Vurulduk
...Mart ayı şehitler ayıdır. Hüseyin Şen, 21/22 Mart 1979 gecesi Selimiye kışlasında işkencede şehit edildi. Onun şahsında tüm Kürdistan şehitlerinin anısına Berwarto/Hasan H. YILDIRIM'ın “İkimizde Sevmiştik Onu” Roman çalışmasında bu konuya ilişkin bölümü siz okuyucularımıza sunuyoruz. Saygılarımızla...Newkud Çalışanları... Vurulduk Bahar geldimi dağlarına memleketimin; birin de kar erir çağıldayarak taşlarda, birinde de kardelenler boy verir, mukades toprağında.Bahar bir sevdadır ki; Murad suyunda coşar, Abdurahman Paşa köprüsüne vardı mı susar, coşmaz gayri, dağları ardında bırakmıştır, suskundur, dargındır...Ovada akar, dolanır gider. Küskündür Murad; çok badirelerden geçmiştir, tanıktır, çok görmüş çok geçirmiştir ama, kabullenmez bir türlü, kabullenmez esareti aktığı topraklarda ve o esarette yaşanan ihaneti.Aduhramanpaşa köprüsünden sıyrılarak, kaçar gibidir. Kimbilir, belki de dargınlığı; Kasım'ın ihanetinedir, bir türlü kabullenmeyişindendir ki; Şeyh Seid, o köprüde yakalandığı gün o; bulanık, kıpkırmızı kan renginde akmıştı. İhanet, bir kez daha vurmuştu Kürdistan'i umuda. <O; durgunlaşmış, sessizliğe börünmüş, coşkusunu ağıda dönüştürmüştü.Murad'ın, köprü altından kaçarcasına hızlı akışı, belki de bundandır.Baharla, bu kızgınlık ve hırçınlık; Şerafedin dağlarının kar suyuyla beslenir, berraklaşır, yükselir, bir kısrak koşusunda akar gözden kaybolur...Yemyeşil çayırlardan geçer, renga renk çiçeklerle buluşur. Hasret doludur, o hasretle Karasuyu'na kavuşur.Gördüklerini ona anlatır, derdini onunla paylaşır, şarkılarda dile gelir.O, sadece Şeyh Seid'in yakalanmasına şahit olmamıştır... Çok yiğit görmüş, çok olaya tanıklık yapmıştır.Onlardan biri de az ötede, Alpaslan Devlet Üretme Çiftliği'ndeki kurşun seslerine kulak babartığı gündür.Kabullenememiştir o gün olup biteni. Murad, murad vermemiştir o gün. Sessiz sessiz akmıştı ağlarcasına, öfkesini bağrında saklı tutarak akmıştır.Şarkılar, ağıda dönüşmüştür o gün.Esir ülkeyi kabullenmiyenlerin şarkısıdır dinlediğimiz. Her dinlediğimizde, Murad'a yakarışımız bundandır.Onlar ki; murad almamış bir ülkeyi hep düşüne durdular, onun kavgasında vuruldular... Onların sevdası sevdamız, anıları hep geleceğe umud olarak kalacaktır.Murad, o gün kurşun sesleriyle akıp gitmiş, inim inim inlemişti.Dergo, Murd'ın ismini her anımsadığında, Hüseyni anar.O da; Muradı tanık bilir, onun tanıklığında dile getirir.1979 Ocak ayının sonuydu. Soğuk bir kış günüydü. Merkez Komitesi toplantısı yapılmış, üstünden bir ay ya geçmiş, ya geçmemişti.Dergo, Kürdistan’a dönecekti. Kararlar alınmış, bu kararlardan biri de: "Bu savaş yükseltilmelidir, Kürdistan'in bağrındaki ur, sökülüp alınmalıdır" denmiştir. 