بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی

“İyi Kürd Ölü Kürd”!

TC devleti, Kürd öldürmeye devam ediyor. “En iyi Kürd ölü Kürd’ür” gereği aralıksız yerine getiriliyor. Son örneği Kızıltepe’de baba-kız’ın kurşuna dizilmesidir. Kız henüz 7 yaşında. Körpe vücuduna onlarca kurşun sıkılan bu kızın “büyük bir suç”u olmalı. “Suçu” ne ola ki, diye sormaya gerek var mı? O doğuştan “suçlu”. “Suçu” Kürd doğmak. “Potansiyel suç”(!) TC devleti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan,  01.04.2006 tarihinde, '’Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa kim olursa olsun gerekli müdahale ne ise bunu yapacaktır. Yarın ağlamanız boş yere olacaktır,, Türk kadısı Recep “efendi” vurula dedi. “Güvenlik güçleri” bunun gereğini yaptı. Fatih üç, Enes altı, Abdullah dokuz, İsmail 8 ve en son 7 yaşındaki Rojerin “terörist” olarak görüldü ve katledildi.TC devleti, geçmiş bir yana son icraatlariyla çocuk düşmanı bir terör örgütü olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Uluslararasi kamuoyu nezdinde TC devleti çocuk düşmanı bir devlet olduğunu gösterdi.Kürd millet bireyine “ya sev ya terk et” dayatılıyor. Sistem katliamcı, keleavcısı. Toplum hasta, linçi. Kürd öldürmenin devlet resmi töreni ile taltif edildiği ülke. Burası Türkiye. Çocuklara kurşun sıkıyorlar. Ele geçirdikleri sert cisimleri çocukların körpe bedenlerinde kırıyorlar. Elektrik veriyorlar. Soğuk su sıkıyorlar. Taciz ediyorlar. Irzlarına geçiyorlar. Evlerini başlarına yıkıyorlar. Bilmedikleri el ülkesine sürüyorlar. Naylon çadırlarda yaşamaya itiliyorlar. Açlık, sefalet ve her türlü hastalıkla karşı karşıya bırakıyorlar. Gelecekleri karartılıyor. Tiner dahil her türlü uyuşturucu bağımlısı yapılıyor. Hırsız, kapkapçı ve her türlü kriminal işlere itiliiyor. Akla gelebilecek maddi ve manevi işkencenin her türlüsünü yapıyorlar. Bu uygulamalar sıradan olaylar olmayip TC devletinin stratejik planının birer halkalarıdır. Anlayış şudur. “Tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak” altında “olmayan Türk ulusunu yaratmaktır.” Bunu gereçekleştirilmesinin bir yoluda „En iyi Kürd iyi Kürd’ür.“ Bu anlayış gereği ne kadar Kürd öldürebilseler o kadar kardır. Öldüremediklerinide koyu bir asimilasyon cenderesine alarak Türkleştirlmeye çalışıyor. Kürd milletine karşı uyguladığı bu politıka ile halk arasında korku, panik ve güvensizlik yaratarak toptan teslim almak istiyor. Bu anlayış ve uygulamanın en mağdurları çocuklar oluyor.Arkasında “çocuk bayramı” kutluyorlar. Rutin hale getirdikleri “çocuk bayram” çocuklara saygısızlığın en büyük ifadesi olsa gerek. Çocukları katledenler, işkence edenler, tutuklayıp zindana atanlar, “çocuk bayramı“nı kutlamakla çocukları kendi karanlık emellerine alet ediyorlar. Türk usulu çocuk sevme bu olsa gerek.Türk egemenlik sisteminde çocuklara karşı maddi ve manevi olarak işlenen suçların hadi hesabı yoktur. Çocuk ve bebek katiliği, Türk egemenlik sistemin ünvanıdır. Fakat ne hikmetse bu çocuk ve bebek katilleri her yıl 23 Nisan’da “çocuk bayramı”nı kutlamaktadırlar. Buda çocuk istismarının en açık ifadesidir. Türk metrepol sokakları her türlü korunaktan yoksun kimsesiz çocukların işgali altındadır. Bunların çoğu Kürd çocuklarıdır. Kürd milletine karşı sürdürdürülen inkar ve imha politıka ve uygulamalarında en çok mağdur olanların başında Kürd çocukları gelmektedir. TC devletini kuranlar Ittihad-i Terrakinin devamı olan ırkçı, şoven Kemalist güçlerdir. Hedefleri olmayan “Türk ulusu”nu yaratmaktı.TC devleti, kuruluşuyla birlikte resmi görüş haline getirdiği "tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak" vs. düşünce sinsilesi gereği kendi dışındakilere inkar ve imhayı dayattı.Bu mantık gereği coğrafyamızın yerli halkları olan Ermeni, Rum, Asuri-Suryani ve Kürdleri soykirımdan geçirdiler. Yaşadikları yerleşim birimlerinden sökülüp alındılar. Bilinmeyen yabanci el ülkelerine sürgün edildiler. Mecburi iskanlara tabi kılındılar.Coğrafyamızın yerli halklarını yok saydılar. TC devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk olarak tanımladılar. Misak-ı milli dedikleri zora dayalı devlet sınırları içindeki diğer millet ve azınlıklara Türkçülüğü dayattılar. Irkçi, şoven bir ideoloji dayatılarak asimilasyondan geçirilmeye çalıştılar. Boyun eğmeyenlere karşı her yol