Sevgili Şapkalı Merhaba!!
Aso Zagrosi
Yayınlandı: December 11, 2011 Son işlem: December 11, 2011
1
2
3
Sevgili Şapkalı Merhaba!!
Qamişlo Katliamının üzerinde tam 31 yıl geçti. Sömürgeci Türk devleti Kürdlere karşı katliamlarına hâlâ devam ediyor.. Geçen yıl Qamişlo Şehitlerinin anısına Sevgili Şapkalı Merhaba!! adı altında 5 bölümden oluşan bir yazı serisini yazmıştım. Ne yazık ki yazı serisinin sonuna kadar gitmedim. Bu sefer 12 Aralık Şehitlerinin anısına yazıyı yeniden yayınlıyorum.
Aso Zagrosi
Sizlerin 12 Eylül 1980 tarihinde Güney Batı Kürdistan'ın Qamişlo şehrinde katledilmenizin üzerinden tam 30 yıl geçti.
Türk ve Arap sömürgecilerinin Kürd işbirlikçi yapılarınında yardımıyla Qamişlo'da gerçekleştirdikleri katliam ile Kürdistan bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin yolunu kesmek ve kontrol altına almak amacını taşıdığı her gün yeni belgelerle ispatlanıyor.
12 Eylül 1980'de senin de içinde olduğu KAWA militanlarının alçakca şehid edildikleri olay çağdaş Kürdistan tarihine „Qamişlo Katliamı“ olarak yer aldı.
Ben bugün bu katliamın detayları üzerine durmayacağım. Bu konuda bir çok arkadaş yazdı ve hala da yazıyorlar.
Sevgili Şapkalı,
1980 darbesinden sonra Suriye'ye geçtiğiniz zaman Kürd katili sömürgeci Suriye devletinin başı Hafız Esad'ın dahi „sosyalist“ olduğunu kendi gözlerinle gördün. Bir çok çevre Hafız Esad'ın ve onun efendisi Sovyetler Birliğinin gözüne girmek için yarışıyorlardı.
Kürd katili Baas Partisinin kuruluş yıldönümlerinde ve Hafız Esad'ın doğum gününde „anti emperyalist“ ve „ sosyalist güçlerin“ yayınladıkları bildiri ve açıklamaları biliyordun.. Senden sonra ne bildiriler çıktı ve ne açıklamalar yapıldı. Belki bir gün birileri bunları „ibret belgeleri“ adı altında yayınlar.
Sevgili Şapkalı,
Saddam'ı, Hafız'ı ve İran'daki kanlı mollalar rejimini farklı yollar ve hilelerle „Sosyalistlerin Cephesine“ çeken zihniyetin tarihçesi bir hayli eski..
Sizlerin ölümünden sonra dünya bir çok şey değişti. Ne Sovyetler Birliği ve ne de Sovyetlerin başını çektiği Doğu Bloku kaldı. Bizim küçük Arnavut ise Berlin Duvarı altında kaldı. Oraya çıkan tablo ise bizim sosyalizm olarak düşündüğümüz her şeyin ötesinde..
Birinci Dünya savaşının hemen ardından yapılan barış görüşmeleri ve strateji tespit etme sürecinde Lenin Bolşeviklerin ve Komunistlerin önüne doğan „Nur topu gibi çocuğu“ koruma görevini koymuştu..
Aslında „Nur topu gibi bir bebek“ değil „Prematüre bir bebek“ dünyaya gelmişti.
Erken doğan o çocuk ağır bakıma alınmıştı. Prematüre olan o bebek Solunum Güçlüğü Sendromunu çekiyordu.
İktidarı ele geçiren Bolşevikler „özürlü doğan bebeği“ kormak için kanlı Kemalist rejimi ve Şah rejimini oksijen olarak görüyordu.
Kürdler için zehir olan Kemalistler ve Şah rejimi Bolşevikler için oksijendi.
Bizim yıllar boyunca Kürdlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini haklı göstermek ve gerekçelendirmek için başvurduğumuz Lenin'ın „Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı“, „Doğu'da Ulusal Kurtuluş Hareketleri“ ve Stalin'in „Milli Mesele“ ve „Leninizm'in İlkeleri“ gibi eserlerinin sahipleri dahi mesele Kürdler olunca yazdıklarını bir kenara bırakmışlar.
Ayrıca bu eserleri Türkçe'ye çeviren „Türk solcuları“da kendi tezlerini haklı çıkarmak için bir hayli çarpıtma yapmışlar.
Sevgili Şapkalı,
Biz yıllarca Sovyetler Birliğinin(Lenin ve Stalin dönemi) Kürdlere karşı yaptığı yanlışlıkların gerekçelerinden birini de „TKP'nin SBKP'ye ve Komintere verdiği yanlış bilgilere“ dayandırıyorduk.
Biz „Fakir TKP“ye haksızlık yapmışız. TKP, 1925 Ayaklanması bastırılırken ve 1938 Dersim Kıyımı yapılırken Kemalistlere gönderdiği kutlama mesajları Lenin ve Stalin politikalarının ruhuna bağlılık göstermiştir. Yani kısacası TKP Lenin ve Stalin'in başında olduğu Sovyetler Birliğinin Kürdlere karşı ve Kemalist hayranı politikanın ürünüdür. Burada biz eşeğe değil semere vurmaya başlamışız.
Bugün artık elimizde Sovyetler Birliğinin Kürd politikasına ilişkin resmi belgeleri var. Bu belgeler 1920-1946 yıllarını kapsıyor. Yani bu belgeler Kürd jenosidinin yapıldığı yıllara dair belgelerdir.
Sovyetler Birliği Kürdlerin bağımsızlık ve özgürlük için direniş hazırlıklarına giriştiğ bu yıllarda Kürdistan'ın tüm parçalarını mercek altına alıyor.
Sovyetler Birliği Dışişler Bakanlığı ve Dışişlere bağlı Ortadoğu bölümü Kürdistan'da yaşanan direnişleri, önderlerini, Kürdistan'ın parçaları arasındaki ilişkileri, siyasal yapıları ve ayaklanma hazırlıklarını abartılı olmasın günlük olarak ediyorlar. Sovyetler Birliğinin Kürdistan'a gönderdiği bir dizi gizli ajanın dışında bölgede resmi olarak ciddi bir şekilde çalışan geniş bir diplomatik ağı var. Kars Konsolosluğu, Beyazid Konsolosluğu, Erzurum Konsolosluğu, Maku Konsolosluğu, Tebriz Konsolosluğu, Urmiye Konsolosluğu, Ankara ve Tahran Büyükelçilikleri gibi çok geniş bir yelpazeye dağılan bir ilişki sözkonusudur.
Sovyetler Birliği sadece kendi Bolşevik kadrolarıyla değil, Çarlık döneminden kalan Kürdistan ve Kürdleri uzun yıllardan beri tanıyan Prens Şachovski gibi Kadrolarıda harekete geçiriyor. Ayrıca Sovyetler Birliği kendisine sempatiyle bakan bir dizi Kürd ileri gelenleriyle de sıkı ilişkiler içindedir.
Kısacası Sovyetler Birliği sayıları binlere varan kadrosuyla hem Türkiye ve İran başkentlerinde bulunan Kürd kökenli parlamenterlerle aydınlarla ve Kürd ileri gelen aileleriyle sıkı ilişki içindedir, hemde Güney Kürdistan'da Şeyh Mahmud , Doğu Kürdistan'da Simko ve Kuzey Kürdistan'da Cibranlı Xalid Bey'in önderliğindeki „Kürdistan Bağımsızlık Komitesinin“ faaliyetlerini ciddi bir şekilde takip etmektedir.
Sovyetler Birliğinin resmi ve gizli belgelerine bakıldığı zaman binlerce insanın çabası neticesinden Kürdistan'ın nabzı tutulduğu açık bir şekilde görülmektedir.
Sovyet ajan ve diplomatları Türkiye ve İran metropollerinde görüşmedikleri Kürd ileri geleni bırakmamışlar. Kürdistan'da ise görüşmedikleri aşiret lideri, aydın ve siyasi Kürd şahsiyetini bırakmamışlar.
