Ana içeriğe atla

Söylemi Bedava Eylem Faturası Ağır

Türkiye, Güney Kürdistan’ı “işgal edelim mi, etmiyelim mi” meselesini TBMM gündemine taşıdı. Büyük ihtimale hiç bir zaman uygulamaya koyamayacakları “işgal edilsin” kararına varacaklar. Seçim atmosferine giren Türkiye’nin ırkçı-şoven partileri, bu konu da ne kadar bir diğerinden daha “vatansever oldukları”nı ırkçı-şoven seçmenlere balandıra balandıra izah etmeye çalışacaklar. Ama o kadar. Peki koparılan bunca koru görültü nereye konulacak? Türkler, bu konu da ustadırlar. “Bu bahar olmadı, inşallah gelecek bahar” deyip kendilerini avutacaklar.Türk devlet yetkilileri Güney Kürdistan’a girdik ha gireceğiz korkusunu salıyorlar. Aslında kendi korkularını dilendiriyorlar. Türklerin girdik ha gireceğiz demesi kolayda eyleme dönüştürmeleri çok zor. Bunu kendileride bilirler. Bin defa düşündüklerinide. Sonuç olarak ne yaparlar bilemem ama bu gidişle çok şey kaybedecekleri kesin. Bu kadar yaygaradan sonra girmemeleri inandırıcılıklarını yitirirler. Bu Türkler için bir şey ifade eder mi, etmez mi bilemem ama işin gerçeği bu. İkincisi, yani girmeleri halinde elindekinide kaybedecekleri kesin. Türklerin Güney Kürdistan işgalinin faturası kuşkusuz Kürdler için ağır olur. Ama Türklerin ödeyeceği faturanın daha hafif olacağını kim iddia edebilir? Bu faturanın resmini bizim çıkarmamız gerekmiyor. Mehmet Ali Brand ve Hasan Cemal zaten çıkarmış.Türklerin bunca sopa göstermesinden sonra Güney Kürdistan işgali gerçekleşmese, -ki gerçekleşemiyeceğini bunu en çok yüksek sesle dilendirenlerde biliyor- o halde bunun sebebi nedir diye sormak gerekir. Kuşkusuz bunun tek bir sebebi yok. Bu „sopa politıkası“nın esas sebebi „Irak’ın toprak bütünlüğü, Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür“ anlayışlarından kaynaklı politıkalarını ABD ve Kürdlere kabul ettirmeye yöneliktir. Bunu birinci Körfez savaşından bu yana yoğun olarak işliyorlar. Ama son bir kaç aydır dozajı yükseltilen bu politıkanın birazda iç politıkayla ilişkili boyutuda vardır. Irkçılık ve milliyetçilik yüklü bu yüksek dozajlı politıkanın günün gereği olarak algılanması seçim atmosferine giren Türkiye’nin ırkçılığın girdabında debelenen seçmen kitlesinin duygularına hitap etmeye yönelik olduğuda bir gerçektir.Eğer bu değil, iş ciddi ise bunu yapabilecek güçleri var mı, ona bakmak gerekir. Türkiye’nin tek başına dünyaya meydan okuması akıl karı işi değildir. İran ve Suriye’ye üzeri yapılan hesaplar hiç güvenceli değildir. ABD ve İsrail ile İran ve Suriye arasında gerginliğin hat safhaya vardığı bu koşullarda Türkiye, İran ve Suriye ile ne kadar ortak hareket edebilir meselesi Türkleride derin derin düşündürdüğü kesindir. Bu bir hesap kitap meselesidir. Öyle gönülden geçene göre siyaset belirlenilemeyeceğini uzun devlet geleneğine sahip Türklerin bilmemesi düşünülemez. O halde uluorta ağzını açanın Kürdleri parmakla gösterip „seni döverim ha“ demenin mantığını iyi irdelemek gerekir. Kürd düşmanlığı bu barbarların genlerine işlediği görülüyor. Bu nedenle bunları aklın yoluyla ikna edilmesi ufukta görülmüyor. Anladıkları „sopa politıkası.