'Savaş parasız olmaz ve bu kavga, silahsız asla olmaz...!' denmiştir.Bir şarkının dizelerinde geçtiği gibiyle;"kader torbasına elimi uzattım, talihime...!" çıktı denir ya, öylesine bu kez de torbadan; Muş sorumlusunun, örgüte bildirdiği bir bilgi notu çıkmıştır. Muş Devlet Üretme Çiftliği’nin silah deposunda, 30 kadar silahın olduğu yazılıp, bunlara el koymanın mümkün olduğu eklenmiştir.Durum; daha önce bölge komitesinde tartışılmış, tüm hazırlıklar da yapılmıştır. İki eylemcinin hazır olduğu, iki eylemciye daha ihtiyaç duyduklarını, merkezin evet demesi ve kendilerine iki eylemci göndermeleri halinde, eylemi yapabilecekleri bilgisi de eklenmiştir. 'Gün ola umut yetişe, dağlarının dağlarının ardı nazlıdır.'Merkez Komitesi, bunu değerlendirmiş, yapılmasında karar kılmıştır. Dergo, gün nasıl doğar, güneşin şavkı nerede iz bırakır, hangi yağız delikanlıdır ki; o, Rüstem'ê Zal’ı ata bilir, çaplıya dört elle sarılır...!?Sorumluluk, Dergo’dadır gayrı. O bilir, o anlatır.Eylemin tarihi; 21 Mart 1979 öncesidir, öyle öngörülmüştür. Adar'ın da başıdır, öncelikle sorumlu olduğu Edenê’ye uğrar Dergo. Bir bir şehirlerine uğrar Kürdistan'ın. Semsur, Meletî... Her gittiği yerde, bölge komiteleriyle toplantılar, döneme ait problemler bir bir ele alınır.Gün geçtikçe, varılacak yer de yakınlaşmıştır.Bedri'lere, eylem konusunda örgüt kararını, eyleme kendilerinin katılacağını, üç gün sonra Dersim’e birlikte gideceklerini söyler.Gün gelip çattığında, onlar yola düşerler, Dersim’e doğru.Mazgirt köprüsünü geçtikten sonra, Pertek yol ayırımına varıp inerler. Dersim, ki; yiğitlere hep mekan olmuştur...!Dersim, ki; ‘dört dağ içinde, gülü var bağ içinde...! Dersim'i hak saklasın; bir yarim, bir dostum, bir yoldaşım var içinde...!’ denmiştir.Tutarlar yolunu Xusur köyünün.Yarım saat yürünerek, Xusur köyüne varılmıştır gayrı. Ok yaydan çıkmış ve geri adımı yoktur dönüşün artık. Akşam saat 8 sularında, Dersim sorumlusu Doktor da, çıka gelmiştir, eyleme dair sohbetler sürdükçe sürmüş, akşamın karanlığında son bulmuştur. Bir gün sonrasında, eyleme katılacaklar, ki; gözü kara, Kürd delikanlısıdırlar. Onlar, babadan kalma mirasa soyunmuş ve onlar, ki; destan yazılmış topraklarda boy vermiştir. Onlarla bir bir kucaklaşılmış, öpülmüştür.Her birisi, bir vatan parçasıdır. Onlara, her şey en ince detayına kadar anlatılmıştır.Atalarımız, hep at koşturdu bu topraklarda. At dedi, avrat dedi, silah dedi, sevildi ve sayıldı. O günden bu güne, bu hep söylene geldi.At; devreden çıktı, silah ve avrat bir sevda ve hep dert olarak süre geldi. Onlar ki; yavuklu yüzü hiç görmemiş soylu kahramandırlar, her birisi bir filintadır, onlara öyle denilmiştir ve onlara, yaya git dense; aylarca yol gider, öl dense, ölürler. Ama kavga dendi mi; ille de kavga derler. Kavgası, Çukurova yiğidinin küfrü kadar etkili, bir Kürd hançeri gibi keskindir bakışlarında. Onlar, Muş'a yolcudur artık. Yol görünmüş, taksi yola düşmüştür.Muş, ki; Serhed'e düşer, misafirperverdir. Misafirperverlikten de öte, yiğitleri her zaman olagelmiştir. Tarih, ona dair çokça not düşmüştür;Seyidxan, Eli Can, Ferzande, Selahaddin... Bir sabah seherinde, AZADİ üstüne yemin etmiştir. Xalid Begê Cibri, ki; onlara, hep kardeşim demiştir. O topraklardaki kahramanlar, Roma Reşe kan kusturmuş ve Reso, Şakro, Zahro... bunu