Belgelere bakıldığı zaman Azadi'nin lideri şehid Cibranli Xalid Bey ile günlük olmasa dahi haftalık görüşmeleri var. Sovyetler Cibranli Xalid Bey'in etkisinin sadece Kuzey Kürdleri arasında değil, Doğu ve Güney Kürdistan'a da yayıldığını gördükleri zaman ona daha da önem veriyorlar.
Bundan dolayı TKP'nin o sürece ilişkin rolü yanlış bir şekilde değerlendirildi.
Birde o dönemler Sovyet Birliği ile ilişkide olan ve olmayan Kürd yurtsever kadroları „TKP'lileri Kemalistlerin adamları olarak değerlendiriyor“ ve ilişki kurmaktan kaçınıyorlardı.
Sevgili Şapkalı,
Bolşeviklere ait olan bu belgelerin bugüne kadar Sovyet ve Ermeni Kürdologları ve Sovyetlerde okuyan Kürd yada Kürdistanı işgal eden ülkelerin „Komunist“ kadroları tarafından yayınlanmamasının bir çok nedeni vardır.
Bu nedenlerden biri, Sovyetler Birliğinin Kürdlere karşı Kürdistan'ı işgal eden ülkelerin saflarında yeralması ve Kürdlere suç işlemesidir.
İkincisi ise Ermenilerin Kürdlere karşı giriştikleri katliamlar ve Kürdistan'ı Kürdsüzleştirme çabalarıdır.
Bu iki olay tabulaştırılmış ve bu belgeler görmezlikten gelinmiştir. Sayın Awrasyaw Hawrami bu belgeler 3 cilt halinde yayınlayarak büyük bir tarihi hizmet yapmış bulunmakatadır.
Bolşeviklerin iktidara gelmesinden sonra Kamil Bedirxan ve Prens Şachovski Kürd ve Rus ilişkilerini konu alan raporları 1917 yılında Bolşeviklere sunuyorlar.
Sözünü ettiğim bu iki şahsiyet Birinci Dünya Savaşı boyunca Rus Ordusunun saflarında Osmanlılara karşı savaşıyorlar.
Prens Şachovski ve Kamil Bedirxan raporlarında uzun bir şekilde Kürd ve Rus ilişkilerin tarihine giriyorlar. Ben burada fazla tarihe girmeden onların Birinci Dünya savaşı sürecine dair Kürd-Ermeni-Rus ilişkilerine dair yaptıkları tespitlerini aktaracağım.(bu raporların tamamı için Newroz.com'daki Aris Arda'nın 33.bölüm olarak yayınladığı çeviri serisine bakınız)
Savaş başlar başlamaz, Resul Bey, Şemsedinov, kardeşi Hamid bey ( Eyub Paşa'nın oğulları) Kara Kilise bölgesinde Hamidiye alaylarıylarıyla bizim ordumuzun saflarına katıldılar. Diyadin bölgesinin ünlü önderlerinden Muhamed Bey bize teslim oldu.. Adamanlı Kürdlerin reisi Ali Bey bize teslim olmaya hazır olduğunu bildirdi... Van gölünün batı yakasında, Patnos'ta yaşıyan ve büyük bir güce sahip olan Haydaran aşiret reisi Kör Hüseyin Paşa bizim yakınlaşmamızı bekliyordu.. Kafkasya Askeri Komutanlığımız beni Sizov kod ismiyle Kürdleri safımıza çekmek için onların içinde çalışma için görevlendirmişti.. Bende Berdirxan Paşa'nın oğlu Kamil Bey'in yardımıyla onların içinde çok iyi çalışmalar yaptım. O zaman Prens Warenstsov Daşkov Kafkas yöneticisiydi.... Var olan durum tersine döndü.. Prens Warenstsov Daşkov hastalandı ve eşi olan Prenses pratikte Kafkas yönetimini ele aldı.. Petersburg'un izniyle tüm savunma güçlerini Ermenilerden seçti. Diğer yandan bütün askeri ve siyasi üst yöneticiler Kürdlere karşı kışkırtıcılığa başladılar... Ermeni savunma güçleri müslüman Kürdlerin mallarına ve servetlerine el koydular ve Kürdlere zulüm etmeye başladılar.. Ermeni savunma güçleri Beyazid bölgesinde bütün Kürd köylerini harebeye çevirip ve yıktılar.. Bölge halkı sanıyor ki Ruslar gelmiş temsilcilerini yanlarına gönderiyorlar.. Fakat, anlaşılıyor ki gelenler Ermeniler.. Ermeniler temsilcilerini öldürüyor, sonra köylerini işgal ediyor ve köy halkının tümünü katliamdan geçiriyorlar... Onların gözleri önünde kadınlarına karşı aşağılayıcı davranıyorlar.. Bundan sonra Tiflis'e dönen Rus Komutan Ermenilerin görünmemiş pratiklerine karşı durma yada engelleme yerine oradaki Kürdleri avlamaya başlıyorlar.. Resul Bey ve Halid Bey Hamidiye Birlikleriyle birlikte kendileri Rusya ordusunun saflarına katılmışlardı, zindana atılıyorlar. Muhamed Bey'in mal ve servetini talan ediyorlar, eşlerini aşağılıyorlar.. Ali Beyi ve diğer Kürd Beylerini Rusya ordusunun bayramına davet ediyorlar ve oradan namertçe Sibirya'ya sürüyorlar.. Ordumuz geri çekildiği zaman, Ermeniler bu durumu vesile bilerek sağ kalan müslümanları öldürüyorlardı.. Kürdleri esir almıyorlardı ve hemen orada öldürüyorlardı. Bundan dolayı Kürdler teslim olmak istemiyorlardı.. Ermeniler yalnızca Kürdleri bizden uzaklaştırmadılar, öyle yaptılar ki Kürdler bize karşı rahmetsizce savaşma ortamına soktular.. Çünkü Kürdler biliyorlardı karşılarında acımasızlık var, çaresizlik içinde mallarını ve çocuklarını savunuyorlardı.. Kürdlerin bu korkusuz direnişi ve umutsuzluğu 1915 yılının sonu ve 1916 yılının başındaki harekatımızı çok zora soktu.. Öyle olduk ki askeri istihbarat toplayamiyorduk.. Fakat tuhaf olan şey Kürdler Ruslara düşmanlık yapmıyordu. Onlar durumu anlamışlardı, bu işlerin Ermenilere ait olduğunu biliyorlardı..
Muş bölgesinin büyük ve ünlü önderi Musa Bey Bitlis'te bizim birliklerimize karşı çok sert ve şiddetli bir savunma yapmıştı.. Bizim birliklerimizin komutanı Musa Bey'den teslim olmasını istiyor... Musa Bey bizim komutana Ruslara saygımız var diye yazıyor. Fakat size nasıl güvenebiliriz ve mal ve can güvenliğimize inanabiliriz? Biz öyle sanıyorduk ki Rusya büyük bir devlettır, iktidarı ve kanunu herkesi kapsıyor.. Fakat, şimdi görüyoruz ki Ermeniler Rusya'ya emir veriyorlar..
