Yahudiler Hz. İbrahim'in soyundan geldiklerine inanırlar. Hz. İbrahim Ur'da doğmuş Urfa'da yaşamış ve daha sonra, bu günkü İsrail'de de öldüğü bilinen bir Kürd'tür. Üç semavi din tarafından kutsal sayılan, Mescidi Aksa ve Mescidi Haram Hz. İbrahim tarafından yapıldığı biliniyor.
Tarihe adını altın harflerle yazdırmış (Hz. İbrahim) bu büyük insanın torunlarını biz ne kadar tanıyoruz? Bu gün yaşadıkları topraklarda daha önce kimler yaşadı? Bir yazıya sığmayacak bu büyük olaya kısaca bir göz atalım.
Bilindiği kadarı ile Bronz çağından beri, yani 5000 yıldan beri bu topraklarda İbraniler yaşıyor. Hatta Hz. Âdem'in mezarının da burada olduğu iddia ediliyor. Hz. İsa'nın Âdem'in mezarının yakınlarında çarmıha gerildiği söylenir. İ.ÖÂ 922'de Yuda ve İsrail olarak ikiye bölündü. Güney Krallığı Yuda'nın Başkenti Kudüs oldu. İ.Ö 586'da Babiller Güney Krallığı Yuda'ya saldırıyor, bütün yöneticileri de esir alıp Babil'e götürüyor. İ.Ö.722'de Asur'lar Kuzey Krallığı İsrail'e saldırıyor. Büyük bir katliam, talan ve yıkım yapıyordu.
Bölge tarih boyunca, Mısır Fatımilerinin ve Mezopotamya'nın talan ve savaş alanı oldu. Buna rağmen İsrail tarihinin en önemli kısmı Hz. Musa ile başlar. İsrail takvimi Talmut'a göre Hz. Musa 7 Adar 2368'de doğdu. Hıristiyan takvimine göre ise Hz. Musa İ.Ö.1393'te doğdu. Bu yıl Firavunun doğan İbrani erkek çocuklarının öldürülmesini emir ettiği yıldır.
Firavunun emri üzerine İbrani kadınlarının doğurduğu bütün erkek çocuklar öldürülüyordu. İbrani bir kadın olan, Bayan Sochebed Musa'yı doğurduktan sonra sakladı. Kundağa beledi, bir sepetin içine koydu, Nil nehrinin suları üzerine bıraktı. Musa'nın ablası Meryem'de gizlice olup bitenleri izliyordu. Nehrin alt tarafında, Firavunun kızı Prenses Thermühis (Bithiah) yıkanıyordu, köle kızlar sepeti sudan çıkardılar. Prenses kölelerine bebeği kendisine getirmelerini emir etti. Prenses çocuğu evlet edinir. İbranice sudan çekip çıkarma anlamına gelen Musa adını verir. Ne var ki Musa bebek hiçbir kadını memesini emmez. Musa'nın ablası Meryem bir yolunu bulur bu çocuğu, İbrani bir kadının emzirebileceğini söyler. Prenses derhal Sochebed isimli kadını saraya getirtir. Gerçekten de Musa bu kadının memesini emmeye başlar. Bu sefer Bayan Sochebed sarayda bebek Musa'nın sütannesi olur ve Musa'yı büyütür. Musa Mısır sarayın da bir prens olarak büyür ve daha sonra gördüğü bir rüya üzerine Mısır'daki bütün Yahudi köleleri de yanına alarak, Sina üzerinden İsrail'e dönerken, Tur dağında alevler arasında olan Allah ile konuşur, burada Allah Musa'ya Peygamberlik görevi verir. Bugün Ürdün topraklarında olan Nebo dağında ölür. 120 yıl yaşadığı söylenir.
Bu topraklar uzun süre Hıristiyan Romalıların işgalinde kaldı. Bu süre içerisinde Yahudiler acımasız baskılar altında yaşadı. Daha sonra Müslüman Arapların işgaline uğradı. Özellikle bu sırada Müslüman Arapların baskısına dayanamayan Yahudiler canlarını kurtarmak için, topraklarını terk ettiler. Dünya'nın değişik bölgelerine kaçtılar. 300 yıldan fazla bir süre, Osmanlıların işgalinde kaldı. Bu süreninde Yahudiler için iyi geçtiğini söylemek mümkün değil.
