Ana içeriğe atla
Submitted by Rojhat Badikî on 31 May 2010

PDK-YNK ve PKK Üçlemesi.1

Rojhat Badikî

Zaman zaman, imkanlarım ölçüsünde, Kurdistan' ın güneyindeki gelişmeleri izler, burada yayınlanan gazete ve dergilerin büyük bir kısmını okumaya çalışırım. Kurdistan' ın güneyindeki iç gelişmeler, iktidar ve iktidar-muhalefet, iktidar-basın, ekonomik, sosyal, eğitim, iletişim, kültürel...vs ilişkileri ile Bağdat, Ankara, Tahran ve Şam ilişkilerini düzenli takip ederim. Kurdistan' ın güneyindeki konum ve ilişkileri Kurdistan' ın diğer parçalarını direkt etkilediğinden, politika ve gelişmeleri mercek altında tutmak, değerlendirmek, biz Kuzey Kürtleri açısında bir zorunluluktur.

Goran hareketinin ortaya çıkması ile Kurdistan' ın güneyinde gerçek ve ciddi bir hareketin ortaya çıktığı, iktidara alternatif olabilecek bir konumda olduğunu söyleyebiliriz. Şimdiye kadar var olan irili-ufaklı partiler iktidar partilerine ( PDK-YNK) ekonomik olarak bağımlı olduklarından ciddi bir muhafelet oldukları söylenilemez. Sivil-demokratik kitle örgütleri de bu bağlamda değerlendirilebilinir, iktidarın toplum içindeki uzantıları konumundaydılar. Goran hareketi, Hawlati, Awêne, Lvîn, Rojname...vs haftalik ve günlük bağımsız gazete ve dergilerin toplumsal-politik, basın-yayında yerini alması ile birlikte, Kurdistan' ın güneyi ilk kez değişimin ilk adımları atıldı. Eleştrilerin dozunun artması ile İktidar-Muhalefet arasındaki çelişki ve çatışmalar da artı.

Çatışmaların şiddetlenmesi, iktidarın oy kaybıyla, itidarın Goran hareketinin Lideri Nowşirvan Mustafa'nın şahsına küçük düşürmeye yönelik suçlamaların dozunu artırması ile birlikte Nowşirvan Mustafa' nın belge ve dökümanlarla cevap vermesi ile Güney Kurdistan gündemine bomba etkisi yarattı. Nowşirvan Mustafa' nın Belge ve Dökümanlarla Mam Celal' e cevap vermesinin ardında birden geçmişin, geçmişte Güney Kurdisanlı parti ve liderlerin iç ilişkileri, Bağdat, Ankara, Şam ve Tahran ilişklerinin boyutunu gözler önüne serdi!

Belge ve dökümanların basına yansıması ile birlikte, Güney Kurdistanlı yazar-aydın, parti, sivil demokratik kitle örgütleri ve komuoyunda farklı tepkiler ortaya çıktı. Kimi kesimler, bu belgelerin bu dönemde açıklanmasının Kurdistan davasına zarar vereceğini, Kimilerinin geçmişte karanlıkta kalmış ilişkilerin açıklanması gerektiği, kimilerininse bu belgelerin açıklanamsının erken olduğu ama önümüzdeki süreçte mutlaka kamuoyuna sunulması gerektiğini ifade ettiler.

Belgeleri okurken, Kurdistan' ın kuzeyindeki ilişki ve siyasetin neden kirlendiği, TC' nin neden bu kadar rahat hareket ettiği, Ajan-Mit suçlamalarının neden bu kadar ayağa düşürüldüğü ve en önemlisi ise Apo' nun görevinin ilk aşamasını tamamlayıp ana karargaha dönemsinin ardında Kuzey Kurdistan' lı örgüt ve partilerinin duraksamalarını daha iyi anladım. TC' Kuzey Kurdistan politik arenasını çeşitli yol ve yöntemlerle bir nevi kontrol altında tuttuğu yada politika ve çalışmalarını etkilediği açıktı. PKK aracılığı ile Ajan-Mit suçlamalarını ayağa düşürerek-at ile it izini usta bir çekilde karıştırdı. Kimsenin geçmişi sorgulama, örgüt ve partilerin dağılması yada etkisizleşmesinin nedenlerini ortaya koyma, sağlıklı bir şekilde tartışma zeminin olmasının önüne geçildi. Perde kapandı...! TC rahat her şey zapt u rapt aldında....

