Son tavrını küçümsediğim doğru. Yanlış bulduğum için küçümsedim. Sansür yanlısı değilim. Bunu anlatamadım.
Öcalancılığın sansürden daha tehlikeli bir hastalık olduğu konusu ise ayrı bir mevzudur. Burada bunu tartışmayacağım. Hatırlarsan buraya ilk geldiğim zamanlarda Öcalan yanlılarının burada bizlerin aramızda yer almalarına itiraz etmek şöyle dursun katılımlarına yanlı bir tavır almıştım. Bu tavrımı hala muhafaza ediyorum. Örgüt mensuplarının kaşarlanmış dezenformatörler olarak forumda yer almalarını sıradan katılımcıların, halktan ve çoğu safdilli insanların katılımlarından farklı olduğunu düşünüyorum. Tekoşin buraya ilk defa gelmiyor. Daha önceleri de geldi. O zamanlar hedefi ben ve Alan Lezan'dık. Ben bir gece yarısı bu zatın adını soyadını yazarak kimliğini deşifre ettim. O zamanlar Erhan Midyatlı ismiyle başlamıştı. Daha sonra farklı isimler ve mahlaslar kullandı. Tekoşin hazretleri aynı muhterem. Sonuçta kendisine şecere mahiyetinde "bilginname" yazdım. Gerçek adıyla bu forumda hiç yer almamış kişi anında yazıyı gördü ve "ana-avrat" küfür etti.
Bu hergelenin bana attığı çamur benim konsoloslukla görüştüğüm iftirasıydı. Mafiacılık yaptığım şeklindeydi. Yine aynı görüşler ve yine konsoloslukla ilişki çamuru ama bu sefer bütün foruma. Bu adam halktan aldatılmış biri değil. Burada forumu karıştırırken Sirac'ın forumuna gidip Cemal Harputlu ismiyle "gördünüzmü, Erhan Midyatlı newroz.comda tarih yazdı" diyebilen biri. Dürtüklenen biri.
Tetikte olmanın mahzurlarından dem vurmakla akıl vermişsin. Sağolasın. Ben yaptığımı açıktan yapıyorum ve tetikte olmak için yeterli nedenim var. En azından 17 yıldır memleketime gidemiyorum. Ruh tahlilciliğini de sevmedim. Paranoya, benim gibi açık ve korkusu olmayan insanlarda aranmaz. Burnunun ucunu göstermekte sakınca bulanların bu denli gizleniyor oluşlarına yol açan fiili paranoyanın yanında bana izafe edilen varsayımsal paranoya cüce kalır.
"Böyle buyurdu Zerdüşt" alman düşünürün kitabının adı. Aynı zamanda benim bir yazımın başlığı. Esas olarak oradaki göndermelerden alındığını düşünüyorum. Lafı dolaştırmadan söyleyeceğim. Ben aydın namusuna inanırım. benim inandığıma binlerce insan inanır. Sen istersen inanma. Bu namus bacak arasındaki namus değil. Onu geç.
İsmail Beşikçi Hocayı bilirsin. Hoca bir türk. Bir bilim adamı. Bir aydın. Kürtleri savunuyor. Bunun için 25 yılın üzerinde hapis yattı. Dile kolay. Senin 25 yıl önce hangi noktada olduğunu tahayyül ederek zamanı bugüne kadar getir. İşte İsmail Beşikçi Hoca o kadar zaman içerde yattı. Bir türk olmasına rağmen bir gün mahlas kullanmadı. Söylediklerini bir gün inkar etmedi. Arkasında durdu. Kötümü etti? Hayır. Onun namuslu aydın olarak söylediklerinin arkasında durması binlerce insanı kazandı, uyardı, güven verdi. Sence İsmail Hoca aptalmıydıki hayatını ve geleceğini ortaya koydu? Cesaretindenmi gizlenmedi? Elbetteki cesurdur ama önce aydın olmanın gerektirdiği namustan, bilim adamlığının onurundan ödün vermedi. İnsanlığından ödün vermedi. Bu bir kıyastır ve ölçü alınması gerekir.
Bir de beğenmediğiniz Sirac örneği var. Sirac'ın bir itirafçı olduğu doğrudur. Eski itirafçı bugün açık kimliğiyle her biri sömürgeci mahkemede 4-5 yıl cezayı gerektirecek yazılar yazdı. Yüzlerce yazısı var ve ülkeye gitse bin yılla yargılanır. İtirafçılıkla suçlanan, demokrat olmamakla suçlanan birinin ülkesi için gösterdiğ fedakarlığın onda birini gösterebilene şapka çıkarırım. Yazılarının içeriği, düşüncelerinin doğruluğu yada yanlışlığı, katılıp katılmama konuları tamamen ayrı konulardır. Demokrasi havarisi kesilerekten Sirac'ı eleştirenlerimiz onun yüzde biri kadar açık ve dobra olabiliyorlarmı? Demokrasinin ilk önce açıklık olmadığını söyleyebilecek birileri varmı? Doğrusu bu konudaki tefsirleri oldukça merak eder dururum.
