereksinimi vardir; oturmak, calismak, yemek, icmek, özgür düsünce gibi. Tüm bunlar ve bunlardan baska hic bir sey insanin onuru degildir. Insanin onuru olan varolus ihtiyaclari her gün ayaklar altina alinarak cigneniyor. Iste bu olmamalidir.

Sosyal devrimlerinin zamaninin gectigini söylemek sacmadir. Cünkü bu problemlerin özü, bu sorunla cözülmedikce sosyal devrimlerde olacaktir. Sosyal devrimler hep bariscil olmuyor, tam tersine bazen cok sancili geciyor, acilar cekiliyor, büyük enerji harcaniyor, bazi ülkelerde cok kan dökülüyor. Iste bunun önüne bizim gecmemiz lazim.

Global degis-tokus ile sosyal ve politik insanin yerini özel insanin aldigi söyleniyor. Bu tam dogru degildir. Böyle düsünmek cok Batici ve eurozentriktir. Dünya Bati ve Avrupa'dan olusmuyor. Insanlarin büyük kesimi, yani 3/2'si Bati'nin disinda yasiyor ve fakirdir.

Biliyorum. Er veya gec bütün uluslar, fasist, irkci, sexist düsünceler yok olacaktir. Uygar dünya artik iyi ve kötünün carpistigi bir dünya ile degil, tolerans ve respektin oldugu bir dünya olacaktir. Extrem karsitlar olan sag-sol, punk-skins, ateist-dinci olmayacaktir. Kac yil sonra bilmiyorum ama uzak gelecekte olacagini tahmin ediyorum.

Iletisim teknolojisinin gelismesiyle halklar arasi önyargilar belki tümden yok olmaz ama nispeten azalir. Einstein önyargilari yok etmenin atomu parcalamaktan daha zor oldugunu söylemis. Bu gercekten dogru. Insanlar her sey üzerine objektif aciklanmali ve aydinlanmalidirlar. Bu dünyadaki devletlerin aslinda görevidir.

Dünyadaki insanlarin hepsi ayni irka, yani Homo Sapienslere aitttirler. Ve bunlar bir milyon yildan fazla dünyanin efendileridirler. Düsünebiliyor musun? Bir milyon yil. Dünyadaki bütün dillerde bir tek bu irka tekabul ediyor. Yani aslinda Almanlar, Türkler, Kürdler ayni irktandir, fakat degisik dil ve kültürleri vardir. Insanlar ilkin Afrika'dan geliyorlar, daha sonra Mesopotamya'ya ondan sonrada bütün dünyaya yayilarak bugünkü cok dilli, kültürlü, uluslu toplumlari yaratmislar. Ama bir gün yine birlesecekler. Ben simdi bunlari söyleyince sakin bana komünistim deme, bunu ayni zamanda bilim insanlari savunuyor.

One World – One Family!

Isterseniz bütün insanlara kutsal kitaplardaki Adam ve Havva'nin ya da Abraham, Hagar ve Sara'nin cocuklari deyiniz. Yahudiler, hiristiyanlar ve müslümanlar arasi aptal kavgalari bir türlü anlayamiyorum, cünkü hepside ayni Allaha inaniyorlar, birinin camisi varsa, digerinin Sinagog'u veya Kilise'si vardir. Ve kitaplarin biri digerine bakilarak yazilmistir. Ücüde Bati dinidir. Her ne kadar Bati müslümanlari distanlamak istiyorsada Islam Bati dinidir.

Peki bunlar arasi kavga nedir? Hepside kimin en iyi Abraham'in cocuklari oldgunu ispatlamak icin savasiyorlar, bosuna kan döküyorlar. Koran, incil veya tevrat. Biri digerinin devami ve hepside Tora'ya dayaniyorlar. Biliyorsun benim dinler ile aram pek iyi degil. Hepsi bir yandan vaaz veriyorlar, diger yandan birbirlerini öldürüyorlar. Dindari belki severim ama din ideolojisini, misyonerligi asla! Zaten hic bir ideolojiyi sevmiyorum. Ama onlardan fazla korkmuyorum. Satalitler, internet ve MTV insanlarin gözünü acacaktir.