Bu kırılabilinir mi?

TC Kurdistan politik dünyasını kontrol altına alması, YNK ve PDK' nın TC ile iyi ilişkiler kurmak için yarışması AKP iktidarına methiyeler yağdırması, Kurdistan' ın kuzeyindeki ayaklarını da harekete geçirdi. Bu açıdan Kurdistan' ın güneyindek gelişmeler, yaşanılan tartışmalar benim açımdan çok önemliydi. Burada bir takım gerçeklerin ortaya çıkması ile birlikte TC, PKK, YNK ve PDK ilişkilerinin boyutu ve bu boyutun Kuzey Kurdistan mücadelesine yansıma, PKK-YNK ve PDK Kuzey Kurdistan ve diğer parçalara yaklaşımı noktasında önemli bulgu ve ipuçlarını ortaya çıkarabilir. Bu noktada özellikle PKK ve PDK' nin ilişki boyutu ve bunun Kurdistan ulusal mücadelesine yansıma ve etkilerinin ortaya çıkması, Kurdistan ulusal mücadelesi açısında önemli bir dönüm noktasıdır.

İktidar, Güç ve Paranın her şeyi belirlediği bir ortamda, gerçekleri ve sadece gerçekleri gözler önüne sermenin büyük bir riski vardır. Bu noktada, Kişi ve ailesel çıkarlar mı yoksa toplumsal çıkarlar mı sorusu hayatı önem taşımaktadır. Erdem-Onur-Ahlak...vs etik değerler denilen sorumluluklar bu noktada kendini dayatmaktadır ve Kurdistan halkı ve ulusal bağımsızlık mücadelesinin kaybettiği temel noktada burada, başlamaktadır. Güç karşısında eğilmenin ve ona tapmanın başladığı nokta, Mücadelenin tarumar olma noktasıdır. Bunun Kurdistan' ın güneyinde tartışılması başlaması umut verici bir durumdur. Bunu Kurdistan' ın Kuzeyi ve diğer parçalara sürec içersinde yansıması kaçınılmazdır. Bundan dolayı Kurdistan'ın güneyindeki muhalefeti, Goran hareketini bir takım muğlak politik belirlemelere karşın, kişi olarak desteklemem bundandır.......

dDevam edecek......

[email protected]