İşte küçümsememin perde arkası. Sen bazen İsmail Hoca'yı da beğenmezlik edersin. Sen kürtsün. Aydınsın. Kimliğini sahiplenemeden bir milletin kimliğini savunabileceğini düşünürsün. Senin yanılgın da zaafın da burada. Kendi kimliğini sahiplenemeyen bir insan milletinin kimliğini yükseltemez. İstersen allamei cihan ol. Aramızdaki fark bu.
İkinci husus. Forumda böylelerinin ettiği küfür benim ismime ve kişiliğime mahsub ediliyor. Sense HeK'sin. Sarı çizmeli Mehmet Ağa. İnsanlarımızın uyarılması, gücümüz ve çapımız ölçeğinde bilgilendirilmesi uğruna aynı platformda aynı çabayı çoğu kez müştereken omuzluyoruz. Sana gelenler cekete yada mahlasa. En ağır hakarete uğrasan bile kişiselleştirmemenin sığınağını bulmuşsun. Ya benim durumumda olanlar?
Çaldığım bir nefesli çalgıyı bana s.k misali yalatmaya kalkışanların pespayeliğini benim aile fertlerimin okuyor olmasının bende ne yararalar açtığını anlatsam da anlamaya mecalin yok. Sen hep bu tiplerin savunucusu oldun. Artık yeter.
Mahlas korunağı sizlere istediğinizi yazma hakkı da sunuyor. Kendi adınızla küfür edebilirmisiniz? Mahlasla pekala edebiliyorsunuz. Ben adımla edemiyorum. Mahlasta kullanmıyorum. Konumlarımız farklı. Algılayışımızın ve tepkilerimizin farklı olması konumlarımızın farklı olmasından kaynaklanıyor.
Niçin mahlasla yazmıyorum ve yazdığım zaman mahlasımın benim adıma olduğunu neden her forumda sıklıkla tekrarladım? Yarın bu yazı seninmidir diye sorulduğunda inkar etmeyi düşünmediğim için. Ülkeme de Antalya'ya tatile gitmişken şöyle bir uğramış olmak için gitmeyi düşünmüyorum. Orası benim ülkem. Oraya gittiğim zaman işkence odalarında ve mahkemelerde herkesten çok avazımın çıkması gerektiğinin bilinciyle adım ve soyadımla yazıyorum. Mahlasla yazmak, yarın bu yazılar benim değil yada bugünden bu yazıyı yazan ben değilim amacına yönelik bir saklanma güdüsünün eseri değilse nedir?
Yazdıklarını sahiplenmekte tereddüdü olanların aydın namusunu ben sorgulamayayım, sorgulayanlar zaten sorgulayacak. Sadece, kimliğini sahiplenmekte tereddüdü olanların milli bir kimliği savunmaya muktedir olamayacaklarını, yaptıklarının, yazdıklarının güven vermeyeceğini, getirisi olmayacağını söylemekle yetineyim. Bu durumda olanların bana nasihat vermeleri için nefesleri pek kısa düşer. Hele satır arasına paranoya serzenişi serpiştirilmesi benim konumumla hiç bağdaşmayan bir yakıştırmacadır.
Ben sizleri bu halinizle sineye çekerken benim açıklığım ve dobralığımmı sizlerce çekilmez bulunuyor?
Mahlascılık ve kodculuk siyasette Lenin ve Stalinle başlamıştır. Onlardan önce gelen Marks'ın Engels'in mahlascılıkları yoktur. Kürdistan'da kodculuk stalinist akımlarla yerleşmiştir. Şampiyonluğunu da Ali Fırat hawal ve avanesi yapar durumdadır.
Sartre, Kwame Nkrumah, Gandhi, Mandela ve İsmail Beşikçi bunlara tenezzül etmemiştir. Hiçbiri söylediklerinden geri adım atmaya ve inkara yönelmemiştir. Böyle bir niyetin ve tavrın sahibi olmadıklarından saklanma ihtiyacı duymamışlardır. Aydın tavrı budur, uygarca mücadeleci tavrı budur. Gerisi fasa fisodur. Zerdüşt böyle buyuruyor işte. Öcalan'ı kerhen izlemekte serbestsin. İçindeki Öcalan'ı yıkmadan kimseyi Öcalan'dan soğutamazsın. Bir mahlaslı diğer mahlaslıya demokrasi salık vermiş imiş. Demokrasinin birinci ve olmazsa olmaz koşulu açıklıktır. Sadece bireysel faaliyetlerde değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarında ve açık toplum yaratmada izlenen yol ve yöntemlerin hepsi bir bütün olarak demokrasiye ve demokrat tavra tekabül eder. Biz böyleyiz işte, açıktan çocuk doğuracağımızı unutarak gizlice çiftleşiriz. Açıkta yerken abdeste gizli çıkma olgusu da tersinden bir örnek olarak yaşamın içinde yer bulmuştur. Oysa demokrasi yaşamı düzenlemenin aracıdır. Esinini ne yataktan ne de abdest bozma örneklerinden almaz. Açıklığı ihmal edenin demokrat edasıyla diktatörlüğe karşı durabilmesini taşıdığı ironi gereği Cervantes'e bırakıyorum.
