Skip to main content

MENSUBU OLMAKTAN GURUR DUYDUĞUM GÜZEL VE YIĞIT KÜRT ULUSU VE VATANDAŞI OLDUĞUM DÜNYANIN SON SÖMÜRGE ÜLKESI KÜRDİSTAN’A!..

06/04/2005 tarihinde saat 22:30 da büromdan eve geldiğim sırada, Caddede kaldırım ucunda yürürken, arkadan yaklaşan bir taksinin ön tarafında oturan iki hayvandan birinin 1-2 metre gibi sağ mesafeden silahını ateşlemesi sonucunda , ilk kurşunla birlikte dengemi kaybedip yüzüstü düştüm. Sanırım ikinci kurşun boşa gitti. Kurşun sırtımdan omurga (ilik) kemiğinin hemen yanından girip karnımdan fırlarken, leğen kemiğini kırdı. Saldırıda kullanılan araç caddeden yukarı doğru ilerledi. Kısa sürede olay noktasına polis gelmesine rağmen, failleri takip etmedi. Bir kişinin haber vermesi üzerine gelen ambulansla Numune hastanesi yoğun bakım acil servisine kaldırıldım ve 8 gün burda tedavi gördükten sonra taburcu edildim.

Hastanede karnım delinerek içerdeki kan ve su alındıktan sonra, dikiş atıldı. Sürekli serum takılı bırakılarak, çeşitli yerlerimden sürekli iğne yapılarak ve her öğün kan örneklerim alınarak tedavi yapıldı. Doktorlar taburcu ederken, bir ay içerisinde bir desteğe ihtiyaç olmadan yürüyecek duruma da geleceğimi ifade etti.Bürodan çıkmadan önce sessiz telefonlar edilmesinin çıkış saatimi kontrole yönelik olduğunu anladım.Bürodan evimin bulunduğu caddeye çıkarken geldiğim yer araç geçişine kapalıydı. Buda aracın geleceğim caddede önceden pusuda beklediğini ve büro çevresinden takip edip haber verenlerin olduğunu da göstermektedir..

Son altı aylık sürecin verileri olgusal anlamda değerlendirildiğinde, bu kalleşce eylemin kim tarafından yapılmış olabileceği hakkında yön gösterecektir. Benim yurtsever sosyalist çizgim çocukluk yıllarından beri hiç değişmedi,değişmeyecektir.2004 Ekim ayında yapılan Ankara Barosu Genel Kurulunda,Baronun bastırmış olduğu büroşür ve kitapçıkların tersine,Ermeni halkına soykırım yapıldığını,Kıbrıs hakekatının Türkiyenin ilk emperyalist yayılma politakası olduğunu ve Rumların kendi tezlerinde haklı olduğunu, Rumların emperyalizmin baskısı altında kaldığını,sadece Kuzey Kürdistan’da nüfusu 30 milyonu bulan ve diğer parçalarla birlikte nüfüsü 60 milyonu bulan ve Mezapotamya kültürünü yaratan kadim uluslardan Kürtlerin de , kendi ulusal devletlerini kurmalarının devredilmez tartışmaz ve vazgeçilmez temel hak olduğunu belirtmiştim.

Bu içerikli konuşmam karşısında çeşitli eğilimler birleşerek büyük tepki göstermişti. Bu konuşmamın basşna yansımasından sonra, Genel Kurmay Başkanlığı gizli ibareli şikayet dilekçelerini hem Baroya, hem Savcılğa göndermiş ve bu dilekçelerin bir nüshasını Jandarma Istihbarat,Milli Istihbarat teıkilatı,Genel Kurmay Genel Sekreterliği,Adalet Bakanlığı gibi çeşitli kurumlara da dağıtmıştı.. Ordu ,Türk devletinin bütününü kontrol ettiğinden ve temel baskı mekanizması olduğundan ve Türk siyasal sistemi tek partili olduğundan,tek parti olan Ordu partisinin yarattığı bu baskıyla hem baroda hakkımda iki soruşturma açıldı ,hemde savcılıklarca hakkımda iki ayrı soruşturma açıldı. Hatırlanacağı üzere Genel Kurmayın bu yaklaşımına karşılık,basın açıklaması yaptığımda,bir Ordunun dahi irademi kıramayacağını ve beni teslim alamayacağını belirttim. 20 Mart 2005 tarihinde Fransa’nın Paris kentinde düzenlenen ulusal diriliş ve varoluş bayramımız olan Newroz etkinliğinde yaptığım konuşmada, hem faşist sömürgeci Kemalist sisteme ,hem de işbirlikçi Demokratik Cumhuriyetçilere yönelmiştim.