  “SEÇİMLER VE  DERSİM' İN  YENİDEN  KATLİAMI!”   Nazmi Doğan,  Mayis  2011       CHP, Askeriye ve diğer Türk/İslam sentezcileri soykırım güçleridir.   Kılıç sallayan devşirme Kemal, celladına tapmanın dramatik örneklerini sunmaya devam ediyor. Irkçı-faşist-şovenist propaganda zehiri ve asimilasyondan oldukça  etkilenmiş Alevi dernekleri, Kemalizmin kendilerinin gerçek duruşları olduğunu, onun da kılıç sallayan Arap kahramanı Hz. Alinin devamı olduğunu iddia ediyor ve Kemalin kendisinin Alevi-Kızılbaş olduğunu iddia edecek kadar ileri gidiyorlar.   Derneklerine, başa M. Kemal resmi, arasına keskin bir kılıç (Zulfikar) ve onun yanına da Hz. Ali  resimlerini asan, tam manası ile devşirmeliğe bürünmüş kör cahil topluluk halkına ihanet etmeye devam ediyor.  CHP, Askeriye ve diğer Türk İslam sentezcileri soykırım güçleridir. Kılıç sallayan devşirme Kemal, celladına tapmanın dramatik örneklerini sunmaya devam ediyor. Irkçı-faşist-şovenist propaganda zehiri ve asimilasyondan oldukça etkilenmiş Alevi dernekleri, Kemalizmin kendilerinin gerçek duruşları olduğunu, onun da kılıç sallayan Arap kahramanı Hz. Alinin devamı olduğunu iddia ediyor ve Kemalin kendisinin Alevi-Kızılbaş olduğunu iddia edecek kadar ileri gidiyorlar. Derneklerine, başa M. Kemal resmi, arasına keskin bir kılıç (Zulfikar) ve onun yanına da Hz. Ali resimlerini asan, tam manası ile devşirmeliğe bürünmüş kör cahil topluluk halkına ihanet etmeye devam ediyor. Kılıç' çı Kemal’e yeniden dönersek: şimdiki CHP başkanının, Alman Himler’in gestapo yöntemlerinden esinlenerek isminin değiştirilmesi insanlığın yüzkarasıdır. Himler herkesi gaz odasına göndermiyor, çoğu muhalif Almanların ailelerini yok ederken çocuklarının alınıp adlarının değiştirilmesi ve bunların özel eğitilerek “Hitler gençlik taburlarına” verilmesini sağlayan bir yöntem geliştirmişti. Dersim Soykırım döneminde ailesinden 7 kişi öldürülen ve öksüzler yurduna, daha sonra da yatılı bölge okullarına alınıp adı değiştirilen, Nazmiye nufus dairesine kayıtlı bu kişinin esas adı Hıdır dır. Ailenin soykırım öncesinde soyadı ise söylendiği gibi Karabulut falan değildir. Soykırım arifesinde bütün Dersimlilerin ad ve soyadlarının değiştirilmesi kanun yolu ile yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla bu aileye Karabulut soyadı da istekleri dışında verilmiştir. Hıdır isminin Kemal diye değiştirilmesi, Karabulut soyadının da Kılıçdaroğlu diye değiştirilmesi Türkiye topraklarında nasıl bir barbarlığın yaşandığını ispatlamaktan öteye gitmiyor. Çocuk yaşta beynine yağma ve talanın, “kafirlerin” kafalarının kesilmesinin(kılıçla simgeleniyor) kahramanlık olduğu, kendisinin esas Türk olduğu, Atılla” nın soyundan geldiği, Arap asılı Hz. Ali”den kahraman M. Kemal” e varan geleneğin devamı olduğu, Alevi derneklerine de asıldığı gibi 3 sembolü(ali-zülfükar-atatürk) entegre eden Kemal Kılıçdaroğlu isminin onu “yabani”, “aşağılık” Dersimlilerden ayrıştıracağı sistematik olarak işlenmiştir. Bir kere Alevi Kültüründe Kılıç sembol falan değildir. Bu Şiilerde olabilir, Aleviler ile Şiiler ise tamamıyla zıt toplumlardır. Şii İslamın 5 şartınıda yerine getirir, camii ye gider, ramazanda oruç tutar ve hacca da gider, ama Aleviler bunların hiçbirini yapmaz…Alevilerin