Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 4 September 2012

İbne!

“R. A’ya... Ve sadece farklı cinsel tercihleri olduğu için hayatın kara lekesi gibi görünüp en kısa zamanda kanlarıyla toplumun namussuzluğunu temizleyen tüm çocuklara. Elimden yazmaktan başka bir şey gelmemesinin verdiği hüzün ve utançla!”

Adım İbrahim... Daha 17 yaşındaki bedeniyle yerde kanlı ince ve uzun bir fidan gibi yatan benim! Ölüm o kadar daR.A. korkunç bir şey değilmiş. Boyut değiştiriyorsunuz sadece… Handiyse hayatın devamı. Çünkü hepinizi görebiliyorum. İşin en güzel yanı da sizlerin beni görememesi… İşte aradığım tam da buydu aslında! Nihayet gözlerinizden uzak bir köşe buldum kendime. Bıkmıştım çünkü gölge gibi yaşamaya çalışmaktan. Bıkmıştım kendimi sır gibi taşımaktan. Henüz çok gençtim nerden bilebilirdim ki, kainatta ilk ifşa “sır” yüzünden var oldu. Ben zannettim ki saklarsam biraz daha yaşayabilirim… Oysa aranızdan ayrılmanın bu kadar keyifli olduğunu bilseydim, köy meydanında bağırarak söylerdim ne kadar kaba, katı ve, kötü olduğunuzu cümle tabiat, in, cin, tanrı görebilsin diye! Yani sırrımı sizi ifşa etmek için kullanırdım. Gel gör ki henüz çok gençtim! Ve içimde rengarenk uçuşan kelebek kanatlı düşlerimle sizin kaba dünyanızdan çok uzak!

Tam hatırlamıyorum ama sanırım daha beş yaşındaydım, nenemle anam mutfakta odayı hazırlıksız doldurmuş misafirlere, kan ter içinde yemek hazırlamaya çalışırken , elime tutuşturulmuş tandır ekmek üzeri salçaya bulaşmış sümüğümle anamın eteğini çekiştirip ağlıyordum. Anamın benimle ilgilenebilecek hali yoktu her zamanki gibi. Altı kayın, kayınbaba ve neneme hizmetçi olmak için getirilmişti o eve. Gün içerisinde sağlıklı bir katırın bile koşulamayacağı kadar ağır işlere koşulduğu halde sesini duyan olmazdı. Her sene bir çocuk mümkünse erkek evlat doğurmak zorunda olduğu için hep gebeydi. Mutfakta nenemin gittikçe asabileşen emirlerine uyum sağlamaya çalışırken kan-ter içinde, dedemin kudurmuş öfkesi ile içeri girdiğini hatırlıyorum. Sonradan anama sorduğumda çok şaşırmıştı hatırladığıma ama böylece dedemin ocağın üzerinde pişen yemeği tekmeyle devirip nenemin saçına yapışmasının nedenini de öğrenmiş oldum. Yemek yetişmemişti misafirlerin hızına. Dedem yerde nenemim karnına tekmeler savururken ben anamın eteğine yapışıp avazım çıktığı kadar bağırarak ağlıyordum. Nereden bilebilirdim ki asıl kıyamet babam mutfağa gelince kopacak. Babam aynı dedem gibi ağzından köpükler saçarak anamı yere yatırdı. Ve ağzına, yüzüne, gebe karnına, her yerine tekmeler savurarak küfür etmeye başladı. Yorulana kadar anamla nenemi dövdüler. Tam emin değilim ama sanırım erkekliğin korkunç bir şey olduğuna ve asla erkek olmayacağıma dair aldığım ilk karar o güne rastlar. Olaydan çok kısa bir süre sonra nenemi kaybettik. Bana hastalandı dediler ama ben bu gün bile (ki bilirsiniz ölüler asla yalan söylemez) nenemin yediği o dayak yüzünden öldüğünü düşünürüm hep. Çünkü o günden sonra yattığı yataktan hiç çıkmadı.

