Ana içeriğe atla

HAYALLERİMİZİ ÇALDILAR! / Arjin Ari

Bu satırlar KURDİSTAN’da 1990 sonrası doğan her yeni yaşam için geçerli olacaktır ya da sadece benim gerçeğim dersiniz. Bizde Kürdistan’da doğan her çocuk gibi daha küçük yaşta zafer işareti yapardk ve yaşımız biraz ilerledikçe de zafer işareti yapıp biji serok Apo derdik. Kurduğumuz cümlelerin anlamını bilmezdik. Apo'yu da tanımazdık. Ama hepimizin bildiği bir şey vardı. Babamızı, amcamızı, annemizi bacımızı döven köyümüzü yakıp yıkan bize türlü küfürler eden Türk askerlerinin bu cümlelerden hiç hoşlanmadığını çok iyi bilirdik. Bunu bildiğimizden hareketle Türk askerlerine dönüp bak korkmuyorum edasıyla göğsümüzü gerip zafer işareti yapıp biji serok Apo deyip kaçardık.

Tabi o an hissettiğimiz duyguları aktaracak sözcükler bulamıyorum. Mutluluğumuz en üst safhadaydı. Kendimizi kahraman ilan ederdik. Akşam olunca evlerimize dönerdik. Uyku saati gelince de annemiz bize ‘law razın heger wun ne razın ez e we bıdım leşkere Rum’e ’ derdi. Bizi korkuttuğunu sanardı. Fakat biz korkmazdık. Çünkü biz bilirdik ki esmer, zayıf, uzun boylu 3-4 Gerilla gelecek ve sabah köyümüze gelen iki araba dolu askerleri dövecek güçteydiler.

Hele kadın haliyle ve KURDİSTAN’ın ateş misali sıcağında saçları yanan ve bu sıcaklardan dolayı saçları sararan mavi gözlü keskin bakışlı Gerilla KURDİSTAN dağları kadar heybetli durur ve bayan haliyle askeri dövecek gücü bulur ve buna inanırdık.

Çünkü onlar her geldiğinde göğsümüz kabarır ve özgürce zafer işareti yapardık. Onlar yer sofrasında yemek yerlerken dahi zafer işaretini yapıp bize karşılık verirlerdi. Tabi o an yaşadığımız mutluluk duygusu dünyalara bedeldi. Çünkü karşımızda kimseden korkmayan çekinmeyen cesur yürekli, keskin bakışlı Gerilla vardı. Gerillanın varlığı bile Türk askerinin korkmasına yetip artıyordu.

Kürdistan’da yaşam hep böyleydi. Hiçbirşey değişmezdi. Sadece evimize gelen Gerillalar değişirdi. Hep merakla diğer Gerillaları sorardık. Aldığımız cevaplar bizi ne kadar üzse de belli ettirmemeye çalışırdık. Çünkü bize onlar KURDİSTAN şehidi mertebesine ulaştı derlerdi.

Gerilla anneleri cenazelerde hiç ağlamazlardı. Yavrum KURDİSTAN yolunda şehit oldu derlerdi. Bunun gibi bir sürü olaya şahit olurduk. Zamanın ve yaşımızın ilerlemesiyle değişen hiçbir şey olmazdı. Hep aynı sözler dökülürdü dudaklarımızdan, yine zafer işareti yapar daha gür ve daha kararlı bir şekilde serok Apo derdik.

Köye giren Türk askerlerini mezarlıklara sokmazdık. Köyde asker şehirde polis kovalardık. Hep yalnız kaldığımızda da bizi yakalar annemize babamıza bacımıza ve serokumuza küfürler ederlerdi. Küfürden sonrada dayak yiyip evimizin yolunu tutardık. Başımız hep dikti. KURDİSTAN için, serok Apo için derdik.