stranlarıyla hep dillendirmiştir. O topraklara vardıklarında, Muş sorumlusuna uğrayacaklardır. Muş sorumlusu; kendilerine, silah deposunu gösterip evine çekilecek, Meletî’den gelen iki eylemci, piyasadan çalışan bir taksiye binerek, şehirin dışına çıkacak, şöfürü bağlayıp taksiye el koyacaktır. Sonrasında, diğer iki eylemci ile buluşulacaklardır. Akibinde, depodaki silahlara el konularak, taksiye taşınacaktır. Dersim’den götürdükleri taksi önde sürecek ve bir sonrakine klavuzluk edecektir. Tehlike anında, arkadaki uyarılacak, aynı akşam Dersim’e gelinecektir. Plan budur ve uygundur denilmiştir.Hep söylene gelmiştir ki; evdeki hesap, çarşıya uymaz...! Uymaz ustadım, uymaz. Zaman olur, hesap yeniden eve döner, düşündürür durur. Burda da öyle olmuştur.El konulan taksinin şofürü bağlanmış, bırakıldığı Muş köprüsünün altında, habire çırpınmaktadır. Duası kabul görmüş, oradan geçen adamın biri tarafından fark edilerek, azad kılınmıştır. Koyun can derdinde, kasap et derdinde a canım. Şofür azad kalmışsa, arabası gitmiştir, adres te bellidir. İlk uğrak yeri polis olmuştur ve bir bir anlatmıştır ol hikayeyi, gerisi palavradır.Adları, teröriste çıkmıştır onların gayrı, eşgalleri belirlenmiş, fermanı verilmiştir...!Jandarma ile polis teşkilatı, her tarafa haber salmış ve gerekli noktalara pusu kurulmuş, beklemeye geçilmiştir.Bingöl girişinde, üç eylemcinin de içinde bulunduğu taksi, yaylım ateşine tutulur. Anında, eylemciler de silahlarına sarılarak, karşılığını vermiştirler vermesine de...Hüseyin Şen, ağır yaralanır. Köylü Bedo, onu sırtlayıp, çemberden kurtarmaya çalışır, çalışır ama, talih yaver gitmemiştir. Hüseyin'in sesi yükselir;"Bırak beni, kaç Bedo, kaç ve kurtul...!' der.Bedo, bunu yedirmez gururuna ve; kurtulacaksak birlikte, yakalanılacaksa da birlikte olmalıdır bu. Şehirli Bedo ise, hafif yaralı, polis ve jandarma çemberini yararak kaçmayı başarmıştır. Radyolar, haberi tez elden duyurmuş, gazeteler manşete taşımıştır. Dergo, Dersim de yoldaşlarını beklemektedir.Ama Xusur köyüne, yalnız başına Doktor çıka gelir, yanında yoldaşları yoktur.Tedirgindir, Dergo; ‘kıyamam kurda kuşa bu baharda. Hesabım düşmanladır’ der, düşünür derin derin ve tasa dolu bir vaziyette.‘Hesapta düşmana karşı şiddet vardı. Hesapta ölüm de vardı ama, yoldaşlarımın habersız akibetine katlanamam’ der, doktora kuşkulu bakarak.Doktor'un anlatımları aydınlatmıyor beklentisini, yalan kurguludur söylemleri. Yapacağı bir şey de yoktur. Çaresiz bekleyecektir.Ama beklenilmez ki, söz konusu akibet olursa, o akibet ki; imdaat dercesinedir, can dostu olunca insanın, vicdan kabul etmez, beklentide zaman geçmez.Zaman kaybetmeden, hemen yola koyulunur. Dersim merkezine iner, tanıdık bir avukat ile görüşür. Durum kendisine aktarılır, yanına bir arkadaş verilerek, Elezîze gönderilir. Akşam erken iner sulara, ahular taştan taşa seker gider, kaybolur kayalıklarda...Beklenen haber gelmiştir, yüreğe hafif bir su serpilmiştir; Hüseyin Şen ile hastahanede görüşüldüğü, ölümcül bir yara almadığı, köylü Bedo'nun sorguda, şehirli Bedo'nun ise firari olduğu aktarılmış, meraklar giderilmiştir.Teselli olmak ile merakta zamana ilmik atmanın ne olduğunu bilir misin...!? Bana anlatabilir misin, gün ağarmadan ustadım.