Joschka Fischer'den;
[url=http://www.heise.de/tp/r4/artikel/8/8030/1.html]Yazinin Orijinali (Almanca)[/url]
[b]SOSYAL VE DEMOKRATIK BIR DEGISIM ICIN[/b]
Izninizle su an yapilan globallesme tartismasina tarihsel bir iliski ile girmek isytiyorum. Bu sadece objektif toplumsal gelismeler ve tutarli enternasyonal ekonomi ile baglantili degil, bilakis hem de soguk savasin sonu ile baglantilidir. Globallesme bipolar iyi ve kötünün mücadelesi – duruma göre – ya bati tarafindan, ya da dogu tarafindan oldugu sürece, sol globallesmeyi enternasyonal dayanisma flamasi altinda yaptikca herhangi bir problem yoktu. Fakat simdi 1989/90 yili var. Bazilari kazandi, digerleri kaybetti – ve aniden sol kendisini ulusal devletler temelinde düzenliyor. Yasasin enternasyonal demeye karsi kimse cikmiyordu. Bu ayni zamanda politik degisme, politik yikilma anlaminda degil, bilakis ekonomik ve sosyal degisim, ücüncü dünya ülkelerinin endüstrilesmesi, Cin Komünist Partisi, Vietnam'da ve Cuba'da yapildigi gibiydi. Bu bir nevi globallesme anlamina geliyordu, endüstriyi örnek alirsak, Marxizm'in gidecegi yolu gösteren isaretiyle, yani geri kalan tarim-toplumlarini modern endüstriyel toplumlara uydurmak, ilkin Avrupa'da, sonra ABD'de ve daha sonra sosyalizmin anasi Sovyetler'de oldugu gibi.
Bipolar ve enternasyonal hayalin düsmesiyle, simdi globallesme özünde kapitalist bir proje olarak, büyük-kapital projesi olarak kendisini lanse ederken, geleneksel solun bu durum ile büyük problemleri var.
GLOBALLESME – ÜRETIM ORANINI ÜRETIM GÜCÜNE UYDURMAK
Ulrich Beck, Karl Marx ve Friedrichs Engels'le giris yaptigi icin onlar ile devam etmek istiyorum, cünkü globallesme tartismasini yaparken onlarin yanindan gecemeyiz, bilhassa, onlarin politik etki alanini göz önünde bulundurusak, yani acaba bu süreci (globallesme hareketi-AL) durdurabilir, etkilelebilir, degistirebilir, kacinabilir miyiz?
Fakat eger bu süreci düzenleme bakisi altinda görürsek, o zaman, marxistce konusulursa, önemli soru, acaba su an gözlemledigimiz bu globallesme süreci, üretim oraninin bir yansimasi geregi, üretim gücüne uydurmak oldugudur. Eger bu böyle ise, o zaman, buna karsi olan her solcu, Marx'a göre bir hayalcidir. Eger sadece bu bir enternasyonal kapitalin suikasti, özel ve basarili bir propagandasi ise, o zaman her kacinma (reddetme-AL) tavri bana göre dogrudur. Eger ama kapital'in akkümülatörsüreci sonucuysa – Marksit terminoloji de kaliyorum- o zaman üretim gücleri o derece enternasyonallestiler, globallestiler, öyleki üretim oranlarini ve onun ile birlikte toplumsal, sosyolojik, ve politik oranlara ulusal kilif dar oluyor, yani yapilan her düzenlenme bu globallesme üzerinde yapilmasi gerekiyor ki, herhangi bir kacinma tavrina girilmesin.
Ben ikinciye egilim gösteriyorum. Globalizm-hareketi su an isverenler-birligi tarafindan utanmazca kullaniliyor. Kapital karitativ (muhtaclara yardima iliskin-AL) bir organizasyon degildir ki, faydalanmasi gereken olanaklardan faydalanmasin. Elbetteki faydalaniyor, fakat bu yeterli gerekce degildir. Globalizm benim icin, Marks ile söylemek gerekirse, üretim güclerinin bir gelisme hareketidir. Bu hareket 19. ve 20. yy. üretim oranlarini tersyüz ediyor.
Bu durum batida tanidigimiz global ya da post-endüstriel toplumsal dramatik reel degismelerdir. Bence bu sadece bir hareket sorunu degil, bilakis üc hareket görüyorum, burada beraber görülmesi gereken ve normalde globallesme kelimesi altinda islenmesi gerekir. En azindan etkileri üzerinde durmak gerekiyor.
