Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 19 November 2011

Herhangi bir makam isteğim ve derdim kesinlikle olmadan aşağıdaki çağrıyı yapmayı tarihi bir görev ve zorunluluk olarak görmekteyim. Sözü uzatmadan bugün ve gelecekle ilgili tespitlerimi ve çağrımı kısa başlıklar halinde sıralayacağım:
1) Türk azınlık devleti, tarihten edindiği sömürgeci devlet geleneğini sürdürerek Kürdistan meselesini kan deryasında boğmaya, kardeş Türkiye ve Kürdistan halklarına ağır bedeller ödetmeye devam edecek. Gençlerin ölmesi bugüne kadar devlet yönetiminin umurunda olmadı, bundan sonra da olmayacak. Süper devletlerin siyasetlerinde de temel bir değişiklik yok, Lozan anlaşmasına olan bağlılıkları devam ediyor. Eşikler yalayan satılık Kürt işbirlikçileri tarihteki lanetli rolünü oynamayı sürdürüyor.
2) On yılların tecrübesi ile görüldü ki, Türkiye halkları ekonomik, demokratik ve siyasal gelişmesinin önünde bir engel haline gelen Kürdistan prangasını kırmadıkça kendi demokratik devrimini gerçekleştiremeyecek, özgürlüğe ve esenliğe kavuşamayacak. Başka bir değişle, Kürdistan esareti sadece Kürdistan halklarının değil, Türkiye halklarının da esaretidir. Gel gelelim –ne acı bir gerçek-Türk halkının büyük çoğunluğu (kendi geleceğini baltaladığını bilmeden) Kürdistan meselesinde devletin yanında mevzilenmiştir. Kürt mücadelesine dünya devletleri karşı… Türk halkı karşı… Dünya ezilen halkları ilgisiz… İşbirlikçiler içeriden vuruyor… Bu böyle gitmez, Kürt siyasetinin kendisini ve yöntemlerini acilen gözden geçirmesi şarttır.
3) Ankara’yı çözüm yeri olarak gören Kürt siyasi partilerinin Kürdistan sorununu çözme kabiliyeti ve dirayeti yoktur. Öyle ki, bazıları sayesinde siyaset yaptıkları Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’ndeki yasal haklarını bile savunmaktan acizdirler. Kimyasal silahların da kullanıldığı tüm askeri operasyonlar her yönüyle (devletin kendi kanunları karşısında bile) birer yargısız infaz, suç ve cinayet iken; Amerika’dan alınan Predator adlı insansız savaş uçakları ile apaçık bir savaş yürütülüyor iken; bu amansız savaş “terörle mücadele” adı altında inkâr ediliyor iken, Binlerce Kürt siyasetçi hapishanelere tıkılmış iken, Ankara’yı mesken tutan Kürt sivil siyaseti ne yazık ki bu saldırıları göğüsleyecek herhangi bir proje ortaya koyamadı. Mikrofonları kulağa hoş gelen sözlerle süslemekten başka bir şey yapmıyorlar. Zaten kimse de artık demeçlerini ciddiye almıyor. Hükümet, “Toplanıyor, çay içip dağılıyorlar” diye alay ediyor, “Tıpış tıpış Meclis’e gelecekler” diyerek aşağılıyor, başbakan sıfatlı Tayyip Erdoğan, “Meclis’ten gitseniz ne yazar, gitmeseniz ne yazar”diye hafife alıyor. Bütün bunlara rağmen yarın Abdullah Gül çağırsa, “devlet diyalog başlatıyor” diye koşarak gidecekler. Yirmi bir yıldır devletle diyalog hayali kuruyorlar. Acınası mesajlarla kafaları karıştırıp halkın hayallerini ve inancını buduyorlar. Deprem için gittikleri Van’da sanki görevleriymiş gibi orduyu ve valileri öve öve göklere çıkardılar. Göze girmek için, “Partimiz olmasa ülkenin bir tarafında ortak değerimiz olan Türk bayrağı bu kadar özgürce dalgalanamaz”diyerek, devlete yaranmaya çalıştılar. Osmanlı’dan miras kalan bayrağın (Kürtler ve azınlık milliyetler bir yana) Türk halkını mı, yoksa devleti mi temsil ettiğini incelemeden, bilinçsizce ya da -ağır bir kasıtla- bilinçli olarak bu mesajları veriyorlar. Hareketin yöneticileri tek bayrak, tek resmi dil, üniter devlet, kutsal sınırlar ve benzer konularda Recep Tayyip Erdoğan’la aynı dili kullanıyor. Erdoğan bugün başbakanlık koltuğunda kükreyerek oturuyorsa, bunu bu titrek muhalefete borçludur.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok, Ankara’ya hapsolmuş Kürt siyasi hareketi devlete ve hükümete adım attıracak ruhtan ve pratikten yoksundur. Böyle bir niyetleri de yok. Çünkü düzen içi hayaller ve beklentiler yönlendiriyor onları; devletin yedek bir parçası, vidası olma gayreti içindedirler. Oysa tarihten biliyoruz ki, bu düşler -şayet kasıt yoksa- vahim bir yanılgı ve zaman kaybıdır, tuzağa düşürür, esaret ve kölelik getirir. Mademki Ankara’dan medet umuyor ve diyalog kapılarını aralayacağınızı düşünüyorsunuz, öyleyse neden orada sivil bir kıyamet koparmıyorsunuz? Neden talepleriniz kabul edilinceye kadar Meclis’e kilitlemiyorsunuz kendinizi? Neden gidip başbakanlık binasına kendiniz kapatmıyorsunuz? Bu kanı durduracak bir projeniz neden yok?