Arap Ali”sinin resimlerini asmaları ve evlerine Kılıç sembollerini yapıştırmalarının başlangıcı yeniye dayanıyor.Türk ırkçılığının yükseliş döneminde bir taktik olarak, Aleviliğin Müslümanlığın bir mezhebi olduğu ileri sürülmüş, otonomiye varabilecek hak ve toprak taleplerinin yokedilmesinin alt yapısı sağlanmıştır. Bu idolojik-politik bir proje olarak ortaya atılmıştır. Koçgiri isyanı döneminde bu projenin ana hatları çizilmiştir. Osmanlının dağılması ve ezilen halkların özgürlük bağımsızlık talepleri Alevi-Kızılbaş halklarının yoğunlukta yaşadığı Dersim – Koçgiri otonomisinin hala ayakta durması Kemalist Ittihat Terakkicileri korkutuyordu. Lübnan ve Suriyede de bağmsız devletlerin kurulması, artık sıranın Anadolu Alevilerinde olduğunu ve bunların bir an önce etkisiz hale getirilmesini acil kılıyordu. O dönemde Osmanlı padişahının en güvenilir adamı diye Anadolu”ya gönderilen M. Kemalin önündeki en önemli görev de bu idi. Fransız veya İngilizlere tek bir kurşun sıkmadan ilk yaptığı iş Koçgiri de isyan var diyerek İstanbul’ a telegraf çeken M. Kemal yaklaşık 24 000 Aleviyi acımasızca katletti. İttihat Terakki artıkları Paşalar, Koçgiride Alevieri katlederken Padişah ve aynı zamanda onların ağababası olan İngiliz ve Fransızlara da rapor verdiler. Çünkü, M. Kemalin bölgeye resmi olarak gönderilmesinin sebebi, İngiliz istihbaratına göre, artan başıbozuk eşkiya eylemleridir. Yani o dönemde İngiliz ve Fransızlar için birincil konu çeşitli çetelerin devriye gezen askerlere saldırmaları bölgeyi yağma talan hareketleridir. M. Kemal müteffikler adına bu başkaldıranları kontrol altına almalıydı: Kocgiri katliamı ile bayram etmeye başlıyan Müteffik ordu komutanları, Kemalin daha sonraki faaliyetlerini kontrol etme gereğini bile duymadılar ve böylece Kemal bu fırsattan yararlanarak kendi çıkarları için bütün çeteleri bir araya getirmeye başladı. Dikkati çeken diğer bir nokta ise, bu katliamdan sonra tek bir Fransız veya İngiliz askerinin burnunun kanamamasıdır. 1920 lerden 1923 kadar sadece 2 İngiliz askeri yaralanmıştır ve bunlarda Beyoğlunda Rum kadınlar yüzünden çıkan bir kavgada olmuştur… Koçgiride Alevilerin kitlesel imhasından 1 ay sonra M. Kemal Fransızlarla dostluk antlaşması imzaladı. Kurnaz İngilizler de onun göstermelik “asayiş problemi”, nin kamufulajını iyi kullandılar ve sınıra dayanmış Bolşevik hereketine karşı gerekli tamponu sağlayacak tek liderin o olduğunu Londra’ ya bildirdiler. İngiliz gizli arşivlerinden anlaşılacağı gibi M. Kemal hemen onların gözüne girmişdi. Laz Topal Osmanın bu katliama çekilmesi ise ona teklif edilen Sivas, Tokat ve Erzincanın kuzey alanlarındaki Alevi mal varlıklarıdır. İttihatçılar, Ermeni ve Rumların yokedilmesinde kullanılan yöntemi burada gene uyguladılar. Sözde topal Osman’ a Lazkiye otonomisi verilecek ve Alevi Kızılbaşlardan boşalacak alanlar da onun topraklarına katılacaktı. Mustafa Kemal 1923 yılına kadar amaçlarının “Saltanatı ve Hilafeti kurtarmak olduğunu tekrarladı durdu? öyle yaptı, çünkü  bir Türk devleti için çalıştığını söyleseydi, yanında kimseyi bulamazdı. Etrafına topladığı bütün başıbozuk çeteler (kuvvai miliye denilen eşkiyalar) yağma ve talandan başka bir şey düşünmüyorlardı. İngiliz ve Fransız ordularını