Ermenilerin Kürdlere karşı yaptıkları vahşetlere rağmen, Kürdler bize karşı şavaşa katılmıyorlardı.. Ben Kamil Bedirxan Bey aracılığıyla Kürd önderleriyle ilişkiye geçtim.. Bizim Askeri Güçlerin Komutanlığı tarafından bana Ermenilerin içinde olmadığı bir Rus ordusunun Kürdistan'a gönderileceği konusunda güvence verildi.. Bunun ardından 1917 yılında bizim yol göstericiliğimizde Botan Kürdlerinin ayaklanması başladı. Bu ayaklanma Türklere büyük zarar verdi, özellikle Türk askerinin geliş gidişlerine.... Ayaklanma Botan'da 1916 yılında baş göstermişti.. Dersim Kürdleri de bizim ordumuza büyük yardımlar ettiler... Fakat, Ermenilerin dolayı bizi Dersim'e bırakmadılar.. Biz nereye gittiksek şu sözleri duyuyorduk:
“Biz Ruslardan korkmuyoruz, canı gönülden onlarla birlikte gideriz. Fakat, Ermenilerden korkuyoruz. Çünkü, bizleri öldürüyorlar, namusumuzu ayaklar altına alıyorlar.. Siz Ruslarda buna yol veriyorsunuz”....1915 yılının sonbaharında Kürdlerle ilişkiye geçmem için Askeri Güçlerimizin Genel Komutanlığı bana talimat verdi. 1916 yılının başlarında onlarla ilişkiye geçtim.. Askeri Güçlerimizin Genel Komutanlığına eğer Ermenileri kendimizden uzaklaştırırsak başarılı oluruz, Kürdleri Türklere karşı harekete geçirebiliriz, dedim.. Bunun sonucundan komutanlarımız müslümanlara eziyet verilmemesi yönünde talimat verdiler. Bundan dolayı Taşnak Partisine bağlı büyük bir Ermeni kesim benden acız oldular. ....Bizim Kürdistan’daki gelişmelere ilişkin az haberimiz var.. Bundan dolayı bizim Kürdlerle ilişkilerimizin ne durumda olduğunu söylemek çok zordur. Beyazid Konsolosumuz yoldaş Malstov’un raporuna göre, Rus generalı Andrevski ve Ankara sovyet temsilcisi Simko’nun yenilgisi dönemindeki katılımları, Simko’yu İran devletine vermeme yönündeki Türkiye devletinin pratiğini protesto etmişlerdi. Tüm bu işler Kürdlerin bize yönelik anılarında acı ve hoş olmayan etkiler bırakıyor.. Fakat, bunun Kürd ve Rusya ilişkileri üzerine önemli bir etkisi olmaz... Ayrıca, general Andrevski Sovyet Rusya’nın değil, Beyaz ordunun hizmetindedir. 1916 yılında Kürdlerin ayaklanması başladı. Ben ve Kamil Bey Kürdistan genelinde propaganda faaliyetlere giriştik. Biz Kamil Beye eğer ayaklanma başarılı olursa, Bedirxan ailesinin Botan’ın tümüne hakim olacakları sözünü verdik. Ve sonra bizim ile antlaşma imzalayarak Kürdistan bizim etki alanımız içine girecek.. 1908 yılındaki Jön Türklerin devriminin Kürdler için hiç iyi bir kazanımı olmadı.. Kürdler ve Daşnaklılar haklarını elde etmek ve Türklerle eşit bir şekilde mücadele etmek için bir antlaşma imzaladılar.. Fakat bu birlik uzun sürmedi. Bunun suçlusuda Taşnaklılardı. Büyük Ermenistan planından dolayı İttihat ve Terakki Cemiyetiyle Kürdlere karşı birlik kurdular.. Ermeniler yeniden Kürdlere karşı düşmanlık yapmaya başladılar. Bundan dolayı Türkler, Kürdlerin 1914 yılındaki Bitlis ayaklanmasını bastırabildiler..Kürdler, Türklerin Tropoli, Balkan ve bazı Arap bölgelerinde yaşadıkları karmaşık durumdan sonunlarından yararlanarak ayaklandılar.. Bedirxan ailesinden Hüseyin Paşa, Hasan Paşa, Kemal Bey ve Suleyman Bey Türklere karşı bir ayaklanma örgütlediler. Fakat, ayaklanma bastırıldı, ayaklanmanın önderlerinden büyük bir kesimi idam edildi.. Bazıları kaçtılar ve 3 kişi de bizim Bitlis Konsolosluğumuza sığındılar.. Savaşın başlamasıyla bereber onlarda Türkler tarafından tutuklandılar ve idam edildiler.Bizim Bitlis Konsolosumuz yoldaş Şirkov, W. İ ayaklanmaya önderlik edemedi, daha doğrusu bir harekete önderlik etmek istemedi. Bedirxan ailesinden başka biri olan Abdulrezaq Bedirxan, daha önce Osmanlı Sultanı olan Abdulhamid’in hizmetindeydi. Abdulrezak Bedirxan, Fars ülkesine Simko ve Seyid Taha’nın yanına kaçıyor. Abdulrezak, Türklere karşı ayaklanmayi hazırlama faaliyetlerine girişiyor. Birinci Dünya savaşı sırasında o bölgeler bizim elimizdeydi. Türklerin cephesinde bize karşı yalnızca Kürdler savaşıyordu.. Onların başka çareleri yoktu.. Ya kendilerini savunacaklardı yada göçe razı olacaklardı..Şimdi Türklerin durumu Kürd sorunundan dolayı çok karmaşıktır. Şêx Mahmud Güney Kürdistan’da... Ayrıca Simko’da Türklere karşı ayaklanmış.. 1921 yılında Cemîlê Çeto’nun Garzan ve Surme( Botan’ın batısı) ayaklanması bastırıldı. Benim 1916 yılından itibaren Cemilê Çeto ile ilişkilerim vardı. Yine aynı yıl Sivas’ın Zara’sında Dersim’e kadar yayılan bir başka ayaklanma oldu.Kemal Paşa ayaklanmayi bastırmak için Laz aşiretlerinden ve Krasuendli Osman Ağa’dan yardım istemek mecburiyetinde kaldı.. Öyle görünüyor ki bu ayaklanma İngilizler tarafından örgütlendi.. Çünkü; Kemalistler askeri güçlerini Botan cephesine yığdığı zaman, bu ayaklanmanın teşvikçileri ve kışkırtıcıları İngilizlere sığınmışlardı.. 1918 yılında bizim güçlerimiz Azerbaycan’dan gittikten sonra Simko çok güçlüydü.. Bizim Şerefxan’daki ambarlarumızda talan ettiği silah ve patlayıcılarla kendisini iyi silahlandırmıştı.. Simko ilerlemeye başladı.. Simko, merkezi Qeture’de bulunan Abduyî aşiretindendir.. Simko, sonra Çariqi ele geçiriyor ve Türkiye sınırına yakın olan Çariq Kalesine yerleşiyor. Simko’nun kardeşi Cafer ağa Tebriz hakimi tarafından Tebriz’e çağrılıyor ve orada öldürüyor. Cafer ağa, yiğit, korkusuz, güzel yüzlü, temiz ve cesur bir adamdı. Fakat, onun okuma yazması yoktu.Bizim Xoy Konsolosumuz Çirko, Kürdistan’da Rusya’nın rolunu artırmak için onunla ilişkiye geçmişti. Rusya, Fars devletini Simko ile barışma ve antlaşma imzalamaya mecbur ediyor.. O antlaşmaya göre Xoy, Qetur, Dilman ovası, Soma ve Bradost bölgeleri Simko’nun idaresine bırakılmıştı.Bu antlaşmanın içeriğine ilişkin bilgim yok.. Rusya, kutsal Stansilavi’nin ikinci derecedeki madalyasını Simko’ya veriyor.Simko, aktif ve ünlü bir aileden gelmiyordu. Biz Simko’yu başkalarının sırtında büyütük.. Fakat, sonuç tersine oldu ve Simko birinci dünya savaşında bize karşı savaştı.Abdulrezaq ve Seyid Taha Simko’nun yanına gelmek için yolda Türkler tarafından yakalanıyorlar. Fakat, Simko onları Qetur’un yolunda kurtarıyor ve yanına alıyor.Birinci dünya savaşı başladığı zaman, Simko, Abdulrezaq ile birlikte Türklere karşı savaşmaya başladı. Bizim Simko ile olan ilişkilerimiz General Çirnezopov’dan dolayı iyiydi.. Hatta bir kere ordumuz bir kesimi Türkler tarafından kuşatılıyor.. Simko kuşatmayi kırıyor ve onları kurtarıyor. 