Cem Özdemir: 'asimilasyon insanlık suçu ise, o zaman önce kendi evinizden başlayın sayınErdoğan'
Le Monde gazetesi Avrupa editörü Daniel Vernet, Avrupa Parlementosu'na Alman Yeşil'ler partisinden seçilen milletvekili Cem Özdemir ile Başbakan Erdoğan'ın son Almanya gezisinde, Köln'de yaptığı konuşmada sarf ettiği “asimilasyon bir insanlık suçudur“ sözlerinin başlattığı tartışma çerçevesinde konuştu. Gazetenin 24 Şubat tarihli sayısında 'Türk asıllı Alman veya Almanya'lı Türk?' başlığı ile yayınlanan söyleşi şöyle:
Türk asıllı olarak, 18 yaşınızda Alman vatandaşlığını aldınız. Avrupa Parlemontosu'nda milletvekili olmadan önce de Bundestag'da 8 sene milletvekilliği yaptınız. Ludwigshafen yangınında 9 göçmen türkün hayatlarını kaybetmesi sonrasında, Başbakan Erdoğan'ın “milliyetçi“ görüşlerini açıkladığı Köln konuşmasıyla başlayan tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sağduyunun hem Almanya hem de Türkiye de nihayet hakim olmasından memnunum. Erdoğan'ın, “asimilasyon bir insanlık suçudur“ sözlerine, başbakanın danışmanlarının getirdiği açıklık yeterli oldu. Almanya İçişleri Bakanı Wolfang Schauble, Almanya'daki Türklerin, bir diaspora kimliğinden çok bağımsız bir kimlik taşıdıklarınının kabul edildiğini söyledi.
Neye göre bağımsız?
İki ülkenin arasında kalmış olarak kendilerini belirlememeliler. Bu durum ne Türkiye ve Türk'lerin, ne de Almanya ve Alman'ların yararına olur. Makul olan herkes için doğru olan, yaşadığımız ülkenin lisanını öğrenmemizdir. Olduğumuz yaşadığımız ülkenin Anayasa'sına bağlı kalmayılız. Demokratik ülkelerde, Anayasa, Hıristiyan, Müslüman veya tanrıtanımazların ortak yasasıdır. Eğitim sistemi ve iş hayatı, entegrasyonun anahtar unsurudur. Evime ayakkabılarımı çıkartıp veya çıkarmadan girmem, çocuklarımın sünnetli olması veya olmaması sadece beni ilgilendirir. Bu, ne Erdoğan'ı ne de Merkel'i ilgilendirir. Asimilasyon mümkün olabilir ama bu, herkesin kendi karar verebileceği bir şeydir. Devlet'in kanunla düzenleyeceği bir şey değildir. Politika toplum yaşamının genel hatlarını belirler.
Türk aileler çocuklarına Türkçe öğretmek veya öğretmemek isteyebilirler, ailelerin kendi kararıdır. Ama asıl önemli olan, eğer Almanya'da yaşıyor iseniz, çocukların Almancaya hakim olmalarıdır. Öğrenmelerinin gerekliliği milliyetçi endişeler için değil, çocukların geleceği için önemlidir. Bu konuda başbakan Erdoğan ile aynı düşünmüyoruz. Almanya'da yaşayıp da almanca konuşmayan haklarını arayamaz, koruyamaz. Çocuklar Türkçe de konuşuyorlarsa bu harika olur. Bu bir artıdır ama bu bir mecburiyet değildir.
Erdoğan'ın Almanya'da Türk okulları ve Üniversite'leri açmak düşüncesine ne diyorsunuz?