Mersin de kutlanan Newroz bayramı bitiminde devletin kontrgerillası ,çocukların ellerine Türk bayrağını verip çiğnenmesini sağlayarak bir provakosyona yol açtı. Türk devletinin kontrgerillasının amacı; kuruluşla birlikte devletin resmi ideolojisi olan Kemalizim de ve devlet yapısında cisimleşen ve günümüze kadar süreklilik sağlayan sürekli faşizmi kitleler düzeyinde harekete geçirmeye çalışarak, ırkçılık duygusunu daha da geliştirmekti. Bu olay sonrasında geliştirilen olaylar ile Trabzon da bildiri dağıtma gibi demokratik haklarını kullanan dört gence karşı ,yine kontrgerilla merkezli ve örgütlü olarak geliştirilen linç girişimi sözkonusudur. Bu linç girişiminden iki gün sonra, Ankara Adliyesin de bütün mahkeme kalemlerine ,Hukuk Ve Demokrasi adlı bir dergi dağıtılarak ve bu dergide Baro Genel Kurulunda alış aylar önce yaptığım konuşmaya dört sayfalık yer verilerek,buna karşı tepkilerinin olmasından daha doğal ne olabileceğini soruyorlardı. Kısacası merkezi olarak düşmeye basılmış ve Türk ırkçıları bulundukları her zeminde, kendilerine bir görev ve misyon biçmeye yöneliyordu. Bu derginin dağıtılmasından iki gün sonra da, bana yönelik silahlı saldırı olayı gerçekleşti. Ölüm döşeğinde dahi verilere göre değerlendirme yapmak ve bilimsel verilere göre sonuçlara ulaşmak gibi bir kaygım olduğundan,bu olgular üzerinden Türk devletinin Ordusuna bağlı olan kontrgerilla birimlerinin ve bunların kullandığı kişilerin bu eylemi yaptığını düşünüyorum. Bu eylemlerle ırkçı saldırganlık gerici saldırıların çeşitli biçimleriyle, devrimci ve demokrat ve yurtsever kitlelerin hareket alanlarını daraltılması, iradesizleştirilmesi,susturulması ve fiziken teslim alınmasını amaçlamaktadır. Bana yönelen eylem ve bir anlamda nadirleşen ve 1990 ile 1999 yılları arasında Kürt ulusuna yönelik olarak gerçekleşen ve 125 bin devlet güdümlü kontr gerilla eylemi olan ve devletçe faili meçhul cinayet olarak tanımlanan siyasi cinayetlere yeniden başlamak veya bu hususta bir göz dağı vermektir.

11 Nisan 2005 tarihli Sabah gazetesinin 17.sayfasında ,”KONTRGERILLAYI AÇIKLADIM İYİ OLDU, BAŞBAKAN OLDUM, DERİN DEVLET KONTRGERİLLADIR” başlığı altında ,Türk devletinin eski Başbakanı Bülent Ecevit; “1978-1979 yılındaki başbakanlığım sırasında bir doğu ilçesini ziyaret ettim. Oradaki askeri birliğin komutanı generalle görüştüm. Özel Hap Dairesi hakkındaki kuşkuları aktardım ve dedimki örneğin bu ilçedeki Milliyetçi Hakeket Partisi Başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesinin sivil uzantısının gizli elemanlarından biri olamaz mış General “ öyledir.” diye cevap verdi. “Ama kendisi son derece güvenilir ve vatansever bir arkadaşımızdır” dedi. Düşünsenize ben artık nasıl yorum yapabilirim. bunun hakkında,her şey ortada” diyerek Türkiye de yasadışı silahlı eylemlerde kullanılan militarist kontrgerilla çetelerinin devletin içinde örgütlü olduğunu belirtmektedir. Bu da Türk devletinin hukuka oturmayan terörist bir devlet olduğunun en açık kanıtıdır. Avrupa Birliği aynı sistemi kendi bünyesinde taşımıyorsa, Türkiye’yi içerisine almakla kontrgerilla örgütlenmesini ve sistemini bünyesine alabileceğini görmesi gerekmektedir.