1915 yılında Simko Halil Paşa’nın komutasında yakınlaşan Türk güçleri konusunda bizimkileri bilgilendiyor. Fakat, bizim kiler ona inanmiyorlar, ama uzaklaşıyorlar. Bizim kiler Xoy’u boşaltıyorlar.. Fakat niçin bizim askeri güçlerimizin komutanı bu işi Simko’dan gizliyor?? Bilemiyorum....... Simko Xoy’un boşaltılmasından yana değildi..Fakat, daha sonra tehlikeyi sezen Simko, Çirnezopov’dan değerli eşyaların, kadın ve çocukların uzaklaştırılması için yardım istiyor. Bizimkiler Simko’ya yardım etmiyorlar ve kendisine ulaşım araçlarının olmadığını ve kendisinin bu işi çözmesi gerektiğini söylüyorlar... Simko’da kadın ve çocukları orada bırakıp gidemiyor ve orda kalıyor.. Simko’nun kendisi Halil Paşa ile birlikte Rusya’ya karşı savaşmadı, fakat savaşçıları savaşa katıldılar.Ondan sonra Çirnezopov Simko’yu görmek istemiyordu. Halil Paşa Dilman’ın yakınında bir yenilgi aldı.. Askeri güçlerin karargahı Dilman’a taşınıyor..Simko hemen Xoy’e geliyor.. General Çirnezopov, hemen orada Simko’yu Abdulrezaq ile birlikte tutuklayarak Tiflis’e gönderiyor ve orada zindana atıyor. Türkler hemen dedikoduları yayarak güya Abdulrezaq’ın Türklerle ilişkisi var. Simko, 1915 yılının kasım ayına kadar Tiflis’te yaşadı. Bizim Kürdlerle ilişkilerimiz iyiye doğru gitmeye başladı. Ben Simko’yu da kendim ile beraberBaşkale’ye götürdüm ve Simko’ya karşı yanlış yaptığımızı kabul ettim.. Simko, General Çirnezopov’dan Türklere karşı savaşmak için bir kaç yüz asker istediğini ve generalın bunu reddettiğini söylüyor. Ben Şêx Saidi beraberimden götürmedim.. Çünkü, kendisiyle tanışmıyordum.. Yalnızca Simko’yu beraberimden götürdüm.. Simko ile birlikte olduğum dönem boyunca kendisinden şuphelenecek ve kuşku duyulacak bir şey görmedim ve duymadım. Mart 1916 yıllında ben işlerimin merkezini Van bölgesinde Bitlis’e taşıdım.. General Çirnezopov, Simko’yu tutuklamak için çabalar içinde girdi.. Simko’da bunu bildiğinden dolayı mecburi olarak dağlara sığındı. Bu arada Simko bize karşı hiç bir adım atmadı. Fakat, General Çirnezopov vaz geçmiyordu, Simko’ya suçlar yüklüyor, güya Türklerle ilişkisi var, bize karşı faaliyet içinde olduğuna dair bilgiler var diye.. Bunun neticesinde Simko’nun üzerine büyük bir güç gönderildi.“
Uzun bir alıntı oldu. Fakat bu raporda Kürdlerle Ermeniler arasındaki ilişkiler hakkında çok çarpıcı bilgiler var. Savaşın başlarında Rusya'ya sıcak bakan Kürdler nasıl oldu da Osmanlıların saflarında yer alarak Rusya'ya karşı ölesiye savaştıklarını net biçimde ortaya koyuyor.
Savaşın ilk dönemlerinde Ruslarla birlikte hareket eden Dersim ve Koçgiri Kürdlerinin daha sonra Bayburt'tan Erzuruma kadar her tarafta Rus ve Ermenilere karşı savaştıklarının sırı bu belgelerde gizldir. Birinci Dünya Savaşı sırasında bölgede Ermeni Birliklerini yöneten bir Ermeni General'ın Dersimleri „alçaklıkla“ itham etmesini daha önce anlamaktan zorluk çekmiştim..
Çünkü, önümüze Kürd-Ermeni ilişkileri konusunda önümüze çarpıtılmış bir konulmuştu. Bu tarihte „Kürdler suçlu“ Ermeniler ise „mazlum“du..Kafkasya'da asırlarca Şeddadi ve Rewadi Kürdlerinin oluşturdukları devletlere ne oldu? O topraklardaki Kürdler nasıl „buharlaştı“ kimse kendisine sormadı(Newroz.Com'da daha önce yayınaldığım Şeddadi Kürd Devleti adlı yazı serisine bakınız)
Taraf gazetesi yazarlarından Ayşe Hür 17.10.2010 tarihinde „Bir zamanlar ASALA ve PKK“ adlı bir yazı yayınladı.
Ayşe Hür bu yazıda: „
„1890’lardan beri bütün stratejilerini Ermenileri Anadolu’dan atmak üzerine kurmuş Kürtlerin içinden ‘Ermeni dostu’ bir grubun çıkması PKK’nın Marksist kökeniyle ilgili olmalıydı;“ diyor.
Dema Nu gazetesinin yazarlarından Ali Haydar Koç haklı olarak 30.10.2010 tarihinde Ayşe Hür'ün bu yazısına „Türk Tarihçilerinin Kürdleri Algılama Zihniyeti“ adlı bir makale ile cevap verdi.
Ali Haydar Koç, Ayşe Hür'ün Türk ırkçılarının stratejisini Kürdlere mal ederek Kürdlerin „1890’lardan beri bütün stratejilerini Ermenileri Anadolu’dan atmak üzerine kurmuş“ olduğu safsatasına tavır alması doğrudur.
Ayşe Hür'de bir çok Türk tarihçisi gibi mesele Kürdler olunca tarih bilimini bir kenara bırakarak „resmi tarihin“ yeni versiyonlarıyla Kürdlerin karşısına çıkıyor. Düne kadar Kürd yoktu. Bugün Kürdler var ve „bütün stratejileri Ermenileri kovmaktı“ . Dolayısıyla „Kürdler Ermeni Soykırımının stratejik“ aktörleridir mantığını empoze ediyor.
Ayşe Hür'ün yaptığı Türk devletinin jenosid suçuna Kürdleri ortak etmektir. Ayşe Hür bir kısım Kürd'ün İttihat ve Terakki politikalarına alet olduğunu söylese insan üzerine düşünür ve belki hak verir. Sanki Kürdlerin bağımsız bir siyasi iradesi ve ondan kaynaklanan bir stratejisi varmış gibi bir tablo çiziyor.
Sayın Ali Haydar Koç'ta sayın Ayşe Hür'ün tezine karşı çıkarken haklı, fakat başka bir uca savrularak yanlışlık yapıyor.
Sayın Koç ne diyor?
„Dostluk temelinde gelişen Kürt-Ermeni ilişkileri 20.yy. boyunca hep devam etti ve hala devam etmektedir. Büyük soykırım esnasında Kürtler yüzbinlerce Ermeni’nin canını kurtarmak için çaba harcadılar, bu insani girişimlerden dolayı binlerce Kürt katledildi. „
Ermenilerin yoğun bir şekilde Kürdler tarafından kurtarıldığı tezi doğrudur. Bu konuda bir hayli kaynak var.
Kamil Bedirxan'da Birinci Dünya Savaşı boyunca bölgede olduğundan dolayı Kürdlerin Ermenileri kurtarma girişim ve çabalarına geniş veriyor.
Ama aynı Kamil Bedirxan „Ermenilerin tek bir Kürd'ü kartardıklarını gösteremezsiniz“ diyor.(Aris Arda'nın Kamil Bedirxan'ın raporunun çevirisine bakınız)
Kürd ve Ermeni ilişkileri her zaman dostluk temelinde gelişmedi. Bin sekizyüzlerin son on yılından birinci dünya savaşının sonlarına kadar Kürdlerle Ermeniler arasında bir savaş oldu. Ermenilerin saflarında ulusal bilincin gelişmesiyle birlikte Ermeniler bizim bugün Kuzey Kürdistan dediğimiz topraklarda „Büyük Ermenistan Devletini“ kurmak istiyorlardı. Tüm stratejileri bu amaca endekliydi. Rusya ve o dönemin büyük batılı güçleri Ermenilere bu amaclarını gerçekleştirmeleri için büyük sözler vermişlerdi. Zaten bu devletlere bağlı misyonerler onlarca yıl boyunca bölgede ciddi çalışmalar içindeydiler. Bu çalışmaların tarihçesi Mir Bedirxan öncesine dayanıyor. Ermenilerin Osmanlılarla birlikte Mir Bedirxan'a saldırmalarının altındada yatan gerçekler vardır.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Bedirxanilerin de içinde yer aldığı Taşnak Partisi ile Kürdler arasında Osmanlılara karşı ayaklanmak için bir antlaşma yapılıyor.
