Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 26 March 2009

Türkiye'de son günlerde gözaltına alındıktan sonra öldürülen, öldürüldükten sonra da toplu mezarlara gömüldüğü ya da asit kuyularına atıldığı iddia edilen Kürtlerle ilgili yoğun tartışmalar yaşanıyor.

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin her ne kadar 'elimizde bu konuda bilgi veya belge yok ' dese de konu giderek gündemin üst sırasına doğru tırmanıyor.

Faili meçhul cinayetlerin, gözaltında kayıplarının, topluca kurşuna dizmelerin ve topluca gömmelerin bir dönem yoğun olarak yaşandığı Türkiye'de konunun yeniden gündeme gelmesini ve yoğun olarak tartışılmasını Ergenekon Davası'na borçluyuz.

Faili meçhuller daha çok Ergenekon sanıklarıyla irtibatlandırılıyor! Yalnız onlar mı? İnsan izleyince hayretler içinde kalıyor... Zira, Türkiye'de neredeyse Cumhuriyet döneminden bu yana işlenen bütün cinayetlerin sorumlusu olarak Silivri'de yatmakta olan sanıklar öne çıkarılıyor!

Bana birileri; daha doğrusu bu cinayetlerin asıl sorumluları bu yolla ellerini yıkıyor gibi geliyor...

Tamam; Veli Küçük, Arif Doğan, Levent Ersöz gibi tescilli JİTEM elemanları orada bulunuyor ama ne hikmetse onlar da bu suçtan değil AKP Hükümeti'ni devirmekten yargılanıyor!

Birileri açıkça; bu ülkede her şey yapabilirsiniz; Kürtleri katledebilirsiniz; köyleri yakabilir, insanları sürebilirsiniz ama AKP'ye dokunursanız yanarsınız mı demek istiyor?

Ergenekon sanıkları arasında benim yakından tanıdığım ve iki yıldan fazla birlikte çalıştığım Doğu Perinçek, Ferit İlsever, Adnan Akfırat ve Serhan Bolluk gibi isimler de yer alıyor.

Bu ekiple birlikte 2000'e Doğru Dergisi'nde o dönem (1987-1990) bugün bas bas bağıranların duymak, görmek ve bilmek istemedikleri faili meçhul cinayetleri, toplu mezarları, öldür emirlerini, köy yakmaları gündeme getiriyorduk. Bunun mücadelesini veriyorduk.

Adalet Bakanı gerçekleri ters yüz etmeye, 'belge ve bilgi yok' demeye devam etsin ama bundan tam 20 yıl önce 19 Ocak 1989 tarihli 2000'e Doğru Dergisi'nde Siirt ilindeki toplu mezar haberini yayınladık. Haberi ben hazırlamıştım. Gözaltında öldürülen köylüler Siirt tugayının çöplük olarak kullandığı Kasaplar Deresi'ne atılıyor, orada üzerleri çöple örtülüyordu.

Sunduğum belgelere göre Kasaplar Deresi'nde 76 kişinin cesedi vardı. 2000'e Doğru'da bunu yazdığım zaman Doğu Perinçek derginin yayın yönetmeni, Serhan Bolluk yayın koordinatörü, Adnan Akfırat haber müdürüydü!

Haber hepimizindi...

Dönemin ANAP Hükümeti de bu iddialar için 'yalan' dedi. Sonra ne oldu? Olay büyüdü ve Siirt Valiliği derede kazı çalışması yapmak zorunda kaldı. Sinirli bir alanda süren bir kaç saatlik kazı sonucunda ise 6 kişinin cesedi bulundu. Cesetler ortaya çıkar çıkmaz da kazı durduruldu! Kasaplar Deresi 'yasak saha' ilan edildi...

Bu cinayetlerin sorumlusu olarak öne çıkan JİTEM'in ismini de ilk olarak 2000'e Doğru Dergisi gündeme getirdi. JİTEM'den Türkiye'yi haberdar eden derginin Ankara bürosunda çalışan gazeteci Soner Yalçın oldu.

Türkiye, JİTEM'i de, Cem Ersever'i de Soner Yalçın'dan öğrendi...

Tabii bugün yeri göğü inletenler o dönem ne toplu mezarlara, ne de JİTEM'le ilgili haberlere ilgi gösterdiler. Olaylar karşısında üç maymunları oynadılar...