Şehirli Bedo firaridir, çemberini yararak uluşmıştır yakın bir köye. Bağrında sancılıdır, kimseye görünmeden bir samanlığa saklanmıştır. Gel gör ki, kaderin ağı örülmektedir.Bir gün sonrasındadır zaman;'refê kewan, bi qebe qebe, diqebin e'(1), firari Bedo, anlamaz dilinden kınalı kekliklerin, ey vah...! ey vah ki, ey vah...! Samanlık sahibi köy muhtarı, samanlığa bir göz atmış, firari Bedo ile göz göze gelmiştir. Yaralıdır Bedo, kanı kurumuş, halsiz ve hareketsiz kalmıştır...!Muhtar, jandarmaya haber salarak yakalatırır.Uyy hawar...! Dost gördük, düşman da gördük...! namert kurşunlar da yedik, puştluklar da gördük. Kader demedik ama, biz o yerde, oracıkta vurulduk karanlığın derinliğinde...! Gece karanlıktı, zaman da kancık, ay dolanırdı buluttan buluda, uyy hawar...!Ulaklar, haberi tez elden verir saati gelmişse, vadesi dolmuşsa.Üç gün sonra, Avukat getirir haberi; Hüseyin Şen’in ameliyat edilmesi gerekmektedir. Diyarbakır Tıp Fakültesi Hastahanesine sevk edileceği söylenmiştir. Neyle götürüleceği sorulduğunda? ‘uçakla’ denmiştir. O sırada Dergo dışında, Merkez Komite üyesi iki kardeş te Dersim’dedir. Ne yapılabileceklerine dair, her kafadan bir ses çıkmakta, ama ayak bir türlü özengiyi bulmamaktadır, zaman dar, yoldaşlık yaralıdır.Dergo, bir öneride bulunur;‘uçağı kaçıralım’ der ve karşılarına bir sıkıntı olarak, silahın uçağa sokma problemi çıkar, zaman gittikçe azalmakta, işin örgütlenmesi için, zamana da ihtiyaç vardır. Sorun tartışıldıkça, pürüz üstüne pürüz çıkmakta, ne sabır ne de direnç kalmıştır. Dergo, pratik bir öneriyle; "Ben, tek başıma bu işi yapacağım, hemen bilet alınsın, silahımız da var. Jelatine sararak pantolunum ön tarafına zulalarım" der ve ekler;"Uçağa girmeye çalışırım. Yakalanırsam eğer; gider yatar, yaver giderse talihim, biliniz ki, Hüseyin’i kurtarırım. Denenmesinde yarar vardır, bu konu da Merkez Komite, kararı çıkarsın bir an önce, sabrım kalmadı gayrı" der, tartışmayı bir çırpıda keser.Anlaşmasına anlaşırlar.Avukat'a, Hüseyin Şen’nin Dıyarbakir’e götürecek uçağın gün ve saatini bilmek istediklerini söylelerler. Avukat, bunu da üstlenir, Elezîz’e’ döner. Elezîz; çarşı pazar, her giden bir volta atar...! ama avukat atamaz, gerisin geri döner ve öğrendiğini öğrenmiştir. Mesaj gelmiştir. Dergo, plansız kalmıştır. İki kardeş te, soluklanmıştır.Üç gün sonra geri geldiğinde, Avukat;"Hüseyin Şen’i, bir helikopterle İstanbul’a götürmüşler" der.