rahatsız eden bu Müslüman çeteleri bir araya getirmek için onlara kan emiciliğin sembolü durumunda olan "padişahı koruma", "halifeliği ve  saltanatı yaşatma" hedefini göstererek düzenli ordu kurmaya başladı. Padişah için savaşma, o dönemde Müslüman olmayan halkların mal ve mülklerini yağmalamayla özdeş idi. Koçgiri de kan akarken, M. Kemal bu seferde din, Müslümanlık adına Karadeniz alanında da  büyük bir yağma talan hareketi başlattı. Kriminal eşkiyalardan kurulan  terör çeteleri Rumların evlerini basıyor ve onları acımasıca katlederek mal ve mülklerine el koyoyorlardı. Kemal onlara bunun " padişahın bir fermanı "  olduğunu söylüyor ve çığ gibi büyüyen bu eşkiya sürüleri sayesinde kendi gücünü de artırıyordu. Diğer yandan Osmanlıyı yöneten İngilizler M. Kemal konusunda tam emin olmak için yeni bir olayı ölçü olarak kullanmayı planladılar. TKP yönetimi M. Suphi liderliğinde Anadolu' ya geliyordu. Bütün istihbarat  M. Kemal' e  İngiliz gizli servisinden aktarıldı, yani bütün bu yöneticilerin nerden hareket ettikleri ve nereye ne zaman varacakları tamı tamına ona aktarıldı. ingilizler Bolşeviklik hakkında Kemali  test yapmak istediler. Bilindiği gibi Kemal, İngilizlerin istediklerini fazlasıyla yaptı, sağ yakalama değil hepsini sorgusuz sualsız denizde boğdurdu. Bu olaydan sonra İngiltere Kraliyet ailesi tamamıyla ikna oldu ve Anadolunun gelecegi M. Kemal' e   bırakıldı. Bu kararın sonuçları diğer Anadolu halkları için çok vahim olacaktı. Rumlar ve Dersimliler de Ermeniler gibi feda edildi. Bati Anadolu` da bulunan Yunanlilar resmen satildi. Karşılığında Kemal' den hiç bir İngiliz askerine dokunulmaması istendi ve bu aynen de böyle oldu. İngiltereden gelen emir ile Kemal'in önü açılıyor ve birincil tehlike olan Bolşevikliğe karşı tampon bir devlet kurulması aciliyet kazanıyordu. Bu meyanda diğer konular tamamıyla arka plana geçiyor, Rum, Ermeni, Kürt, Alevi, Pontus halklarının hak ve talepleri yok sayılıyordu. İngiliz ve Fransızlar artık M. kemal' e  oynuyordu. Kemal bu fırsattan yararlanarak  Anadolunun bütün yerli halklarını yok etmeye başladı. işte bu etmizlik hareketine daha sonra "  kurtuluş savaşı" denilecekti. Alevilerin esas sembollerine dönersek, bunlar genelikle doğanın birer parçalarıdır. Alevilik, sahte ideolojik poltik amaçlı projelerin yansıttığı gibi “ali evicilik, alicilik” değil, “alev” den gelmedir. Bir kere bu bir dil sürçmesi falan değil, açıkça ortada olan bir şeydir. Ali başka Alevi başkadır. Alev’ e tapma is Mezopotamya toplumlarının ana kültürü olan güneş ve ateşin kutsallaşması temelindedir. Tepeden bir devlet yaratılması için uydurulan sahte ideolojiler ile jenositleri sistemleştiren kemalist kadrolar 1928 lerden itibaren tüm alanlarda geniş ideolojik – politik çalışmalara girdiler. örneğin güneş dil teorisi saçmalığı almanya’ da yükselen Nazi akımlarından esinlenerek uyduruldu. Alevilerin mentalitede yokedilmeleri için ise Koçgiri kırımı ile temelleri atılan “islamın bir mezhebi” şeklinde ki projesi yeniden ortaya sürüldü. Başta Şevket Süreyya Aydemir olmak üzere kadrocuların uzlaştığı bir nokta, Ermeni ve Rumlar gibi diğer kadim Anadolu milletlerinin de nihai olarak ortadan kaldırılmalarıdır. Hiristiyan dinine mensup olanların başarıyla