Zaman bize gerçekleri gösterecek yaşa doğru ilerlediğinde her genç gibi tarih merakımızı gidermek ve tarihimizi öğrenmek için partimizin kütüphanesine gider yasaklığın cazibesinden olsa gerek yasaklı kitapları sorardık. Görevli yasaklı kitapların olmadığını söyleyip bize kitap tasfiyesinde bulunurdu. Bizde çok mutlu olurduk nede olsa gerek yaş olsun gerek bilgi birikimi olsun bizden epey iyiydi. Elimize bir kitap tutuştururdu. Kitabın kapağında Med TV den tanıdığımız Deniz gezmiş olurdu, okurduk, severdik. Mahir Çayan olurdu, okurduk çok severdik. Artık yeni şeyler okuyor yeni şeyler öğreniyorduk böylece. Tam bağımsız Türkiye sloganının yanında Türk sol hareketine de büyük ilgi duyardık. Artık girdiğimiz her ortamda kendimizi Apocu diye tanıtırdık.

Ara sıra kütüphaneye uğrar dedelerimizden duyduğumuz ve gözümüze çarpan Şeyh Said, Mala Mustafa Barzani, Qazi Mıhamed, Bağımsız Kürdistan, Enfal, Halepçe, Dersim katliamı gibi şeyler okurduk. Ama sadece okurduk hiçbir şeyin farkında olmazdık. Okuduklarımız sadece beynimizin bir köşesinde bir yığın bilgi olarak birikirdi. Ve yaşımızın ilerlemesiyle daha fazla düşünüyor sadece dinlemekle kalmıyor, sorular sorup eleştiriler, yorumlar yapmaya ve yavaş yavaş sorular sormaya başladık.

İlk sorumuz biz ne istiyoruz? Aldığımız cevaplar tam bağımsız bir Türkiye daha demokratik bir Türkiye asıl hedefimiz bu diye.

Peki ya BAĞIMSIZ KURDİSTAN dediğimizde hemen sözümüz kesilir, kesinlikle bu ne istenir nede dile getirilir derlerdi. Türk Kürt kardeştir, buna karşı duran ajandır derlerdi.

Peki bunu Mazlumlara Kemallere Beritanlara Zilanlara ve daha nice isimsiz kahramana neden söylemediniz deyince de Başkan Apo onların yolunda onların mirasına sahip çıkıyor derlerdi.

Peki başkan Apo ilk başta bağımsızlık istememiş miydi? deyince de aldığımız cevap can yakıyordu. Sen başkandan daha mı iyi bileceksin, hem sen nasıl başkanı eleştirirsin derlerdi.

Nasıl yani şimdi başkan Apoyu eleştiremez miyiz? Hayır derlerdi.

Peki, dünyada eleştirilmeyen yönetimler hangisi? Cevap almazdık kendi kendimize cevap verirdik: Diktadiktatörlük!

Bugün ki duruma baktığımızda da içler açısı soru soruyoruz ama cevapları hep tarihten alıyoruz.

Biz ne istiyoruz? 1600 yılların Türkiyesini, Türkiye’nin misak ki milli sınırlarını.

Kimin yoldaşıyız? Denizlerin, Hüseyinlerin, Mahirlerin yoldaşıyız…

Amacımız ne?

TBMM’de sandalye kapmak. En önemlisi daha demokratik bir Türkiye için hiç düşünmeden canımızı feda etmek.

Peki bunları neye dayanarak istiyor ve yapıyoruz?

Serok APO’ ya dayanarak.

İstemeyiz KURDİSTAN’ı, altın tepside sunulsada istemeyiz.

Türk bayrağının olmadığı yerde yüksek sesle itiraz ederiz. Kemalist rejimle bir oluruz. Türkiye’de kesilen ağaçlar için sokağa dökülürüz, sadece sokağa dökülmekle kalmayıp en ön safalarda yer alırız.

Fakat Kemalist rejimin yaktığı köyleri, kuruttuğu kökleri, öldürülen Çınarları hatırlamaz, bilmeyiz.

Devam edecek

15.02.2014

Yeni Yorum yaz

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.