2 Kasım 1917 İngiliz ve Osmanlılar arasında yapılan Balfor anlaşmasına göre, Osmanlılar İsrail'den 1920'de çekildi ve burayı İngilizlere bıraktı. Balfor antlaşmasına göre, İngilizler Yahudilere bir devlet kurma sözü verdi.1919 yılında İngilizler Suriye'den çekildi, burayı Kral Faysal bin Hüseyin'e bıraktı. İngilizler daha önce Haşimi ailesine de bir devlet kurma sözü vermişti. Ancak 1919 da Mekke Şerifi, Prens Faysal, kral Hüseyin adına yaptığı konuşmada bağımsızlık istemediklerini, İngiliz mandasında yaşamak istediklerini söyledi. Böylece 1920'den 1925'e kadar, burayı İngiliz yüksek komiseri Sir Herbert Louis Samuel yönetti. 23 Eylül 1920'de Fransızlar Kral Faysalı Suriye den kovdu. İngiliz mandası toprakların %23 olan batı kesimini Filistin olarak yönetti. Ürdün 1923'te ayrıldı. İngilizler 1928'de yönetimi tamamen Haşimi ailesine devir etti. Haşimi Krallığı (Ürdün) ancak 1946'da kuruldu.
25 Nisan 1920'de yapılan San Remo antlaşması, 1917 Balfor antlaşması ve Milletler cemiyetinin 22 nci maddesini birleştirerek, Filistin mandasının temel dokümanlarını oluşturdu. Milletler cemiyeti, Haziran 1922'de Filistin mandasını tanıdı. Filistin mandası ancak tamamen 29 Eylül 1925'te oluşabildi. İngiliz yönetimi Yahudilere bir devlet kurmak için ayırdığı % 23 kısmın da, sürekli Arapların baskısında kaldı. Araplar sürekli, İngilizlere; Wilson prensiplerini Milletler Cemiyeti tüzüğünü ve İngilizlerin kendilerine verdikleri sözleri hatırlattı. İngilizlerde onlara sürekli 1922 manda sözleşmesini hatırlattı. İngilizlerde onlara sürekli 1922 manda sözleşmesini hatırlattı ve buna karşı hiçbir şey yapılamazdı.
Araplar baş müftü vasıtasıyla manda yönetimine bağlıydı. Bu sistem 1930'lara kadar iyi işledi. Bundan sonra müftü İngilizlere karşı çıktı Yahudilerin rakibi haline geldi. Filistin Arapları Yahudilere saldırmaya ve katliamlara başladılar. Gençler; elit kesimin suskunluğuna kızarak Müslüman gençler birliği örgütünü kurdular. Anti İngiliz ve anti Yahudi olarak örgütlendiler. Bunlara da Kurtuluş Partisinden (Hizb al- İstiklal) destek geldi. Bu partide İngilizlere karşı boykot başlattı. Bazıları da İngiliz ve Yahudilere karşı dağa çıktı.
Bu ayaklanmalar, menfaat karşılığı müfti Amin al- Hüseyni ve kuzeni Camal al- hüseyni tarafından bastırıldı. Gençler 1936'da 6 aylık bir genel grev başlattı. Bu genel grev filistin ayaklanmasının başlangıcı oldu. Bu ayaklanma yaşlı Filistinlilerin desteğini aldı. Şeyh İzzet al- Kasım, Kasım 1935'de, bir İngiliz polisi tarafından Ceninde öldürüldü. Bu genel huzursuzluğa yol açtı. Bunun üzerine yukarıda belirtimiz gibi 6 aylık genel grev başladı. Yahudilere karşı saldırılar başladı, bazıları öldürüldü bazıları kaçtı ve binlerce tarım aracı tahrip edildi. Bu durum bir yıl kadar devam etti.
Bunun üzerine buraya gelen İngiliz komisyonu, Yahudilerle Arapların ayrılmasını tavsiye etti ve Arapların Ürdün'e bağlanmasını önerdi. Bu öneri Araplar ve Yahudiler tarafından, 300 oyun 158'i ile ret edildi. İngilizlerle görüşmelerin sürebilmesi için, daha sonra Yahudiler kabul etti. Bu görüşmeler devam ederken tüm ülke de Araplar ayaklandı. 18 ay içerisinde, İngilizler Kudüs Nabul ve Hebronun kontrolünü kaybetti. İngiliz ordusu 6000 Yahudi polisin desteğiyle bu ayaklanmaları bastırdı. Bu saldırılarda 5000 Filistinli Arap öldü, 10.000 de yaralı vardı. Erkek nüfusun %10 öldü, yaralılar, mahkûm veya sürgün edildi. 400 Yahudi ve 200'de İngiliz yaşamını yitirdi. Araplardan 13200 silah toplandı. Yahudilerden ise 521 silah toplandı.