Ilk baslarda insanlar burada surada tabiata saygi duyarak, ayak uydurarak yasamislar. Sonra atesi bulmuslar. Ates aslinda yabanci bir elemandir. Bildigimiz gibi astrolojide dört elemantin varligindan bahsedilir. Ates, hava, su ve toprak. Bence ates yerine günes olmalidir, cünkü asil yasami dünyada yaratan günestir ve güneste, hava, su ve toprak gibi hem tabii hemde bize kendilerini bedava sunuyorlar. Ates sunidir. Atesin bulunmasiyla demirin eritilmesi ve devami insanligin sonunu getirmek üzeredir, cünkü demir, celik ve bakirin bulunmasi ve isletilmesiyle insanlar en büyük gelisimi saglamislardir.

Bu ne bicim bir gelisimdir? Positif ya da negatif mi? Uygarlik mi yoksa barbarlik mi? Her ikisi. Tip, bilim ve teknoloji alaninda yapilan gelismeler insanin yararinadir. Fakat Endüstri, silahlanma, atom satralleri alaninda cok kötüdür. Biz bu alanlarda insanlik icin üretmiyoruz, birey icin üretiyoruz. Arabalar, Silahlar, atom santralleri ölümdür ve büyük bir suctur.

Örnegin suyu rahat birakmak lazim. Barajlar sadece tabiati, iklimi degistirmiyor, bir deprem esnasinda veya düsmanin bombalamasi sonucu büyük felekate yol acabilir. Anamiz dogaya el vurmamaliyiz. Ona saygili olmaliyiz. Birde atom santrallari. Almanya'nin her tarafinda bir atom santrali vardir. Düsman birisini bombalasin, yada birisi cernobil gibi bozulsunAlamanya 80 milyon nufüsu ve cevre ülkelerle birlikte yok olur. Insanlar gercekten ateslen oynuyor. En iyi enerji kaynaklari bence bedava olan günes ve havadan kazanilan enerjidir. Bunlara yatirim yapmak gerekiyor.

„One World, One Family!“ diyor ve bir astronottan sunu aktariyor: Ilk gün herkes kendi ülkesini gösterdi. Ücüncü gün herkes kitasini gösterdi. Besinci gün herkes tek gezegenimiz olan dünyayi gösterdi. „Bir Dünya, Bir Aile!“

1957'de ilk satalittin uzaya yerlestirilmesiyle globallesmenin önü aciliyor ve insanlar arasi syntetik ve suni sinirlar yikiliyor. Yukarindan dünyaya bakmak insanlarda baska oran koyuyor, yani simdiye kadar „insan : insan“ veya „insan : doga“ yerine „insan : dünya“ oluyor.

Dünyanin zenginleri icin globalizm ya da globallesme bolluk, dahada zenginlik ve bereketti, cünkü nufüz alanlari inanilmaz derecede büyütüyorlardi ve sömürüye dünyanin her yerinde kapi acikti, dolayisiyla kazanclarini yüzlerce katina cikarabiliyorlar. Sinirlar artik uluslar ve devletler arasinda degil, her zaman oldugu gibi fakir ve zengin arasindadir. Ve bu dünyanin her yerinde böyledir onun icin bizimde onlara karsi global mücadele etmemiz gerekmektedir. Bu simdilik utopik görünsede uzun bir sürec neticesinde mümkündür.

Biliyorsun halen siniflarin, fakir fukaralarin olmasi, insanlarin yeterince kültürlesmemesinden ve sömürüden kaynaklaniyor. Buna son vermenin daha cok uzun yillar alacagini düsünüyorum. Biz aslinda daha evolusyonun basindayiz. Pesimistlige gerek yok. Her sey zamanina göre. Biz primatlar asagi yukari 30 milyon yildan beri variz. Düsünebiliyor musun? Peki 100 sene ne ki? Tabii ki 100 senede birsey olmayacak. Ben cok optimistim. Onun icin ben cok pesimist olan post-modernistleri hic sevmedim. Yeni olan hersey moderndir. Bu acidan modernizm hic bir zaman ölmedi. Süper-, hiper-modern iyi güzel ama birde bunlarin örnegin mimarlikta yaptiklarina bir bakalim. Kusmam geliyor. Etkisini uzun zaman sürdüren mimarlik, teknoloji vesaire yapabiliyorlar mi? Hayir. Hepsi laf salatasi. Cogu ilk etapta kariyerini düsünüyor. Ne yazayim, hangi teori üreteyim ki taninayim, para kazanayim. Dünyayi gercekten düsünen cok az insan vardir.