Ilk hareket bati toplumunun bireysellesmesidir. Ikincisi; ulusal ekonominin endüstri toplumundan hizmet isletmesine dönüsmesi. Ücüncüsü; tekniksel olarak enternasyonallesen bundan evveli mümkün olmayan pazarlardir. Bu demek, finanspazarlarinin dogusu, ayni zamanda ispazarlari, reel enternasyonallesen malpazarlari, komünikasyon-teknolojiye dayanarak ve reel enternasyonallesmeye acilan olanaklardir.
GLOBALLESME HAREKETINI DÜZENLEMEK
Globallesme hareketi demokratik sol tarafindan nasil düzenlenmeli? Yeni bütün isyerlerinin ortak özelligi calisanlarin sosyal güvencesinin olmadigidir. Bu nedenle Bati-Avrupa ve Kuzey-Amerika'da sosyal-sistem dramatik bir sekilde zor duruma sokuluyor. Soru, acaba solun geleneksel isci-toplumunu bu globallesme hareketi icerisinde ayakta tutunabilecegidir. Calisanlardan yana bunu söylemek gerekiyor, eger bunu sadece bati demokrasilerinin ictoplumsal gelisimi olarak görürsek. Tersi olarak sol devamli enternasyonal dayanisma, ya da biz burada baska ülkelerin sirtindan yasiyoruz argümani ile geliyordu. Eger simdi reel globallesme-hareketi oluyorsa, yani eger soguk-savas döneminden beri iki milyar ya da daha cok fazla insan bu dünya-pazarina katilmislarsa, bu durum cok kötü kosullar altinda oluyorsa da, bundan evvelli bu durum sözkonusu degildi ve hic bir sanslari yoktu. Afrika gibi bir kitanin bu globallesme-hareketine dahil edilmemesinin gelecekte ne anlama geldigini günlük gazetelerde okumak zor olmayacaktir.
Dünyaya ihracatin yapildigi, bati ülkeleri Toplumlarinin görünürde iyi oldugu ve herseyin isler göründügü bir zamanda, isyerlerinin müskül olmadigi, ve Isbiyografilerinin az veya cok sabit oldugu, sosyal devletin isler oldugu ve ödemelerin aktigi bir dönemde, bu pazarlari acmaya, sosyal güvencenin transferi ve isyerlerinin transferi ve bunun ile birlikte yasama sanslari bu dünyanin diger alanlarina bugün celiskili oluyor.Biliyorum ki, tüm bunlar ökolojik kosullar altinda dehset verici sekilde oluyor, ama alternatif orada ilk olarak, onlarin bizim sosyal-sistemi mi aldiklari degil, bilakis, acaba devamla tamamen disarida birakacaklaridir.
Sol kendisine demek ki sunu sormali: Eger bu hareket (prozess) devam ederse, bu görüs acisi altinda kendisi dogru ve önemli olarak acarsa, diger bir adimda, demokratik mecburiyeti ve zorunlulugun naklini bu hareket ile birlike nasil yapacagidir. Cevabi aranmasi gereken canalici soru budur. Bu mücadelesiz olmayacaktir. Bu saha da kazanilan degerlerin hic birisi mücadelesiz olmamistir. Su an yapilan globallesme tartismasinda ve onun pesimistligi bana bir cok sey hatirlattiriyor: Kendine güvenmemek, mecburi olarak globallesmeden gelmesi gereken bu enternasyonali, gerceklestirmek, ki gelismekte olan ülkelerde ki sömürüyü ölcü olarak almamak ve ayni zamanda burada sosyal düzenlemenin kaldirilmasi. Bundan dolayi bos yere bu savunucu durus.
Ben, acik söylemek gerekirse, sosyal ve demokratik düzenleme icin mücadelenin verilmesi gerektigini düsünüyorum. Sasyal ve demokratik düzenleme hareketi icinde enstrümanlarin ne olmasi gerektigi sorusunu barindiriyor. Bu mücadele zengin bati ülkeleri tarafindan hangi düzeyde sürdürülecek? Hepimiz ulusal-devletlerimizin üstüne oturarak, bir cagrisim yaparak, az veya cok bir ortak-pazar icin mi rica edecegiz? Ya da politik, isler bir düzeyi yakalip gerceklestirmek mi isteyecegiz? Avrupa, Euro üzerine Fransa ve Büyük Britanya'da demokratik sol tarafindan simdi yapilan, globallesme hareketini düzenleme zorunlulugu karsisinda, sosyal ve demokratik bakis acisi cercevesinde bir miyop olarak görüyorum, cünkü ben eminim ki, eger biz yeni, avrupai bir eylem olusturamazsak, o zaman bu harekette gercekten düzenleyici müdahale edemiyecegiz. Ve biz sadece ulusal-ekonomi ve ulusal-toplumlarimizda bu hareketin bir objekti oluruz, ama katiyen düzenleyici bir subjekt olamayiz.
