NASNAME’NİN İFTİRASINA İLİŞKİN ZORUNLU BİR AÇIKLAMA/Sait Aydoğmuş
Nasname adlı internet sitesi, son zamanlarda daha bir sıkça yaptığı gibi, HAK-PAR ve şahsımla ilgili mantıken tutarsız, saçmasapan iddialarla dolu “HAK-PAR Heyeti Qandil’den İcazet Aldı Mı?” başlıklı provakatif bir yazıyı (http://www.nasname.com/tr/10824.html) baştan aşağı ”yalancı”, ”sahtekar”, ”ahlaksız”, ”ikiyüzlü” gibi küfür ve hakaret edici kavramlarla ”süsleyerek ” yayınlamış bulunuyor.
Söz konusu haberde, geçen yılın Haziran ayında yapılan Türkiye Genel Seçimleri öncesinde, içinde benim de bulunduğum bir HAK-PAR heyetinin Qandil’e yaptığı ziyaret, basın yoluyla “ifşa” edilmekle kalmıyor; bu heyetin ”Qandil’i ziyaret” gündeminin ”... hem Belediye seçimlerinde birkaç yer kapmayı hem de HAK-PAR kurultayında Genel Başkanlığa aday olacak kişinin Qandil’den onay, destek ve icazet alması gibi konuları ...”kapsadığı iddia ediliyor.
Nasname, devamla“HAK-PAR Genel Başkanlığı için Qandil’den icazet almaya giden kişinin, Kemal Burkay’ın HAK-PAR’a üye olması ve kongrede aday olacağının anlaşılması üzerine HAK-PAR’dan istifa ettiği söyleniyor. İstifa gerekçesi ise tam bir komedi filmini andırıyor.” diyerek şahsımı kastettiğini açıklıkla ortaya koyuyor. Bu kasıt, yazının altına düşülen kimi notlarla da doğrulanıyor.
Bu kısa açıklamadan amacım; Nasname’nin, Kürt ulusal hareketinin politik atmosferini zehirleyen kural ve etik dışı olan mesnetsiz, seviyesiz ve yıkıcı uslubuyla kendilerine cevap vererek, kendimi ve Kürt ulusal hareketinin politik atmosferini daha bir provake edip zehirlemek değildir. Bunun yerine, anılan yazıdaki dolu dolu küfür ve hakereti, sadece bilinen klasik halk deyimle cevaplayacağım:
“Kotü söz sahibinindir”...
Nasname’nin belirtilen yazının amacını ve haberin saçmasapanlığını da kısaca açıklamak istiyorum.
Anılan yazının, bir HAK-PAR Heyeti olarak Qandil’deki PKK yetkilileri ile politik görüş alışverişinde bulunmak üzere yaptığımız ziyaret dışındaki tüm iddiaları, daha önce de belirtildiği gibi kendi içinde tutarsızdır, saçmadır ve dolayısıyla da iftiradır.
Nasname, bu yazısıyla son zamanlarda özellikle hızlandırdığı bir kampanyanın ateşini gürleştirmek istemektedir. Bu kampanya, son zamanlarda genel olarak Kürt ulusal hareketinde de yoğunlaştırılmaya çalışılan kriminal ve aynı zamanda polisiye bir söylem eşliğinde, her yol ve yöntem mübah sayılarak PKK’yi ve çevre örgütlerini tasfiye etme kampanyasıdır.
Ne tesadüf ve acıdır ki, Türk egemenlik sistemi ve Hükümeti de, mevcut koşullarda büyük bir ağırlıkla PKK’nin yönetip yönlerdirdiği Kürt ulusal dinamizmini tümden yok etmek için, ulusal, uluslar arası ve bölgesel kampanyalar, kitlesel tutuklamalar, kimyasal toplu kırımlar eşliğinde benzer bir kampanyayı alabildiğine hızlandırmış bulunuyor.