“ Kendi bilecekleri bir şey. Dövmeye giden sakın dövülmesin.Bunun birde dünya ile olan boyutu var. „Irak'a dönük çıkarlarımızı savunmada dünyada yalnızlığa sürüklendiğimizi düşünün! Düşünmek bile istemiyorum.“ diyen devletin akıl hocalarından Taha Akyol’a bunu efendileri ile birlikte bin kere düşünmesi gerektiğini komşu olarak biz söyleyelim.Anlaşılan Türkler, ABD politıkasını tersten okuyorlar. Ya da onlara rağmen bizde gemimizi yürütebiliriz diyorlar. Bunu Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle açıkladı."Kusura bakmasınlar, Türkiye Kuzey Irak'ta olup bitenlere seyirci kalacak bir ülke değildir.Kerkük de Irak halkınındır, Iraklılarındır dedik. Fakat son zamanlarda Kerkük'le ilgili bazı demografik değişim süreci içerisine girenler buna gayret edenler var. Bazıları Türkiye'yi Irak'a komşu bir ülke olarak değerlendirirken sadece tribünden olan bitenleri seyreden bir ülke veya seyretmesi gereken bir ülke konumuna getirmek istiyorlar. Kusura bakmasınlar. Dün sıkıntıya düştükleri zaman Türkiye'ye ne olur gelin bizim şu derdimizi halledin diyenler, şimdi bu ifadeyi aynı kişiler nasıl kullanma durumuna düşüyorlar. Bizim Irak'la olan komşuluk haklarımız öyle sıradan bir ülkenin haklarına benzemez. 350 km sınırın olacak, tarihi bağların olacak, kültürel ve akrabalık bağların olacak, orada soydaşların olacak, bütün bu dayanışmayı tarih boyunca sürdürdüğün ülkeye karşı sadece seyirci kalacaksın. Bu mümkün değil. Türkiye olarak bir yerlerden izin alarak düşüncelerimizi açıklayacak değiliz. Biz kendi politikamızı kendi içimizde belirleriz."Peki sormazlar mı, o halde belirle, sıkıntın ne? Bu koru kalabalık laf salataları ile birileri korkutulmak istenileceği sanılıyorsa feci halde yanılıyor. Gemi lafla yürümüyor. Hele kuru sıkı atmasyonlarla günümüzde siyaset hiç yapılmıyor. Yapanda Türk Başbakanı gibi alaya alınır dalga geçilir. Zalmay Halidzad’ın söyledikleri biliniyor.Ortadoğu’da ittifaklar yeniden oluşuyor. İran ve Suriye’ye karşı Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Kuveyt vs. Sünilerin iktidarda olduğu Arap devletleri ABD ile hareket etme noktasına getirilmeye çalışılıyor. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezze Rice’nin son Ortadoğu gezisinin amacıda bu oluyor. Türkiye, bu denklemde görülmüyor. “Büyük devlet”, “Bölgesel güç” vs. atmasyonları kimse yutmuyor. Dahası ciddiye alınmıyor.ABD'nin yeni Irak stratejisi savaşın tüm bölgeye yayılmasına işaret etmektedir. İran ve Suriye hedef olmaya devam etmektedir. Beker-Hamilton raporuyla önerilen İran ve Suriye ile dialog geliştirme kaale alınmış bulunmamaktadır. Bunun aksine ABD, İran'a karşı bir Arap Sünni ittifakı oluşturmaya çalışıyor. Bush’un yeni Irak politıkasının hemen akibinde Mısır Devletbaşkanı Hüsnü Mübarek, İran’ın gerek Irak, gerek bölgede artan siyasi gücüne işaret ederek Irak’tan uzak durmasını istedi. Türkiye, bunları görmemezlikten gelemez. Hele kendi deyimleriyle “Irak’a sınır ötesi harekat”, bize göre Güney Kürdistan işgali hiç bir devlet tarafından hoş karşılanmayacağı biliniyorken, boğazına kadar siyasi, ekonomik, askeri dış bağımlılığı biliniyorken bunlar neyine güveniyorlar? Hele Bush’un Irak’a ilişkin yeni politıkası biliniyorken.Bush’un yeni Irak politıkası askeri çözüme dayalıdır. Bu stratejinin