Bu kontrgerilla sistemi ırkçı emellerine ulaşmak için 4600 Kürt köyünü boşaltıp yakıp yıkarken,4 milyon Kürt köylüsünü zorla göçertirken,125 bin faili meçhul yaralama ve öldürme cinayetleriyle Kürt ulusunu katlederken ve kötü yaşam koşullarına sürüklerken ,elbette tarihte Kürtlere sürekli uygulanan iğrenç soykırımlarını güncel olarak tekrar etmiştir. Bu kontrgerilla aygıtının temelinde Osmanlı imparatorluğu dönemindeki Teşkilatı Mahsusa vardır. Ittihat ve Terakkinin kucağında oluşturulan bu kontrgerilla örgütü yanında, Osmanlı düzenli ordusu ve Ittihat ve Terakkinin öncü kadroları 1914 yılındaki birinci dünya savaşının denge ve konjüktüründen yararlanarak, bütün gayri müslimlere yönelik soykırım planlayıp uyguladılar. Bu nedenle günümüzde Ermeni soykırımı olarak tartışılan mesele ,aslında gayri müslim soykırımıdır.

Çünkü Kürdistanlı Ermeni halkı yanında, yüzbinlerce Kürdistanlı Süryani soykırımdan geçirildiği gibi, Karadeniz de ve Ege de de yüzbinlerce Pontuslu Rum mecburi sürgüne ve soykırıma tabi tutulmuştur. Bu soykırımların temel amacı Orta Asyadan geldiklerinin farkında olan Türkçü ve ırkçı Ittihat ve Terakki şefi devşirmelerin Osmanlılık,İslamlık,kavramlarıyla imparatorluklarını devam ettirme imkanının kalmadığını gördüklerinde, kendilerine bir vatan yaratmak için ,diğer halkları yerineden edip vatansızlaştırma ve soykırıma yönelerek imha etme ve bu yolla kendilerine Türklük temelinde bir vatan ve ulusal devlet yaratmaya yönelme perspektifinden kaynaklanmaktadır. 16.ve 17.yüzyıllara bakıldığında Kürtlere ve Kürt halkı içinde Kürt Yezidilerine ve Kürt Aleviliğine yönelik soykırımlarda vardır.

Türk milliyetçiliğinin ilkel dönemden günümüze gelişme seyrine bakıldığında; Jöntürklerin ve bunların devamı olan İttihat ve Terakkinin ve yine Ittihat ve Terakki nin hem kendisi hemde devamı olan Kemalizmin ; önce Osmanlılık ve balkanlar kopunca İslamlılık ve Arabistan’da da kopma sürecine girince Türkçülük ve günümüzde de Türkçülüğün hem dünyadaki genel gelişmeler, hem de Kürdistandaki gelişmeler karşısında sürdürülemez duruma düşmesi karşısında , yeni bir kavram ve aşamayı zorunlu hale getirdi. Bu da Türkiyelilik kavramı oldu.

Bu kavramların bütünü ülke olarak Kürdistanin ve ulus olarak Kürt ulusunun ve halkamızın siyasal iktidar hakkının red ve inkarını öngören ve yabancı kimlikleri empoze ederek sömürge sistemini güçlendirip kalıcılaştırmayı hedefleyen kavramlardır. Demokratik Cumhiriyetçilerin Putçuğunun daha büyük Putlarının istemleri çerçevesinde siyasal tarihte,siyasal sistemlerde ve günümüz toplumunun maddi yaşamında hiçbir somut karşılığı,anlam ve değeri olmayan Demokratik Cumhuriyet,Ekolojik sistem,Demokratik Konfederalizim gibi ,ulusumuzun iktidar hakkını, Kürt uluslaşmasını ve Ülke varlığımızı red eden ve halkın hafızasını boşaltıp oyalayan uydurmaları güncelleştirmesi, bütünüyle Genel Kurmayın kapısına başlanmış olmasından ve talimatlara göre iş yapmasından ve bir piyon olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır.