yokedilmeleri Kemalist kadroların iştahını artıriyor ve mücadele şiddetle tırmadırılıyordu. Dersim’den Ankara’ ya çağrılan bazı ileri gelenler ya satın alınıyor veya her yol denenerek beyinleri yıkanıyordu, ama o zamana kadar Alevilerin esas çekirdeğini oluşturan iç bölgelere ulaşamıyorlardı. Soykırım yapıldıktan sonra bütün dede, seyit ve pirler Malatyanın Akçadağ kazasında 3 aylık eğitime tabii tutuldu. Bu eğitim ile, dedelere, sehlere ve pirlere Atatürk posterleri, Hz. Ali posterleri ve Zülfıkar resimleri verilerek köylerine gönderildiler. Tamamen beyinleri yıkanan bu sözde ileri gelenler, halka ” esas müslüman ve türk ” olduklarını, islamın bir mezhebi olduklarını propoganda yapmaya başladılar. Köylerin her tarafı Arap Ali sinin resimleri ile doldu. TC nin geri kalan Alevileri asimile etme çalışmaları sistemli eğitim çalışmaları ile periodik olarak devam etti. Elbistan’ dan Tokat’a ve Erzurum’a kadar Alevileri yaşadıkları bütün alanlardan toplanılıp getirilen bir sürü Türkçe bilmeyen insanlardan celladına tapan ucubeler yaratıldı… Alevilerin Arap Ali’ sinin resimleri ile tanışmaları bu olaydan sonradır. Alevilere kılıç resmi bu şekilde dayatılmıştır. Çünkü o dönemde Müslüman olunca direkmen Türk olunuyordu. Yani alevilerin 500 senelik Osmanlı hükümranlığı döneminde Müslüman sayılmamaları ve şimdi birden bire “rütbe” almaları, Şevket Süreyya Aydemir ‘ in de dediği gibi ‘Kemalizmin bir dehasıyıdı’. Bu proje başarıya ulaştı, hafıza kaybına uğratılan Aleviler hak ve özgürlük telaplerinden vazgeçerek düşmanlarının saflarına geçtiler. Inönü Anilarinda; “bunlarin hemen hemen hepsinin okuma yazmasi yoktur, Türkce bilmezler, onlari mecmua kitap ile degil, resimlerle ikna edelim yönünde butun kadrolardan oneriler geldi…Onlar kendi inanclarinin adina benzeyen ve “AL” ile baslayan bizim Alevilği hemen birden benimsemedilerse de kafalari allak bullak oldu…..” der. Dersimliler, Rum ve Ermeniler Kemalizmin ırkçı milliyetçiliğinden ve Kemalist devlet dindarlığından çok çekmişlerdir. Kemal Atatürk dönemi Türkiye’nin en karanlık, diktatoryal dönemidir. Ermeni, Asuri-Süryani katliamları ve milyonlarca Rumu denize döken odur. Atatürk laik değildi, demokrat hiç olmadı. TC nin varlığı anlamına gelen Müslüman olmayanların yokedilmesi AKP’li devlet döneminde de hızında bir şey kayb etmemiştir. Müslüman olmayan aydınlar kurşunlanmış, boğazları kesilmiş ve masum insanlar ‘aklı dengesi yerinde olmayan’ genç Türklerin saldırı hedefi olmuştur. Ama ne hikmetse bu ‘akli’ dengesi yerinde olmayan genç Türkler  hiç bir cami imamını rahatsız etmiyor sadece Müslüman olmayanları öldürüyorlar!?! Varlığı yağma ve talana dayanan dejenere olmus capulcu Anadolu guruhu, ırkçılık üzerine inşaa edilen Kemalist devletin çağdaşlaşmasını isteyenlere kuşkuyla yaklaşıyor. O ‘’Devlet yıkılırsa ben ortada kalırım’’ sendromundan hala kurtulmuş değil. Yani kendisine Türk diyen ama genetik olarak Anadolunun Türk olmayan eski yerlilerinin genetiğini taşıyan bu halkın yüzde doksanı hala onun parazitliğini garantileyen objeden yana, yani askerci-çeteci. Seçimini kendi refahına ve geleceğine göre değil, devletin bakiyesi ve onun devamlılığına göre yapıyor. Bu açıdan tercihi mevcut yağma ve talanın bekçisi olan devleti temsil eden partilerden yana olacaktır. AKP, CHP, MHP ve diğer devlet partilerinin aday listelerine bakmak yeterli. Bu partilerin adayları ya çete, ya hırsız, ya dolandırıcı ve ellerinde insan kanı var.Aralarına serpiştirdikleri ‘Demokrat’ gömlekliler ise sadece işin aşentiyonu. AKP, CHP ve MHP bu sahte maskeleriyle sadece toplumu daha derin kaoslara sürükleyeceklerdir.  