Irak hükümeti Dicle Kuvvetlerini Kürdlere karşı seferber etti. Kürdlerin kararlı tutumu ve ABD’nin sert uyarısı karşısında şimdilik geri adım atsada her an saldırı gündemdedir. Bu, bilinmiyor muydu? Bal gibi biliniyordu. Fakat güney Kürd siyasal önderliği bunu bilmiyor gibi davranarak bir “kardeşlik” edebiyatını tuturdu gitti. Son seferberlik durumunda da, Mesud Barzani ve Celal Talabani’nin Hewler toplantısındanda aynı türkü seslendirildi.
Bu yanlış politika ne zamana kadar devam edecek?
Başta Kerkük olmak üzere Kürdistan’dan koparılmış toprakların kaderi Irak merkezi hükümetlerin paşa gönlüne bırakılmayacak kadar çözülmesi acil bir meseledir. Bu iş “bize söz verdiler” ile izah edilecek bir mesele değildir. Irak Arapları hiçbir zaman Kürdistan’dan koparılan toprakları Kürdlere kendi rızalariyla terketmeyecekleri Saddam sonrası gelen hükümetlerin izledikleri politikalarla açık ve net olarak ortaya çıkmıştır. Bunun anlaşılmayacak bir yanı yok. Kürdlerle Arapların, Türklerin, Farisilerin ortak bir gelecekleri yok. Bunlar ezeli düşmanlardır. Her ne kadar Kürdler “kardeşlik,” “ortak yaşam” diye tutursada Arabın, Türkün, Farisinin Kürdleri kardeş olarak kabul görmeleri mümkün görünmüyor. Kürdler bunu ne zaman anlayacak?
Güney Kürd siyasal önderliğin dün yaptığı hatayı tekrarlama lüksü yoktur. Defalarca başta Kerkük olmak üzere Kürdistan’dan koparılan toprakların kurtarılması şansı varken KDP-YNK arasındaki basit parti hesapları bunu önledi. Bugünde aralarındaki basit hesaplar milli sorunların önünde bir handikap olarak durmaktadır. Hala iki başlılık aşılmış değildir. Kürd milletinin en büyük handikaplarından biridir. Umalım Irak merkezi hükümetin son seferberlik girişimi Kürdlere bu handikabı aşma yönünde bir mesaj vermeye vesile olsun.
Kürd siyasal önderliğin; “sorunların diyalog ile çözülmesine yönelik verilen sözlerin” ile bilinen o “kardeşlik” teranesini dile getirdiği görüldü. Sahi Irak merkezi hükümeti seferberlik haline getirdiği askerlerine dur emri vermesi “sorunların diyalog ile çözülmesi” anlayışından mı kaynaklanıyor? Kuşkusuz sebeb bu değildir.
Yaptıkları bir girişimdi. Tepki görmeselerdi Kürdistan’ın tamamını işgal edecekleri, taş üstünde taş bırakmayacakları kesindi. Fakat Kürd ve ABD’nin sert uyarısı şu an bunu sadece ertelemiş durumda. Yarın buldukları ilk fırsatta bu amaçlarını yerine getirmeye çalışacakları kesindir.
Kuşkusuz Kürd siyasal önderliğin seferberlik halindeki Irak işgal güçlerine karşı tutumu yerindeydi. Fakat yeterli değildi. Fırsat bu fırsat Bağdat’ta kadar onları kovaliyabilirlerdi. Kürdistan’dan koparılan topraklar kurtarılabilinirdi. Bağımsızlık gündeme taşınabilirdi. Buna güçleri yettiği gibi uluslararası koşullarda buna müsaitti.
