Bugün Memyan Nemir kardeşimle telefonda konuşurken bana olmuş bir olay anlattı. İlginç olduğu ve şu an tartıştığımız olaylara da çağrışım yaptığı için sizlerle de paylaşmayı uygun buldum.
Şimdi sizlere anlatacağım olay Güney-Batı Kürdistan’da geçmiştir.
Hani bizim oralarda komşu, eş, dost, tanıdıklardan biri öldüğünde insanlar elde avuçtaki kıt kanat imkânlarıyla bir şeyler alarak ölü evine taziye giderler.
Bir gün Asuri birinin babası ölür. Ezdi olan biri yanına bir koç alarak taziye evine gider. Hani ölü evinde gelenlere çay, kahve, ayran, limonata, ekmek, yemek verirler. Bizim Ezdi epey acıkmış, gözü kapıda. Ne çay, ne kahve, ne yemek getiren olur.
Ezdi: “Kirve çay, kahve…”
Kirve işitmemezlikten gelir. Oralı olmaz.
Biraz sonra Ezdi bu kez: “Kirve, ekmek, yemek…”
Kirve yine oralı olmaz.
Ezdi sohbet arasında ara sıra: “Kirve, çay, kahve, ekmek, yemek, edet, örf, gelenek…” dese de kirve yine oralı olmaz.
En son Ezdi: “Be adam on kere söyledim. Açlıktan bayılacağım. Yemek verecekseniz verin. Yolumuz uzak, kalkacağız.”
Kirve: “Valla kirve eskiden biz de sizin gibi enayiydik. Gelen misafirlere ev de ne var, ne yok yedirir içirirdik. Şimdi akıllandık. Kimseye çay, kahve, ekmek, yemek vermiyoruz. O adetleri kaldırdık.”
Ezdi, sessini çıkarmaz. Yerinde kalkar. Kirvesi aşağıya kadar refakat eder. Ayrılmadan önce Ezdi: “Kirve sana zahmet o koçu getir de gideyim.”
Kirve: “Olur mu, örf, edet, gelenek,..”
Ezdi: “Kirve haklısın, eskiden enayiydik. Şimdi biz de sizin gibi akıllandık. Getir koçu da gideyim” deyince kirve bakıyor olacak gibi değil koçu alır getirir.
Şimdi bunu niye anlattım, ona geliyorum.
Biz Kürdler, masumun yanında olmayı içselleştirdik. Kendimizce bir masum belirledik, kendi derdimizi unuttuk, masum dediğimizin derdini kendimize dert edindik. Masum bildiğimizin hakkımızdaki algı, düşünce ve yaptırımına bakma gereğini bile duymadık.
Son dönemler de İsrail-Filistin arasında süren savaşta da bu durum gelip masamıza kondu. Kimi Kürdler Filistinlileri “masum” “mazlum” ilan ederek vicdan limanına sığınarak İsrail’i kınamayanları topyekûn “vicdansızlıkla” suçlamayı ahlak edindi. Kendilerinin de ne kadar vicdanlı olduğunu balandıra balandıra anlatıp duruyorlar.
Ya sabır!
Kimdir bu Filistinliler? Kürdler hakkında ne düşünür? Kürdlere düşmanlıkları, dostlukları ne? Bunlar masaya konulmadan insanları vicdan testine tabi kılmak vicdan sahibi insanın işi olmamalıdır.
Enfal katliamında Filistinliler Saddam Hüseyin'in tetikçiliğini yaptılar mı, yaptılar. Kürdlere karşı çok acımasız davrandılar mı, davrandılar. Maddi olarak ne buldularsa çalıp çırptılar mı, alasını yaptılar. Halkımıza envaı işkence ettiler mi, ettiler. Kadınlarımızın ırzına geçtiler mi geçtiler. Saddam'ın cezaevlerinde rehin tutulan peşmergelerin eşlerine tecavüz edilmesine memur edildiler mi, edildiler. El koydukları genç kadınlarımızı Arap ülkeleri genelevlerine zorla sattılar mı, sattılar.
Hangi vicdanlı Kürd, bu Kürd düşmanı Filistinlileri sahiplenebilir?
