Müzakere içinde oyun |
Ahmet Yaman |
Cuma, 22 Haziran 2012 20:59 |
Ahmet Yaman - Savaşan güçler arasında yürütülen müzakere dönemleri çok hassas dönemlerdir. Kendilerini adil bir barış yerine, kesin zafere hazırlamış olan ordular; hedeflerine varmak için müzakere anında bile her türlü hile ve tuzakları kullanarak karşıtlarını hezimete uğratmaya çalışırlar. Bu durumlarda en çok etik ve ahlak kuralları ayaklar altına alınır, verilen sözler ve vaatler unutulur, her türlü hile ve tuzak mübah görülür. Roma İmparatorluğunun zalim generali, L Aemilius Regillus; kuşatığı Fokaia’yı ( İzmir yakınlarında Foça) ele geçiremiyeceğini anlayınca; hileye başvurdu. Fokaialıları kardeş halk olarak ilan ederek, teslim olmaları halinde mal ve canlarına dokunulmayacağı sözünü verdi. Generalin sözlerini duyan ve Romalılarla kardeş olacaklarına, kardeşlik içinde yaşayacaklarına inanan Fokaialılar teslim olarak; şehrin anahtarlarını L Aemilius Regillus’a teslim etiler. Orduları şehre girdikten sonra verdiği sözeri tutmayan L Aemillus Regillus, halkı kılıçtan geçirterek, şehri yağmalatı. Şimdi Romalılarla; Türklerin ne alakası var! Diyeceksiniz. Doğrusunu sorarsanız; Doğu Roma İmparatorluğunun; hukuki sosyal ve siyasal kalıntıları üzerine kurulan Osmanlı İmparatorluğu ve ondan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti hiç bir zaman, Roma ile olan siyasal ve hukuksal bağlarını koparmadı. Günümüzde bile Roma’nın etkilerini, görmek mümkündür. Bu konuyu başka bir yazıya bırakarak Türk tarihinden bir örnek verelim. 1571 yılında; Lala Mustafa Paşa komutasında 100 000 kişilik bir Osmanlı ordusu Kıbrıs’a girdi. Lefkoşe’yi fethetti. Küçücük bir sahil şehri olan Farmagusta (Magosa) 4 aylık bir kuşatmaya karşı teslim olmamış ve direniyordu. Lala Mustafa Paşa sinsi bir hile yaparak şehrin komutanı Marcantonıo Bragdoino’yu barış yapmak için görüşmeye çağırdı. Bu çağrı üzerine Osmanlı Paşasının çadırına gelen M. Bragdino; suçlanarak tutuklandı heyeteki adamları ödürüldü. Kendisininde burnu ve kulakları kesildi ve günlerce sırtına binilerek; eşek muameslesi yapıldı, sonunda derisi yüzülerek öldürüldu.[1]
Günümüzde Kürtlerle; Türkler arasında arsanında yapılacak barıştan söz ediliyor. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ve AK Parti hükümeti geçmişte kapalı kapılar ardında PKK yaptığı müzakereleri gündemin uzağında tutabilmek için barış ve müzakere kelimelerini hiç telefuz etmeden; PKK’nin koşulsuz silah bırakmasını talep ediyor. Barış ve müzakere gündeme geldiği için aldatmaca, hile ve tuzakların da siyasetin içine karıştılacağı açıktır. Türkiye Cumhuriyeti ve AK Parti yetkilileri; 1923’te Lozan’da, Kürtlerin başına örülen çorabın bir benzerini yendiden örebilmek için büyük bir çaba içerisindedir. Onun içinde; tüm kurumlarını ve yetenekli uzmanlarını ortaya çıkararak; Kürtlerin, yanlışlık, dağınıklıklık ve deneyimsizliklerinden, yararlanmaya çalışacaktır elbette. Türkiye Cumhuriyeti; Kürtleri yanıltma ve onlara hayin tuzaklar kurma konusunda tarihsel deneyimlere ve on binlerce Kürt ve Kürt olmayan kadroya sahiptir. Bu kadrolar; en değme tiyatroculara taş çıkartabilecek özeliktedirler. Kitlelerin duygularını sömürebilmek için hiç beklenmiyen bir anda hüngür hüngür ağlayabilecek ve bir kaç dakika sonra da kendilerini izleyen toplulukları katıla katıla güldürebilecek yetenektedirler. Şimdi Kürtler tarafından sevilen ve hatta bazı Kürt yazarları tarafından;Türklerin vicdanı olarak değerlendirilen, Bülent Arınç’ın durumuna bakalım; asıl mesleği avukatlık olan Bülent Arınç bir kaç gün önce ‘’PKK’nin silah bırakması halinde; A. Öcalan’a ev hapsi konusu düşünülebilinir’’ diye bir açıklama yaparak; PKK’li taraftar ve sempatizan kitleler arasında yumşama ve iyimserlik rüzgarları estirdi. Aynı Bülent Arınç; daha sonra yaptığı başka bir açıklama’da; ‘’ev hapsinde gözetimin, ağır muhabet cezası alanlar için geçerli olmadığını ve A. Öcalan’ın bundan yararlanamıyacağını açıkladı.’’ Şimdi soralım; ömrünün yarısından çoğunu avukatlık yaparak geçiren B. Arınç ağırlaştırılmış muhabet cezası alanların; ev hapsinde tutulmasının mümkün olmadığını bilmiyormuydu? İlk açıklamasını bilmeden mi yaptı? Bana kalısra hayır. Bülent Arınç ilk açıklamayı yaparak Kürtler arasında siyasal dengelerin ne kadar kırılgan olup olmadığını kontrol etti. Bir ölçüde amacına vardıktan sonra da ikinci açıklamasını yaparak meselenin üzerini kapattı. Ömrünün büyük bir bölümünü avukatlık yaparak geçiren, TMBB başkanlık yapan B. Arınç; A. Öcalan’a ev hapsi meselesini gündeme sokarak; Kürtler arasında AK Parti hükümetine karşı güven ve iyimserlik rüzgarları estirdi ve nihayet bazı Kürt siyasetçileri, B. Arınç’ın bu sözlerine inanarak farklı açıklamalarda bulundular ve yapay bir çelişkinin açığa çıkmasını sağladılar. Yukarıda müzakere dönemlerinin hasas olduğunu ve Türk devletinin örgütlü, tecrübeli ve donanımlı olduğunu belirtim. Kürtler ise deneysiz, iyimser ve neredeyse her kafadan bir ses çıkıyormuş misali; dağınıktırlar. Türk devlet yetkililerinin hile ve tuzaklar kurarak; Kürt güçleri arasında nifak çıkarma maharetleri de bunlara eklenirse; olabilecek müzakerelerden Kürtler için hayırlı bir sonuç çıkmayacağıda ortadadır. Hayırlı sonuçlara ulaşabilmek isteyen Kürtler; ayrı durdukları halde, ortak vurabilme sanaatını öğrendikleri zaman; hak, adalet ve özgürlüğe giden yollarda güvenle yürüyebilirler. 22 Haziran 2012 Ahmet Yaman [1]: Bu konuda daha geniş bilgi edinmek isteyenler ünlü tarihçi Andrew Wheatcroft’un Infidels. A History of the Conflict between Christendom and İslam adlı kitabına bakabilirler. |