Geçmişte bu olayları görmeyenler simdi de -telaş içinde- bütün suçu Silivri'de yatmakta olan AKP karşıtlarına yıkmanın, böylece gerçek suçluları kurtarmanın çabasını veriyorlar.

Özetle; şurası bir gerçek, bu ülkede çatışmalarla pek de alakası olmayan sivil ve savunmasız Kürtler katledildi. Köyler, evler yakıldı, köylüler kurşunlandı. 17 bini aşkın sivil insan öldürüldü. Bunların yakınları adliye koridorlarını doldurmaya, savcılık kapılarında beklemeye devam ediyor. Bölgenin bir çok yerinde toplu mezarların olduğu da biliniyor. Bunların ciddi olarak araştırılması, bu vahşetle yüzleşilmesi de gerekiyor.

Türkiye'de Türk-Kürt herkesin ortak ve özgür bir gelecek etrafında birleşebilmesi için her şeyden önce bu cinayetlerin aydınlatılması ve gerçek sorumlularının açığa çıkarılması gerekiyor.

Ne yazık ki bugün bunun neredeyse tersi yapılıyor. Gerçek sorumlular gizlenmeye, suç AKP'nin siyasal rakiplerine yüklenmeye çalışılıyor.

Doğu Perinçek, Adnan Akfırat, Serhan Bolluk gibileri de asıl bundan ötürü yargılanıyor. Bazı medya organları ise onları bu cinayetlerin sorumlusu gibi gösteriyor. Dediğim gibi AKP'yle anlaşan gerçek suçlular kollanıyor.

Gerçek suçlu kim derseniz? AKP'yle kol kola girmiş olan ve 'Dolmabahçe Anlaşmaları' yapmış olanlardır derim...

Gerçek suçlular AKP'yle kol kola girmiş, bize 'demokrasi' vaadi ediyor! Birileri de bizi buna inandırmaya çalışıyor. Birileri Ergenekon Davası'yla aklımıza ve hafızamıza hakaret ediyor...

Günay Aslan

Odatv.com

24 Mart 2009

Merak ettim, baktım. Son günlerde bahsedilen PKK'ya silah sevkiyatını AYDINLIK gazetesi 10 sene önce yazmış. PERİNÇEK ve İşçi Partisinin PKK'ya giden silahlardan bilgisi olduğu bu haberden anlaşılıyor... Aydınlık gazetesi 6 Aralık 1998 tarihli ve 594 sayılı kapak haberinde, "Devletin en yüksek kurumlarının PKK'ya silah satışını saptadığını ve silah ticareti ile ilgilenen görevlileri isim isim belirlediğini" bildirmiş. Açıklamayı 3 Aralık 1998 tarihinde Doğu PERİNÇEK'in yardımcısı, İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan YALÇIN, İP Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında yapmış. Hasan YALÇIN, PKK'ya silah satan bir örgütlenmenin, devletin en yüksek kurumları tarafından açığa çıkarılıp soruşturulduğunu açıklamış. Ancak "devletin en yüksek kurumlarının" hangi kurumlar olduğu belirtmemiş. İP Genel Başkan Vekili Hasan YALÇIN, "Devletin en yüksek kurumları, Susurluk'la ortaya çıkan özel örgüt'ün PKK'ye silah sattığını saptadı. Özel örgüt'ün silah ticareti ile ilgilenen görevlileri isim isim belirlendi. PKK'ye silah satış faaliyetinin başında CIA-MOSSAD ekibi bulunuyor. Soruşturma devam ediyor" demiştir. YALÇIN şu hususlara da değinmiştir: "Soruşturmanın dayandığı istihbarat raporlarına göre, başlangıçta örgüt, Suriye devletine de silah satıyor. Bu silahların PKK'ye gittiği ortaya çıkınca ilişkiyi perdelemek için diğer kanallar kullanılıyor. Silah ticaretine aracılık yapanlar arasında MED TV'nin finansörleri de bulunuyor. Bunlar için "eroin ve silah tüccarları" deniliyor. PKK'ye ve çeşitli bölge ülkelerine silah satışını planlayan ve koordine eden ekibin başındaki kişi emekli Amerikalı General Harry "Heinie" Aderholt, General Richard Secord ve Albay Tom McGravey. Söz konusu ekip, MOSSAD şeflerinden David Kimche ile birlikte çalışıyor. Susurluk olayıyla ortaya çıkan özel örgüt'ün, PKK ile silah ve uyuşturucu ticareti yaptığı artık devlet belgelerine geçmiş bulunuyor." Evet, tipik PERİNÇEKvari bir Aydınlık haberi... Burada belirtmediğimiz detaylarda her zamanki gibi, içinde oldukları bir faaliyeti başkalarına yükleme çabası bulunuyor. Acaba, 10 yıl sonra "sanığı" olarak yargılanacaklarını bilseler bu haberi yayınlar mıydılar?

