Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 7 October 2012

Dünyanın her yerinde "yeni" diye atfedilen, merkezsiz, akışkan ve kişiselleştirilebilir iletişim teknolojileri muhaliflerin elinde kendi söylemlerini üretmek üzere işlevselleştiriliyor. Bu, elbette demek değil ki, twitter, facebook, bloglar ya da bilgisayarlaşmış cep telefonları gibi teknolojiler olduğu sürece ifade özgürlüğü, demokrasi ve eşitlik sağlanabilecek. Çünkü aynı teknolojiler iktidarlar tarafından gözetleniyor, filtreleniyor ya da iktidarın söylemini yeniden üretmek için de kullanılıyor. Kaldı ki, direniş, demokratik hakların kazanılması ya da toplumsal eşitlik talebi veya oluşumu teknolojiler sayesinde değil, teknolojileri amaçları için kullanan insanlar sayesinde gelişir, oluşur. Böyle bakıldığında bu mobil ve dijital teknolojilerin getirdiği yenilik ya da değişim, sıradan kişilerin kitlesel ya da kamusal mesaj ve söylem üretebilir ve hızla bu mesajı yaygınlaştırabilir hale gelmeleri.



Başka bir deyişle, sosyal medya, interaktif iletişimi mümkün kılan internet teknolojisi ya da vücudumuzun ve gündelik hayat pratiklerimizin ayrılmaz parçası haline gelen cep telefonu teknolojilerine "yeni" olma sıfatı veren, tarihsel olarak en yeni olmaları ya da sıkça romantize edildiği gibi sonsuz ve sınırsız alternatif söylem üretebilme imkânları yaratmaları değil, sıradan mahremi kamusal ve çok kişinin ulaşabildiği kamusal haline getirebilme imkânı. Bu teknolojiler kimin kullanımında ise onların söylemlerine ve mücadelelerine eklemlenebilirler. Bu özellik de, söz konusu teknolojilerin akışkan nitelik kazanmasını sağlar; tıpkı bir sıvının içine girdiği kabın biçimine uyum sağlaması gibi teknolojiler de kullanıcıların arzu, istek, eğilim, ihtiyaç ve onların yaşadıkları toplumsal, ekonomik, kültürel ve fiziksek koşullara uyumlanabilirler.

Bu bağlamda bakıldığında, Türkiye'de muhaliflerin hem kendi söylemlerini üretmek üzere kullandıkları hem de aktivitelerinin ve mesajlarının gözetlendiği bir iletişim ortamı sunuyor, dijital iletişim teknolojileri. Türkiye muhalif gruplarından benim araştırma konusu ettiğim Kürt gençleri de, yaygın iletişim ortamlarında kendi kimlik temsillerinin kendi arzu ettikleri biçimde olamaması eksikliğini gerek twitter gruplarıyla, gerek online sözlüklerle, facebook gruplarıyla, e-dergiler ve cep telefonunun ürettiği hazneleme aygıtlarıyla telafi etmeye çabalıyor ve bu teknolojileri oldukça etkin kullanıyorlar. Niceliksel olarak nüfus ve dijital iletişim teknolojilerini kullanma oranlarına baktığımızda ortaya çıkmayan bu etkin kullanım örneği, niteliksel olarak Kürt gençlerinin örnekse cep telefonunu, interneti ve sosyal medyayı nasıl kültürel mücadelelerine eklemlediğine baktığımızda hemen ortaya çıkıyor.



Örneğin, 2008'li yılların başlarında kurulan Kürt 2.0 sosyal medya grubu kısa zamanda online bir cemaat oluşturmuş ve başat olarak mizah dilini ve kahkahanın ürettiği muhalefeti kendine şiar edinmiş bir söylem üretme mekanizması gibi çalışmaya başlamıştır. Bu grupların filtreleme ya da Ayyıldız gibi hacker gruplarının müdahaleleriyle yok edilmesinin hemen ardından yine aynı ya da benzer kişiler Kürt 2.0'ın sürümünü arttırarak, örneğin Kürt 2.1, Kürt 2.2 olarak aktivitelerini devam ettirebilmişlerdir. Bu grupları sadece Kürt 2.0, 2.1, 2.2 olarak değil aynı zamanda Tolaz, Ajans Amed gibi yine amatör kullanıcıların ürettikleri Kürt gençlerinin yeni bir söylem üretmek için tasarladıkları online kolektifleri de ekleyebiliriz.