Egitim cok önemli. Insani insan yapan en büyük özelligi ögrenme kabiliyetidir. Her insanin egitilme olanaklari olmali devlet bunu bizzat saglamalidir. Onun icin herkese bedava kültür ve egitim olmalidir. Okullar, üniversiteler, metro, telefon, internet, sinema, tiyatro, bisiklet bedava olmalidir. Militarizm ve uzay arastirmasina verilen bütün paralar insanin egitimine yatirilirsa bu kesinlikle mümkündür. Bu paralarla dünyada her insana sadece bedava egitim ve kültür degil, ayni zamanda bir dairede yapilabilinir.

Hayat devam ediyor ve durmak bilmiyor. Üc bin sene sonra ne olacagini bilemeyiz ama gidisat iyi gözüküyor. Bazi insanlar yok bir sey degismez diyorlar, fakirlik zenginlik ortadan kalkmaz, kaderimiz böyle diye düsünüyorlar. Bunlar cok yanlis düsünüyorlar. Büyle düsünenler insanlik tarihini tanimiyorlar. Agac kovugunda, magaralarda yasiyan maymunsu insan ve simdiki insan arasinda büyük bir fark vardir. Dünyanin döndügünü ya da insanin büyüdügünü nasil ki gözle görmüyor, farketmiyoruz, insanin gelisimide öyle birseydir. Bundan 25 yil evveli insan iki homosexuellin sokakta kol kola girerek bir birlerini öpecegini kimse aklinin ucundan bile gecirmiyordu. Ama simdi mümkün. Ya da Martin Luther King, Nelson Mandele ve benzerlerinin rüyalari gerceklesti. Bundan 30 yil önce kim Mandela'nin hapisten cikip Güney Afrika'nin baskani olacagini düsünüyordu? Buna benzer bir sürü örnek gösterebilirim.

Renkler! Renkleri cok seviyor. Giydigi elbiseler inanilmaz renklidirler. Dünyada böyle olacak diyor; cok renkli ve multi-kulti. Insanlarin hepsini bir etmeye kalkmak, cok cesitliligi tanimamak fasizmdir. Cok cesitlilik, degisik kültürler, diller, bölgeler, müzikler, düsünceler, resimler, filmler dünyanin en büyük zenginligidir. Bu nedenle bunlara sahip olup korumamiz gerekiyor.

Multi-kulti akraban gibi yasa demek degil, tam tersine baska ol, farkli düsün ve yasa demektir. Biz belki bir birimizi kabul etmeyebiliriz ama ayni gezegende yasadigimiz icin bizim birbirimizi tolere etmemiz lazim.

Yasa ve yasat! Baska ne istiyoruz? Mücadele, savas gibi terimleri duymak istemiyor. Devrim isteyen herkes ilkin devrimi kendi icinde yapmalidir diyor. Peki eger ona olanaklari yoksa? Tabii ben ücüncü dünya ülkeleri ve Kürdistan icin simdilik konusmuyorum. Onlarin mecburi bir durumu var. Ben Kürd olsam bagimsizliga kadar diese dis savasirim. Ama uzun konu. Kürdlere akil verecek degilim. Onlar ne istedigini biliyorlarsa sorun yok sanirim. Er veya gec Kürdlerde özgürlügüne kavusacaktir, cünkü despotizm ve fasizmin bu yüzyilda sona erecegini düsünüyorum. Benim sadece demek istedigim, biz öyle yaratiklariz ki, sevdigimiz herseyi yakip yikiyoruz, bizi yakip yikan herseyide seviyoruz. Sizce burada bir terslik yok mu? Odasina gidiyor ve elinde bir kitapla bana geri dönüyor: „Beginning to See“ von Anagarika Sujata.

