[url=http://www.newroz.com/modules.php?name=News&file=article&sid=6312]
Nawşirwan yazısında devamla „ Kuşkusuz büyük ve küçük kardeş meselesi toplumsal geleneklerin bir parçası olarak aile, aşiret, ve kabileler içinde doğal bir şeydir ve tatbik edilmelidir. Fakat, büyük ve küçük kardeş dünya devletleri ve halkları arasındaki siyasi ilişkilerde yoktur. Birbirlerine saygı ve ortak çıkarlar vardır. Ayrıca bu yanlış kültürün dışında, uzun sıradan beri bazı Kürd liderleri ve siyaset adamları Kürd gençlerini „Irak'ta Kürdler Araplarların küçük kardeşidir“ ve „Araplar Irak'ta Kürddlerin büyük kardeşidir“ temelinde eğitmeye çalışıyorlar.
1975 yılından beri ben ve yoldaşlarımın bir çoğu bu kültürü kökünden söküp atmak ve değiştirmek istiyoruz. Kürd bireyini ve özellikle Komela ve YNK üyelerini Kürdlerin tüm dünya milletleri gibi kendi kaderini özgürce tayin hakkı olduğunu, Kürdlerin devlet kurma hakkı olduğunu ve Kürdlerin hiç bir milletin küçük kardeşi olmadığı yönünde eğitmeye çalıştık. Kürdlerle komşu halkların arasındaki ilişkileri eşitleri eşitler arası ilişki ve ortak kazançlar üzerine bira etmeye çalıştık. Kendini eksik ve küçük görme düğümünü çözmek ve Kürdlerin hiç bir alanda hiç bir yabancı karşısında kendilerini eksik ve küçük görmemeleri için çaba sarfettik.
Eğer birileri bunu benim için bir eksiklik olarak görüyorsa kendi sorunudur. Ben bu tutumumla gurur duyuyorum“ diyor.
Mam Celal Plenum'daki konuşmasında Nawşirwan Mustafa ve Goran çevresi hakkında şöyle diyor:
„Onların gizli yada yarı gizli siyasetleri Kürdlüğe karşı, federasyona karşı, Kürdistan'ın toprak bütünlüğüne karşı, Kerkük'ün Kürdistan topraklarına geri dönmesine karşı, Kürdistan Peşmerge Güçlerine karşı ve Kürdistan halkının birliğine karşıdır.
Nasıl mı?
1)YNK'ye yönelik düşmanlıkları tüm halk ve halk ve hepimizce açıktır. Uzun uzun üzerine durmaya değmez.
2)Onlar, Kürdistan federasyonuna karşılar. Eğer onların elinde gelse Suleymaniye'yi Kürdistan Bölgesinden ayırır ve Kürdistan Bölgesini param parça ederler. Onlar her vilayetin ademi merkezi olmasını istiyorlar.
3)Onlar Kürdlüğe karşılar. Kürdistan'da var olan siyasi yapıyı yok etmek istiyorlar. Onlar Kürdistan bölgesine ve Kürdistan federasyonuna karşılar.
4)Onlar, Kerkük'ün Kürdistan'a geri dönmesine karşılar. Her seferinde bir şeyler söylüyorlar. Bazen Çemçemal, Kifri ve Kelar'ın zaten Suleymaniye'ye bağlandığını, gaz ve petrolun büyük kesimi bu bölgede olduğunu söylüyerek Niçin biz Kerkük için bu kadar gürültü koparıyoruz?diyorlar. Bazende Kerkük'ün bağımsız bir vilayet olmasını istiyorlar. Her ik durumdada Kerkük Kürdistan'a geri gelmez.
5)Onlar bazı devletlerin ve bazı Iraklı siyasi çevrelerinin yanında Kürdistan Peşmerge Güçlerinin varlığı anlamsızdır ve kalmaları gerekli değildir diyorlar.
6) Bazende Nawşirwan açık bir şekilde Badinilerin Kürd olmadığını ve Kerküklülerin ne olduğunu kimse bilmiyor diyor. O, Hewlerliler içinde hoş olmayan şeyler söylüyor. Onun için varsa yoksa Suleymaniye“
Nawşirwan Mustafa Mam Celal'ın bu söylediklerine karşı şöyle yazıyor:
„Talabani konuşmasında Goran hareketini ve yöneticilerini federasyona ve Kürdistan Bölgesine karşı olmakla suçluyor. Bizi vilayetlerin federasyonu taraftarı olarak suçluyor. Güya biz Kerkük'ün Kürdistan Bölgesine geri dönmesine karşıyız. Öyle görünüyor, ki olayları aktaramada Talabani'nin hafızası zayıflamıştır. O öyle sanıyor ki Kürdistan halkının hafızası da zayıflamış ve yaşananları unutmuştur. Kürdistan halkı her şeyi hatırlıyor.
Birincisi; resmi bir şekilde vilayetlerin federasyonunu kabul eden, bu onaylama ile Kürdleri Irak güçleri ve Amerikalılar karşısında çok kötü duruma düşüren ilk kişi Talabani'nin kendisidir.
Talabani'nin „Encumani Hukum“ Başkanı olarak Amerikalıların Irak'taki sivil otoritesi Paul Bremer ile imzaladığı antlaşmanın en temel maddesi Irak'ın 18 federal vilayet haline getirilmesiydi. Talabani bunu Kürdistan Bölgesi dahil tüm adına kabul etmişti. Bunun ardından Arap politikacıları ve Kürdistan'da bazı taraflar bu antlaşmaya karşı seslerini yükseltmelerine bağlı olarak bu antlaşmadan vazgeçildi ve sessizleşti.