Tüm bunlarla ortaya çıkanın da, yeni bir kamusal alan ve kamusal kimlik hayali olduğunu söylemek mümkün olabilir. Bu kamusal alanda tartışılan, konu edilen ve hayali kurulan Kürt genç kimliğinin ne olduğuna baktığımızda da, kendine güvenli, sorunlarıyla hüzün ve melankoli ile değil mizahla yüzleşen ve bu sorunları kahkahanın kuvvetiyle temsil etmeye çalışan, doktrinel kimlik tasavvurlarının dışında bir iddia sunan, modern bir muhalefet etme biçimi üreten bir deneyim gibi görebilmek mümkün. En azından bu grupların iddiası budur. Haberi yapılmayanın haberini yapmak, lafı edilmeyenin lafını etmek, Kürtlerin medya temsillerinde sıkça gördüğümüz önyargıların, kanıksanmış dilin ve söylemin iç çelişkilerini ortaya çıkaran mizah üretmek ve kullanıcıların aynı zamanda mesaj üreticisi oldukları bu ortamda kolektif bir özgüven sağlamak, modern bir dil üreterek kendi temsillerini üretmek olduğunu söyleyebiliriz.



Öte yandan, bu denli kamusal söylem üretmekle ilişkilenmeyen ancak kullanıcıların kendi çevrelerinde başka bir dil deneyimi üretmeyi amaçlayan başka ilgi çekici örnekler de mevcut. 2011 yılında Diyarbakır ve İstanbul'da genç Kürt cep telefonu kullanıcılarıyla yaptığım araştırmada gözlemlediğim ve dünya literatüründe benzeri bulunmayan bu kolektif tekno-toplumsal deneyim, temel olarak ana dillerine yabancı olan ancak gurbetinde kaldıkları ana dillerini gündelik hayat teknolojisi olarak bedenlerinin bir parçası haline gelmiş cep telefonları ile pratik etmek ile örülüyordu. Yazılı bir dil olarak kurumsallaşmamış Zazaca konuşmayı arzu eden, annelerinin dilini gündelik hayat dilleri haline getirmeye çalışan bu gençler, kendi aralarındaki SMS iletilerini çokça vakit almasına ve tam olarak neyi nasıl yazacaklarını bilememelerine rağmen Zazaca yazmaya çalışıyorlar ve bunu da kendi kültürel kimliklerine sahip çıkma, sorumluluklarını yerine getirme deneyimi olarak anlatıyorlardı. Oysa dünya literatürü, SMS gibi kısa gündelik koordinasyon biçimlerinin temel olarak en hızlı ve ekonomik iletişim biçimi olduğu için kullanılageldiğini anlatır. Kürt gençlerinin elinde aynı teknoloji bambaşka bir anlama ve kültürel ve kültürel olduğu kadar da politik bir değere kavuşuyordu. Zazaca mesaj atmak zordu ama gerekliydi.



Tüm bunlar ışığında, dijital ve mobil iletişim teknolojilerinin diğer muhalifler gibi Kürtlerin özellikle Kürt gençlerinin elinde yeni bir modern muhalefet etme ve kültürel kimlik oluşturma mücadelesinin parçası olduğunu söylemek mümkün. Öte yandan bu mücadelenin gözetlendiğini, gerektiği anda suça delil oluşturabildiğini, dolayısıyla iktidar alanının dışında kalamadığını da eklemek gerekir.



*Dr. Burçe Çelik, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi



* Bu yazı Güncel Hukuk Dergisi'nin Ekim 2012 sayısında yayınlanmıştır.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.