Sadece dedem ve babam olsa idare ederdim belki, çevremdeki tüm erkekler aynıydı. Hele bir amcam vardı ki, eğer erkek olmak benim yetiştiğim ortamda canavar olmakla eş anlamlıysa hiç düşünmeden ona canavarların başı diyebilirdiniz. Korkunç bir adamdı! Eve hep geç ve alkollü gelir, yengemi döver söver, çocuklarını döver, mahallede herkes ondan uzak durur çünkü öfkesinin pisliği her an mutlaka birilerinin üzerine bulaşırdı. Hafta sonları bizi arabasına doldurur bir su kenarına götürür, orda yeğenlerimle bizi güreştirir, elimize silah verip atış yapmamamızı ister, ben her serfinde korkup ağladığımda ve güreşte yenildiğimde de enseme bir tokat vurup “kime çektin sen lan! Karı gibisin! Korkak sünepe seni. Vur lan yeğenine, dövüş! İbne mi olacaksın başıma! ” diye küfür ederek aşağılardı. İbne ne demekti bilmezdim ama onun söyleme tarzına baktığımda kötü bir şey olduğu ayan beyan ortadaydı. Ben daha çok yengelerimle ve annemle vakit geçirmeyi severdim. Onların o ezilmiş ve aşağılanmış dünyasına merhametle beraber elimden bir şey gelememenin acısı ve onlara zulmedenlerin hemcinsi olmanın utancıyla müthiş bir yakınlık hissederdim. Anneme yardım eder, kardeşlerimle ilgilenir, babam onu dövdüğünde onunla beraber ağlardım. Hatta birkaç kez bu yüzden babamdan dayak yemişliğim vardır. Aynı amcam gibi bana “erkek olacaksın bir de şu haline bak. Karı gibi ağlıyorsun! Yıkıl karşımdan ibne!” diye bağırırdı. Karı annemdi, yengelerimdi, nenemdi. Hepsi de onlardan çok çok iyiydi. Bu anlamda karı olmanın neresi kötü diye geçirirdim içimden! Onu anladık da peki ya bu ibne neydi? Anama sorsam söyler miydi? Anam hiçbir konuda hiçbir fikir beyan etmez ki. Yengem peki? Belli ki bu ibne korkunç bir şey bilse bile amcamın korkusundan söyleyemez. Bunları düşünürken yengem yanıma gelip başımı okşayarak bakkala gitmem gerektiğini söyledi. Bakkal evin bitişiğinde arada sadece iki ev var ama buna rağmen kadınların orya gitmesi yasak! Kadınlara avlu sınırının dışı, kapının önü bile çoğu zaman yasak.

Bakkaliyeyi işleten hepimize yazın Kur’an kursu veren Hacı Bışar. Elinde kızılcık sopasıyla oturur dükkanın önüne mahallenin tüm çocuklarını da karşısına dizer, tek hata yaptığımızda o kızılcık sopası “şaakkk! ”diye inerdi çocuk tenimize. O yüzden oldum olası Hacı Bışar’ın dükkanına gitmekten hoşlanmam. Bunları düşünerek yöneldim dükkana. İlginçtir Hacı Bışar bu sefer dükkanın önünde yoktu. İçeri girdim tezgahın arkasında kucağına sekiz on yaşlarında yan komşunun kızını oturtmuş, çocuğun eline şeker vermiş eli kızın eteğinin altında beni görünce önce irkildi, sonra da hiçbir şey olmamış gibi alışılmadık bir tavırla yanına çağırdı. Bir şekerde benim elime tutuşturup öbür dizine oturttu ve sevmeye başladı. Daha önce onu hiç böyle görmemiştim. Bir tuhaflık olduğunu düşündüm ama şekerin tadı öyle güzeldi ki kucağından inmedik ikimizde. Bu sonraları alışkanlığa dönüştü. Canım ne zaman şeker isterse Hacı Bışar’a gidiyordum. O da beni dizine oturtup seviyordu. Ta ki bir gün dükkanın arkasında ki depoda, canımı fena halde yakıncaya kadar. Bana ne olduğunu bilmiyordum ama kötü bir şey olduğundan emindim. Çünkü canım yanıyordu ve pantolonumun arkası kan içindeydi . Bir şeyden daha emindim Hacı Bışar’ın dediği gibi bundan birilerine bahsedersem beni öldüreceklerinden!

Artık her şey farklıydı. İçime kapanmıştım. Dış dünyayla ilişkim tamamen kesilmişti. Evde o kadar fazla çocuk vardı ki kimse beni fark edecek durumda değildi. Yıllar Haci Bışar ve ev arasında böylece akıp gitti. Her seferinde O’nun tembihlediği gibi kimseye hiçbir şey söylemeden gizlice dükkana gidiyordum. Depoda ki yerimi tanıyordum artık. Şeker yerine para bile alıyordum üstelik. 15 yaşına girdiğim gün Hacı Bışar’ın evinden göğe yükselen feryatla uyandım. Ölmüştü! Büyülenmiş gibi evine doğru yürüdüm. Kadınlar feryat ederek başında saçlarını yoluyorlardı. Odanın ortasında öylece upuzun uzanmış bembeyaz bir çarşafa sarılmış ve çarşafın üzerinde tam göğsüne gelen yere bir bıçak konulmuştu. Gözlerimi kapattım! O bıçağı alıp cesedine defalarca sapladığımı hayal ettim! Pis pörsümüş cesedine defalarca defalarca…

Kurtulduğumu düşünüyordum. Yanılmışım. Kısa bir süre sonra kendimdeki değişiklikleri farketmeye başladım. Sadece ben değil annem ve yengelerimde farklılığımın farkındaydılar. Ama kimse cesaret edip konuşmuyordu. Bir kaç kez tehdit yollu “keserler, öldürürler seni! ” gibi laflar mırıldansa da annem, sanırım en çabuk o kabullendi durumu. Aramızdaki sevgiden olsa gerek yada analığın o muhteşem merhamet ve şefkatinden. Anamı hep olağanüstü bir sevgiyle sevdim.