O benim büyükler icin yazilan kitaplari okumadigimi biliyor. Ben genelikle cocuk kitaplari okurum. Resimli, fantasi dolu basit bir dille yazilmis hikayeleri cok severim. Beginning to See'de bir cocuk kitabi gibi. Hosuma gitti. Tesekkür ettim ve kitabi aldim.

Eger cocuk olacaksa insan 30 yasina girince olmali, cocuk 30 yasina girince anne baba ya ölmüs, ya da emekliye ayrilmistir böylece nufüs artiminin önüne gecilebilinir. Ayrica her aileye bir cocuk yeterlidir. Eger bir ciftin cocugun gelecegine katkisi yoksa o zamanda o cift cocuk yapmasin. Kendi cocugunu oldugu gibi kabul etmeyen, onu sevemeyen ciftler hic cocuk yapmamalidir, cünkü cocuk yapmak büyük bir sorumluluktur. Cocugun istedigi tek sey vardir oda sevgidir. Ben ailemden maalesef sevgi görmedim. Dögmediler beni ama isini, arabalarini, evini, parayi, kariyeri benden daha cok sevdiler. Onun icin ben onlara cok kizginim.

Annesi öldügünden beri babasi kendisini sik sik aramaktadir. Babamin yanlizligi olmasa ve cani sikilmasa beni hic aramaz diyor. O beni degil kendisni düsünüyor. Fazla arkadaslari yoktur. Onun hayati calismakla gecti ve benim icin hic zamani olmadi. Bir budala gibi calisti, parayi bankada biriktirdi, benimle hic ilgilenmedi, beni hep azarladi, distaladi, cocugu olduguma bin pisman oldu. Simdide bana o kadar aci cektirdikten sonra, aniden beni kesfetti. Babam bana karsi cok cok intolerant bir insandi, tipki annem gibi. Onlar benim hayatimi bana zehir ettiler.

Ailede sex bir tabuymus. Anne ve babasi dindar ve asiri katoliklermis. Iyi ki annem öldü, babamida hic görmek istemiyorum. Ben kendi ailemi kendim secmedim. Kimse bunu yapmiyor. Iste kader dedigimiz sey böyle birseydir, tipki bir hastalik gibi senin istegin disinda gelip yakana yapisiyor ve sen ona karsi hic birsey yapamiyorsun. Tabii onlar beni dünyaya getirdiler ama vucut bana ait, onunla istedigimi yaparim, onlara ne oluyor?

Sevgi ve özgürlük existensiyaldir. Onun icin sevgi, özgürlük ve bagimsiz olmaktan baska dünyada hic degerli bir sey yoktur. Kendi sexüell ihtiyaclarinin, kendi sex hayatinin baskalarini neden ilgilendirdigini hic anlayamiyor. Ben onlarlan mi yatiyorum? Ben benim gibi olan, benimle isteyenler ile yatiyorum. Digerleri bundan neden rahatsiz oluyor bir türlü anlayamiyorum. Sapiksam ben sapigim, cehenemse ben ceheneme gidrim onlara ne oluyor?

Anne ve babasina ne söylediyse hep yanlisti. Tek dogrular anne ve babasinin, cevrenindi. Onun ne düsündügü kimseyi ilgilendirmiyordu. Okuldayda yine aynisiydi. Cogu anne ve babasi gibi cok bilmis ve hakli cikmislardandiylar. O ne dediyse hep yanlis söylüyordu. Allah, dünya, din, uzay üzeri onlar herseyi perfekt biliyorlardi, bir o birsey bilmiyordu. Herkes onunla alay ediyor, homo oldugu icin distalaniyor, asagilaniyordu. Bir cok kez tüm bunlara dayanamayip intihar etmeyi düsünmüstü, ama onu yapacak cesaret kendisinde yoktu. Iste tüm bunlar benim icin bir cehnemdi. Baska cehenem nasil olabilir ki?