Taşnak Partisi Kürdlerden gizli olarak İttihat ve Terakki Partisi ile antlaşmaya giderek ayaklanma girişimlerini deşifre ediyor. Tarihe „Mela Selim“ yada „Bitlis Ayaklanması“ olarak tarihe geçen 1914 ayaklanmasının bastırması için Taşnak Partisi Jön Türklerden binlerce silah alıp Kürdlere karşı savaşıyor.(Geniş bilgi için Şachovski ve Kamil Bedirxan'ın raporlarına bakınız“
Taşnak ve Kürdlerin arasında Bitlis'te bir kilisede yapılan antlaşmaya Kamil Bedirxan'da katılmıştı..
Sevgili Şapkalı,
Aslında Kürd ileri gelenleriyle Taşnak ve Ermeni kilisesi yetkileri arasında 1914 yılında yapılan antlaşmaya uyulmuş olunsaydı, sonradan gelişecek soykırımlarının önüne geçilebilinirdi. Kuzey Kürdistanlı aydınlar ve din adamlarının da katıldığı bu toplantı iyi bir zemindi. Anlaşma sonrası Kürd tarafı Mela Selim önderliğinde harekete geçtiği zaman karşılarında İttihat ve Terakkicilerle birlikte Taşnakları buldular. Prens Şachovki ve Kamil Bedirxan Taşnakların bu girişimini Kürdlere „ihanet“ olarak değerlendiriyorlar.
Taşnak Partisini Mela Selim önderliğinden gelişen harekete karşı kısa bir süre sonra resmi olarak „Ermeni soykırımı“ kararını alacak olan İttihat ve Terakki güçleriyle girdiği bu kirli ilişkilern ciddi bir şekilde değerlendirmek gerekir.. Konumuzun kapsamını daha fazla genişleteceğinden dolayı şimdilik geçiyorum. Fakat şu hususun altını çizmek lazım. Taşnakları hedefledikleri „Büyük Ermenistan“ın kurmak için gördükleri en büyük engel Kürdlerdi. Çünkü, Kürdler onların devlet kurmak istedikleri topraklarda aritmetik çoğunluğu oluşturuyordu ve o toprakları kendi vatanları olarak görüyorlardı.. Zaten Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte Taşnak Partisi kendi stratejisini Rus ordusunun desteğiyle adım adım gerçekleştirmeye başladı. Kafkas .Kürdlerine yönelik tamir edilmesi zor bir etnik arındırma gerçekleştirildi. Savaş boyunca Rus ordularının girdiği Kürdistan'ın tüm şehirlerinde Kürdlere yönelik etnik arındırmaya gidildi.. Serhat'ın sınır boylarındaki şehirleri bir kenara bırakılırsa, Rus ordularının girdiği Van ve Bitlis'te dahi Kürd bırakılmadı. Abdulrezak Bedirxan'ın bazı Kürd köylülerin Van bölgesinde kendi yerleşim yerlerine dönmeleri için giriştiği çabalar dahi Ermenilerin engellemeleriyle karşılaşıyordu.
Sevgili Şapkalı,
Sorun sadece Kuzey Kürdistan değildi. Güney Kürdistan'da „Revanduz Katliamı“, Doğu Kürdistan'da Mahabad dahil olmak üzere bir çok şehirde çok çirkin katliamlar gerçekleştirildi.(Doğu ve Güney Kürdistan'a ilişkin belgeleri çevirip yayınlayacağım)
Ermeniler savaş boyunca girdikleri tüm alanlarda Kürdlere karşı katliamlar yapmaya başladılar. Sadece Kafkas cephesinde değil, Fransızların işgal ettikleri Adana, Urfa ve Antep bölgelerindede aynı şeyler yaşandı.
Bir çok Rus ve Fransız generalleri savaş anılarında Ermenilerin askerlere karşı değil, sivil kesimlere karşı giriştikleri katliamlardan söz ediyor ve yapılanların „askerliğin etik değerleriyle....... savaş kurallarıyla bağdaşmadığını“ ileri sürüyorlar. Hatta bir çok general Ermenilerin savaş cephelerinden alınmasını talep ediyorlar.(Urfa ve Antep süreçlerine ilişkin bazı belgeleri yayınlayacağım.)
1914 yılında Osmanlı Devletine karşı ayaklanmak için harekete geçen Kürd din adamları ve aydınları Ermenilerle ittifak kurarken ve Ruslardan yardım isteminde bulunurken, çok kısa bir süre sonra eline silah alabilen her Kürd nasıl oldu Ruslara ve Ermenilere karşı ölesiye ölüm kalım savaşına girdiler?
Yada Birinci Dünya Savaşı sırasında bir dizi Ermeniyi ölüm pahasına kurtaran Milili İbrahim Paşa'nın oğlu Mahmud Bey nasıl oldu Urfa ve Antep savaşları sırasında Türklerle birleşti.(Mahmud Bey'in mektubunu yayınlacağım) Fransa'ya ve Ermenilere karşı savaştı?
Aslında bu soru ve sorunların kısmen cevabı Prens Şachovski ve Kamil Bedirxan'ın raporlarında var. Rus arşivlerinde var olan bir çok belge var olan bu durumun anlaşılmasına yardımcı oluyor.
O sürece ilişkin iyi bir gözlem yapılırsa Ermeniler, Taşnak ve Hinçak gibi siyasal örgütlenmelere, ulusal bilince varmış yoğun bir kadrosu, geniş bir basın ağı, Rusya ve bir dizi Büyük güçlerin açık desteğine sahipler.
Ermeniler var olan objektif ve subjektif koşulları kullanarak „Büyük Ermenistan“ hayallerini gerçekleştirmek istiyorlardı.
Ermeni siyasal yapılarının kendilerini güçlü hissettikleri bu tarihsel aşamada Kürdlerle var olan tüm köprülerini uçurdular.
Sonuçta kanlı bir savaş oldu. Hem Kürdler ve hemde Ermeniler büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldılar. Bu arada Taşnak Partisinin „Büyük Ermenistan Projesi“ de fiyasko ile sonuçlandı.
Birinci Dünya Savaşından Sonra Paris Barış görüşmeleri esnasında Ermeni delegasyonu ile Şerif Paşa arasında yakınlaşma oldu. Bu yakınlaşmanın neticesinden „Sevres Antlaşması“ ortaya çıktı.
Fakat, Kürdler yoğun bir şekilde Sevres antlaşmasına karşı çıktılar.
Bu karşı çıkışın esas nedeni ise Sevres Antlaşmasıyla Van, Bitlis ve Erzurum gibi şehirlerın Ermenilere bırakılması meselesiydi. Kürdistan için otonomi istiyen Seyid Abdulkadir'in Barış Konferansına gönderdiği „Büyük Kürdistan“ haritası bu anlamda anlamlıdır.
Kürd ve Ermeni siyasal oluşumları arasında teorik anlamda en ciddi antlaşma 1927 yılında Xoybun ve Taşnak Partisi arasından yapılan antlaşmadır.
Xoybûn ve Taşnak Partisi bu antlaşmaya giderken geçmişe oranla durum tümden değişmişti. Taşnak Ermenistan'daki iktidarını Bolşeviklere kaptırmış, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da ise faaliyetleri tümden caduclaşmıştı.
Buna karşılık Kürdler ülke zemininde sömürgeci Türk devletine karşı ayaklanmalar içindeydiler.. Xoybûn'un dayanabileceği ve hareket halinde olan bir kitlesi vardı.
Taşnak Partisi'nin Xoybûna sunabileceği, örgütsel tecrübe, diplomatik ilişkiler ve lojistik destekti. Fakat bu ilişki Kürdlere zaten kapalı olan Sovyet kapısını tümden kapatılma riskini de beraberinden getiriyordu. Ayrıca bir çok Kürd çevresi de Taşnak ile olan bu ilişkiye karşı çıkıyordu.
