İSLAMIN FETHİ SONRASINDA MUSUL’DA NE OLDU?
Abdulxanî Elî Yahya - 600 yıllarından sonra, Musul’a yönelik İslam fethinden itibaren Dicle’nin sağ yakasında tahrip politikasının bir başlangıcı olarak alabiliriz. Yani, imam Osman döneminde Musul şehrinin tahrip süreci başladı. İmam Ali iktidara geldiğinde, o da İmam Osman’ın izninde gitti. Yusuf Seqefî’nin oğlu Hecaci „her Arapça bilen Kürd‚ü Arap olarak bildiğini“ ve „Arapça bilmeyen Kürdlere devletin idare ve kurumlarında iş verilmemesi gerektiğini„ söyluyordu.
Osmanlılar döneminde ise yine Kürdler Musul şehrinde çoğunluğunu oluşturuyorlardı. Osmanlıların Musul’u işgal etmesinden sonra, 100 yıl boyunca yine Kürdler Musul şehrini idare ettiler. Çünkü o dönem Musul’da Kürdler çoğunluğu ve Araplar azınlığı teşkil ediyorlardı. O dönem Kürdler Osmanlı yönetimine karşi başkaldırıyor ve onların yönetimini kabul edemiyordu. Bundan dolayı Osmanlıların Kürdlerle olan ilişkileri karışık ve sorunluydu. Osmanlılar bölgede ve Kürdistan’da yönetim kademelerine Arapları almaya başladılar. Sünni Araplarda Kürdlerle değil, daha çok Osmanlı iktidarı ile bütünleştiler. Bu nedenledir ki iktidarları uzun ömürlü oldu. Yabancı araştırmacılara göre Musul’da Kürdlerin nüfus oranı her zaman çoğunluğu teşkil ediyordu.
Baas partisi ve Saddam Hüseyin yönetimi boyunca, Şehrin tahrip edilmesi çok ince detaylara dayalı bir plan çerçevesinde yürütüldü. Şehri hiç kimsenin düşünemeyeceği bir tahrip politikası ile karşi karşiya bıraktılar. Kürdlere mal, mülk, arazi ve dukan edinme ve satın alma yasağı getirildi. Dicle’nin sol yakasının nüfusu tamamiyla Kürdlerden oluşuyordu. Araplar ait mal ve mülk bu yakada yoktu. İyi bir şekilde hesaplanmış bir süreç boyunca alana Araplar yerleştirildi. 2000 yada 2001 yıllında Musul şehrinde gizli bir nüfus sayımını yapmışlardı. Bu sayımda hakiki ve Musul’un en eski Kürdlerinden olan Êzidî, Şebek ve bir dereceye kadar Gergerleri Arap olarak kaydetmişlerdi. Buna rağmen Musul nüfunun % 43‚ü Kürd, % 35 Arap ve geriye kalanlar Asuri, keldani ve diğer azınlara ait olduğu tespit ediliyor.
Bugün bu şehirde islam propagandasını yapan grupların, şovenist, ırkçı gibi siyasal amaçları var. Bunun islamla ve islamın hakimiyeti ile hiç bir ilişkisi yoktur. Bir yıldan beri Irak özgürlügüne kavuştu. Gerçi Kürd aileleri kendi atalarının yer ve yurtlarına geri dönebildiler. Fakat, bu geri dönenleri Musul nüfusuna kaydetmiyor ve kimlik vermiyorlar. Bunlardan biride aile olarak biziz. Ben ve eşim kaç defa girişimde bulunduk, kimse ilgilenmedi. Bizi kimliklerin olmadığını söylüyorlar, ama bu doğru değil. Çünkü klişeleri ve boş kimlikleri yapımı ne fazla zaman , ne de büyük masrafları gerektirir. Fakat yapmıyorlar, amaçları hep tahrip politikasını ve Kürdlere karşi olan tavırlarını devam ettirmektir. Irak Geçiş İdare Yasasında yapılması gereken her şeyden söz edilmiş ve geri dönenlerin durumlarının normalleştirilmesi istenmiştir. Fakat,bu yasanın maddeleri pratiğe aktarılmıyor. Yoğun bir şekilde Kürdler ev satmayın ve belirli bir dönem sonra Yahudilere satıyor diye propaganda yapılıyor. Gerçi bu konuyu Tapu Dairesine sorduk, verdikleri cevapta bunun bir propaganda olduğunu ve gerçekle ilişkisi yoktur dediler.
Belirli bir dönemden beri, teröristler ve tahripçiler, Musul’un El Sahet, El Mansur, El Tehrir vb.. vb.. mahalelerde ikamet eden Hıristiyanları ölümle tehdit ederek, yerlerini ve yurtlarını bırakıp gitmelerini istemişlerdir. Ayni zamanda bu çevreler bu mahalelerdeki Araplarıda uyararak kimsenin Hıristiyanların mal ve mülklerini satın almamalarını istemişlerdir. Çünkü Hıristiyanlar kendileri çekip gider, mal ve mülkleri size kalır ve kimsenin bir dinar ödemesine gerek yoktur diye açıklamalarda bulunuyorlar. Buradaki Hıristiyan kardeşlerimiz korkularından dolayı mahalelerini terk ederek, Musul’un çevre bölgelerine Hewlêr ve Duhok gibi Kürdistan şehirlerine göç etmek zorunda kaldılar. Kürdistan Bölge Hükümetinin sayın Maliye ve Ekonomi Bakanı yaptığı açıklamada „göç etmek zorunda kalan Hıristiyan kardeşlerimize barınma vb.. ihtiyaçları karşilanacaktır“ dedi.
Hıristiyanların ve Kürdlerin Musul’u terk etmeleri, Musul şehrinin tarihsel uygarlığına büyük bir darbe olur. Çünkü bu iki halkın Musul’daki yerleşim tarihi,Araplardan çok çok daha eskidir.
11.11.2004 günü Musul’da yaşanan kötü olayların kaynağında polis teşkilattı içindeki eski Baasçılar var. Çoktan beri bu şehrin polis teşkilattı yıkıcı faaliyetler içinde ve huzursuzluklar yaratmaktadır. Yine bu sefer de polisler şehrin asayışını yok ederek, terörist ve katillerle birleştiler. Fakat bu güçlerin yıkıcı faaliyetleri, Kürdistan kahraman askeri güçlerin, İNG birimlerinin ve Müttefik güçlerin içten çabalari neticesinde boşa çikarildi. Bundan dolayı, Musul polis teşkilattının yönetimi ve birimleri dağıtılmalı ve yenilenmelidir. Bunların yerine yurtsever, samimi ve becerikli insanlar atanmalı ve sıkı kontrol altına alınmalıdır.
Musul şehrini de Bağdat gibi Dicle’nin iki yakasını ayrı ayrı il birimine dönüştürerek yönetimini kolaylaştırmak gerekir.. Başka alanlarda bunu yaparak idare işlerini kolaylaştırmak gerekir.
Çev: Aso Zagrosi
Not: Bu makaleyi 12 yıl önce çevirmiştim. Bugünlerde Musul Meselesi yeniden gündemde olduğundan dolayı yeniden yayınlıyorum.