4) Türkiye ve Kürdistan’ın esenliğe çıkması için demokratik devrimlere ihtiyaç var. Meclis’teki ağız dalaşları ve düzeni restore etmek için yapılmak istenen yeni anayasa hakkındaki “SÖZDE” tartışmalar, göz boyama ve zaman kaybıdır. Parlamentoyu bezeyerek ilgi odağı haline getirmeye ve güya demokrasi varmış gibi bir görüntü yaratmaya hizmet eder. Yukarıda da belirtildiği gibi, Türkiye devrimi –günümüz şartlarında- Kürdistan devrimine bağlıdır. Yarınlar ne getirir bilinmez; ama bugün Kürdistan’da sivil bir devrimin şartları oluşmuştur. Devrim gerçekleşmiyorsa bunun nedeni devrimi inşa edecek ve yürütecek bir siyasi partinin eksikliğidir. Mevcut partilerin bazı merkez yöneticileri -ne yazık ki- devrimin önünde engel haline gelerek mücadeleyi düzen içine hapsettiler. Bilerek ya da bilmeyerek statükoya hizmet ediyorlar. Kimse boşuna hayal kurmasın, içe büzülen bu partilerde demokrasi işlemediği için yeni fikirlerin filizlenmesi ve yayılması mümkün değildir. Buna izin verilmiyor. Herkes baştakilere göre davranmak zorundadır, yoksa vebalılar gibi dışlanır.
5) Sonuç olarak, devrimi amaçlayan yeni bir partinin kurulması zorunlu bir hale gelmiştir. Aksi halde bu kaos daha yıllar boyu sürüp gidecek ve çok ağır bedeller ödenecek. Devrimci sivil siyaset akan kanı durduracak insani ve tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Ayrıntılara girmeyeceğim… Kurulması gereken yeni parti tüm alanlarda alternatifler yaratmalı ve düzeni kendi mevzilerinde tüketip iflas ettirmelidir. Yatay ve dikey güçlü bir kurumlaşma ve kapsamlı bir hazırlık aşamasından sonra Kürdistan’da fiili bir referandumu örgütlemelidir. Sonra da Birleşmiş Milletler’ in kapısı çalınmalıdır. Orada dünya ayağa kaldırılacak. Zorbalar o zaman dünyanın kaç bucak olduğunu görecekler!
Siz de yeni bir partinin kurulması gerektiğine inanıyorsanız lütfen ([email protected]) adresine yazınız. Kardeşçe dilekler ve sevgilerimle 16/11/2011
Mahmut ALINAK

Düsünceler önemli, sivil kürd siyasetinnin buradan dersler cikarmasi gerekir..artik  siradanlasmis dille fasizmi yenmek zorlasiyor..cünkü  her türlü manüpüle ve teknige sahip   dolayisiyla  ..bu fasist klige dünyanin kac bucak oldugunu göstermek icin dünya devrim tarihlerinde olmamis yöntemler gelistirmek lazim.. kürdlerin önü acilirsa hic bir  güc ve kudret  karsilarinda  duramaz..yeterki dogru temelde  dogru hamlelerle fasist klige cevap  olsun.. öyle gelecek kaygisiyla,kücük burjuva  yöntemleriyle,  Türk siyasetcilerini taklit edercesine  zaman gecirmek  israftan baska  bir sey degil.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.