Gelişmelerin doğurabileceği olasılıklar
İ.ŞENER
Uluslararası olası gelişmeler, Türkiye'yi bir yol kavşağına getirebilir. Nitekim mevcut konjoktürel durum söz konusu olasılıkları her gecen gün daha da yakınlaştırmaktadır. Ama, Türkiye bu yol kavşağına girerken gerçekci bir vizyondan yoksundur. Her ne kadar Mit raporu belli yönleriyle hükümetin dikkatini gelişen olası gelişmelere çekmeye çalıştıysa da, onlarda mevcut durum karşısında gerçekci, kalıcı ve sağlıklı vizyondan yoksundurlar.
Türkiye'de, yöneteniyle, yönetileniyle kendine hareket ortamı yaratan perspektifler, global gelişmelere ayak uydurmadığından, toplum dinamizmi atıl bir durumda bırakılmıştır. Yani; bu zorlu süreçte toplum dinamizmine mantıklı perspektifler sunulmadığından, değişim ve dönüşüm yönündeki olası gelişmelerin kaderi siyasetteki madrabaza bırakılmıştır. Bu ekipler, bu zorlu süreçte Türkiye'yi kalıcı ve sağlıklı çözümlere taşıyabilecek midir? Bunun her hangi bir emaresi hali hazır da görünmemektedir.
Cumhurriyet Tarihinin ideolojik ve politik öngörüsü olan Kemalizm, geldiğimiz zaman kesittinde değişime uğramak zorundadır. Bunun nasıl bir biçim alacağını göreceğiz. Uluslararası sermayenin istikrarlı gelişim ihtiyacı ve bundan gelen global düzenin belirleyici cilvesi, her tutucu rejimin önünde olduğu gibi, kemalist Türkiye Cumhurriyetinin de önünde durmaktadır.
Orta-Doğu'da olası gelişmelerin kodu: İran, Süriye ve kürt sorunu denkleminde yatmaktadır. Bu denklem, Türkiye'yi, ya küçültecek, ya da federatif bir çözüm de büyütecek olası gelişmelerle yüklüdür. Bunun belirtilerini Nato toplantılarında Türkiye'nin küçültülmüş harita olaylarında gördük. Türkiye'ye verilen sinyal açıktır. Türkiye, ya bir avrupa ülkesi olma yolunda ilerleyecektir ya da doğulu bir ülke olma yolunda her zaman kargaşalığa açık olacaktır.
Siyasal olarak çözümsüz bırakılan, sırtında bir kambur gibi duran Kürt sorunuyla, Türkiye'nin, her zaman kargaşalıklara açık olacağı bir gerçektir.
Batı'nın, kargaşalığa açık olan, bir birlik üyesini istemediği aşikardır.Bunun nedeni, birliğe gitmenin ihtiyacı olan Avrupa Birlik konseptinde rahatlıkla tespit edilebilinir. Batı sermayesinin Avrupa Birliğine geçme ihtiyacı ve nedenini, herkes, istikrar ve serbest dolaşım yönünde olduğunu teslim edecektir. Kaldı ki; Batı, iç savaş kargaşalıklarına yol açabilecek sorunlu ülkeleri bünyesinde istemediğini, müzakerelerde açık açık gösteriyor.Yakın geçmişte Balkanlardaki gelişmelerden Türkiye'nin ders çıkarması gerekirdi.
Seçim Türkiye'ye bırakılmıştır. Türkiye bu zorlu sınav da başarılı bir performans gösterebilecek midir?
Türkiye'nin mevcut siyasal kulislerinde ve derin devletin bünyesinde bu siyasal bunalımları bertaraf edebilecek alternatif ve kalıcı çözümleri varmıdır? Halli hazırda Türkiye, mevcut devlet siyasetinde çözüm üretebilecek beyinlerden yoksun olduğu, Türkiye'nin sanal dünyasına yansıyan yorum ve ’çözüm' alternatiflerinde rahatlıkla görülebilir. Türkiye bu çözüm alternatiflerinde bir daralma yaşamaktadır. Türkiye, içinde yaşadığı bunalımdan çıkmanın yolunu, Güney Kürdistan sendromunu derinleştirerek yapmaktadır.
Türkiye'deki liberal bir kesimin dışında, geriye kalan sözüm ona solcusundan, ülkücüsüne, kemalistinden dincisine kadar hatta ve hatta derin devletinden, imralı çizgisine kadar ortaya atılan projeler, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı sorunları daha da derinleştirmeye dönük çözümlerdir. Hiç kuşkusuz, bu konuda izlenilecek yanlış politika, Türkiye'yi daha çok sorunların içine çekecektir. Bu uluslararası ve bölgesel konjoktürün kaçınılmaz sonucu olarak görülmelidir. Bu siyasal konjoktürü iyi tartmayan her rejim, sonunda kötü kaderinide tayin edecektir. Böylesi tutumların, nihai tahlilde olumlu bir sonuç doğurmadığını Saddam'ın pratiğinde gördük.
Saddam rejiminin, uzun vadeli devlet geleneği ve pratiği olmayan, üstten dayatılan çapulcu elit bir kesimin rejimi olduğunu, bu rejimin 20-30 yıllık gibi kısa bir tarihe dayandığını hatırlatmaya gerek yoktur. 700 Yıllık devlet geleneğiyle övünenler, tutucu Cumhurriyet Tarihiyle hesaplaşmalıdır.
Hiç kuşkusuz, konjüktürel durumun yanlış tahlili, Saddam rejiminin yıkılışının yeni pratiklerini de ortaya serecektir.
Uluslararası gelişmelerin kasırgası, efsanevi Berlin duvarını bile önüne alıp yıktığı herkesin hafızasındadır. İstendiği kadar ’...verilecek bir karış toprağımız yoktur.' densin, bunun, uluslararası çıkarlar denkleminde ucuz demogojiden öte, kiymeti harbiyesinin olmadığını hep birlikte göreceğiz.
2007.03.04
Sevgili İhsan