Bir Seçim Değerlendirmesi
Bir Seçim Değerlendirmesi
7 Haziran seçimlerinden sonra her siyasi parti, çevre, grup ve kişi seçimin sonuçlarıyla ilgili bakış açısına göre değerlendirmede bulunuyor. Bu sonuçları herkes kendine göre yorumluyor. Görmek istediğini görüyor, görmek istemediğinin üstünü örtüyor ya da es geçiyor.
Öncelikle şunu söyleyebilirim. Ne demokratik bir seçim oldu ne de demokratik bir seçimin ortamı vardı. Yüzde onluk baraj da yapılanın üstüne tüy dikiyordu. Toplumum bütün bireyleri mevcut sistem tarafından şekillendirilmiş, düşünce yapısı, zihniyeti önceden örülmüştür. Toplumsal dönüşümün yolunu açacak yeni bir düşüncenin yolu baştan kesiktir.
Bu zemin üzerinde kurumlaşmış sömürgeci sistemin siyasi partileri kitlelerin oyunu almak için manipülasyon oyunlarına başvuruyorlar. En çok imkana sahip olanlar bu oyunu daha iyi oynuyor. Dolayısıyla partilerin aldığı oy oranı o partinin doğru olduğu, toplumun yönünü belirleyen gerçek siyaseti ürettiği anlamına gelmiyor. Taraftarların trübünden tezahüratı yarıştaki atların hangisinin birinci geldiği psikolojisine benziyor. Bununla beraber ortaya çıkan seçim sonuçları bize toplumdaki siyasi eğilimleri, algıları ve düşünüş tarzını verir. Bu da insanların algılarını, o toplumdaki siyasi ve kültürel düzeyi ölçmemiz ve siyasi eğilimleri saptamamız açısından bir ölçüttür. Toplumun algı düzeyini, neyi benimseyip neyi benimsemediğini, gelişen ve gerileyen trendleri görmemizi sağlar.
Şimdi gelelim seçimin ortaya koyduğu tabloya.. Burada yazının boyutunu kısa tutmak amacıyla herkesin kolayca ulaşacağı verileri tekrarlamayacağım. İsteyen kendisi o verilere başvurabilir. Önemli gördüğüm bazı sonuçlara değineceğim.
Yüksek Seçim Kurulu 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimi sonuçlarını açıkladı.
Toplam Seçmen Sayısı: 54.813.376
Kullanılan Oy Sayısı: 47.490.546
Katılım Oranı:%86.64
Dört parti barajı geçti. En çok oyu sırasıyla AKP %40.87, CHP %24.95, MHP% 16.29 ,HDP% 13.12.
Sırasıyla bu partilerin çıkardığı milletvekili sayısı: AKP 258, CHP 132, MHP 80, HDP 80.
Şimdi bu seçim sonuçlarına bakarak bazı eğilimleri saptayalım: AKP’nin hedefi başkanlık sistemini kurmaktı. Seçimde en çok oy ve milletvekiline sahip olmakla beraber hükümeti kuracak sayıyı elde edemedi. Davutoğlu’nun kendi kendisini galip ilan etmesine rağmen partisi %9 oy kaybetti. Dolayısıyla başkanlık projesi de çöktü.
CHP ve MHP’de olağanüstü bir durum yok. Seçimde bir başarıdan söz edilecekse bu da HDP’nindir. Şimdiye kadar Kürdler baraj ve yasaklar nedeniyle ayrı bir parti olarak milletvekili genel seçimlerine katılmadılar. Bağımsız adaylar gösterdiler. Geçmişteki seçimlere baktığımızda %5-6 civarında bir oy potansiyeline sahiplerdi. Eğer HDP’nin oyları aynı oranda kalsaydı barajı aşamayacak yaklaşık 70 milletvekili AKP’nin olacaktı.
HDP’nin barajı geçmesinde birden çok faktör rol oynadı. En önemli faktör Kürdistan’daki ulusal kurtuluş süreciydi. Kobani direnişinin kuzeye doğrudan etkisi, TC’nin Roboski katliamı, TC’nin Güney ve Batı Kürdistan’da IS (İslam Devleti- IŞID) i destekleyerek Kürdlere karşı savaşması, AKP’nin 13 yıllık iktidar dönemi boyunca vaad ettiği halde Kürd sorununun en ufak bir talebini karşılamak yerine yetkili ağızlardan “Kürd sorunu yoktur” demesi, meclisin en küçük partisi olduğu halde seçim süreci boyunca ana muhalefet partisinden çok HDP’ye yüklenmesi, elinde Kuran’ı sallayarak din pazarlığıyla Kürdlerin aklını almaya çalışması vb. AKP’yi Kürdistan’da ve metropol kentlerde oy kaybına uğrattı. Kürdleri kaybeden AKP tek başına iktidarı da kaybetti. Daha önce AKP ve CHP’ye oy veren Kürdlerin bir kesimi de HDP’ye kaydı.