ve yöntem kullanılarak katliamdan geçirildiler. Bir soykırım gerçekleştirdiler.Ermeni, Rum, Asuri-Suryani ve Kürdlerin soykırım külleri arasında inşa edilen “Türk ulusu” adına hareket eden egemen güçler, sistemlerini sürdürmek için baş vurmadıkları hiç bir yöntem bırakmadılar. Bunun en bariz örneği, bu ceberut egemenlik sistemin kuruluş gününü “çocuk bayramı” olarak adlandırmalarıdır. Türk egemenlik sistemini bilmeyenler, buna bakıp bu çocuk düşmanlarının ne kadar çocuk sever olduklarına hükmedebilirler. Ama coğrafyamızda yaşayan millet ve azınlıkklar Türk egemenlik sisteminin güzel olan herşeye düşman olduğunu bildiği gibi çocuk düşmanlarıda olduğunu çok iyi bilirler. Bunu en iyi bilenler Kürd çocuklarıdır. 7 yasina kadar bildiği ve işittiği tek dil ana diline yasak getirirler. Okulla başlar başlamaz ilk dayağı Türkçe bilmediklerinden dolayi yerler. Kürd çocukları, Türk egemenlik sisteminin asimilasyon kurumu olan ismine okul dedikleri  sivil kışlalarda kıskaca alınırlar. Her sabah kendilerine “Türk´üm, doğruyum, çalışkanim” ile başlayan ve “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” sözleriyle bitten irkcı, şoven, aşağılayıcı bir söylem dayatırlar. Bu yöntemle körpecik beyinler esir alınarak kendi benliğinden koparılarak kendilerine yabancılaştırırlar.Bu mantık ve uygulamada çocuk sevgisi bulunur mu? Çocuk katilleri ne zamandan beri çocuk sever sayıldılar? Zaten Türk egemenlik sisteminde olmayana sahiplenme vardır. Çocuk düşmanları iken çocuk sever rollerine soyunmaları sadece bir örnektir. Türk egemenlik sistemi, başta Kürd çocukları olmak üzere çocuk sevmez. Kürd çocuklarına her türlü işkence ve zülmu göstermiştir. Gözleri önünde anaları, babaları, kardeşleri ve sevenleri işkencelerden geçirilmiş, her türlü hakarete uğratılmış ve katledilmişlerdir. Dahası kendileri bu uygulamalardan yeteri kadar nasibini almıştır. Türk vahşet ve kadarlığına uğramayan tek bir Kürd çocuğu bulunmamaktadır. Kürd annaların yaramazlık yapan çocuklarını “Türk jandarmaları geliyor”, “seni öğretmene şikayet ederim” ile korkutmaları Kürd çocuklarının içinde olduğu vehameti açıklamaya yeter artar bile.Bir çocuğa kendi anadilinde eğitim görmesini yasaklamak, bir çocuğa kendi dini olmayan bir din egitimini dayatmak ve bunu “çocukları okutmak” adı altinda yapma iğrençliğini yapmak, çocuk düçmanı Türk egemenlik sistemine özgü bir mantık ve icraat olsa gerek.Türk egemenlik sistemin işgal altında bulundurduğu Kürdistan’da “okul” diye sundukları sivil kışlaları olmak üzere tüm kurumları Türk ırkçılığın, şovenizmin, asimilasyon ve her türden terörün odaklarıdır.Türk egemenlik sistemi bu mantık ve icraatlariyla „Türk ulusu“ dedikleri bir ucube yarattılar. Cografyamizdaki millet ve azınlıkları devşirerek, asimilasyondan geçirerek kendi değişleriyle “varolmayan bir ulus inşa ettiler.” Bir çok milli azınlığı tarihin derinliklerine gümdüler. Ama kendileride daima ateş üstünde olmanın ruh halini yaşadılar. Daima parçalanacakları, yok olacakları korkusunu yaşadılar. Bugünde bu korkuyu dahada derince yaşiyorlar.Hele Güney Kürdistan parçamızın yükselişi onların korkularını dahada derinleştirdi.Yüzyillardır her yol ve yönteme baş vurmalarına karşın ırkçı, şoven tekçi sistemi Kürdlere kabul ettiremediler. İnkar, imha politika ve uygulamaları sonsuz acılar yaşatsada Kürdlere boyun eğdiremediler. Sadece korkularını büyütüler. Korkuyorlar, korkularindan haksızda sayılmazlar. Çünkü suçludurlar. Suçları sıradan bir suç değildir. İnsanlıkdışı bir suç olan soykırım gibi bir suçun mahkumudurlar.Onlarda bunu biliyorlar. Bildikleri içinde inkar ve imha politıkalarında ısrar ediyorlar. Habire saldırıyorlar. Asıp kesiyorlar. Yakıp yıkıyorlar. Bu da korkularını büyütüyor. Kompleksli ruh halini yaşiyorlar. Bunu tersine çevirmek içinde akla hayala sığmayan alevere dalevereler çeviriyorlar. “Devlete saygı”, “bayraga saygı”, “istiklal marşına saygı” vs. gibi kampanyalar açiyorlar.Halkımızı tehdit ediyorlar. Linç operasyonlarına girişiyorlar. Saldırdıkça saldırganlaşıyorlar. Korkularını yenmeye çalışıyorlar. Ama nafile. Korkunun acele faydası olmadığını kendileride biliyorlar. Sonları hiçte iyi görünmüyor. Kendileri için hayırlı bir duamız yok.6 Haziran 2006

Şîroveyeke nû binivisêne

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.