yürüde ense kökünü göreyim,cumhurriyet cocugu seni.tarlabasi,taksim,birde köprü basi sallanip duran aponun aslani.bir o yana bir bu yana salinip durusun.sen neyinle ovunursun. kurtlar vadisi,sagir oda konsept danismanin sonerin,topal dogu teorisyenin,yetistigin yer cumhurriyetin,palazlandigin gundemin,medetorluk yaptigin rojun,dudagindaki ruju silde gel öpeyim seni aslanim.sen neyinle övünürsun?kücügun ulagi,serokun kulagi,dogunun ayagi,cumhurriyetin cocugu aslanim yurude ense kökünü göreyim senin.

İşte senden istediğin şiir buydu. Bak sana ne diyeyim. Tek tek cümleleri alt alta yaz. Şairim diyenlere taş çıkardığını göreceksin. Bak ne diyeceğim. Yazılarına biraz zaman ayıp ha. Düz yazmaktan vaz geç. Cümleleri alt alta yaz. Hem okunaklı Hem anlaşılır ve Hem duyumsuz olur. Yoldaşını dinle. Bir dene hele. Ha o zibidi mi? Onu geç. Onunla zaman geçirmene deymez. Benden uyarması. Keyif senin.

Basimdan gecen bir olay bu Perincekin durumunu cok iyi aciklar. Okul Yurdunda uc Turkle oda paylasiyordum. Secenek benim degildi tabiiki. Bunlardan ikisi fena degildi fakat digeri zuppe ve gelecekte MIT ilen calismayi hayal ediyordu. Bir sabah uyandim, hazirlandimki derse gideyim benlen bu zuppe odadaydik. Zuppe bana, "Senin bir Kurd arkadasin odaya gelip esyalarinin icini kontrol edikten sonra cekip gitti." Bana kotu haberi ilk bu zuppe verdi. Ben biliyordumki hic bir Kurd arkadasim esyalarimin icine benden habersiz bakmaz. Hemen zuppeden suphelendim. Once hesap makinemi kontrol ettim. Hesap makinasi yerinde duruyordu. Sonra cebimi kontrol ettim, baktimki tek kagit 5000 liram yok. Zuppeye birileri parami calmis dedim. Hemen bana, "Cabik gidip yurt mudurune haber verelim dedi." Yok dedim gerek yok dedim. Olurmu, yani paran nereye gitti ramayacaksin. Yok dedim cunku nereye gittigini iyi biliyorum dedim. Nasil nereye gittigini biliyorsun, dedi. Tabiiki biliyorum ve o parayi sen almissin ve hemen cikar dedim. Biraz tartistik. Ama odadan disari cikmasina musaade etmiyorum. En son aldigini itiraf etmek zorunda kaldi ama kimseye soylememem icin soz vermemi istedi. Soz verdim ve parami aldim. Sonra soz verdim diye kendi kendimi yedim fakat aksama kadar ancak dayanabildim. Ulan dedim bu Turkler bize binlerce soz verirler fakat sozunde durmazlar, bende durmayacagim, hem ikincisi diger oda arkadaslarima karsi bu bir sorumluluktur. Onlara anlatacagim ama baskasina soylemeyecegim. Diger iki oda arkadasima durumu anlattim. Onu konusturup sesini gizlice kasete aldilar, sonrada yurttan attilar. Simdi bu Perincekinde artik ses kayitlari var bu Aslan yavrusu GUnayin orospu Perinceki savunmasinin gercek nedeni ne acaba?

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.