TC devletinin “üst aklı” istikrarı tek parti iktidarında görüyordu. Ancak AKP’nin ezici çoğunluğu, demokrasiyi sandığa dayalı diktatörlük olarak kullanması, neo-osmanlıcılık hayaliyle bölgede hegamonya peşinde koşması, “ılımlı Islami” anlayışla dünya sistemiyle uyum yerine İslami faşist terör örgütlerinin örgütleyici ve destekçisi olması, siyasi Islam’a dümen kırarak, sekülerizmi dışlaması toplumu kutuplaştırmaya ve dünya sistemiyle uyumsuzluğa, İS gibi örgütlerle insanlık suçu ortaklığına düşmesinin kabul edilir bir tarafı yok.
Tayyib’in diktatörlüğü TC’yi yapısal bir istikrarsızlığa ve krize sürükledi. Sistemin belli sahipleri TC’nin istikrarını Tayyib’in yani AKP nin tek başına iktidarında değil, bu iktidarın sınırlandırılmasında buldu. CHP ve MHP’de bunun toplumsal karşılığı yoktu. “Türkiyelileşme” projesiyle HDP bu dengede bir unsur olabilirdi. Medyanın belli bir kesimiyle Selahaddin popülerleştirilerek “bölücü terör destekçisi HDP” “şirinleştirildi.” Sistem içine çekilerek kabul edilir, “meşru” hale getirildi. Dünya güçleri de TC’nin eksen kaymasına karşı HDP’ye desteğini sundu. Bu durum yüksek bir oy potansiyeli getirmese de HDP için uygun bir ortam yarattı.
Bazı Kemalist çevreler HDP’yi sistem içinde istediği çizgiye çekmek için ” emanet oy” kavramını ortaya attılar. Bu iddia gülünçtür. Kastettikleri CHP’ den HDP’ye gelen oylardır. Büyük şehirlerde yoğun bir Kürd nüfus yaşamaktadır. Kürdistan’daki eğilimle eş düzeyde Türk partilerinden kopmuştur. Mesela Kürd nüfusun olmadığı kendini Türk sayan batının hangi şehri HDP’ye oy verdi? Seçim sonuçlarına baktığımızda hiçbirinin vermediğini görürüz. Aslında Türk solu kesiminden aldığı oy hesaplandığında on bin ya da yirmi bin oy civarıdır. Haydi yüzbin diyelim. Bu sonucu değiştirecek bir oy potansiyeli değil. Ömrü boyunca milletvekilliğini rüyasında göremeyecek bazı çevre ve kişiler Kürdlerin sırtından milletvekili oldular. Kürdistan’da AKP’nin kaybettiği oylar HDP’ye geldi. Dersim, Malatya ve diğer illerde gelen oyların bir kısmı da Kürd Alevilerin oylarıdır. İstanbul, İzmir gibi metropollerde alınan oylar yine oradaki Kürdlerin oylarıdır. Kürdlerin oy potansiyeli yaklaşık % 25-30 civarıdır.Daha önce AKP ve CHP’ye giden Kürd oylarının bir kısmının geri dönmesi HDP’de blok olarak birleşmesi, AKP’nin “Kürdlerin de partisiyiz” söylemine son verdi. 7 Haziran seçimlerinde Kürdlerin oy oranı hesaplandığında oyların yarıdan fazlası Türk partilerine verilmiş durumda. Eğer emanet oylardan söz edilecekse Kürdlerin Türk partilerine verdiği oylar hesap edilmelidir. Ulusal kurtuluş mücadelesi yükseldikçe bu oylar da yeni sahiplerini bulacaktır.