Bu durum karşısında Yahudiler yeraltı örgütü Haganah'ı (Savunma) örgütünü kurdu. Bu durumda bu iki halkın bir arada yaşayamayacağı ve ikiye bölünmenin şart olduğu anlaşıldı. 1939 beyaz kâğıt muhtırası. Buna göre artık Yahudiler arazilerinin alışı zorlaştıracak ve göçün durdurulması sağlanacaktı. İkinci dünya savaşı devreye girince bunlar tam olarak sağlanamadı.Â
Filistinli Araplar bu durumdan zararlı çıktı. Askeri çatışmalar derinleşti. İkinci dünya savaşından sonra, 1948 savaşı çıktı. Genç Arapların çoğu ikinci dünya savaşında, İngiliz ordusuna yazılmıştı. Arapların temsilcisi Müftü Hacı Âmin al- Hüseyni ikinci dünya savaşında, Bosna'ya kaçtı, burada Müslüman SS birlilerinde komutan olarak görev yaptı. Almanlar Yugoslavya dan çekildiklerinde sonra SS komutanı Müftü Hacı Amin al- Hüseyin'i, Boşnaklarla birlikte, Türkiye'ye kaçtı ve burada öldü. Tunuslu Habib Bourguiba ve Mısırlı Tavfik al – Hâkim ve Abbas al- Akad gibi bazı Arap aydınları, Yahudilere karşı işlenen SS katliamlarını kınadılar. İkinci dünya savaşında 6000 Arap ve 26000 Yahudi genç, İngiliz ordusuna gönüllü olarak yazıldılar. Alman General Ervin Rammel komutasındaki ordu Süveyş kanalına yönelince bölgeyi tamamen ele geçireceğinden korktular. Bu da Yahudi yeraltı örgütü Haganah'ın örgütlü kolu Palmach'ın kurulmasın yol açtı.
3 Temmuz 1944 İngilizler; İngiliz ordusunun Yahudi seksiyonunun kurulduğunu resmen açıkladı. 1947'de İngiliz hükümeti, bölgedeki çelişkilerin üstesinde gelmeyeceğini anlayınca manda yönetimini resmen çekti. 29 Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler ayrılma planını onayladı. Buna göre biri İsrail, diğeri Arap olmak üzere iki devlet kurulacak ve Kudüs de özerk bir şehir olarak B M kontrolüne bırakıldı. Yahudiler bu planı kabul etti. Ama Araplar kabul etmedi. Buna rağmen İsrail devleti, 14 Mayıs 1948'de resmen kuruldu. Bu da İngilizlerin Filistin mandasının kalkmasından bir gün öncesine rastlar.
Bundan kısa bir süre sonra, Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Irak hepsi birlikte İsrail'e saldırdı. (1948 Arap- İsrail savaşı) bir yıl sonra ateşkes ilan edildi. Yeşil çizgi adı ile geçici sınırlar belirlendi. Buna göre Ürdün batı Şeria ve doğu Kudüs olarak kabul edildi. Mısır'da Gazze şeridini denetimine aldı. Savaş sırasında, B M tespitine göre 711000 Arap ikamet ettiği yeri terk etmiş. Buda Arap nüfusunun %80 demektir.
İsrail'in ilk başbakanı, Polonya doğumlu işçi hareketi genel başkanı David Ben- Gurion oldu. 1948- 1958 yılları arasında İsrail yoğun bir göç aldı. Ülke nüfusu 800 000 den iki milyona çıktı. Bunların çoğunu da Arap ülkelerindeki Yahudiler oluşturuyordu. Gelenlerin çoğunun hiçbir şeyleri yoktu, çoğu çadırlarda yaşamaya başladı. 1952 de 200 000 fazla Yahudi çadır kentte yaşamını sürdürüyordu. Buna rağmen başbakan Ben- Gurion'un Almanlarla yaptığı tazminat anlaşmasını bütün Yahudiler protesto etti. Başbakan soykırımcı Almanlarla işbirliği yapmakla suçlandı.
1950 den itibaren İsrail Mısır kontrolü altındaki Gazze' den gelen Filistinli fedailerin saldırısına uğradı. Nasır başkanlığındaki Arap milliyetçileri Mısır, Suriye ve Ürdün 1967'de İsrail'e saldırdı. Bu da bilinen 6 gün savaşıdır. Bu savaşta İsrail batı Şeria, Gazze, Sina ve Golan tepelerini ele geçirdi. Araplar bu başarısızlıktan sonra PLO bağımsızlık hareketini desteklemeye başladılar. PLO dünya genelinde İsraillere karşı saldırılar başlattı. 1972 Münih olimpiyatlarında İsrailli atletlerin uğradığı saldırı bunlardan biridir.
