FİLİSTİN HAREKETİ ANTİ –KÜRTTÜR / Ömer ÖZMEN
Dünyadaki ulusal kurtuluş hareketleri arasında yardımlaşma, dayanışma ve dostluk ilişkilerinin bulunması, öteden beri bu hareketlerin varlık gerekçesi ve meşruiyetleri gereğidir.
Güney Afrika’nın bağımsızlık simgesi haline gelen Nelson Mandela’ya Türk devleti Atatürk barış ödülünü vermek istediği zaman Nelson Mandela; Kürt halkı üzerindeki... baskıları gerekçe göstererek bu ödülü ret etmiş, Türk sömürgeciliğinin suratına geri çarpmıştır.
Bu asil duruş; Uluslararası düzeyde, Nelson Mandela’ya saygınlık kazandırdığı gibi, Onun temsil ettiği Afrika ulusal kongresi ( ANC)’nin gerçek bir ulusal kurtuluş hareketi olduğunu ortaya koymuştur.
Diğer taraftan Nelson Mandela’nın bu asil tavrı, Kürt halkının gönlünü fethetmiştir.
Hiçbir ulusal kurtuluş hareketi, başka bir ulusun kurtuluş hareketine karşı duruş sergileyemez. Onun işgalcisini ve sömürgecisini destekleyemez. Desteklediği takdirde, ulusal kurtuluş çizgisinden kaymış demektir. Meşruiyetini kaybetmiştir. Başka bir sömürgecinin hizmetinde, gerici ve uşak bir hareket konumuna düşer.
Türkiye’deki İslamcı, Sosyalist ve faşist hareketlerin ortak sempatisini kazanan Filistin hareketi, maalesef bu konumdadır. Burnu dibindeki Kürdistan’ın bağımsızlık mücadelesine karşı düşmanca bir tutum içerisindedir.
Bölgedeki sömürgeci ve fundamentalist rejimlerin kucağında, bölge gericiliği ile bütünleşmiştir.
Demokratik değildir. Filistin halkının kendi geleceğini tayin hakkı mücadelesinden sapmış, İran fundamentalist rejimi ile Suriye’deki kanlı Baas rejiminin çıkarları doğrultusunda terör estiren bir hareket konumundadır.
Filistin yöneticileri, Filistin halkının kendi geleceğini tayin hakkını meşru zeminde temsil etmekten uzak, olup Ortadoğu diktatörlükler coğrafyasına yeni bir diktatörlük rejimini daha ikame etme amacındadırlar…
Filistin örgütleri ve onların liderleri, bölgedeki eli kanlı rejimlerin çıkarları doğrultusunda Kürt halkının kendi geleceğini tayın hakkı mücadelesine karşı açıkça tavır alıyor. Gerektiğinde ona karşı terörist eylemlere katılmaktan geri durmuyor.
1988 de Faşist Baas rejimi tarafından Halepçe de kimyasal silahlarla öldürüldüğünde, Filistin gerillaları eli kanlı Baas rejiminin safında Mazlum Kürt halkına karşı savaşıyorlardı. Dönemin Filistin lideri Yaşar Arafat, Bağdat’ta Saddam Hüseyin ile kol kolaydı.
Geçenlerde, Filistin lideri Mahmut Abbas, “Bağımsız Kürt devleti dünya için, büyük bir tehlikedir” diye demeç veriyordu.
Oysa dünyada bağımsızlık savaşı veren hiçbir hareket, başka bir halkın bağımsızlık savaşına karşı duruş sergileyemez. Ona düşmanlık besleyemez.
Ortadoğu diktatörlüklerinden açıkça destek alan tüm radikal İslamcı örgütler ile Hizbullah ve Hamas örgütlerinin menzilinde, Yahudi halkı yanında Kürt halkı da vardır.
Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi bu terör örgütleri, destek aldıkları sömürgeci devletlerin isteği doğrultusunda dört parçadaki Kürt halkına karşı devamlı eylem içindeler.
Bu devletlerin Kürt halkına karşı organize ettikleri terör eylemlerine bizzat katılıyorlar.