Demokratik Cumhuriyetçilerin kendilerine putçuk yaptığı Abdullah Öcalan,avukat görüşme notlarında ; “Türk milliyetçiliğini gelişiminde Ittihat ve Terakki birinci aşamayı,Kemalizm ikinci aşamayı,Demokratik Cumhuriyet ve ben ise ücüncü aşamayı oluştururuz” derken, hangi çizgiyle birleştirildiğini ve soykırım sistemine hizmet ettiğini göstermektedir. Bu küçük ve zavallı putçuk ,büyük putlar tarafından kullanıldığı için ardıları olan Demokratik Cumhuriyetçilerle birlikte ülke olarak Kürdistanın varlığına,Kürt uluslaşmasına ve siyasal iktidar hakkına karşıdırlar.Bunlar hiçbir zaman yaşasın Kürdistan , Yaşasın Kürt Ulusu , yaşasın Siyasal Iktidar hakkı demez.Bütün değerleri tüketmek üzere, Yaşasın Putçuğumuz derler, demektedirler. Düzenin kırıntılarını hedef ve amaç olarak göstererek ve halkamızı aldatarak ne için olduğu belirsiz bir bedel sürecinden geçirmeye devam etmektedirler. Bu kücük putçuk özü itibariyle tarikat olan bir örgüt ve mürit olan bir ardıllarının kişiliği sırtında, kendisini yarı tanrı veya peygamber haline getirmeye çalışarak ,çocukluktan beri yaşadığı ilgi açlığını ve problemli kişiliği tatmin etmeye çalışmakta, gerici sistemin hizmetine koşarak yaşamayı ve tahliye olmayı hedeflemektedir.

Kemalizm,basizm,fundamantalizm,gibi sömürgeci faşist ideolojik politik büyük putlar ile bunlarin küçük putçuüu Apoizm Kürdistanda etkisizleştirildikçe,ülke olarak Kürdistan,Kürt uluslaşmasi ve halkamizin siyasal iktidar hakki ortaya çikacaktir.Bu put ve putçukla uzlaşmak yerine, her namuslu yurtseverin görevi kitle önünde açik tavir alarak, put kirici aydin, siyasetçi ve yurtsever olmaktir.Kemalizim,Basizim, Fundamantalizim ve bunlarin azani olarak pratikleşen Apoizimin kiöiliüini, sistemine ve Demokratik Cumhuriyet, Ekolojik Sistem ve Demokratik Konfederalizm gibi işbirlikçi çalışmalara kitle önünde ve açık tavır almayan herkesin uşaklık sistemiyle bir ilişkisi vardır. Bu gün demokratik cumhuriyetçilik,ekolojik sistem,demokratik konfederalizm gibi somut yaşamda hiçbir karşılığı ve değeri olmayan ve özü itibariyle aptalca olan safsataların çeşitli olanak ve araçlarla güncelleştirilmesinden kaynaklı olarak,tarihin hiçbir döneminde görülmeyecek kadar bir iç ajanlaşmanın ulusal topraklarımıza ve halkımıza dayatıldığını ve ağır bir ideolojik politik kuşatma altına alındığını görüyoruz.

Buna karşı Demirci Kawa’nın ideolojik politik balyozunu oluşturarak putları barajlama ve kırma işine girmek zorundayız. Bizim mücadele görevimiz artık sadece dış egemenliğe karşı değil,aynı zamanda bunların işbirlikçisi olarak bütün halk kazanımlarımızı tüketen ve iç ajanlaşma sürecinde ilerleyen Demokratik Cumhuriyetçilere de karşı olmak zorundadır. Bu nedenle yurtseverlik ve Kürdistanlılık kimliğini namusuyla taşıyan ve uşaklaşmak istemeyen her Kürt yurtseverinin, aydınının, siyasetçisinin temel görevi ülkemize ve halkımıza yönelmiş ideolojik politik kültürel kuşatmayı barajlamak ve kaldırmak için,her zamankinden daha fazla ve her zeminde Kemalizme bassizme fundamantalizme ve bunların uşağı olan Demokratik Cumhuriyetçiliğe ideolojik politik açıdan kitle önünde ve açıkça yönelmek zorundadır. Bilim ve politika ve ideoloji bireysel değil kollektiftir.

Değişik yer ve yönlerden katkıyı gerektirir. Kürt ulusal mücadelesinin temel eksiklerinden birisi; güçlü bir ulusal ve siyasal mücadele paradigmasının oluşturulmamış olmasıdır. Bizim ulusal ve siyasal mücadele paradigmamız,ülke olarak Kürdistanın,Kürt ulusunun ve diğer dünya uluslarıyla tam hak eşitliğine sahip siyasal iktidar hakkına dayalı olmak üzere oluşturularak,paradigmanın bu üçlüsünün herkes için devredilmez tartışılmaz ve vazgeçilmezliği esas olmalıdır. Vazgeçilmez olan bu üç ulusal siyasal paradigma değerinin savunucusu çerçevesinde istisnasız ulusun bütün sınıf ve katmanları siyasi görüşleriyle birlikte yer alabilir. Çünkü ulus sorunu bütün sınıf ve katmanlara açık toplumsal bir seferberliktir.