Galvanikte calisiyor. Hergün bir elektronik cihazlar icin bir cok iletken plaka galvanik ediyor ve bir saat gibi üc vardiya calisiyor. Isi monoton ama bu durum onun icin fark etmez, cünkü özel yasami cok güzeldir. Isinden cok hoslaniyor. Is arkadaslariyla iyi anlasiyor. Berlin burasi, tolerantli bir sehir, onu distalayan cok az insan vardir. Berlin'in Belediye Baskani homosexüelldir. Bu ona cesaret veriyor ve sevindiriyor.

Bir kere ben onunla Ost-Gut denilen bir cluba gittim. Yarisindan fazlasi homo, bi ve lesbiyenlerdi. Herkes dans ediyor, iciyor egleniyordu. Her taraf sanki bir kazan gibi kayniyordu.

Müsik bir harikaydi. Dogrusu cok hoslandim. „Wum, wum, wum!“ Bazen techno, bazen house, techno-Industrial, trance ve benzeri.

Günün birinde balkonda oturuyor, internette surf ediyorum. Aniden zil caldi. Kapiya gidiyorum. Onun babasi. Kapiyi aciyorum. Yukari cikiyor. Biz 5 katli bir eski binanin 4. Kattinda oturuyoruz, asansör yoktur. Babasi 78 yasinda bir emeklidir. Yukari cikmasi bir az zaman aldi. Iyi bir insana benziyor. „Buyrun! Oglunuz odasinda!“ dedim ve odanin kapisini gösterdikten sonra tekrar balkona ciktim. Aniden babasi kalbini tutarak büyük bir telas icinde koridorda dönüp duruyor, dis kapiyi ariyor. Tutum kendini ve; „Ne oluyor? Hersey tamam mi?“ diye sordum. O hemen merdivenden asagiya dogru gitmeye basladi ve ikinci merdivende yüz üstü yere yikildi. Kaldirdim. Nabzini yokladim. Yasiyor. Yukari ciktim. Bizimkisi koridorda, yari ciplak gülümsüyor „N'oldu?“ dedim. „Hic birsey. Iceri girerken beni erkek arkadasimla sevisirken gördü. Öldü mü?“ „Bilmiyorum!“ dedim ve bir doktor cagirdim ve surf etmeye devam ettim. Bizim oglanda arkadasiyla odasin acekildi. Doktor geldi ve babasini hastaneye kaldirdilar. „Eger beni ziyarete geliyorsa bena telefon edebilirdi. O süprüzleri sever. Iyi oldu. Hic acimiyorum!“ dedi ve mutfaga gitti. Herif cool mu cool. Sanki onun babasi degil benim babam.

Babasi kendisine ölümünden sonra ev ve büyük arabasiyla birlikte tam 1 milyon 235 bin Euro birakti. Evin tek cocuguydu. Ilkin Güney'e Ibiza ve benzeri adalara yerlesmeyi düsündü, sonra oralarda cok maco ve aptallar vardir dedi Berlin'de kalmaya karar verdi. Benim evimi hemen satin aldi ve evden derhal cikmami söyledi. Benden hoslanmasina ragmen bu evde yalniz yasamak istedigini söyledi. „Üzgünüm senin icin!“ dedi ama bu ev benim cok sansimi calistirdi. Onun icin bu evi terketmek istemiyorum. Anliyorsun beni degil mi?“ Bende; „tabii seni anliyorum!“ dedim. Ev bana cok sansizlik getirdi. Ayrica bana zaten baska bir secimde birakmiyorsun!“ Yüzünde igrenc bir siritmayla odasina gitti.

Aksam evin hic bir kimseye ait olmadigini izah etmeye calistim. O bir gün ölecegimiz hepimiz icindir dedim. Bina zaten yasli ve bu daire kendisini onlarca kez ödetti. Birak yaninda kalayim. Bu eve benim senden daha cok zihinsel bagliligim vardir. Paranin faizi ikimizede yeter. Artik calismayada gitmeyiz, beraber sevgi, günes ve dans ederek „kardesce“ yasariz. Sen deli misin dedi! Insanlarin hep calismasi lazim. Ben calismasam, sen calismasan, o calismasa bizim ekmegi, sebsezi, meyveyi ve elektrigi kim getirecek?