Kimsenin mahlasla yazmasına menfi bir kritik yöneltmiyorum. Bunun yerine mahlasla yazılmamasını herkese çağrıda bulunarak inatla yükseltmeye çalışacağım. Bu forumda ülkesi için fedakarlık etmeye hazır insanlar da çıkacaktır. Kürtlerin binlercesi gizli saklı tutmadan ülkeleri için çırpınırken herkesten çok kürtçü olanların milli kimlik ve milli haklar mücadelesini kendi kişisel kimliğinden ve bireyliğinden soyutlayarak savunuyor olmasındaki ucubenin farkındayım. Bana dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olan insanın gülünç halini anımsatıyor. Bunun bir eğilime dönüşmüş olmasını varlığını sürdürmesinin gerekçesi gösteremeyiz. Her millet onu açıkça ve ödünsüzce savunan bireyleriyle var olur. Kürtlerin tökezlemesinin nedenlerinden biri de budur. Mahlas kullanımının internet ortamında önlenemez sahteciliğe meydan veriyor oluşu bu konunun daha ciddi bir şekilde irdelenmesini gerektiriyor. Demokrasi isteyenler açıklığa yatırım yapmalıdırlar. Kürtler sosyal bünyeleriyle olduğu kadar siyaseten de kapalı bir toplum konumundadırlar. Önce siyaset erbabı açılmalı ve siyaseti açık hale getirmelidir. Sarı Çizmeli Mehmet Ağa tavrıyla ne siyaset yapılır ne de ideolojik mücadele verilir. Olsa olsa apoculuğun bir türevi palazlandırılmış olurki benim bu tarakta bezim olsun istemem.
İşin bir de vefa ve sadakatle açıklanacak ahlaki boyutu vardır. Sokaklara alenen dökülen, çocuklarını feda eden, mahkeme salonlarında ödünsüzce duruş sergileyen, hüküm giyen, yazdıkları yazılardan dolayı yargılanan insanların varlığında mahlası kaçak döğüşün kanalı olarak kanıksatmaya çalışmak bu fedakar kürtlere kaşı sadakatsizlik olmanın ötesinde korku tohumları ekmektir. Kürdün herşeye ihtiyacı vardır ama korkmaya ihtiyacı yoktur. Kürt korktukça sinecek, sindikçe köle kalacaktır. Saklanma köleci şekillenmenin tavrıdır. Hakkın, haklının saklanmaya ihtiyacı yoktur. Saklandığınız zaman hiçbir hakka kavuşma şansınız olmaz.
İster bireysel olsun, isterse toplumsal bir hak olsun kimin istediği ve kime verileceği sorusu belirleyici bir sorudur. Kim sorusu kimliği zorunlu kılar. Toplumsal talepler de tek tek bireylerin talepleri olarak arkasında özel yada tüzel hukuki bir kimlik gerektirir. Kürtlerin bu soruyu kendilerine binlerce kez sorup tekrarlamaları gerekiyor. Kürtlerden esirgenen toplumsal hakları kadar bireysel haklarıdır da. Bireysel haklar manzumesi toplumsal hak ve özgürlüklerin yapı taşıdır, ihmal derek yada savsaklayarak toplumun özgürleştirilmesine katkıda bulunulmuş olmaz. Sizler bireysel olarak isimlerinizden ve kimliğinizden feragat temelinde bir millete kimlik ve hak kazandırabileceğiniz sanısı taşıyorsunuz. Bu sadece kürt aydınları arasında yer bulabilmiş politik bir halisünasyondur. Adınızla bu ülke ve bu haklar benimdir deyip aşikar ve ısrarlı talepçisi olabiliyormusunuz? İşte meselenin püf noktası budur. Bu espriyi kavrayamayan kürt ferdi milletinin kurtuluşuna beklenen katkıyı sunmaktan her zaman uzak kalacaktır. Dünyanın hiçbir yerinde hak ve hukuk mücadelesi, özgürlük mücadelesi maskeli balo anlayışıyla yürütülmüyor. 70'li yılların despotik örgütlenme anlayışı kronikleşerek kürtlerin sırtında kambur misali yer tutmaya ve kürtlerin sadece önünü değil gözlerini de bağlamaya devam ediyor.
Ben bireyim diyorum. Başımı kuma gömmeden, kıçımı açıkta bırakmadan, varlığımla, adımla, sanımla, aidiyetimle, haklarımla bireyim. Başını gömenlerin sadece kıçı görünüyor. Başka bir şey göremeyişime göte göt deme hakkından hareketle başka sıfat bulamıyorum. Özgürlük kavgası bu götle olmaz. Başla ve kişilikle olur. En çok saklananımız en bilgemiz mertebesine yüceltilmişse vay halimize demeyip ne denir? Bilen varsa anlatsın ben de anlayayım.
Cesur olun. Açık olun. Kişilikli olun.
Böyle buyuruyor Zerdüşt.
mahlas konusunu acmak zamansiz.diye dusunuyorum.