Kurtuluştan sonra rejimin ne olacağı bir halk oylaması veya meclis oylaması ile halledilir.Bunu sadece kendisine ve ideolojisine güvenmeyenler rededer. Bu çerçevede sağlanacak birlik kurtuluşun ön şartıdır. Bu çerçeve dışında gerçekleşen birliklerin anlamı olmadığı gibi,ideolojik anlayışların öne çıkarılması da birlik yerine daha da dağılmayı beraber mücadele yerine çatışmayı getirir. Ulusun bütün katmanlarının en çok kaçınması gereken şey gerek sömürgecilerin bizzat gerekse demokratik cumhuriyetçilerin putçuğu aracılığıyla Kürdistan’ı daha da istikrarsızlaştırmak için yaratmak istediği birakuji paratikleri ve güneye saldırtma konseptidir.Ülkemizi dörde bölenlerin ulusumuzu diller, lehçeler, mezhepler, dinler,toplumsal kesimler temelinde de bölüp çatıştırmaya çalıştığını unutmamak gerekir. Şunu hiçbir zaman unutmuyoruz. Dört tane Kürdistan ve dört tane Kürt ulusu yoktur. Bir Kürdistan ve bir Kürt ulusu vardır. Kürt sorunu diye bir sorun yoktur, Kürdistan sorunu vardır.Kürdistan sorunu, bir ulus, ülke ve siyasal iktidar sorunudur..İşbirlikçi Demokratik ve zavalı durumda olan putçuklarının ileri sürdüğü gibi, dil kültür sorunu değildir.

Bu çerçevede mazlum Kürt halkı ;üzerine çöreklenen faşist sömürgeci Bassizm fundamantalizm ve Kemalizm ile uzlaşma ve işbirlikçilik faaliyetine girme yerine,sömürgecilerle diğer sermayedar devletler arasındaki her türlü çelişkiden yararlanarak ve hiç birine de uşaklık etmeyerek, sadece kendi tarihinin ve çıkarının öznesi olmaya yönelmek zorundadır. Demokratik Cumhuriyetle gerçekleşen ajan pratiği tahribatları ağır bir dezavantaj olmasına rağmen,ulusal amaç ve sonuçlara ulaşmak yönünden uluslar arası konjöktür ve güç dengeleri her zamankinden daha olanaklıdır.

Demokratik Cumhuriyetçiliğin Kürt siyasetine dayattığı erime ,çürüme, kokuşmuşluk,kişisizlik, beyinsizlik, iradesizlik, insiyatifsizlik ve bitmişlige rağmen, Kürt siyaseti ikiye ayrılır. Birincisi Abdullah Öcalan denilen putçuğun ve PKK-KADEK-KONGRA GEL in her safsatasını hiç düşünmeden araştırmadan dayanaklarına bakmadan bir kitabeymiş gibi savunan ve Abdullah Öcalan gibi Demokratik Cumhuriyetçi ve Tükiyeli olarak kendilerini tanımlayan uşaklardır. Ikincisi ise hiç bir zaman hiç bir sıfatı yurtseverlikten daha değerli görmeyen Kürt ulusundan ve Kürdistanlı olmaktan her zaman onur duyan ve bu kimliklerini hiçbir kimlikle değiştirmeyen ve aptalca bir sürü alt ve üst kimlik sahibi görünerek kimliksizleşmeyi kabul etmeyen,değer yargı sistemlerini kirletmeyenlerdir. Bu ayrımda kitle önünde ve açıkca Demokratik Cumhuriyeti ve putçuğunu ve sistemini red etmeyen her Kürt siyasetçisi ve aydını işbirlikçi durumundadır.

Bana yönelen eylem özü itibariyle Demokratik Cumhuriyitçilerin tarz ve anlayışlarına da yabancı değildir. Ancak ölüm döşeğinde de dahi olsa, verilere göre değerlendirme yapmak ve bilimsel olmak kaygısıyla yaptığım değerlendirmelerde; Türk devletinin kontrgerillasının bana yönelik saldırı yaptığını düşünüyorum.