16 Mart 1988 tarihinde Saddam Irak'ı Halepçe katliamını gerçekleştirdi mi, gerçekleştirdi. Kimyasal gazlarla bir gecede beş bin insanımız hayatını kaybetti mi, kaybetti. Bir o kadarı yaşamları buyunca hastalıklı hale geldi mi, geldi. Bitkiler bir daha yeşermemek üzere korudu mu, kurudu. Hayvanlar telef edildi mi, edildi.
Bu olaya ilişkin olarak bir gazeteci Filistin Lideri Yaser Arafat'a: “Halepçe'de yaşanan insanlık suçu için ne düşünüyorsunuz?” karşılık:
”Bu durum, Irak'ın içişleriyle ilgili bir durum. Irak'ın iç işlerine saygı duyuyoruz” demiş midir, demiştir.
Hangi vicdanlı Kürd, bu cani Filistinlilere sahiplenebilir?
Hewler'de 2004 yılında bir bayram kutlamaları kabulü sırasında KDP ve YNK parti bürolarına İslamist terörist gruplarca gerçekleştirilen bombalı saldırı sırasında parti yöneticilerinde içinde olduğu 140 Kürd öldürüldü mü, öldürüldü.
Bu olay üzerine bir gazeteci Filistinlilerin dini lideri Şeyh Yaşin'e: “Hewler katliamı hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorulan soruya karşılık: ”Hak ettiler!” dedi mi, dedi.
Hangi vicdanlı Kürd, katlimize “vaciptir” fetvası çıkarak bu can düşmanı Filistinlilere sahiplenebilir?
4 Temmuz, 2014 tarihli “Filistin Quds el-Arabi” gazetesi, Kürdistan’nın Güneyi’nde bağımsız Kürdistan talebine: "Bağımsız Kürdistan, Arap kardeşliğinin bağrına saplanan bir hançerdir“ diye yazdı mı, yazdı.
Şu anki Filistin Lideri Mahmut Abbas: “Bağımsız Kürdistan kurulursa bu Ortadoğu’nun felaketi olur” dedi mi, dedi.
O halde mesele nedir?
Bizi vicdan testine tabi tutan Kürd kardeşlerim bunları biliyor muydunuz?
Eğer biliyorsanız, buna rağmen bizleri vicdansızlıkla itham ediyorsanız art niyetlisiniz. Düşmanın olmuş Kürdsünüz. Diyelim bilmiyordunuz. Belki bizim bilmediğimiz ama sizin bildiklerinizde olabilir.
Burada soru şudur: Bize Filistinli bir liderin, siyasetçinin, din adamın, aydının vs. Kürdistan lehinde söylediği tek bir cümle söyleyin, bizi de utandırın.
Be kardeşim, hasta mısınız? Nerenizle düşünüyorsunuz? Sana düşman, bir kaşık su da seni boğmak isteyen Arap olan Filistinlilerden ne bulmuşsun?
Yok, çocuklar ölüyor. Gerçekten yazık. Sadece çocuklar değil, yetişkin insanların ölümüne de yazık. Ama sizin bu canhıraş çabanız vicdanlı oluşunuzdan kaynaklanmıyor. Düşmana sevdalanmanızdan ileri geliyor. Bizleri vicdan testine tabi tutanların hepsini takip etmişimdir. Hiçte vicdan sahibi olmadıklarını görmüşümdür.
Örneği ortada. Diyarbakır’da TC Devleti polisi tarafından tecavüze uğrayan yaşları 3-11 yaşlarındaki Kürd olan üç kız olayı için tek bir söz söylemediniz. Bu mu vicdanlılığınız? Bu mu Kürdlüğünüz?
Defalarca dile getirdiğim bir belirleme var. Kime ait olduğunu bilmem ama yerinde bir belirleme. Der ki: Düşmanın ölü evine gidilmez, düşmanın ölüsüne hiç ağlanılmaz. Dostun ölü evine gidilir ama herkes ölüsüne ağlar.
Kürdler, bunu içselleştirmediği sürece daha çok düşmanın ölüsüne ağlar ve kardeşlerini de “vicdansızlık ”la suçlar.
Allah bizi bu kardeşlerimizin şerrinde korusun!
1 Ağustos 2014