İstanbul ki; çok canlar almıştır Mecidiyeköy'de, Sansaryan'da, Selimye'de.Hüseyin Şen, Selimiye kışlasında sorguya alınmıştır.Savcı, Binbaşı Yaşar Değerli'dir. Namı, dilden dile yayılmış bir halk düşmanı, canidir. Çok can almış, imzası ile infazı, aynı zamana denk düşmüştür. Sorguda, elde edilemeyenler Yaşar'ı kudurtmuş ve infaza geçilmiştir.Xusur'da, kuşluktur vakit. Uzaktan dağlar heybetli ve masumdur. Munzur, bir vadide akar, masmavidir. Beyaz köpüklerinde alabalıklar oynaşır, elini uzatsan yakalar gibisin...!Munzur; kutsaldır, zulüm görmüştür. Laç deresi, hep kan akmıştır. Çakal ulumalarıyla, geceler devrilmiştir sabaha. Dersim yaslıdır ve Hüseyin, katledilmiştir.Son uğurlanmaya, Hüseyin de katılmıştır. Zılgıtlar addettendir, Hüseyin için de çekilmiştir.Newroz şafağında katledilen Hüseyin, o topraklara ebediyen yerleşmiş ve her bahar yeniden doğmaktadır.Rivayettir, her Newroz gelişinde; o, her şafakla görünür;'ben ölmedim, ben yaşıyorum...! Her sabah koyun güden benim, demet demet çiçek toplayıp, göğe savuran da benim...! Şarkılardaki ses, benim sesimdir...! Yüreklerdeki sevdayım ben, sevdalar ölmez...! Her zozana çıkılığında; kervanınızdayım, Munzur Babaya çıktığınızda da, dualar eşliğinde sizlerlerle birlikteyim...!' der, rivayet budur.Her Dersim’li, bunu bilir ve sorulduğunda, Düzgün Baba üzerine yemin ederek, yalansız aktarır...!Mezarı başında, silahların şakırtısı eksilmedi. Son yolculuğunda; Kürdistan'dan akın akın insanlar gelmiş, son saygı duruşunda uğurlanmıştı Hüseyin.Gelen kafilede, Sarah ta yerini almış, cellatlara kinini kusmuştu sloganlarda.Hayat hikayesi anlatıldığı an, kafilenin üstünden bir katar turna geçti, ki; Dersimli'lere aittir bu rivayet:Turnanın sesinde; Elî'nin sesi vardır denir, turnaya hürmettendirki onlar, saygıyla baş eğer. Onlar da öyle bilir, öyle inanır... Ekleyecek tek sözümüz yoktur.Sarah da, ağlayanlar arasındaydı. Tanımadığı, ama ismini arkadaşlarından öğrendiği bu yiğit için, o da ağlıyordu, gözyaşlarını içine akıtarak. Taaa İstanbul’dan çıkıp gelmişti. Gelişin sebebi, Dergo'yu görmek değildi. O, artık örgütün bir taraftarı ve militanıydı. Dergo, daha İstanbul’dayken; Sarah, kendisine ben de Merkez Komite üyesi olmak istiyorum demiş ve o da, gülümsemişti. Sarah ta; "Yine saçmaladım galiba...!" demişti. Dergo;"Hayır hayır" demiş, "saçmalamadınız, olmak istersen olabilirsin, ama şimdi değil. Bunun bir zamanı var. Katletmen gereken bir yol var daha" demişti. Sarah'ın yanıtı da;"O yolu da katederim, sen merak etme” diyerek Dergo’ya sıcacıkça bakmıştı. Dergo da cevaben; "Niye olmasın. O zaman başla. Önce, KAWA örgütünün ilkelerini kavraman ve pratik mücadele içinde kendini kabul ettirmen gerekir" demiş ve eklemişti; "Örgütün propagandasını yaparak, yürüyüşlerine katılarak, bildirilerini, yayınlarını dağıtarak, kitleyi örgüte kazandırarak vs."Sarah;“Yaparım" dediğinde.Dergo, Sarah'a örgütlemeyi anlatmıştı. Nasıl üye olabileceğini, sıradan bir toplantıdan tuttun da, kongreye kimlerin katılabileceğini, sıradan bir komite oluşumundan, Merkez Komite oluşumuna kadar her şeyi anlatmıştı. Üyelerin, örgüt içinde nasıl ön plana çıktığını izah etmişti. Sarah, bunları ilgiyle dinledikten sonra;"İyi bir devrimci olacağım" kuşkuya yer bırakmadan söylemişti.Sarah, Dergo'ya son dönüşünde, Kürdistan’a yolcularken bu kez ağlamamıştı. Devrimciliğin bir meslek olduğunu ve Dergo'nun da bunu icra ettiğini kavramıştı. 