Ben İskender in ordularına dahi teslim olmayan ve bütün tarih boyunca her zaman direnen ve direnişleri içerisinde güzelleşen yiğit Kürt ulusunun aydınıyım, siyasetçisiyim, hizmetkarıyım.. Bütün soykırımlara rağmen, değer yargı sistemlerini ,inanç ve kültürlerini koruma mücadelesini vermiş Kürt Yezidilerinin ve Kürt Aleviliğinin yanındayım. Ben Kürtler kadar Kürdistanlı olan ve Kürt halkı gibi Mezapotamya kültürünün oluşumunda ter ve emekleri olan mazlum ve kardeş Ermeni halkının ve yine mazlum ve kardeş Asuri halkının (Süryanilerin,Kerdanilerin,Nasurilerin) de aydınıyım ve hizmetkarıyım.Bu halklarında Kürdistan uluslaşmasında yeri vardır Mazlum halklarımızın birlikteliğini gerçekleştirmek politik açıdan gerekli olduğu gibi, ülkemizde ki birlikteliğin en güzelini de ortaya çıkarır. Ben özelliklerimi bu Kürdistanlı halkların yiğitliğinden,güzelliğinden ve mazlumluğuyla direniş tarzlarından alıyorum.

Derisi yüzülmesine rağmen koşullara ve gericilere teslim olmayan Halaç-İ Mansu’run,putçuluğa karşı insanın iradesini ve eşitliğini ortaya çıkaran Zerdüş’tün,yine putçuluğa karşı insan irade ve özgürlüğünü ortaya çıkarmak için put kıran Hz.Ibrahim in,Moğolların Kürdistana saldırısına karşı Şiir dizelerini ok gibi kullanan Melaye Ciziri nin, “Azil edilen bey bey değildir, esirdir” diyen ve Kürtlere devlet arayışı olan Ehmedi Xani nin, 80 yaşında dar ağacındaki idam ipine hiddetle yürüyen ve dar ağacını kuranları korku içinde bırakan ulusal ayaklanmacı Seyit Rıza nın ardılı olmaktan ve onların tavrını paylaşmaktan büyük şeref duyuyorum. Ülkemiz üzerine çöreklenen put sistemleriyle ve bunlara uşak olan putçuklar gibi işbirlikçi ilişkilenmeye girmek yerine,ölüm öncesinde,ölüm anında,ölüm döşeğinde ve varsa ölüm sonrasında dimdik ve yiğitçe mücadele etmek vazgeçilmez kuralımdır. Medeni cesaret,ölümün bütün türlerinin bilinçle aşılmış olmasıdır. Ölümün bütün türlerini bilinçle aşan insan, özgürlüğünü her açıdan emek ve bedelle yaratan ve ölürken dahi yenilmeyen insandır.

Bizim için esas olan, ideolojik politik çizgisiyle örgütlü ,yiğit ,donanımlı aydın ve siyasetçilerle yeni iradeyi ortaya çıkarmaktır.Kürt ulusunun ihtiyaç duyduğu aydın ve siyasetçi modeli piyasada gözüken,kendi maddi ve manevi tatminlerini gerçekleştirmeye çalışan ve değerler üzerinde kendini yaşatmak isteyen ve her açıdan iradesiz, insiyatifsiz, donanımsız zavallı ve her duyduğuna “he” diyen, bildiğini bile ifade etmekten kaçan, sürekli iç ve dış putçuklarla uzlaşma ve işbirliği içerisinde varolmaya çalışan, inanmadığını dahi savunuyor gözüken ve ölmüş gibi görünen koyunun etinden bir parçada ben alayım anlayışında olan, düzene yaranmaya ve referanslarından kopmamaya çalışan zübükler değildir.Anlayışında ülke olarak Kürdistan ve ulus olarak Kürtler ve diğer dünya uluslarıyla tam hak eşitliğine sahip siyasal iktidar hakkı olmayanların ve her koşulda bu değerleri her şeyin üstünde tutup savunmayanların Kürt halkı adına konusması ,-güçleri veya dayanakları ne olursa olsun-gayrimeşrudur. Kürt halkının ihtiyaç duyduğu siyasetçi ve aydın ve yurtsever modelini pratik olarak geliştirip ortaya koymaya çalışıyorum. Kamuoyuna arz ederim.

Saygılarımla
18/04/2005
Medeni Ayhan

Add new comment

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.