Aslinda ben böyle demek istememistim. Ben onun sandigindan daha cok calistim. Ben severek calisiyorum. Ve bir cok insanin mecburi calistiginida biliyorum. Is hayatinda hosuma gitmeyen monoton bir is yaptigimiz, az para kazandigimiz ve sömürüldügümüzdür. Benim örnegin günde 8 saat calismakla bu evi almaya ömrüm bile yetmez. Ben bu eve sanki asigim. Neden bilmiyorum. Ev beni sanki büyülemis. Adam beni öldürsün ama evimden kovmasin, cünkü ben burada yaslanmak istiyorum.

Üc gündür benimle konusmuyor. Sahsi ihtiyac diyerek cikisimi verdi ve bana 6 hafta süre tanidi. Bu beni cok yaraladi ve hayal kirikligina ugratti.

Bugün onu mutfakta gördüm. Basini masaya koymus derin yatiyordu. Son olarak dün aksam görmüstüm. Bir sise Sharon bas ucunda duruyor. Ben bagirarak „Hey!“ diyorum uyan! Yerinden kimildamiyor. „Haydi bakalim, uyan! Diyorum. Ses seda yok. Nabzini ölcüyorum. Durgunluk. Insallah ölmüstür diyorum ve bir Doktor cagiriyorum. Dün aksam cok sevdigi Sharon suyuna Pothassium Cyanide koydum. Bem beyaz, suda eriyen, hidrosiyanik asit potasyum tuzu cok zehirleyicidir.

Ambulans geliyor. Bende beraber hastaneye gidiyorum. Hastanede doktorlara üzücü bir sesle intihar etti diyorum. Bir kac kez yapmak istemisti. Agir depresyonlari vardi. Bi sexüel mi, homo sexüel mi yoksa trans mi kesin bilmiyorum. Onda hersey vardi ve kriz üzerine kriz geciriyor, intihardan cok konusuyordu diye doktorlara anlatiyorum. Simdi ona en yakin duran bir bendim. Kagitlari imzaladim ve eve geldim.

Eve gelir gelmez onun imzasiyla bir mektup yaziyorum ve ertesi gün hemen Avukatima gidiyorum. Okay! Hersey yolunda. Mektuba göre onun parasi, esyalari ve neyi varsa bana kaliyor. O günden beri arkadaslardan baska herseyim var.

Bir saniye lütfen! Daha hikayenin sonuna gelmedik!

Benim Avukat bana islemler daha bitmedi, senin ölüm belgesine ihtiyacin var dedi. Bende sorun yok dedim. Yarin hastaneye telefon eder göndermelerini rica ederim dedim.

Ertesi gün hasteneye telefon ettim:
„Merhaba! Benim ismim Alan Lezan. Dr. Pesler ile görüsmek istemistim ...
„Ne icin görüsmek istiyorsunuz lütfen?“
„Andreas Schulz icin bir ölüm belgesi bana göndermenizi rica edecektim ...“
„Andreas Schul mu dediniz?“
„Evet, Andreas Schulz. Dün hastaneye getirdik ...
„Bir saniye ... Andreas Schulz adinda bir kisi var ve oda yasiyor...“
„Yasiyor mu? Konusabilir miyim?“
„Evet yasiyor ... ama bugün konusamazsiniz ... Belki yarin saat 15.oo’ten sonra“
„Ölmediginden emin misiniz?“
„Evet evet, eminim ...Sizin arkadasinizin durumu oldukca iyi. Merak etmeyin. Yanlis diyagnoz koymuslar. Intihar degil, Cardiac Arrest'ti!“
„Ne Arresti lütfen?“
„Kalb Arrest, anliyor musunuz beni, kalbinde bir durgunluk olmus! Doktorlar zor belaylan uyandirdilar“
„Ya! Gercekten mi?“
„Evet, evet endiselenmeye gerek yok! Hafta sonu yine evde olur, sanirim!“

Artik söyleyecek laf bulamadim. Sanki dilimi yutmustum. Ama icimden seviniyordum. Ertesi gün onu ziyarete gittim. Oda beni gördügüne sevindi ve cok bitkin bir hali vardi. Eve geldigimde dolu ve yari dolu, bir sürü Sharon sisesi ortalikta duruyordu. Iki tane buzdolabinda, bir tane onun yataginin yaninda, biri masanin üstünde. Hangisinde zehir vardi bilmiyorum. Hepsini aldim ve bir bir bosalttim.