'Gidiyorsa işi olduğu için gidiyordur' diye düşünmüştü. Hatta giderken, ‘kendine iyi bak...’ deme yerine;'başarılar dilerim' demişti.Dergo, İstanbul’dan ayrılınca; Sarah, onun arkadaşlarıyla ilişkisini daha sıkı tutmuş, her gün ya yayınevine, ya derneğe, ya da birileriyle ev ziyaretlerinde bulunmuştu. Öğrenmiş ve öğrendiğini başkalarına öğretmeye çalışmıştı. Örgütün bir sempatizanı olarak, artık faaliyet sürdürüyordu.Hüseyin Şen’i, şahsen tanımıyordu ama, Kava dergisinin sorumlu yazıişleri müdürü olduğunu biliyordu. Hüseyin’in, şehit edildiği haberi yayınevine ulaştığında, Sarah’da oradaydı. Herkes kadar o da özüldü. Devlete, kini ve nefreti biraz daha artmıştı. Arkadaşları, cenaze törenine gideceklerini söyleyince; o, ben de geleceğim demiş, İstanbul’dan Dersim’e giden grubun içinde yerini almıştı. O da, Dersim’in yiğidi, hareketinin komutanı, yoldaşı Hüseyin Şen için yürüdü. Pankart taşıdı, slogan attı. Gözleri Dergo'yu aradı. Kendini görmesini çok arzuladı. Sadece kendisine aşık biri değil, yoldaşı olduğunu da bilmesini istemişti. Oysa Dergo, onu çoktan görmüştü. Yürüyüş güvenliğinden sorumlu olduğu için, kendisiyle ilgilenememişti ama, kendisiyle gurur duymuştu. Dergo, yürüyüşün güvenliğinden sorumluydu. Elinde sten vardı. Arasıra, tek tek kurşun atıyor, bazen de seriye takıyordu. Kortej boyunca; kortejin başından sonuna doğru gelip gidiyordu. Birçok kez Sarah'ın yanından geçerek, gidip geldi. Sarah, onu tanıyamadı. Başında serpuşu(2), ayağında şalvarı vardı. Gözleri dışında, açık bir yeri yoktu. Göz göze gelselerdi, belki tanıyacaktı. Dergo, buna fırsat vermemişti. Yürüyüş boyunca, herkesten çok, o ağlamıştı. Ağlamak insani bir duygu olsa da, kimsenin onu öyle görmesini istememişti.Mezar başına gelinmiş, kitlenin büyük kesimi orada toplanmıştı. Bulundukları yer, şehit yoldaşı Hüseyin’in evlerinin üst tarafı, bir tepelikti. Meşeliklerle bezenmiş, kayalıklarla iç içe geçmiş bir yerdi. Her taraf yemşildi.Sarah, etrafına baktı. Gözleri Dergo'yu ararken, birden yanyana dizili duran üç mezara ilişti; paniğe kapıldı, korktu, titreme tuttu.Yoldaşının katledilmesine, herkes kadar o da üzülmüştü. Fakat, bu titremenin nedeni o değildi. Yoldaşı Hüseyin’in niçin, neden öldürüldüğünü biliyordu. İki yoldaşının da yakalandığını, hatta isimlerini de öğrenmişti. Peki, Dergo neredeydi? Mutlaka kendisine bir şeyler oldu, benden gizlendi. Yoksa, o da herkes gibi burada olurdu. Bunları düşününce; midesi bulandı, boğazı kurudu, başı döndü. Ha düştü, ha düşecekti...! İsrail oğullarının kızı, bunu kendine yediremedi, ayakta kalmaya direndi, yanında duran meslektaşı Esmer Hoca'nın koluna girdi;“Kötüyüm, ayakta duramıyorum, beni Dergo’ya götür...!” dedi.Dergo, yanıbaşındaydı, denilenleri işitmişti. Hoca, bunu biliyordu ama, Sarah bilmiyordu. Hoca, Dergo'nun gözüne baktı. Ne yapayım dercesine yardım istedi. Dergo, hiç bir şey demeden Sarah'ın koluna girdi. Onu