Kürd siyasal çevreleriyle Ermeni siyasal çevreleri arasındaki bu girişim bir barış girişimiydi. Yani „Kürd-Ermeni Barışı“.....
Sayın Wahe Tachjian'nın Fransız belgelerine dayanarak verdiği bilgilere göre, 2 Ocak 1929 yılında Mir Celadet Bedirxan Haleb'teki Taşnakçıların Club'unda yaptığı konuşmada:
„Kürdler ve Ermeniler aynı ırktan geliyorlar, yalnızca dinsel olarak farklılar. Uzun zamandan beri biz acı çekiyoruz ve Türk sultasına karşı mücadele ediyoruz. Biz bilmeden ve bilinçsizce bir birimizi katlettik.. Fakat biz bundan sonra ayrılmamak için birleştik. Türklerden rövanş almak için ve onlara karşı koymak için dostluğu ve barışı yerleştirmek için tüm çabalarımızı kanalize edelim..“ diyor( Wahe Tachjian la France en Cilicie et en Haute Mesopotamie, sayfa 365)
Mir Celadet Bedirxan'ın „ Biz bilmeden ve bilinçsizce bir birimizi katlettik“ sözünün altını çizmek lazım.
Bazı Kuzey Kürd çevrelerinin Ermeni-Kürd ilişkileri konusunda ve savaş boyunca yaşanan trajediler konusunda hiç bir ciddi araştırmaya girmeden, Kürdleri millet olarak Türk devletinin yaptığı „Ermeni Jenosidine“ ortak etmeye çalışıyor.
Mir Celadet „Kürdler Ermenileri öldürdü“ demiyor, Biz bilmeden ve bilinçsizce bir birimizi katlettik“ diyor.
Kafkas Kürdleri nasıl „buharlaştı“? Sorusuna cevap aranmış olunsaydı belki daha objektif bir şekilde yaşanan felaketler değerlendirilebilinirdi.
Taşnak Partisi ve Xoybûn arasında imzalanan antlaşmada çok enterasan bir başka nokta daha var.. Iki partinin ortak protokolunun B kısmının 2.maddesi „Sevres Antlasmasında Ermenilere Van, Bitlis ve Erzurum'u veren 89.maddesi geçersizdir“ diye yazıyor. ( Wahe Tachjian, age sayfa 365)
Bunu Taşnak Partisi'nin geçmişte yaptığı yanlışlığın bir özeleştirisi olarak okumak gerekiyor. Taşnak ve Ermeni milliyetçilerinin tüm savaş boyunca deklere edilmiş amaçları bu bölgelerinde dahil olduğu „Büyük Hayestan“ ı gerçekleştirmekti. Buna uygun olarakta girdikleri tüm bölgelerde etnik arındırmaya giriştiler. İttihat ve Terakkicilerde Ermenilerin deklere edilmiş amaçlarının dışından Kürdleri kazanmak için fazla bir bir şey anlatmalarına gerek yoktu.(Kazim Karabekir'in İstiklal Harbimiz adlı eserine bakınız)
Birde orta da Kafkas Kürdlerin akibeti ve Taşnak Partisinin pratikleri vardı.
Burada Sevres Antlaşması ile ilgili „Xoybun ve Taşnak Partisi'nin“ yeni konseptlerine vurgu yapmışken sayın Ayşe Gül'ün bir başka yanlışlığına dikkat çekmek istiyorum.
Ayşe Hür 24.05.2009 tarihinde Taraf Gazetesinde „Ağrı Dağı'nda Bir Kürd Cumhuriyeti“ adlı bir makale yayınladı.
Bu makalede sayın Hür: „Örgütün Kürd kanadının(yani Xoybûn'un Kürd kanadı???-Aso) amacı Sevr Antlaşmasıyla tanımlanan coğrafyada bağımsız bir Kürd devleti kurmaktı“ diyor..
Bu tespit baştan sonuna kadar yanlıştır. Çünkü, Kürdlerle Ermeniler arasında imzalanan antlaşmada „Sevres Antlasmasında Ermenilere Van, Bitlis ve Erzurum'u veren 89.maddesi geçersizdir“ diyor.
Sevgili Şapkalı,
Yazımın başında da vurguladığım gibi bu belgelerin şimdiye kadar yayınlanmamasının en önemli nedenlerinden biri de Lenin ve Stalin'in başında bulundukları Sovyetler Birliğinin Kürd düşmanı politikalarının açığa çıkmaması içindi.
Biliyorum bir çok çevre , belki de bazı Kürdler hala bana „Sosyalizm'in Anavatanı'nın korunması“, „ Kürdlerin gerici ve dinciliğini“, „Şeriat devletini kurmak isediklerini“, „Mustafa Kemal ve çevresinin anti emperyalistliklerini“ ileri sürerek Bolşevikleri savunmaya çalışacaklar.
Sovyetler Birliği ve Kemalistlerin Kürdlere karşı gerçekleştirdikleri suç ortaklığı blokunun tahribatları çok derin ve yıkıcı oldu.
Cibranlı Xalid Bey'in önderliğindeki „Kürdistan Bağımsızlık Komitesinin“ örgütlediği ve Şeyh Said Önderliğinde gerçekleşen 1925 Devrimi'den 1938 Dersim jenosidine kadar Kürdlere karşı gerçekleşen tüm soykırım boyunca bu kirli ortaklık önemli rol oynadı.
Ortada bir Kürd soykırımı var. Bu soykırımda İngiliz, Fransız vb emperyalist devletlerin rolü olduğu gibi Sovyetlerin de rolu var.. Bunların tek tek belgelenmesi gerekiyor.
Sovyetler Birliği Dışişler Bakanlığı 8 Mart 1923 tarihinde Kürdlere ve Kürd hareketine karşı yaklaşımları ne olacağı konusunda bir karar alıyor.
Biraz uzun olacak ama Aris Arda'nın çevirisini olduğu gibi aktarıyorum:
„SSCB Dışişler Bakanlıĝının Ortadoĝu Bölümü ve Kürd Meselesi(21) Yoldaş Pastochov’un Raporu
Bu yılın başında Kürd meselesine ilişkin bizim bir tavır almamız gerekiyordu..Sovyetler Birliĝi Dışişler Bakanlıĝı bizim Ankara ve Tahran Temsilciliklerimize aşaĝıdaki talimatı verdi:
1)Biz Kürd meselesini uluslararası bir mesele olarak görmüyoruz... Bundan dolayı Kürdistan için otonomiyi kim destekliyorsa desteklesin, reddediyoruz.
2) Bizim ilişkide bulunduĝumuz Kürd önderlerine Kürdistan için otonomi ingilizlerin propaganda ettikleri bir şiyarıdır demiliyiz. Ingilizler Türkiye ile olan sorunlarında bunu bir koz olarak kullanıyor.Ingiliz emperyalizmi kendi hakimiyeti altında otonom Kürdistanı ile başka önemli bir biçimde kölece bir sonucu Kürdlere hediye ediyor.
3)Kürdler Türkiye ve Fars devletleriyle doĝrudan görüşme çabaları içine girmeli, kendi durumlarını daha da iyileştirmek için bu ülkelerdeki ilerici güçlerle ilişkiye girmeleri gerekir.
