[url=http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6333]
Birer sosyolojik kavramlar olan kimliklerin bazıları tarihsel argümanlar olarak politik roller edinirler. Hatta bir çok ideoloji tarafından kutsallaştırılırlar. Örneğin millet kimliği milliyetçiler tarafından, dini kimlik dindarlarca, teritoryal kimlik bölgecilikle, cinsel kimlikler feminizm vb. ideolojilerce kutsallaştırılmış, sembolleştirilmiş ve yeni ritüelller kazandırılmışlardır vs.
Bu olgular sadece hayali kimlikler olarak biçimlendirilmemiştir. Sosyal tarihin belli bir evresinde kaçınılmaz ekonomik ve sosyolojik meseleler olarak da politik kimlikler edinmişlerdir. İnsanlık tarihi eşitsiz ilişkilerini bu kavramlar üzerinde hala sürdürmeye devam ediyor. Ezilen milletler, din ve inanç özgürlük sorunları olanlar, geri bırakılmış bölgeler, ezilen kadınlar vs bu eşitsizliklerin aşılması içinde büyük bir çaba sarfediyor. Özgürleşmek istiyorlar.
Özgürleşmeler karşısında taraf olma gibi bir sorunla yüz yüzeyiz. Demokrat olarak bir tavır içinde olmak gerekiyor. Fakat ana mesele neyin insanlığa hizmet olacağı; insanı özgürleştireceği, neyin sorun sahipleri karşısında doğru bir politika olacağını da önceden belirleme sorununun oluşu. Her ezilene sahip çıkılır mı? Ya da ezilenlere hangi hakların verilmesi onlara ve kendi özgürleşmemize zarar vermez? sorularına doğru yanıt vermek gerekiyor.
Konuları somutlaştırırsak, birazda bizleri ilgilendiren bölgesel alanla sınırlandırırsak Kürt sorununda, Alevi sorununda, İslami talepler konusunda, Kadın sorununda ve bir çok alt kavramlarla ifade edilen sorunlara karşı vs. nasıl bir tavır içinde olunması gerektiğidir.
Bu sorunlar yüzlerce defa tartışılmıştır. Yeni konular da değildir. Fakat bu tartışmalarda benim edindiğim ve gözlemlediğim ideolojik kimlik yetimi sonucu oluşan özgürleşmenin ve demokratlığın yokluğudur. Olan biten tarihsel birer argüman olduğu halde bir çok kavramın kutsallaştırılması, fetişleştirilmesidir.
Eskiden materyalist ve diyalektik metotları kullanarak, insanın özgürleşmesinin bir siyasl dönüşüm metodu olan sosyalist perspektif ile konuları ele alırdık. Bu yaklaşım doğru yanlış, sonuçta bir duruştu. Sosyalizmin gerilemesi ile bu perspektifin içi boşaldı. Daha ben merkezci, demokrat, liberal ve gelenekçi karmaşa arz eden yeni perspektifler öne çıkmaya başladı. Bu bulamaç hala devam ediyor. Evet bir çizgi yok. Herhangi bir formülasyonda yok. Sadece kabaca görülen bir taraf olma var. Ezilen Kürt milli hareketini destekleme, mücadelesine katılma, insanların her türlü kimliğinin özgürlüğüne yandaş olan, demokratik zeminlerin oluşumu için en geniş demokrasi taraftarı olmak en genel demokrat duruş. Bu politika bir ideolojiye ve formülasyona sokulmuyor. Kendiliğinden bir ucu açık süreç olarak değerlendiriliyor. Yine bu süreci yaşayanların temel önceden belirlenmiş dusturlarına çok marjinalda kalsa bağlı kalan ortodoksları ve hempaları da var. Eskiyitemsil edenlerde aramızda. Her ideoloji gerici karekterini içinde taşır. İdeolojiler kurumlaştıkça daha önceden öngördüğü tespitlerini mutlaklaştırır. Bu kalıntılarında aramızda olması gayet normal.
Ama neye taraf olacağımız sorusunda hala özgürleşmenin insanlık için esas alınması gerektiği bir çizginin doğru olacağı düşüncesindeyim. Fakat her özgürlük sorunu insanlığın özgürleşmesi değildir. Bazı sorunlara karşı demokratik bir tavır içinde kalınır. Mesala dini alanda bazı özgürlüklere karşı olmamak bu tip sorunları olanlar için bir yaşam biçimini seçme hakkını kullanma imkanının onlara sağlamak demokratik bir tavırdır. Bu noktaya kadar demokratik bir zeminin sunumu anlamında demokratik bir tavır içinde kalış vardır. Yoksa bu demokratik tavır insanlığın özgürleşmesi ni hedeflemez. Fakat demokratik bir hakkın kullanımı imkanını sağlar. Bu nedenle özgürlükçü olunmasada bazı demokratik meselelere karşı politik olarak nötr kalınabilir. Diğer yandan insanlığın özgürleşmesini sağlayan her sorunun çözümüne tarafı ve yandaşı olunmalı. Ezilen milletlere, ezilen halklara ve sınıflara, ezilen cinse ve alt düzeyde; demokrasi, hukuk ve eğitim alanındaki sorunlara bakış ve meseleyi ele alış bu kategoridendir.
Fakat sahip çıkılan özgürlük sorunlarının da fetişleştirilmelerine, kutsallaştırmalarına karşı olunmalıdır. Yani birer tarihsel araç ve arguman olan milletler, dilleri ve dinleri diğer kimlikleri ve kültürleri yüceltilmemeli, kutsallaştırılmamalı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!“, “Kürt aşığı olmak“, “Başka dini ve milli kimlikleri aşağılayarak kendini yüceltmek, tarih yazımlarında her şeyi Kürtleştirmek yada Türkleştirmek vs bu yaklaşımların tamamı kutsallaştırma, fetişleştirmedir. İnsanın özgürlüğüne , kurtuluşuna hizmet değildir.
Şayet nerede demokrat ve özgürlükçü olunur noktasında doğru hareket etmesini bilirsek bu duruş politik olarak demokratik ve özgürlükçü duruş olur. Sorunlarımızın çözümüne daha yakın bir yerde durmuş oluruz.
[/url]
Kimlik Türleri