kalabalıktan uzaklaştırdı. Götürüp, bir taşın üstüne oturttu. Sarah;"Teşekürler yoldaş" dedi, ama cevap alamadı. Buna bir anlam veremedi;'Neden meslektaşım yardımcı olmadı da; beni, başı sarılı, ayağında şalvar, elinde silah olan bu yabancı adama teslim etti? Kim bu adam?' diye düşündü. Fakat, içinde bulunduğu ruh hali, bunun üzerinde fazla durmasını engeledi;'Hoca, uygun gördüğüne göre, demek ki bir bildiği vardır' deyip, kendini emniyete hissetti.O arada konuşmacı, kitleyi; şehit Hüseyin Şen’in şahsında, üç dakikalık saygı duruşuna davet etmişti. Yürüyüşçülerin çoğu, Sarah gibi etkilenmiş ve halsiz düşmüşlerdi. Bu nedenle oturmak zorunda kalmışlardı. Konuşmacının anonsu üzerine, herkes gibi Sarah’da ayağa kalkmak istedi, ama buna gücü yetmedi. Ayağa kalkmasına, Dergo yardımcı oldu. Düşmemesi için kendisine çekerek, koluna girmesini sağladı. Saygı duruşunun başlamasıyla; Dergo, elindeki steni seriye bağladı ve tetiğe bastı. O anda;'Hüseyinler ölmez..!' sloganı atılmıştı. Yer gök inliyordu sanki. Yorulanlar dirildi, dirilerle birleşti tek bir yumruk oldular. Seri, teke indirildi. Kitle bir ağızdan buna;'Bağımsız, Birleşik, Demokratik Kürdistan..!' sloganıyla eşlik etmişti. Konuşmacının sesi yükseldi; 'Anısı, mücadelemize önder olacaktır ...!' deyip, bittirmişti. Hüseyin; sloganlarla, gözyaşları eşliğinde toprak anaya verildikten sonra, kitle gruplar halinde tek tek dağılmaya başlamıştı. Sarah, şimdilik tanımasa da, Dergo'nun kolundaydı. Birlikte, öylece Xusur köyüne doğru yürüdüler. Kitleden biraz uzaklaşmışlardı. Dergo, Sarah’ın kulağına yavaşça; "Nasılsın Sara'm?" diye fısıldadı. Sarah, bayılacak gibi oldu. Dergo’ya, daha sıkıca sarıldı. Ağlamaklı bir halde, ağzından sadece;"Daha iyiceyim Dergo'm" dedi. Köye kadar konuşmadılar.Xusur köyüne vardılar. Yirmi hanelik, şirin bir Kürdistan köyüdür Xusur. Hepsi hem birbirleriyle, hem de şehit Hüseyin Şen’le akrabaydı. Köy, bütünüyle KAWA'cıydı. Dersim’e gelen tüm KAWA'cıların belli başlı uğrak duraklarından biriydi. Köy halkı, tüm KAWA'cıları tanıdıkları gibi, onlar da tüm köy halkını tanırdı. Cenaze töreni bitiminden sonra, diğer bölgelerden gelen KAWA'cı gruplar da oraya gelmişlerdi. Kimseden ses çıkmıyordu. Köy, ölü evine dönüşmüştü. Dışarıdan gelenlerin çoğu, o gün gittiler. Çok az kişi kaldı. Sarah'ın, orda kalmasına karar verildi. Dergo ile birlikte, bir gün sonra Meletî'ye gideceklerdi.Bir eksiğiyle, diğer Merkez Komite üyeleri de Xusur köyündeydi. Herkesin kendi alanlarında işleri vardı. Dönmeleri gerekiyordu. Fakat, son durumun da gözden geçirilmesi, bir zaruret haline gelmişti. Köyde olmayan Merkez Komite üyesi de, köye çağrıldı. Toplantı başladı. Hepsinin uykusuzluktan ve yorgunluktan perişan bir görüntüsü vardı. Sağlıklı düşünme imkanı da ortadan kalkmıştı. Bu nedenle toplantı, fazla uzatılmadı, sadece eylemin gidişatı üzerinde duruldu. Bu konuda da pek fazla bilgileri yoktu. Sadece bildikleri, Doktor'un anlatıklarıydı. Onun anlatıkları da, inandırıcılıktan