başarıya ulaşacağına çok az insan inaniyor. Bush’un yenilgisine hükmedenler, -bunların başında Türkler geliyor-aslında ABD’nin yenildiğine işaret ediyorlar. Ben bu kanıda değilim. Ne Bush, ne de onun şahsında kaybeden ABD değildir. Oysa ABD, Irak savaşını çoktan kazanmıştır. ABD yenilgisine hükmedenlerin dayanağı eğer Irak’ta süren iç savaşsa bu Bush’un kaybettiği anlamına gelmiyor. Irak iç dinamiklerinin eski hesaplarını görüyor olmasıdır. Bu da başından beri beklenen bir gelişmeydi. Kimse merak etmesin. Savaşır yorulurlar. ABD’nin kapısında sıraya girerler.Bilinenin ve tahmin edilenin aksine, dahası birilerinin uykusunu kaçırdığı Bush, savaşa devam dedi. „Kazanmaya mecburuz” dedi. Bunun gereğinide adım adım yerine getirmektedir. Bush’un Irak’a ilişkin yeni politıkası gereği takviye ABD askerleri ve Kürdlerden oluşan, ama Irak ordu güçleri olan Kürdistan’daki iki birliğin Bağdat’a ve Körfeze yeni bir ABD savaş gemisinin gönderilmesi. Hewler’deki İran istihbarat elemanlarının başına çuval geçirlmesi. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'la, görüşmesine karşın Başbakan İsmail Haniye ile görüşmemesi. Bağdat’ta bir yanda Saddamcı artık ve El-Kaidecilere yönelik operasyon kapsamında İran Molla rejim beslemesi terörist Mukteda El-Sadr güçlerine karşıda sürdürüleceği belli olması yeni politıkanın pratiğe yansıyan ipuçlarıdır. Bu gelişmeler sömürgecilerimizi ve özeliklede Türkiye’yi çok rahatsız ediyor. Bu bağlamda Türkiye-ABD ilişkileri giderek geriliyor. Türkiye, Beker-Hamilton raporu ile umutlanıp beklediği rolü alamayınca bu gerginliği bilerek derinleştirip işi tehdite vardırmaya çalışıyor. ABD’den Kürdlerden uzak durması isteniliyor. Güney Kürdistan işgaline yeşil ışık yakması isteniliyor. Yeşil ışık yakılmayıncada bu kez işi kabadaylığa düküyor. “Biz politıkamızı başkasıyla değil, kendimiz belirleriz” tehditi yapılıyor. Tehdittin eyleme dönüşmesi halinde ne olacağını ABD eski Ulusal Güvenlik Sorumlusu Michalis Firillas, İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesinde:“Ne var ki Ortadoğu'da Irak'a çok az yapıcı katkıda bulunabilecek tek bir ülke varsa, o da Türkiye. Ankara'nın ABD güçlerinin Irak işgali için topraklarını kullanmasına izin vermemesini ve Batı ittifakının Türkiye'ye daima güvenebileceğine dair efsaneyi yıkmasını kenara bırakırsak, Türkiye'nin Irak'a yapacağı katkı olumsuz sonuçlar doğurur...Irak’ın Kuzey’deki üçte birini oluşturan Kürt bölgesi aynı zamanda ülkenin en istikrarlı olduğuna göre, Türkiye’nin doğrudan karışmasının, ABD komutanlarınca kabul edildiği gibi, Kürt ulusal hedefleri ile çatışacağı için çok kötü sonuçları olur” dedi. Sadece bu mu? Sanmiyorum. Türkiye, bu macaraya kalkılırsa kendisini ABD güçleri ile bir çatışma ortamında bulur. ABD’nin devreye koyduğu GOP’nın başarısı için istikrarlı bir Irak öngördüğü ve bunun için tüm imkanlarını seferber ettiği bu koşullarda Irak denilen yapay ülke ve devletin tek istikrarlı bölgesi Güney Kürdistan’ı istikrarlaştırmayı politıka haline getirmiş Türkiye’ye “buyur yap” der mi? Der diyenler yanılır. Bunu yapanın başınada çuval geçirir. Denemesi bedava.18 Ocak 2007

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.