6 Ekim 1973'te Mısır ve Suriye İsraillilerin kutsal bayramı Yom Kippur bayramında İsrail'e saldırdı. Savaş 26 Ekimde İsrail'in Mısır ve Suriye güçlerini geri püskürtmesiyle sona erdi. Başbakan Golda Meir istifa etmek mecburiyetinde kaldı. 1991 körfez savaşında PLO Saddam Hüseyin'i destekledi. Musul – Kerkük infialinde, Saddam'ın Cumhuriyet ordusu ile Arafat'ın Kurtuluş Ordusu birleşti, yüz binlerce Kürd'ü katletti. Canını kurtaranlar, Türkiye ve İran'a kaçtılar. PLO militanları, işkencehanelerde Saddam'ın Cumhuriyet Ordusuna yardımcı oldular.
13 Eylül 1993 yılında ABD devlet başkanı. Bill Clinton, İsrail devlet başkanı Yitzhak Rabin ve PLO lideri Yaser Arafat'ı Oslo'da bir araya getirdi. Temmuz 2000 de başbakan Ehud Barak ve Yaser Arafat, Bill Clinton'un başkanlığında Camp David'de tekrar bir araya geldi.
5000 yıllık bir tarihi bu kadar kısa bir yazıya sığdırmak çok zor. Ama işte İsrail'in 5000 yıllık tarihinin kısa hikâyesi bu. Hz. İsa'dan sonra 600 yıl Hıristiyan Romalıların baskıları. Hz. Muhammed'den sonra 1000 yıl kadar, Müslüman Arapların baskısı, 300 yıldan fazla Osmanlıların baskısı ve son 100 yılda da yine Müslüman Arapların baskısı. Her şeye rağmen bağımsız devletini kurmuş. Onu, kıskançlıkla koruyan onurlu bir halk. Günümüzde dünyada 13 milyon kadar Yahudi yaşıyor. Bunun 8 milyon kadarı İsrail'de geri kalanı da dünyanın çeşitli bölgelerine serpilmiş durumda yaşamaktadır. Bugün İsrail dünyanın en eski kültürlerinden birine sahip olmakla birlikte, dünyanın en zengin kültürüne da sahiptir. Çünkü dünyanın çeşitli yerlerinden, İsrail'e göç eden Yahudiler beraberinde bir demet kültür getirdiler. Eski kültürle harmanladılar zenginleştirdiler. Kısa bir süre de yaşamın her alanında, ileri bir devlet olduklarını bütün dünyaya ispatladılar.
Görüldüğü gibi, yahudiler Arapların Filistin İsimli devletlerini yıkıp kendi devletlerini kurmamışlar. Bir halk Yahudi de olsa kendi kaderini belirleme hakkına sahiptir. Yahudilerde bu haklarını kullanmışlar, herkesinde buna saygılı davranması gerekmez mi? Meselenin aslını bilmeden, ön yargıların esiri olmak ve buna göre karar vermek doğrumudur? Â Â
Ben Yahudilerin bu olağanüstü başarılarını kıskanıyorum. Neden kıskanmayayım ki? 3000 yıllık baskı, zulüm, katliam ve sürgün bir yaşamdan sonra, anavatanlarının üzerine yeniden kendi bağımsız devletlerini kurmuşlar ve kendilerini dünyaya kanıtlamışlardır. Bu başarı aynı durumu yaşayan Kürdler için önemli bir örnek olmalıdır. Kürdler; Yahudilere düşmanlık yapacaklarına onlardan bu olağanüstü başarılarının sırrını öğrenmelidirler. Hatta aynı kaderi paylaşan halklar olarak, başarıyı da paylaşmalıdırlar.
Hatırlarsanız Müslüman Saddam; Halepçe'ye kimyevi bomba atarak binlerce Müslüman Kürdü katlettiği zaman, İsrail de on binlerce Yahudi Kürd bu katliamı protesto etmişti. Kürdün inancı ne olursa olsun her zaman, her yerde Kürd olması ne kadar güzel. Kader ortağı olan bu iki halk, yaşam ortağı olmaları da o kadar güzel olacaktır. Saddam'ın Cumhuriyet Ordusu ve Arafat'ın Kurtuluş ordusunun, Musul-Kerkük infialinde, Kürdlere karşı yaptıkları katliamı biz unutsak bile tarih unutmayacaktır.
Kısaca Kürdler, dost düşman ilişkilerini yeniden gözden geçirmelidir. Sahte kardeşlik çağrılarıyla uyuyacaklarına uyanık durmalıdırlar. Bazı ilişkiler ve menfaatler karşılığı, yanlış yönlendirmelere karşıda Kürdler uyanık olmalı, Kürdler için en büyük tehlikede işte buradadır. Eğer Kürdler çok büyük yanlış yapmazlarsa, başarılı olacaklarına dair umutlarım her gün biraz daha büyüyor.
Eylül 200o8
Re: İbrahim ver Torunlari Isa ve Muhammedin Kurdistan ziyaretler