İkincisi; 140.maddeye sorun çıkaran, 140.maddeden farklı olarak Vilayetler Seçim Yasası esnasında farklı bir yasa projesini getiren Talabani'nin kendisidir.
Talabani Kerkük'e gittiği zaman Kerkük Vilayet Meclisinde yaptığı toplantıda kendisine ‚Kerkük'teki iktidarın Kürdler, Araplar ve Türkmenler arasında %32 oranında paylaşılması ve Kerkük'ün Kürdistan Bölgesinden farklı bir federal bölge olması’ yönünde Araplar ve Türkmenler tarafından gelen talebi onaylamıştı.
Bu hasar, Arap ve Türkmenlere cesaret verdi. Onlarda bu projeyi Irak Parlamentosuna götürüp yasalaştırmak istediler. 22 Temmuz da bu proje Irak Parlamentosunda onaylandı ve büyük bir siyasal ve kanuni soruna neden oldu. Irak Parlamentosundaki Kürd üyelerinin boykotu ve kamuoyunun büyük baskısı neticesinden Başkanlık Konseyi yasayı veto etmek mecburiyetinde kaldı. Fakat sorun askıya alındı ve belirsiz bir zamana ertelendi.
Üçüncüsü; biz bu hasarı öğrendiğimiz zaman tehdit amacıyla ve bu düşünceden vaz geçmesi için Talabani'ye ‚eğer bu inançla Arap, Kürd ve Türkmen Kerkük'ü farklı bir federal bölge yapıyorlarsa, o zaman en iyisi Suleymaniye, Hewler ve Duhok'uda farklı federal bölgeler yapalım. O zaman 4 federal bölge birlikte Kürdistani bir yapılanmaya gidebilirler. O zaman Kerkük Kürdistan'ın diğer vilayetlerinden farklı bir statüye girmez’ dedik.
Böyle bir değişimde Talabani'nin ne Kürdistan'da ve ne de Suleymaniye'de hiç bir iktidarı kalmadı. Bundan dolayı dır ki, Kürdistan basın kurumları önünde pişmanlığını gösterdi ve dediki : ‚ Ben Anayasa'yı koruyacağıma yemin etmişim, 140. Maddede Anayasal bir maddedir’ .....
Talabani şimdiye kadar da Kerkük'e ilişkin iki söylem sahibidir.
Kerkük Türkmenleri ile Türk devletinin yetkilileriyle yaptığı özel toplantılarda Kerkük'ün farklı bir federal bölge olmasını destekliyor.
Kürdistan'daki genel toplantılarda ise Talabani 140.maddeden söz ediyor ve Kerkük'ün Kürdistan bölgesine geri dönmesini talep ediyor.
Kürdler, Araplar ve Türkmenler arasında askıya alınan Kerkük sorunun çözümü için Kerkük'ün bağımsız federal bir bölge olmasını uygun gören kesimler var. Eğer Talabani bu düşüncede ise gerçek niyetini gizlemesine ve ikili dili kullanmasına gerek yok.
Biz genel olarak Kürdistan'dan kopartılan bölgeler ve özel olarak Kerkük sorunun Kürdistan Bölgesi çerçevesinde çözüm biçimi için, düşüncelerimizi onlarca makalede, gazete söyleşilerinde, radio ve televizyon konuşmalarında ortaya koymuşuz. Bu konuya ilişkin daha fazla bir şeyler söylemek anlamsız siyasi açık artırmaya girer. Öyle görünüyor ki bazıları Kürdistan'ın bazı bölgelerinin yitirmesinden kazançları olabilir. Fakat bizim Kürdistan topraklarının bir metresinin yitirmesinden ne siyasi ve ne de maddi bir kazancımız var.
Dörtüncüsü; bize göre Kürdistan Bölgesini idare etme biçimi, Kürdistan halkının ilerlemesi için gerekli olan ihtiyaçlarla uyuşmuyor.
Siyasi partilerle hükümet karıştırılmış.
Partiler, yasama, yürütme ve yargı erklerine karışıyorlar.
Partiler, üniversitelere, akademilere ve sivil toplum kuruluşlarının içişlerine karışıyorlar.
Partiler, pazara ve ticarete müdahale ediyorlar.
Asayiş, polis ve Peşmergeler tarafsız değiller.
Butçe harcamaları açık değil ve adil olmayan bir şekilde harcanıyor.
Yolsuzluklar, mali, siyasi ve idari alanlar dahil olmak üzere tüm kurumları sarmıştır.
Bunlar bizim düşüncelerimizdir. Biz bunları gizlemiyoruz. Bunları açık bir şekilde makalelerimizde, mesajlarımızda ve gazetelere verdiğimiz söyleşilerde tekrarlamış ve alternatifimizi ortaya koymuşuz.
Beşincisi; yaşadığımız dönemde dünyada çağdaş yönetme biçimi olarak hükümet işlerinde ve kurumlarda ademi merkeziyetcilik büyük bir kabul görmektedir. Gerçi federal Kürdistan idaresinde yapılacak reformların bir parçası olarak gördüğümüz bu olayı, bazıları federalizm karşıtı olarak görüyor.
Bize göre Kürdistan Bölgesinin idari sisteminde reformların yapılması gerekiyor ve zorunludur.
Devam edecek
Çev: Aso Zagrosi
[/url]