Dışişler Bakanlıĝındaki yoldaşların görüşlerini aktaran yoldaş Şomansky bizim Kürd sorununa ilişkin yaklaşımız aşaĝıdaki gibidir:
1) Otonom Kürdistan Ingiltere yada Türkiye’nin himayesi altında olursa, ama, asla Fars devletinin himayesi altında olmamalıdır. Çünkü, Sovyetler Birliĝinin çıkarlarına karşı siyasi ve askeri bir tehlike olur. Bundan dolayı her hangi bir kayda deĝer otonomi planı oluşturulurken, üzerinde ciddi bir şekilde düşünmek gerekir
.2)Bizim Kürdistan’ın Güney(ingiliz) ve Kuzey(Türkiye) olarak bölünmesine ilişkin bilgilenmemiz gerekiyor.
a)Ingilizler, Güney Kürdistanı Irak’a baĝlamaya çalışıyorlar.
b)Eĝer Türkiye,Kuzey Kürdistan’a otonomi verirse bizim çıkarlarımıza tamamıyla zarar verecektir.
c)Güney Kürdistanı Irak’a baĝlamak için Ingilizlerin Fars devleti yönetimiyle anlaşması gerekir ve birlikte Iran Kürdlerine karşı hareket etmeleri gerekir.(Mako, Urmiye, Selmas vs.. Kürdleri) Biz, kimin desteĝi ve yardımıyla olursa olsun Kürdistan için otonomiye karşıyız. Ayrıca biz hangi taraf ve her kim olursa olsun Kürd aşiretlerinin silahsızlandırılmasına da karşıyız.. Kürd savaşçı aşiretlerinin özel çıkarlarını korumak için büyük çaba sarfediniz... Onların arasında propaganda yapın ki, Kürd milletyetçiliĝi ve aşiretlerin baĝımsızlıĝı yaşamaları ve kalmaları gerekir. Onlara Türkiye ve Ingiltere taraftarlıĝını yapmamalarını söyleyin..Çünkü, onların emperyalist amaçları var.. Onlara söyleyin Ingilizler, Türkler ve Farslar onları kendi siyasi ve askeri çıkarlarına kurban etmek istiyorlar. Onlara bu devletlerin kendilerine saldırmalarına bahane vermemek için, kendi devletleriyle ayrı ayrı anlaşmaya varmaları onların çıkarındır, söyleyin.. Onlara Fars devletiyle bu hususlar üzerine anlaşmalarını söyleyin:
1)Aşiretler Fars devletinin resmi olarak tanımalılar,
2)Aşiretler tespit edilen zamanda devlete vergi vermeye hazır olmalılar
,3)Aşiretler devlete gerekli suvarileri vermeliler ve askeri hizmeti yapmalılar.. Yoldaş Somyatsky diyor ki: açıktır ki bizim Kürdlere yardımımız ve desteĝımiz askeri içerikli olmayan dar propaganda ile sınırlıdır. Açıklama ve yayınların basımı gibi........ Yoldaş Somyatsky’nin önerileri Dışişleri Bakanlıĝındaki yoldaşlarınki ile Kürdistan için otonomi, Kürd meselesinin çözümü, Kürdlerin Fars ve Türkiye devletleriyle anlaşmalarına ilişkin birbirleriyle uyum içindeler. Fakat, şu noktalarda farklıdırlar: 1)Türkiye Kürdistan’ının otonomisine karşılar.2)Kürd aşiretlerin silahsızlandırmasına karşılar. Yoldaş Yoldaş Somyatsky’nin önerilerinden yeni olan Güney Kürdistan’ın Irak devletine karşı olmamız gerekir görüşüdur... Sovyetler Dışişler Bakanlıĝının Ortadoĝu Bölümü : a) Doĝu ülkelerinde kapitalizm aşamasına kadar var olan feodal kalıntıları kaldırmak gerekir.b)Çünkü, bizim bölgede güvenliĝin var olmasında çıkarlarımız var. Bizim ne Türkiye Kürdistan’ına otonomiye ve ne de Kürd aşiretlerinin silahsızlandırılmasına karşı çıkmamız gerekir. Türkiye Kürdistan’ına akılıca bir otonomi verildikten sonra , hiç bir şekilde Fars Kuzey Kürdistan’ıyla birleşmesine imkân vermemek lazımdır. Fars Kürdistan’ının otonomisinin yıkılması uzak deĝil, yada yoldaş Yoldaş Somyatsky’nin önerdiĝi biçimde olur.. Fakat Ingilizlere yönelik şikayette ilişkin, yanı Güney Kürdistan’ın Irak’a baĝlanması „bizim karşı durmamız için hiç bir çıkarımız yok.. Çünkü, Kürdistan’ın tümü bizim hakimiyetimiz altında olmaz. Ayrıca Kürdistan’ın bir parçası Irak üzerine gitmesi iyidir. Kürdistan’ın diĝer parçaları da parçalansın.. Bu iş bizim çıkarımızadır ve sebep olacaĝı hususlar: 1) Türkiye, Irak ve Ingiltere arasındaki ciddi çelişkileri kızıştırıyor... 2) Irak(Ingiltere) zayıflanır, güçleri daĝılır ve kendilerine karşı koyacak cephe genişlenir. Bu ise bizim çıkarımıza olacaĝa benziyor. Burada sözü edilen sorulara ilişkin Sovyetler Dışişler Bakanlıĝının Ortadoĝu Bölümü, Dışişler Bakanlıĝındaki yoldaşlardan kararlarını vermelerini talep etmektedir.
Pastochov
Sovyetler Dışişler Bakanlıĝının Ortadoĝu Bölümü Başkanı „
Sevgili Şapkalı,
Aslında Sovyetler Birliğinin Kürdlere ve Kürd davasına karşı aldığı bu kararın fazla yorumlamasına gerek yok.
Eğer kısaca toparlamaya çalışırsak:
1)Lenin'in başında olduğu Sovyetler Birliği, Kürd meselesini uluslararası bir mesele olarak görmüyor.
2)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği, kim destekliyorsa desteklesin otonom Kürdistan'a karşıdır.
3)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği,
Eĝer Türkiye, Kuzey Kürdistan’a otonomi verirse Sovyet çıkarlarına tamamıyla zarar verecektir düşüncesindedir.
4)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği, İran'da Kürdlerin otonom bir bölgeye sahip olmasına tümden karşıdır ve Soveylere karşı ciddi bir tehlike olarak görüyor,
5)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği, Güney Kürdistan'da Şeyh Mahmud önderliğindeki Kürdistan'a da karşıdır.
6)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği, Şeyh Mahmud önderliğindeki Kürdistan'ın yıkılmasını ve oradaki Kürdlerin Bağdat'ta bağlanmasından yanadır.
7)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği, Kürdistan'ın parçalanmasını çıkarlarına uygun görüyor ve bundan dolayı Lozan Antlaşmasını var gücüyle destekledi.
8)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliğinin tek amacı Kürdleri İngilizlere karşı kışkırtmak ve harekete geçirmektir.
9)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği, Kürdlerin önüne „bir hiç temelinde „ İran ve Türk devletleriyle anlaşmayı koyuyor.
10)Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği, Kürdler için tek istediği şey „Kürd aşiretlerinin silahsızlandırılmaması“ olayıdır. Burada da tek amaçları eğer İran ve Türkiye ile bir sorun olursa bu aşiretleri kullanmaktır.
Sevgili Şapkalı;
Çeşitli maddeler halinde Sovyetlerin Kürd ve Kürdistan politikasını açıklarken hep „Lenin'in başında olduğu Sovyet Birliği“ cümlesini kullandım. Çünkü bu karar 1923 yılının başında alınıyor ve o dönem Lenin hala yaşıyordu..
Sovyetler Birliği bu kararı aldığı dönem Kürdlerle çok ciddi ilişkileri vardı. Cibranli Xalid Bey ile, Azadi Örgütünün diğer liderleriyle, Simko ve Şeyh Mahmud'un temsilcileriyle ciddi bir ilişki ağına sahipti..
Sevgili Şapkalı,
Ayrıca Bolşevikler, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus ordusunun saflarında Kürdistan'ın bir çok bölgesini dolaşan Türklere karşı savan ve 1917 yılında Botan Ayaklanmasını gerçekleştiren Kamil Bedirxan ve Abdulrezak Berdirxan'a,(Abdulrezak uzerine yazdığım makaleye bakınız) Şachovski gibi Kürdleri yakından tanıyan insanların tecrübe ve ilişkilerine sahipti. Sonuçta 1914 yılında Simko, Şeyh Abdulselam Barzani ve Seyid Taha Şemzini ile Rus yetkilileri arasında Tiflis görüşmesini gerçekleştiren Kamil Bedirxan gibi bir kadro hala Rusya'da açlık ve yoksulluk içinde yaşıyordu.
