Demek ki; Köprünün altından çok sular geçermiş, geçereken de kayalıkları yalıyarak geçermiş.Demek ki; o akıp giderken, beraberinden insan ömrünü de alarak gidermiş.Bazen taşa çarptırarak, beraberinde bir ömrü de sürükler geçermiş.
Ben bu yazıyı okuduğumda, nereden nireyeeee dedim kendi kendime.
Güneye Kürdistana uğramıştım.Oturum işlemlerim için şubeye uğramış ve bir dostun yardımlarıylan da işlemler sürerken, Yaşar Kaya tanımış olacak ki; bana doğru gelmiş, elini uzatmıştı.
İstemeyerek ve zoraki tarzda da olsa, kürd asaleti gereği elimi uzatmış ve sadece 'bürokratik işlemler nasıl gidiyor' demiş ve o da sürüne sürüne kapıya yol almıştı.
Yaşar'ı her düşündüğümde, Sıracı da hep onunla anımsarım.
Yaşar Kaya, birinde Sayın M.Barzani için "o da kimin oğlu...!" diyerek küçümsemiş ve sözüm ona Abdullahın gözüne girmek için elinden geleni yapmış ve sonrasında da Bekada saatlerce Abdullah tarafından, esas duruşta tutulmuştu.
Fakat, şimdi Yaşar Kaya güneyde kendisine tahsis edilen evde, verilen yardımla yaşamını Avrupa ve Hewler arası sürdürüp duruyor.
Sıraç ise Barzani Roamanını yazmış, akibinde Beka durağında inerek, Yaşarla aynı kulvarda ve yıllarca en çirkef duruşla katledilen binlerce yurtseverin katledilişine seyirci kalmış, ya da vurulanın ağıdını taş altı etmiş bir zattır.
Zap cumhuriyeti mucidi Sıraç, çark ederken lanetini beraberinden getirmiş,köşesine çekilmeyerek lanetini yani Evdıllah'ın mentalitesini sürdürmeyi onur saymıştir.
Güneye gitmenin ve özrünü sunmanın beklentisiyle zaman kollamaktadır. Kimbilir...!
Yaşar Kaya, bu yazısıyla kendini aklayabilmenin çabası ve ömrünün de son durağındadır.
Umarız ki; imza attığı o Kürd-kıran günlerini anımsar ve kaç kalıp sabunla temizlenip arınacağını da unutmaz.
Evet, yazı içerik bağlamında okunmaya değer.
Abdulillahın adını vermese de görünenin adını telafuz ediyor, Kürd kemalizmi diyor ama doğru teşhiste bulunmuyor. Bunun adı başından itibaren Kürd-kirandir. Köprünün altından geçen azgın sular, kendisini kayalıklara çarptıktan sonra, onunla beraber yüzbinlerce Kürdü, telafisi mümkün olmayan badirelerden geçirdikten sonra,
Yaşar bunun hesabını vermemiştir, aslolan bu. Adı riyakarlıktır bunun. Bir dönemin günahını taşıyor.
Kürd*kıran günlerinin hesabı, boynundaki günahıdır Yaşar'ın.
Evet, yazı milli bir duruşun da adıdır içerik olarak. Fakat, Yaşar Kaya o kahramanları Abdulilalah tan da önce biliyordu ama telafüz edemiyordu, çünkü kendimleştirilmiş ve tarih tezi de böylece Abdulilalah ile başlayacaktı.
Günahın ikinci boyutudur bu.
Zira Azadi hareketini bilen Yaşar, bunu serokuna kurban etmişti.
Yani tarihi atıfla ilgili bu yazı birilerinin okurken utanması lazım. Zira o değerli Kürdperwerleri Abdulilalaha kurban ettikleri için utanmaları lazım.Eger seyh Sedi ajan olarak Türk tarih tezi bağlamında Abduilalah sunuyorsa günahı Yaşar ve Sıracın önündedir.Onun gibi olanların da idam ipidir.
Köprünün altından geçen o sular bir daha aynı noktadan akmaz da ondan.Yani yıkımın adı ve teşhisi zamanında konulmayan hastalığın illet olduğunu ve ölümcül olduğunu ve bu ölümcül mikrobu kürdistanın bağrına şırınga edenler, son otuz yılda besledi,destekledi ve bilfil içinde yer alarak suç ortağı oldular.
Tarihin o onurlu kahramanlarını saygıyla anıyorum.
Benim iki gözümsün Berwarto..