Dersimliyi  kandıramıyorsan toplumda bir yere gelmiş birilerini ne pahasına olursa olsun satın almak. Bu gün AKP veya CHP saflarında yer alan ‘Ünlü’ Zazalar acaba hangi hesapları sonucu oaradalar. Kendi kimliği ve kültürü için mücadele eden birirnin Dersim soykırımını yapmış bir kimliğin ve kültürünün yanında ne işi olabilir ki?   CHP DERSİM 38 SOYKIRIMINI YAPTI   CHP’nin şovenizm, ırkçılık ve faşist politika ve pratiği oldukça açık ve net bir biçimde kör gözlerin bile göreceği kadar orta yerdedir. Sırf Dersim Jenosidi konusundaki faşist, soykırımcı, şovenist yüzü değil aynı zamanda Ermeni, Kıbrıs, Balkanlar, Kafkaslar, Azerbaycan vs gibi bir çok sorunda MHP’yi aratan taktik adımları ile söylem ve pratikleri tam bir gerçek kimliğine, sözde cumhuriyet kurucu kadrolarının da ruhuna uygun bir yere geldi. Aslına bakarsanız kendisine zoraki giydirilmiş sözde sosyal demokrat kimliğin de reddi de olsa; tam ve kesinlikle düzenin en önemli çekirdek örgütüdür. Kılıç sallayan devşirme Kemal celadına tapmanın en dramatik örneklerini sunmaya devam ediyor.   Kemalistler laik değildirler. Onlar öncekilerin yarım bıraktığı politikayı hayata geçirmeye çalışmışlardır. Savaş esnasında ana slogan:  "padişahı koruma", "halifeliği ve  saltanatı yaşatma" idi. İslam adına cahil cuhul kan emici Müslümanları bir araya toplayan Kemalistler, 1925’te Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Aleviliği  resmen yasaklamış, buna karşılık İslamı da resmi din yapmışlardır. Diyaneti kuran Kemal' in bizat kendisidir. 12 Eylül cuntacıları da Kemalizm adına türk islam sentezini TC nin ana ideolojisi yapmadılar mı? Kemal Kılıçdaroğlu hemen hemen bütün seçim konuşmalarında bu konuya ilişkin soru geldiğinde “Biz Atatürk ne yaptıysa onu savunuyoruz.” demeye devam ediyor. Utanmadan soykırımı haklı gösteriyor, taptığı celladın yaptığına aynen sahip çıkıyor. Gerçekte olan, ırkçı CHP’nin kendi kimliğine dönüşü ya da boyanın dökülüp altta gerçeklerin çıkması vardır. CHP İttihat terakkinin devamıdır. Ermeni soykırımı, Rum soykırımını ve Anadoludaki diğer yerli hakların yokedilmesi sürecini ilerleten bir akımın devamıdır: 1880 lerden beri başlatılan temizlik hareketlerini yöneten bir partinin mirasçısıdır. Soykırıma uğradığı halde sürgündeki milyonlarca insanı bu soykırımı hak etmiş gibi göstererek, ortada bir isyan ya da “terörizm” varmış gibi havalar yaratıp, yeni soykırımlara zemin hazırlayan neo faşist CHP zamanını tamamlamıştır. O gün iktidarda olan kurucularının, bugünkülerden zerre kadar farkları yoktur ve kesinlikle aynıdırlar. Dersimlilerce farklı algılanması, korkunun hükümranlığında gerçekleri bile ters yüz edecek bir asimilasyonla celladın mentalitesini kabullenerek, diğer bölge halklarının yokedilmesi sürecine katılmak trajik bir olayıdır. Sevgi ve selamlarla Nazmi Dogan      

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.