Kürdler 1925 ayaklanmasını örgütlemek için harekete geçtikleri zaman, Sovyet Birliği bölgedeki tüm kadrolarını seferber ederek hareketin hazırlığı ve gelişimi hakkında bilgi toplmaya başlıyor.
Cibranli Xalid Bey'in önderliğinde „40 kahraman“( İsmail Hakkı Şawes) tarafından 1922 yılında „Kürdistan İstiklal Komitesi“ gizli bir şekilde kurulduktan sonra resmi olarak Sovyet Birliği ile ilişkiye geçiyorlar.
Cibranlı Xalid Beyin önderliğindeki Azadî örgütü Türk devletiyle nihayi bir hesaplaşma içine girmek için siyasi, örgütsel, askeri, lojistik ve diplomatik hazırlıklar içine girmişti...
O dönem hareketli, diri ve farklı siyasal anlayışlara sahip olsalarda, bağımsız Kürdistan konusunda hemfikir olan Şêx Mahmud, Cibranlı Xalid Bey ve Simko arasında geniş ilişkiler ve mektuplaşmalar vardı... Batı Kürdistan'a yerleşen Kürd ileri gelenleriyle de ilişkiler vardı..
Sovyetler Birliği Komunist Partisi(Bolşevik) Sekreterliği 23.12.1946 tarihinde Kürd Meselesine ilişkin Sovyetlerin çeşitli diplomatik çevrelerine gönderdiği bir talimat var. Tamda Doğu Kürdistan'da Pêşawa Qazi Muhamed önderliğinde Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti gündemdeydi.
SBKP Sekreterliği „Sovyetler Birliği Dışişler Bakanlığının Kürd Sorununa İlişkin Kararı“ anabaşlıklı talimatında Kürdlerle ilişkilerinin tarihçesi hakkında bilgi verirken „Erzurum Komitesi Başkanı Xalid Bey Cibranlı 1922 yılında Bağımsız Kürdistan kurmak amacıyla Sovyetlerden yardımını istedi“ diyor.
Yine aynı belgede başka bilgilerde var. Mesela Yusuf Ziya Bey'inde „İstanbul Kürd Komitesi“ adına hareket ettiğini ve Cibranli Xalid Bey ile Yusuf Ziya'nın Ankara Sovyetler Birliği Büyükelçiliğini ziyaret ettiklerini yazıyor.
Detaylara ilişkin bu bilgileri kontrol etmek lazım. Xalid Bey'in Ankara'ya gidip gitmemesi olayı bizim bu yazı için fazla önemli değil, ama enteresan bir bilgi.. Yusuf Ziya Ankara'da Sovyet Büyükelçisiyle görüşebilir. Çünkü, kendisi o dönem Birinci Meclis'te milletvekiliydi..
Şunun altını çizmek lazım. Yusuf Ziya'nın önderliğindeki „İstanbul Kürd Komitesi“ daha sonra Şehid Cibranlı Xalid önderliğindeki „Azadi“ örgütüne katıldığını biliyoruz. Bu konuda bir hayli belge var.
Bizim için önemli olan husus „Kürdistan İstiklal Komitesi“ Başkanı Şehid Xalid Cibri'nin 1922 yılında Sovyetler Birliği ile partisi adına resmi ilişkiye girmesidir.
Sovyet Konsoloslarının Kürdistan'ın „en teorik ve askeri“ şahsiyeti olarak değerlendirdikleri Cibran Xalid Bey ile ilişkileri en azından 1920'ye dayanıyor.
Xalid Bey'in önderliğindeki „Kürdistan İstiklal Komitesi“ öyle sıradan bir oluşum değil.
Sovyetler Birliği Dışişler Bakanlığına bağlı Ortadoğu Bölümü sekreteri Rosenberg Beyazid, Kars, Mersin ve Erzurum Konsolosluklarına gönderdiği bir telgrafta „öyle görünüyor ki Türkiye Kürdistan'ında bir örgüt Türkiye Kürdlerinin tümünü örgütlemiş ve önderlik ediyor“.... diyor... Bu bilginin doğru olup olmadığını , örgütün yöneticileri hakkında, İngilizlerle ve Şeyh Mahmud ile ilişkileri hakkında detaylı bilgi istiyor.
Sovyetler Birliği Erzurum Konsolosluğu ve Sovyet ajanları Cibranlı Xalid Bey ile sürekli kontakt içindedir. Topladıkları bilgileri düzenli olarak Moskova'ya ve diğer Sovyet Elçiliklerine gönderiyorlar.
Hatta Sovyetler Birliği Ankara Büyükelçisi Aralov 23.Mart 1923 tarihinde Kars'tan gönderdiği bir raporda Erzurum ve Wan'a gittiğini Cibranli Xalid Bey, Şêrwan Şah, Selim Bey ve Hüseyin Paşa ile görüştüğünü yazıyor. Aralov raporunda „diyorlardı ki eğer Kürdler, Türklerin yenildiği Birinci Dünya Savaşı sırasında birlik olsaydılar, 1921'de Türk-Yünan savaşı sırasında Yünanlar Batı Anadolu’nun tamamını almış Ankara yürüyorlardı. Bu ortamda Kürdler devletlerini kurabilirlerdi. Fakat, şimdi dış yardım olmadan olmaz....“ diyorlar.
Aralov bu raporunda „Sovyetleri Birliğinin „ Lozan görüşmeleri esnasında Türklere danışmanlık yaptıklarını ve desteklediklerini“ ittiraf ediyor.
Sovyet arşivinde bu belgeleri Soranca'ya çeviren Dr. Hawrami Aralov hakkında ilginç bir tespitte bulunuyor.
Dr. Hawrami şöyle yazıyor: „Aralov Sovyetlerin Kürd politikasını oluşturanlardan biriydi. Kürdistan'a yapılan geziler Kürdler üzerine toplanan bilgi ve haberler, Kürdlerle Sovyet yetkilileri arasında yapılan görüşmelerin hepsi Türk ırkçılarının hizmetine sunuluyordu...............Aralov'un denetimindeki Sovyet konsoloslukları Kemal'ın(Mustafa Kemal-Aso) ajanları gibi çalıyorlardı“.
Sayın Hawrami'nin bu değerlendirmesi hiç te yabana atılacak bir değerlendirme değildir.
Bundan iki yol önce Şeyh Said'in ölüm yıldönümü vesilesiyle yayınladığım bir makalede Sovyetleri Cibranlı Xalid Bey'in ölümünden sorumlu tutmuştum.
O yazıda şöyle diyordum:
„Kısacası Xalid Bey 4 yıl boyunca Sovyetlerle ilişki halindeydi.. Sovyet yetkilileri Xalid Bey ve faaliyetleri hakkında düzenli rapor tutuyorlardı.. Kürdlerin ayaklanacağına kesin gözüyle bakıyorlardı ve Kemalistlere karşı Kürd ayaklanmasının düşmanıydılar. Xalid Bey gibi bir lideri yok ederek hareketin başsız kalmasını düşünebilirler... Çünkü, Xalid Bey hakkında sürekli rapor tutan Sovyet yetkilileri, ansızın ölüm sessizliğine ve Kürdlere karşı her türlü hakaretleri yağdırmaya başladılar.. Ankara'da yada İstanbul'da tutuklanan bir Türk işçisi yada solcusu hakkında hem Sovyet basınında ve hemde Komintern bültenlerinde yer verilirdi.. Hatta, bir çok defada doğrudan Kemalistlerle ilişkiye geçerek bu insanların durumuna açıklık getirmeye çalışıyorlardı.. Ama, her türlü gelişmelerde haberdar olan Sovyetler Birliği Erzurum'da bulunan Xalid Beyi Türklerin planları konusunda uyarabilirdi, tutuklanmasını boşa çıkarabilirdi.. Yada Cibranlı Xalid Bey yakalandığı zaman yaşamı için bir girişimde bulunabilirdi....
Sonuç olarak, görünen o ki Sovyetler Birliği Kemalistleri Kürd ayaklanması hakkında bilgilendiriyordu...“
Devam edecek
Aso Zagrosi
sevgili aso sagol !