İlk aşkım yan komşumuzun düğününe Almanya’dan gelen kara gözlü çocuktu. Tanrım ne acı çektim onun için. Hiç bir zaman haberi olmadı. Ne onun ne de aşkı sadece iki ayrı cins arasında yaşanılan bir şeymiş gibi kabul eden sizlerin.

Almanya’nın asla ulaşamayacağım bir ülke ve düş olduğunu kabullendikten ve kara gözlüyü yüreğime gömdükten sonra fena halde savruldum. Düşlerime uzaklar girmişti bir kere. Bu küçücük yerde sıkışıp kalmayacaktım. Kaçmam için para lazımdı. Benim bir sırım vardı, benimle beraber olan herkese bulaşan sırrım! Kimler yoktu ki aralarında, koca koca pala bıyıklı adamlar, parmakla gösterilen efendilikleriyle nam salmış aile babaları, yakın akrabalarım, kerli ferli adamlar, kasabanın ileri gelen eşrafları, kenti yöneten saygın(! ) bürokratlar… Nasılsa sırdı!.. Bazen gün içinde olmadık yerde göz göze gelirdik tesadüfen. Karılarını kolunda çocuklarının ellerini tutmuş, pos bıyıklarını erkekliğinin simgesi olarak önemli şeylerin altını çizmek lüzumunda hisseder gibi koca burunlarının altında kara bir çizgi gibi taşıyan, göğüslerini her daim şişirerek yürüyen, koca koca adamların, komik olan beni gördüklerinde içerisine düştükleri durum ve beden dilleriydi! Gözlerini benden hızla kaçırmaya çalışır. Beden dillerinde korkunç bir huzursuzluk baş gösterir, Acemi bir telaşla her şeyi devirip dökerlerdi. Çoğu zaman kahkahalarla gülmek istesem de bu duruma oradan kendileri gibi hızla uzaklaşmayı tercih ederdim ben de. Hep şunu düşünmüşümdür ben ibneysem onlar neydi? Aranızda bu sorunun cevabını bilen var mı?

Yetmedi gücüm gitmeye! Kaçamadım. Belki nereye kaçarsam kaçayım her yerin bizim köy olduğunu bildiğimden. Belki dünyanın farklı kimlikler için yeterince büyük olmadığını düşündüğümden, belki farklı olmanın getirdiği o inanılmaz ürkeklikten şimdi bile bilemiyorum ama kaçamadım. Ve bu sona hızla yaklaştım…

Şimdi yerde kanlı upuzun yatan benim! Önce amcam sıktı kurşunu ama sanırım babamın sıktıklarıyla öldüm. Annemi düşündüm ölürken, yeterince acı çekmişti oysa bir kez daha belki de çektiği acıların toplamı kadar acı çekeceğini. Sonra sırrımı ifşa edenleri. Eminim kendilerinin ifşa olacağından korkup beni ele vermişlerdi. Babamla amcamın katilim olmasına sevindim. Çünkü ikisini de hayatım boyunca hiç sevememiştim. Onlar gibi olmaktansa ölmek tercihimdi!

Şimdi bu benim boylu boyunca yerde yatan 17 yaşındaki bedenim ve akan kanım sizlerin namusunu temizleyecek… Asla olmayan ve anlamını bile bilmediğiniz namusunuzu! Neydi namus, kendime ait bir organı nasıl kullanacağımı sizden öğrenmek mi? Sizin belirlediğiniz kurallar çerçevesinde çizilmiş bir seks yaşamı mı? İçinde her türlü ahlaksızlığın gizli saklı döndüğü yuvalar kurmak mı? Cinsel tercihimi bile bile sadece gizlemek için evlenip, üstüne üstlük bir de yüzüme şöyle pos bir bıyık salıp, sizler gibi el altından tercihimi yaşamak mı? Sadece kendi tercihimi yaşadığım için hasta olduğuma inanılması mı? Ben şimdi öldüm! Gitti mi toplumunuzun üzerinizde ki leke? Kurtuldu mu aile şerefiniz? Ne şeref ne namusmuş ki bu kardeşim, benim organımın içine saklanmış! Bilseydim hepsini benim kanım temizleyecek çok önceden akıtırdım! Rahat mısınız? Mutlu musunuz şimdi? Bakın ben artık yokum! En azından siz bir daha beni göremeyeceksiniz! Oysa ben sizi sonsuza kadar açık duracak ölü göz bebeklerimle izleyeceğim! Üstelik artık ibnenin ne demek olduğunu biliyorum? İbne; kendisinin öğretilenden başka bir yaşamın var olmadığına inanan ve bunun dışında bir yaşamla karşılaştığında onu yok etmeyi erdem sayan herkes!.. Hepiniz!

Kejê Bêmal
http://www.agendakurd.com/index.php?option=com_content&view=article&id=1061%3Abne&catid=67%3Akeje-bemal&Itemid=134%E2%80%9CR

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.