Bu konuda söylenilen bir cok sey dogrudur, fakat Avrupa entegrasiyonu ile ilgisi yoktur. Neoliberalizmin zaferini Francois Mitterand 1982 tanimak zorumda kalmisti. 1980'den 1982'ye kadar sosyalist hayal Fransada egemendi. 1982'de sona erdi ve Helmut Schmidt'in sagina yerlesiyordu. Bunun globallesme ile herhangi bir iliskisi yoktu. Basit bir sekilde bu gercek ile ve bu gercege eksik hazirlamalar, sonuc itibariyla insani deviriyordu. Neoliberalizmin zaferi Avrupa sorusuyla ilgili degildir, bilakis az önce belirttigim gibi, tarihsel gelisme ile ilgilidir. Ekonominin hakim olusu bir anlamda Avrupa'nin problemi degil, ki Avrupa bu hakim olmayi öne cikarsin. Bu gelisme (prozess) cok, cok erkenden basladi ve ona bagli olarakta analize etmek zorundayiz. Hem de Avrupa'da ki rehine edilen toplumsal-issizlik, Avrup'nin birligi, öyleki Maastricht sonucu dahi degil. Toplumsal-issizlik bundan evelli dramatik bir sekilde kendisini gelistirmisti. Bunun nedenleri yeniden yapilanma becerisi, Neoliberalizmin zaferi, yanliz düzenleme politikasi, Maastricht sonucu olmadigi halde, onun ile ilikili olduguna inaniliyordu. Ben, Avrupali ulusal-devleti korumamiz gerektigini, ve onunla harekete gecerek bu tarihsel gelisimi düzenleyecegini söyleyen, ve bunun adinada globallesme diyen bir solu anlamiyorum.
POST-SOSYALIST BIR SOLUN GÖREVLERI
Benim icin tüm bunlardan tutarli olursak iki sonuc cikiyor: Birincisi, Globallesme hareketi objektif, tarihsel bir gelismedir. Globallesme cagi durdurulamiyacak, cünkü o global degisimleri bütün ekonomik-sistemlerde ve üretim güclerinin ifadesidir. Fakat hemen acilen sosyal ve demokratik düzenlemesine ihtiyaci vardir. Bu anlamda solun bir orijinal tarihsel görevi vardir. Kisaca bu baglamda post-sosyalist solu tanimlamak istiyorum: O genelde herkese refah istemeli ve ekonomik egoizme karsi cikmali, fakat hatta yapip gerilim cemberini kirmamalidir. Bu Neoliberalistlerin yaptigi bir hatadir.
Bir post-sosyalist sol, toplumun cikarlarini, daha dogmamis nesilin, cevre ve azinliklarin sorunlarini dile getirmelidir. Bu genel refah yönünü belirleme mecburi olarak toplumun icerisinde politik gerilim alaniyla ekonomik egoizme karsi durmalidir. O egoizmin pesinde gitmemeli, ama zaten eski solun yaptigi gibi totaliter yapamaz, yani vaat ederek, eger biz politik güc oldugumuzda bu gerilim oranini kiracagiz ve ekonomik egoizim olmayacak, cünkü biz özgürlük ve bolluk imparatolugunu kuracagiz diye. Bana göre ekoloji capinda 70'li ve 80'li yillarda edindigimiz bilgiler, global proplemler cercevesinde, sonsuz bir rüya ve zorunlu olarak ortaya cikti, cünkü politik olarak mümkün degildi.
Böyle post-sosyalist bir sol, kesinlikle sosyal ve demokratik globallesmeyi düzenlemeli ve cok cesitli düzlemler ile calismalidir. Fakat ikinci olarak, sol Avrupa-projesi ile vedalasmamali ve euro-elestirel olmamali, bilakis politik entegrasyon bu yetersiz sonuclardan dolayi parasal (monotar) entegrasyonu tahlil ederek ulusal-devleti savunma durumuna düsmemeli. Benim icin temel olarak globallesmeden anlasilmasi gereken ve sol karsi-strateji olarak ya da bu globallesme-prozessine etkilemek ve kavramak budur.
Not: 1948 dogumlu olan Sayin Joschka Fischer, 1982 Almanya Yesiller Partisi kurucularindan ve üyesidir. 1983-Mart 1985'den beri Almanya Parlementosunun üyesidir. Ilk Parlementoya beden Ayakkabisi ve kiravatsiz giren Milletvekilidir. Ögrencilik döneminde RAF sempatizani olan Fischer, Frankfurt am Main'da Polis ile cikan sokak-kavgalarinda bir Polis'in kafasini kirmisti. Dis isleri Bakani oldugundan sonra kendisinden özür diledi.
Re: Sayin Alan