uzaktı. Konunun anlaşılır kılınması için, gözaltındaki iki arkadaşla konuşulacaktı. Bu da, epey zaman alacaktı. Yapılacak bir şey yoktu ve beklenilecekti. Dahası, bu olayla devletin KAWA’ya yönelmesi de bekleniliyordu. Yakalananların, konuşup konuşmadığı bilinmiyordu. Onlarla ilişki kuruluncaya kadar, tedbirli davranılması ve bildikleri ilişkilerin dondurulması gerekiyordu. İlişkileri, sadece Meletî ile sınırlıydı. Meletî örgütlülüğüne bir çeki düzen verilmesi için, Dergo'nun bir an önce oraya dönmesi gerekiyordu. Çünkü, yakalanan her iki arkadaşı, Meletî il komitesi üyesi ve hatta Köylü Bedo, komite sorumlusuydu.Kaldıkları köy de tehlikeliydi. Her an basılabilinirdi. Bir an önce oradan ayrılmaları gerekiyordu. Dergo’nun, normal yoldan Meletî’ye dönüşü tehlikeliydi. O akşam, Sarah ile birlikte bir taksiyle, Pertek üzeri Meletî’ye gitmek için yola çıktı. Bu yol, Dersim-Meletî arasındaki normal yoldan daha emniyetliydi. Sağsalim Meletî’ye vardılar, geceyi Dergo'nun bir akrabasında geçirdiler. Meletî, sömürgecilerin olduğu kadar, sivil faşistlerin de işgali altındaydı. Devrimci, ilerici kesimin çarşıda serbestçe dolaşmasının şartları yoktu. Oturdukları bir kaç yer vardı. Oralar da, polis gözetimindeydi. Bu nedenle, serbest hareket etme imkanları sınırlıydı. Birlikte çarşıya çıkıp gezmeleri de tehlikeliydi. Dergo, sabah erken saatlerinde yanlız başına evden çıktı. Daha Dersim’deyken, randevulaştığı Meletî il komitesinin üç üyesiyle, tespit ettikleri yer ve saate buluştular. Bir durum değerlendirilmesi yaptılar. Yakalanan iki komite üyesi yerine, iki kişi takviye edilmesi düşüncesi sakıncalı bulundu. Komitenin, şu an mevcut olan üç üyesiyle sürdürülmesine karar verildi. Komite sorumluluğuna, Ali getirildi. Yakalanan arkadaşlarının bildikleri ilişkiler donduruldu. Örgüt üyelerinin ve malzemelerin yerleri geçici olarak değiştirilmesi kararı alındı. İçerdekilerden haber alınana kadar; hem Dergo, hem de il komite üyelerinin Meletî il merkezinde kalmaları sakıncalıydı. İl komite üyelerinin, köylere çekilmesi yönünde karara varıldı. Dergo da, Meletî’yi terk ediyordu. Daha sonra doğacak durum üzerine, yeniden bir düzenlemeye gidilmesi kararı alındı.İl komitesinin, Dergo ile bir sonraki görüşme için yer ve zamanı belirlendikten sonra, toplantı bitti. Orayı ilk terk eden Dergo oldu. Bir yere uğramadan, Sarah'ın kaldığı eve gitti. Dergo ve Sarah, birlikte İstanbul’a gideceklerdi. Meletî otobüs garajı da tehlikeliydi. Hem polis kontrolü vardı, hem de sivil faşistlerin denetimindeydi. Dergo'nun, bir akrabası vasıtasıyla İstanbul için ayrı ayrı iki bilet alındı. Sarah, garajda ve Dergo, Meletî çıkışında binecekti. Birbirlerini tanımadıkları konusunda anlaştılar. Her hangi bir engele takılmadan, sağsalim İstanbul’a vardılar.Içindekiler:1.'refê kewan, bi qebe qeb e, diqebîn e',Keklik sürüleri ötüşte,ötmektedir.2.’serpuşu’, Kürd erkeklerinin başına bağladığı, renkli ve genişçe başbağı. “İkimizde Sevmiştik Onu” Roman Çalışmasından Bir Bölüm.
Re: Vurulduk