Her ne kadar HDP yöneticileri “Türkiyelileşme” de diretiyor ve “Türkiye Partisi” olduğunu söylüyorlarsa da dünya, Türkiye ve Kürdistan’da HDP Kürd partisi olarak algılanıyor. Türkiye partisi olmak demek kadroların ve kitlenin Türk ve diğer etnisitelerden olması demektir. HDP’ye gelen veya destekleyen Türk kesimler bir yağ tabakası gibi üstte kalmıştır. HDP’nin Kürd taraftarı, kadrosu ve kitlesiyle kaynaşmamıştır. HDP ve KCK yönetici kadrosunun Öcalan’in talimatlarıyla Kürd ulusal bilincini karartma çabaları, Türkiyelileşmeye doğru dümen kırmaları, Kürd ulusal varlığını TC’ye entegre etme projeleri Kürd halkı arasında taktik, geçici bir manevra olarak algılanmaktadır. Projenin mahiyeti anlaşıldıkça yurtsever kadro ve Kürd halk kitleleri verdiği desteği geri alacaktır. Kürd halkının seçimde HDP’ye verdiği oy “ Türkiyelileşme projesi”nin başarısı olarak sunulamaz. HDP sistem içi tercihi açığa çıktığında, sömürgeci sistem içinde Kürd sorununun çözülemeyeceği anlaşıldıkça AKP’yi tek başına iktidardan alıkoyan Kürdler, HDP olan desteğini geri çekecektir. Toplum yeni alternatifini yaratacaktır.
Seçim sonucu çizilen haritaya baktığımızda ilk göze çarpan Kürdlerin Türk siyasi partilerini ülkelerinden silip süpürmesidir. Kars’tan Hakkariye oradan Diyarbakır’a kadar Türk siyasi partilerinin kitlesel tabanı kalmamış ya da yok denecek kadar azalmıştır. Bu Türk sömürgeci siyasetinin Kürdistan’da kabul görmediği iflası ve meşruiyetinin olmadığı anlamına gelir. Geçmiş seçim sonuçlarıyla karşılaştırdığımızda bu her an giderek yükselen bir eğilimdir. Ancak Türkiye’ye sınır kabul ettiğimiz Kürdistan şehirlerinde Malatya, Antep, Maraş, Elazığ, Sivas, Erzincan, Erzurum vs. yerlerde TC’nin uzun yıllar uyguladığı özel politikalar ve asimilasyon nedeniyle sistemin partileri henüz kitlesel destek bulabilmektedir. Buradaki kitleler zihinsel olarak sömürgeci sistem ve partilerinden kopmuş değil. Ama Kürd ulusal bilinci gelişen bir eğilim olarak buradaki Kürdler de ulusal uyanışa ve ulusal harekete zamanla katılması kaçınılmazdır. Kürdlerin TC’ye aidiyet duygusu giderek yok olacaktır.
HDP’nin barajı aşması, Tayyib’in başkanlık sistemi ve AKP’nin tek başına iktidar olma projesinin çökmesine sevinenler seçimin ortaya koyduğu diğer önemli tabloyu görmezlikten geliyorlar. Bu da Türkiye ve Kürdistan’da halkın % 80 sağcı, İslamcı ve faşist partileri desteklemesidir. HDP % 13.12 , CHP’yi yanlış bir algılamayla sosyal demokrat sanan %7 civarı demokrat eğilimli insanın daha olduğunu farzetsek bile geriye %80 kalmaktadır. AKP %40 oranıyla Türk-İslam sentezi(yeşil elmacı), MHP ve CHP ise aralarında ton farkı olmakla beraber geleneksel ırkçı faşist (ulusalcı, kızıl elmacı) yapılanmadır. Dolayısıyla Türkiye denilen toplum sol, liberal, sosyalist ya da sosyal demokrat denilecek geniş kitle tabanı olan bir parti mevcut değil. Toplum olarak Kürdleri ayırdığında tek kanatlı bir kuş gibi. Toplumun hepsine sirayet etmiş kemalist, islamcı ve ırkçı düşünceler. Bu eğilimi kimse galiba görmek istemiyor. Ama ne yazık ki realite bu.
Her seçim son değil aynı zamanda yeni bir başlangıçtır da. Legal mücadele alanını buna parlamento da dahil küçümsemiyoruz. Ama her şeyin önüne demokratik kelimesi ekleyerek TC demokratikleşmez. HDP’nin ne seçim bildirgesinde ne de seçimden sonra yayımlanan bildiride Kürdlerin kendi kaderini tayin etme hakkı yoktur. Bu hak demokrat olmanın koşuludur. Filistin’ne istenen bu hak Kürdler için istenmemektedir. Öyle görünüyor ki sömürgeci sistem HDP’yi sistem içine çekecektir. Bu işin doğası gereği böyledir. TC’nin Kürd ve Kürdistan politikası değişmemiştir. Kürdleri ulusal devlet stratejik hedefi doğrultusunda örgütleyecek alternatif bir harekete ihtiyacı var.
Bawer Zirek