17 Eylül 1992 de Almanya’nın Berlin kentinde, Sosyalist Enternasyonal toplantılarına katılmakta olan İran Kürdistan Demokrat Partisi liderlerine karşı Fundamentalist İran Yönetimi tarafından terörist bir eylem gerçekleştirildi.
Mykonos adlı Restaurantta yemek yemekte olan Parti Genel Başkanı Dr. Muhammed Sait Şerefkendi, MK üyeleri Fattah Abdullah ve Hummayoun Ardalan ile İranlı bir rejim muhalifi, SAVAMA ajanları tarafından alçakça katledildiler.
Eylemi gerçekleştiren teröristlerden Kasem Darabi, Yusuf Amin, Lübnanlı Hizbullah üyesi Abbas Rhayel ve Ebu Cafer isimli dört terörist Alman makamları tarafından tutuklandı.
Berlin Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava neticesinde, cinayetin İran devletince tertiplendiği ortaya çıktı. Alman Federal Başsavcı Kay Nehm, İran Devlet Bakanı Ali Fallahyan hakkında tutuklama kararı çıkardı.
Mykonos davası 11 Nisan 1997’de İran devletinin cinayetten sorumlu tutulmasıyla noktalandı. Almanya İran ilişkileri gerginlik yaşadı. Aynı tarihlerde Alman dışişleri bakanı Klaus Kinkel’in yapacağı İran gezisi, İran yönetimince iptal edildi.
Avrupa Birliği ülkeleri, geçici olarak Tahran’dan elçilerini geri çektiler. Alman Hükümeti, daha sonra İran ile gerçekleştirdiği ticaret hacminin büyüklüğünü nazara alarak, İran ile ilişkilerini düzeltme tercihinde bulundu.
İnsanlık hukuku bir kez daha iktisadi çıkarlara kurban ediliyordu.
2004 yılının başlarında Filistinli örgütler ile İsrail arasında, Almanya’nın Köln kentinde yapılan rehine –tutuklu takasında, Lübnan’daki Hizbullah örgütünün serbest bırakılmasını istediği listede, Berlin’de öldürülen I-KDP yöneticilerinin katilleri olan Hizbullah üyesi Kasem Deravi ve Abbas Rehay da bulunuyordu. ( Milliyet- 29. O1. 2004 )
Suriye Baas diktatörlüğünün, bölge genelindeki İslamcı sünni teröristlerin Güney Kürdistan’a geçişlerinde lojistik ikmal sağladığı bilinmektedir.
Uluslararası terörist örgütler ile Kürdistanı denetimlerinde bulunduran ülkeler arasında, eylem ve amaç birliği her zaman gündemdedir.
Ürdünlü terörist Ebu-Musab El Zarkavi grubunca, 16 Eylül 2004 günü, Bağdat’taki evinden iki Amerikalı ile birlikte kaçırılan İngiliz Vatandaşı Kenneth Bigley`ın görüntüleri. 29. 09. 2004 günü El-Cezire televizyonundan gösterildi.
Teröristler, İngiltere Başbakanı Tony Blair’den Rehinelerin hayatına karşılık Amerikalıların elinde bulunan Halepçe sanıkları ve Saddam’ın kitle imha silahları uzmanları, “Dr. Mikrop“ lakaplı Rihab Raşit Taha ile “Dr. Şarbon“ lakaplı Huda Salih Ammaş’ın salıverilmesini istiyorlardı.
Kürt halkına karşı bu kadar acımasız eylemler içinde bulunan Filistin örgütleri ile radikal İslam’ı örgütleri, “din kardeşliği” gerekçesiyle desteklemek, onlarla dayanışmada bulunmak, kendi celladının bıçağını bilemek demektir.
Çünkü diktatörlüğe ve teröre susamış bu hareketler için Kürt halkının Müslüman olması, hiçbir şey ifade etmiyor.
Yahudi İsrail’e karşı tavırları ne ise, Müslüman Kürdistan’a karşı tavırları aynıdır.
18 Temmuz 2014