Hülya Yetişen
Bejan Matur'a verilmesi gereken zorunlu bir cevap.
Yaşanan olaylar karşısında bazen susmak ince bir protestodur.
Artık makale yazmayacağım dediğim an kısa sürdü. Yazmak istedim yeniden.
Bejan Matur'un yazısı içime oturdu. İnce bir ayardı gençlerle yaptığı röportajın konusu. Bu sistemle hesaplaşmalarımı, yürek atışmalarımı yazarak yeneceğimi düşündüm..
Bejan Matur'u şiirleriyle tanımış, şiirlerinde onu sevmiş ve içten içe kadın olarak gururlanmış, İmgelerinin gücüne önem vermiştim..
Bejan Matur'un şiirlerinde, Elif Şafak'ın romanlarında kendimi bulmuştum. Kadın yazarlığının inceliğini, hassasiyetini onlarda fark etmiştim. Her ikisi de sıkı entelektüel kadın yazarlardı. Onları oyunbozan yazarlar olarak düşünmüştüm.
Her ikisi de şu anda AKP'nin politik çizgisinde ki bir gazetede, (Zaman) yazıyorlar. Elif Şafak doğum yaptığında Başbakan Erdoğan onu arayıp hayırlı olsun dileklerinde bulunmuş, tebrik etmişti. Oysa , Nobel Edebiyat ödülü alan Orhan Pamuk'a karşı Kürtler ve Ermeniler bu ülkede katledilmiştir sözlerinden dolayı linç edilmesine varan bir tavır izlenmişti. Sahip çıkılmamıştı ona....
Mevcut sisteme taraf olmanın, hizmet etmenin kadın ya da erkek olmakla bir alakası yok. Sorun, bir aydın yazar olarak nerede durduğunuz ile ilgilidir. Politikaya oynamak cinsiyet ayrımını ortadan kaldıran bir durum.
Zaman gazetesinde Bejan Matur'un ’Dağdakiler kim bilmiyoruz, sayılarla ifade edilen bu insanların ne yaşadığı bilinmiyor. Neden dağa çıktılar, neden dağda yaşadılar, dönenler neden döndü ve kalanlar neden hala oradalar?' ile ilgili yazısını okuduğumda bunu düşündüm. Türkiye'de Matur ve Şafak gibi entelektüel kadın yazarların sistem karşısında eğri bir konumlanışları var. Kürt sorununda ise hiç vicdanlı bir yerde durmuyorlar. Bu önceden beri sorguladığım bir konuydu. Gidişe teslim olmuşlardı. Kendileriyle, kendilerini kuşatan yaşamla hesaplaşmaları yıkıcı bir sorgulamayı gerektiriyordu. Belli bedeller ödemeyi de......
Sistemle bütünleşmenin ve devletin gönüllü hizmetkarlığına soyunmanın maddi bir getirisi de vardı şüphesiz. Bejan Matur'un dağa çıkmış gençler için sorduğu sorulara bakılırsa bunu açıkça görmek mümkün.
Kürt olup da , Kürtlerin yaşam ve ulus olma mücadelesine karşı durmak, kendi Kürt kimliğini de kullanarak, ırkçı faşist bir zihniyetin uzantısı olan bir gazetede köşe yazarlığı yapmak böyle bir duruşu da zorunlu kılıyor.
Dağa çıkan gençleri tanımıyor ’duyarlı' kadın şairimiz. Orada ne yaptıklarını da bilmiyor üstelik. Türk devletinin, Kürt varlığının bile kabul etmediği bu ülkede o topraklarda doğmuş ve büyümüş biri olarak yaşananlara ’Fransız kalmış'. AKP Hükümeti'nin PKK'lilere ’eve dönüş' çağrısını açıkça destekler bir politik duruşun da gönüllü temsilciliğini yapıyor. Çekingen halinden sıyrılmış bir hali var.
Halbuki Kürdistan topraklarında her çocuk, yaşlıların anlattıkları acı yaşam öyküleri ile büyür. Her şeyin unutturulmaya çalışıldığı bu topraklarda yaşananlar öylesine acıdır ki istense de unutulamıyor. Bu acılardan pay almış yüzlerce insan var çevremde.
Aynı topraklardan gelmiş biri olarak hafızası oldukça zayıflamış anlaşılan yazarımızın. Gabriel Garcia Marquez'in unutulmaz romanı ’Yüzyıllık Yalnızlık'taki bir sahne aklıma geliyor.
Macondo isimli hayali bir kasabada günün birinde herkes sebebi bilinmeyen bir hastalık sonucu hafızasını kaybeder. Bu duruma çare arayan Aureliano kendisi gibi diğerlerine de her şeyi baştan hatırlatabilecek bir yöntem bulur: önce kasabanın girişine koca bir tabela koyup üzerine MACONDO, ardından ikinci bir tabelaya TANRI VARDIR ve sonra da tek tek bütüm nesnelerin üzerlerine isimlerini yazar, masaya Masa, saate Saat gibi.....
Bu kıssadan pay çıkartırsak, her şeyi unutmuş Bejan Matur'a Kürt halkının hafızası olan tarihi ve yaşananları bir kez daha hatırtlatmak gerekiyor. Ama ’Yüzyıllık Yalnızlık'ta Aureliano'nun akıl ettiği yöntem başarısız olmuştur. Hiçbir şeyi hatırlamaz olmuş kasaba sakinlerinin kayıp hafızalarına tekrar kavuşabilmeleri, Çingene simyacı Melquiades'in icat ettiği soluk renkli bir sıvı sayesinde olmuştur!
Bizim Bejan Matur'un dağdaki gençlerin kim olduklarına dair hafızasını güçlendirecek özel bir sıvımız yok, ama ısrarla söyleyeceğimiz bir şey var kendisine: Şiir yazmaya başla. Aşkını yitirmemiş bu kanayan halkın evlatlarından uzak dur!
Hülya Yetişen
16 Mayıs 2008