Eğer buradan anlayacağımız, Alman-Türk okul ve Üniversiteleriise, işaret edilen bu ise, memnuniyetle karşılarım. İyi ve prestijli Alman-türk okul ve Üniversitelerinin olmasını her şeyden önce pratik bir nedenden isterim. Türkçe'nin olumlu bir algılanması yok, fakat mesela İspanyolca oldukça moda. Eşim Arjantin asıllı; kızım, alman-ispanyol bir çocuk bahçesine gidiyor. Berlin'de böyle alman-türk çocuk bahçeleri çok az. Bu konumu değiştirmek istiyorsak, başarılı kurumlara ihtiyacımız var, buralarda çocuklar her iki lisanı da mükemmel konuşabilmek için eğitim alabilirler. Ama Erdoğan'ın düşündüğü gibi sadece türk okulları bizi bir çıkmaza götürür.
Şimdi isterseniz Erdoğan'ın Almanya'yı şoke eden cümlesine gelelim ;“ asimilasyon bir insanlık suçudur“. Bu konuya bir açıklılık getirildi dediniz, hangi anlamda?
Aslında türk ve alman siyasetçilerin istediği asimilasyon değil, entegrasyondur. Ankara ve Berlin bu hususta aynı düşüncedeler. Erdoğan'ın bu cümlesinin problemi muhatabı Almanya değil Türkiye'dir. Asimilasyonu hepten reddediyorsak, Türkiye'de kürt okul ve Üniversiteleri nerede? Kürtçeyi öğrenmek veya benim anadilim çerkezceyi hangi üniversite de öğrenebiliriz? Benim bildiğim böyle bir üniversite yok. Özel bazı kurumlar var. Devlet kendi sorumluluğunda olmadığını söylüyor. Eğer asimilasyon insanlık suçu ise-,ki bu şaşrtıcı bir ifade - lütfen o zaman kendi evinizden başlayın sayın Erdoğan.
Asimilasyon ve Entegrasyon arasındaki farklılıkları nasıl tarif edersiniz?
Asimilasyona karşı değilim . Mesela, iş yerindeki asimilasyon, herkesin eşit şansları olmasını varsayar. Okuldaki asimilasyonda. Ama, ben dinimi değiştirmek, saçlarımı daha açık bir renge dönüştürmek istemiyorum. Eve girerken ayakkabılarımı çıkartırsam Almanya'nın güvenliğini için bir tehdit oluşturmuyorum. Siyaset bu konularla ne kadar az ilgili olursa o kadar iyi olur. Politika, şansların eşitliğini tahsis etmeli, bilhassa çocuklar arasında ve bunu isimlerinin okunuş ve yazılışlarından bağımsız, sadece yetenekleri üzerinden, sağlamalı, sosyal veya etnik kimliklerine göre değil.
Almanya'da zaman zaman tartışılan, “hakim kültür“ kavramının yeniden ortaya çıktığını görüyormusunuz?
Evet kesinlikle. Aslında Erdoğan'ın asimilasyonla ilgili söylediklerine tepkinin şöyle olması isterdim:
“Peki, o zaman, aynı şeyleri Ankara'da yapın.“ Ama Almanya'daki tepkilere bakacak olursak, Alman'larda ne istediklerini bilmiyorlar, Asimilasyon ve entegrasyonu , her ikisini de reddediyorlar. Göçmenlerden ne beklediklerini bilmiyorlar. Çok saçma olan, Almanya'nın bir göçmen ülkesi olduğu görüşünü terk ettiler .
Hessen eyaleti başbakanı Koch, genç göçmenlerin suçları konusu seçim kampanyasında kullandı. Erdoğan asimilasyon hakkında üzerinde durduğumuz şekilde konuştu. Almanya'da kimi çevreler, her ikisinin de yanlış anlaşılmaları körüklediği kanısında. Ne düşünürsünüz?
Her zaman AKP'nin Almanya'daki Hıristiyan Demokrat'larla benzeştiğini söyledim. CDU-CSU içinde, sosyal eğilimden muhafazakar eğilime kadar herkes eğilimde görüş var. Türkiye'deki problem, laik, Avrupa'lı, liberal bir muhalefetin parlamentoda olmaması. Erdoğan Avrupa'dan, reformlardan konuştuğunda tabanına da sesleniyor ama AKP nin tabanı Avrupa ile entegrasyondan ve reformlardan yana değil. Çoğunlukla muhafazakar. Buna rağmen Erdoğan'ın AB ve reform yanlısı konuşmalarına, yani tabanına rağmen böyle konuşmasına şaşırıyorum. Ama asıl beni CHP şaşırtıyor, Sosyalist Enternasyonel'e üye bir parti, ancak, azınlık hakları ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan 301'in maddenin yeniden düzenlenmesine karşı.