Nasname, kampanyasında, esasen Kürt hareketinde PKK ile eleştiriyel bir süreç içinde politik diyaloğu ve dayanışmayı belli bir ulusal ittifağa dönüştürmeyi deneyen, devletin topyekün saldırıları karşısında, Kürt ulusal hareketinin birlik ve dayanışmasını savunan politik örgüt ve şahsiyetleri hedef almıştır; almaktadır. Halbuki, PKK’nin Kürt ulusal dinamizmi üzerindeki hegemonik etkisinin kırılmasının en doğru ve verimli yolu, belli ısrarlı bir eleştiriyel tutmla birlikte, asıl olarak PKK’nin yanısıra, Kürdistan’da anlamlı örgütsel güç veya güçler yaratmaktan geçmektedir.
Nasname yetkilileri, belirtilen bu amaçları için anılan yalan ve iftirayı atarken, bizlerin Türk egemenlik sisteminin konuyla ilgili tutum ve yasalarının cezai korkusuyla suspus olacağımızı, Kandil’e gittiğimizi açık açık söylemeye asla cesaret etmeyeceğimizi hesaplamış olmalılar. Yoksa, her tarafı dökülen bu yalan, hangi cesaretle, neye güvenilerek atılabilinir?
Böylesi bir durumda bedeli ne olursa olsun susmak siyaseten yanlıştır. Zira atılan bu çamur, bizleri kirletmekle kalmayacak, Kürt ulusal hareketi içinde bizim gibi düşünenlerin de cesaretini olumsuz etkileyecek; Devletin, bir bütün olarak Kürt hareketini yok etme politikasının işine yarayacaktır.
Belirtilen mevcut koşullarda, meseleye bu perspektifle ve bu zaviyeden bakmayan, bakamayan, gerektiğinde bunu açık açık söyleyemeyen, buna cesaret edemeyenler, eninde sonunda Türk egemenlik sisteminin mevcut yasal legalitesinin ehlileştirmesine mahküm olacaklardır.
Bu anlayış, HAK-PAR dahil, bütün siyasal yaşamımın perspektifi ve anlayışı olmuştur; konuyla İlgili bütün yazılarımda defalarca dile getirilmiştir. Bunun içindir ki, gerektiği yerde bu ziyaretten bahsetmişimdir. Bundan sakınıp korkmak bir yana, asla ve asla pişman da değilim.
Böyle olmakla beraber, Kürd ve Kurdistancılık adına legal bir partiyi, anılan amaç için ve belirtilen yol ve yöntemle bu tür ilişki ve görüşmelerini resmen açıklamaya zorlamak; Türk devletine hizmet eden provakatif bir davranıştır.
Söz konusu haberdeki yalanın tutarsızlığına, tumturaklılığına gelince... Birincisi, daha ben Parti’de iken ve bugüne değin de HAK-PAR’ın yetkili organlarınca kararlaştırılıp uygulanan politika gözönünde bulundurulduğunda, Parti’nin bir heyetle Kandil’e gidip görüşmelerde bulunması; neresinden bakılırsa bakılsın, garipsenecek bir olay değildir. İkincisi, anılan yalan haberin omurgası, ve ziyaretin temel amacı, Heyet’ten birisi olarak benim HAK-PAR Genel Başkanı olmak için “onay, destek ve icazet” almam üzerine kurulmuştur. Aslında benim HAK-PAR’da, Kemal Burkay’a veya başkasına karşı Genel Başkan adayı olmak gibi bir hakkım olmakla beraber, Nasname’nin bahsettiği türden bir planım veya çabam olmamıştır. Olduğu kabul edilse bile, Nasme’nin kurduğu gibi bir kurgu için; ya HAK-PAR’ın, PKK’nin bir yan örgütü olması veya önemli oranda onun etkinliğinde bulunması, ya da benim PKK’nin Parti’deki gizli bir üyesi olmam gerekir. Tüm bunların birlikte varlığını farzetsek bile, içinde Kemal Burkay’ın yakın arkadaşlarının da bulunduğu bir heyetle Kandil’e gidip Kemal Burkay’a karşı PKK’den HAK-PAR’a Genel Başkan olmak istememin “onay, destek ve icazet”ini almaya yeltenmenin bir mantığı ve tutarlığı var mıdır?
Böylesi bir mantıksızlık ve tutarsızlık ancak Nasname’nin kuyruklu yalan ve iftiralarına sığabilir.
5 Mayıs 2012
Sait Aydoğmuş