Andy ölmemeliydi. Hayir! Ben zengin ve kücük zenginlerininde kendilerini degistirebilecegini düsünüyorum. Her insan elbette kendi yasam alanini, hayatini, yasama bicimini, düsüncesini diger insanlara karsi savunacaktir. Ama araclar kayitsiz sartsiz öldürücü olmamalidir. Eger baska yol yoksa tabii. THE END!

____________________________________________________________________________

Sayin Okuyucu,

bu hikayeyi sonuna kadar okudugunuz icin size tesekkür etmek istiyorum. Simdide sizden bir ricam olacak. Lütfen bu hikaye hakkindaki düsüncelerinizi asagidaki notlari gözönünde bulundurarak elestirmenizi rica ediyorum:

1. Hikayenin cekirdek kismi, ya da hikayenin kendisi cok mu uzundu? Gereksiz olan bölümler var miydi?
2. Anlatim bicimi nasildi? Okurken yeterince sürükleyici miydi?
3. Bu hikaye redekte edilmediginden belki cok imla ve yazi hatalari vardi. Sizi bu rahatsiz etti mi?
4. Hikayenin felsefesi nasildi? Din hakkindaki görüslere yer verilmeli miydi?
5. Bu ve buna benzer akliniza ne geliyorsa lütfen yaziniz.
6. Simdiden elestiri ve önerilweriniz icin size tesekkür ederim.

[url=http://alanlezan.org]Alan Lezan - Diger Hikayeler[/url]

Alan Lezan
Frankfurt am Main
2. Temmuz 2008

Anonymous (not verified)

Wed, 2008-07-02 22:48

Bence tema sacma bir sey baska bir tema ile ilgili yazsaydin daha iyi olurdu,yani halkinla ilgili,insan istese günde bir roman yaza bilir. Kurdlerin yasam öyküsü zaten romandir. Alan yoldas baslangic icin iyidi.Fakat her romanin bir kahramani vardir ben sahsen böyle bir kahramana rastlamadim.Ayrica homolardan bilerden trasistlerden nefret ederim. size saygi ve basarilar

Sayin Tam Maco, ben diasporada yasiyan bir Kürd'üm ve diasporada yasadigim, gözlemledigim olgulari yazi, hikaye seklinda kaleme dökmeye calisiyorum. HeK sagolsun yaptigi bir elestiride hakli olarak benim diaspora üzeri yazmami önermis ve örnegin "Jine" baslikli olarak yazdigim hikayeyi cok milliyetci olarak degerlendirmisti. Jine'yi okumadinizsa lütfen burada okumanizi öneriyorum: Ben elbette Kürdler üzerinede yaziyorum. Zaten yazilarimin %80'i Kürdler üzeridir. Sadece bir kac hikaye büyük sehirlerde yasiyan, yanlizliga mahkum edilmis, kimsesi olmayan figürler üzerinedir [url=http://alanlezan.org/2008/06/25/21/#more-21]JINE'nin HIKAYESI Burada![/url] Kürdler üzerine bence Kürdler cok iyi yaziyorlar, elbette bende daha yazacagim ama benim yazdiklarim daha cok diasporadaki Kürdlere atfen olacaktir sanirim, cünkü ben en iyi tanidigimi yazmak istiyor, Kürdleri Bati ilede biraz tanistirmak istiyorum. Homo-, bi- ve transsexüellerden neden nefret ettiginizi anlamis degilim. Onlarda nitekim insan ve Kürdler gibi ezilen, horlanan, kahredilen bir topluluktur. Ben sahsen ezilenler neredeyse oradayim. Onun icin bu hikayede onlari konu ettim. Ayrica esas konum tabii ezilenlerin, horlananlarin, distalananlarin yaninda insanin iyi veya kötü yapisidir. Ilginiz icin tesekkür ediyorum ... Selam ve saygilarimla

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.