Yeşiller, en favori tezleri, “çok kültürlü toplum“ düşüncesini terk mi ettiler?
Her zaman Parti'min göçmenler hakkındaki tartışmada öncü olmasını istedim. Ama maalesef siyasetin hakim düşüncesini kıramadık. Aile iç şiddete dair konuları ilk konuşanlardanım. 1990'ların ortasından beri, babalarımızla olan ilişkilerimi 68 jenerasyonunun babaları ile olan ilişkilerine benzetmemiz gerektiğini söyledim. Biz Yeşil'ler, göçmen haklarını korumak istedik, böylece siyasete hakim düşüncenin yok saydığı konular hakkında ilerleyebilirdik. Ama iktidarda değildik. 1998-2005 kızıl-yeşil koalisyonu iktidarında, çift vatandaşlık hakkını getirdik. Göçmenlerin almanca konuşmaları gerektiğini söyleyen ilk bizdik. Ben Berlin de, başkaların kaçtığı Kreuzberg semtinde oturuyorum. Hergün bana, evinde dayak yiyen şiddete uğrayan kadınlar, PKK'nın talep ettiği 'devrim vergisini' ödemek istemeyenler geliyor. Eğer açık bir toplum, çoğulcu ve çok kültürlü bir toplum istiyorsak kuralları kabul etmek zorundayız. Kamu alanında veya özel alanda şiddet kabul edilemez. Ana babalar her şeyi Devlet'ten beklememeliler. Kendilerinin de ödevleri olduğu kabul etmeliler. Çocuklarının eğitimleri ile çok yakından ilgilenmeliler. Yeşil'lerin düşüncelerini böyle özetleyebilirim.
Avrupa Birliği “entegrasyon“ için daha fazlasını yapabilir mi ?
Bu konuda ilerlemeler mümkün oluyor. Mesela Almanya'da yasalaşan “ ayrımcılığa karşı kanunlar“ Brüksel'in emrettiği bir mecburiyet olmasaydı asla parlamentodan geçmezdi. Avrupa'da yerel şeçimlerde göçmenlerin oy kullanma hakkı için bir görüş birliğine varmamızı istiyorum. Bu oy hakkını , herhangi bir Avrupa Birliği ülkesinde uzun senelerdir yaşayan göçmenler için tanımalıyız. Aksi halde, Almanya'daki göçmen Türklerin Erdoğan'ı dinlemeye gitmelerine şaşırmamak lazım. Yasal göçmenler için ortak kurallara ihtiyacımız var. Kaçak göçmenler içinde “asgari haklarını“ tahsis etmeliyiz.
Türkiye de milliyetçilik akımının artmasından endişeli misiniz?
AKP'nin o ilk zamanlardaki Avrupa çoskusu kayboldu. Avrupa'da Türkiye'yi istemeyenler için , yapılan her reform onların argümanlarını yok ediyor. Türkiye'de reform yanlıları kendilerini yalnız ve Avrupa tarafından terk edilmiş hissediyorlar. Erdoğan ve MHP'nin siyasi işbirliğinden yakınlaşmalarından çok endişeliyim. MHP ile ülkeyi demokratikleştirmek fikri beni kuşku içinde bırakıyor.
(bu şöyleşi Le Monde gazetesinin 24-2-2008 tarihli sayısında yer aldı, habere eşlik eden resim tasarımı da gazetenin.tercüme. ÇŞ)
bu söyleşinin orijinal halini, anasayfamızdaki le Monde gazetesinden okuyabilirsiniz
ayrıca şu linkte:
http://www.lemonde.fr/archives/article/2008/02/23/allemand-d-origine-tur...