Bir dostumla konu üstünde fikir cimnastiği yaparken keşke Kürdlerle Araplar savaşsada bağımsızlık gündeme gelse dediğimde, dostum sende biliyorsun ki, mevcut koşullarda savaş çıkmaz ve bağımsızlıkta geleceğe havale edilmiş boynu bükük bir yetim olarak kalır dedi. Ve ekledi. Dikkat edersen konuya ilişkin kim konuşusursa, kim tuşlara dokunursa söyledikleri klasik bir cümle var: “Kürdler, bağımsız bir ulus devlet talebinde bulunmuyor.“
Bu yaklaşımın çözümsüzlüğü derinleştirmekten başka bir işe yaramadığı geçmiş tecrübelerden anlaşılmasına rağmen bu görüşün dile getirilmesi geçmişten bugüne süren Kürdleri bir millet olarak yok saymaktan kaynaklanmaktadır. Bu aşılmadığı sürece Kürd-Kürdistan sorununun çözümü mümkün değildir.
Bu anlayış Arap, Farisi ve Türk egemenlik sistemin resmi görüşünden kaynaklanmaktadır.
Sömürgeci sistemin resmi görüşünü aşmayan tüm çevre ve bireylerin niyetlerinin ötesinde savundukları bu yaklaşım sistemin resmi görüşünün izdüşümüdür.
Kürdistan sorununu sömürgeci sistemin iç sorunu olarak savunan Kürd, Türk ve diğerleri bu zemindedir.
Savundukları Kürdlerin millet olmadan doğan haklarının çok gerisindedir.
Sorunu dil-diş meselesine indirgenmesidir.
Oysa Kürdistan sorunu ülke, millet, iktidar ve bağımsızlık sorunudur.
Diğer bir anlatımla yaygın olarak dile getirilen “bağımsız bir ulus devlet,“ kurma sorunudur.
Kürdlerin mücadelesi bunun içindir.
Bu mücadele kimi Kürd siyasal çevrelerin sulandırması ile karşı karşıya gelsede Kürdistan halkının talebi bağımsız devlettir.
Bunun en bariz örneği 2005 yılında Kürdistan’ın Güneyinde halkın %98’inin referandum sandığına yansıyan iradesidir.
Ezen-ezilen millet koşullarında referandum yoluyla halkın eğilimini açığa kavuşmasının sağlanması çokça baş vurulan bir yöntem oldu.
Kürdistan’nın Güneyi‘nde halkın yüksek bir oranla irade beyanında bulunması dünyada örneği yoktur.
Daha düşük tercihlerin bağımsız devlet çıkarıldığı dünyamızda Kürd milletinin bu kadar yüksek irade beyanına karşın bağımsızlık ilan etmemesinin nedeni bölge ve dünya devletlerin engeline takıldıklarıdır. Yanısıra Kürd siyasal önderliğin buna boyun eğişidir.
Yoksa bu durum “Kürtler, bağımsız bir ulus devlet talebinde bulunmuyor,“ ile izah edilemez.
Bu iddiada bulunanlar sorun cahili değilseler, sömürgeci sistem adına bir şeyler kotarma peşinde koştuklarına kuşku yoktur.
Bu iddia sahiplerinin elindeki veri nedir?
Bir referandum mu yapıldı?
Referandum yapıldı da, Kürdistan halkı bağımsızlığı ret mı etti?
Bunların hiçbirisi olmadığına göre geriye sistemin çıkarını savunan çevre ve bireylerin ortaya saçtıkları bilgi kirliliğinden başka bir şey değildir.
Kürdistan sorununun çözümü Kürd milletinin kendi kendisini yönetmesi meselesidir.
Bunun kansız yolu Kürdistan halkının önüne referandum sandığının konulmasıdır.
Bunun önceli demokratik bir ortamın sağlanması, tüm Kürd örgütlerine yasal örgütlenme ve propaganda edebilme koşullarının sağlanmasıdır.
Kürdistan sorununun kansız çözümü isteniliyorsa tutulması gereken yol budur.
Bunun dışında tutulacak her yol sorunu daha da çözümsüzlüğe sürükler.
Kürdler her ne kadar “kardeşlik,“ “ortak yaşam“ dese de Türk, Arap ve Farisiler buldukları ilk fırsatta yapacakları ilk iş Kürdleri katletmektir.
Bu bilinmesine karşın Kürd siyasal önderliği ne zamana kadar kendini kandıracaktır?
02 Aralık 2012