TÜRK SORUNU IV TÜRKLER NASIL ULUS OLDULAR. DAVUT KURUN Ulus, kapitalist ilişkilerin gelişmesinin sonucu, hakim duruma geçen burjuva sınıfının, eski feodal sınıfı tasfiye ederek, toplumu , Pazar bütünlüğü içinde, kendi yeni degerleri zemininde yeniden biçimlendirmesi sonucu oluştu. Batı Avrupa da toplum kendi iç evrimi ile iç dinamikleri ile evrimleşerek uluslaştı. Konumuza dönersek, Türk toplumunda uluslaşma, bilinen bu klasik gelişmenin tersi bir süreç sonucu oluştu. Fransız devrim ilkeleri ve milleytçilik fikirlerine karşı pan-islamizmi geliştirdi, daha sonra da panislamist kesimleri türkçülük ile örtüşdürdü. Başka bir ifade ile, Osmanlı asker ve bürokratları, önce islamist sonra türkçülüğü veya o günkü deyimle Turancılığı benimsediler, sonra Vatan aradılar, daha sonra da diger ulusların malvarlıklarına zorla el koyarak kapitalistleştiler ve sonra ulus yarattılar. Devleti elinde bulundurmanın nimetlerinden yararlanarak, zorla , önce vatan , sonra ulus yarattılar. Uluslaşma süreci tersinden işlediği için çok ızdıraplı ve kanlı olmuştur ve hala sürmektedir, ilerici, geliştirici değil, katliamcı yağmacı ve gerici olmuştur. Süreci kısaca ana başlıklar halinde özetlersek. 17 yy.dan itibaren Avrupa ekonomi bilim ve askeri alanda üstünlük sağladığı için, Türk akındları durdurulmuş, Türkler ganimet sağlama yerine yerleşik duruma geçerek geniş toprakları gasp ederek, toprak ağalılığını, daha sonra şehirlere yerleşen bu ağalar ayan sınıfını oluşturdular. Kapitalizm geliştikçe, hakim güç, hakim sınıf olan Toprak sahiplerinin yirene yavaş yavaş parayı elinde bulunduran burjuva sınıfı geçti, toplumda güç ve iktidar sahipleri oldular ancak devlet ve üst yapı hala eski sınıfın yani toprak sahipleri olan türklerin elinde idi. Ticaret ve sanayi ise Rum , Ermeni ve yahudilerin elinde idi. Avrupa’da ulusal hareketler genişleyip Osmanlı sınırları içindeki ulusal hareketler başlayınca Türkler henüz ümmet durumunda idiler. Yunan isyanında saflar netleşti. Avrupa Devletleri, öncelikli olarak ulusal bilincin geliştiği Balkan uluslarını Hırıstıyanlığıda arkasına alarak desteklerken, Osmanlı devleti Pan-islamist bir çizgide direnmeye çalıştı. Türkler ne Avrupa da ne de Balkanlarda çoğunluk oluşturan bir halk diğildi. Balkanlarda sonradan Müslüman olan Boşnaklar, Arnavutlar gibi müslüman halklar osmanlı devleti etrafında kenetlenerek, ulusal hareketlere karşı direndi. Bu dönemde Tanziman fermanı ile osmanlı devletinin Asya topraklarında da Rum, ermeni ve yahudi tücarlarları da koruma altına alındı. II Abdülhamit gelişen ulusal hareketlere karşı Türk Kürt Arap ve Arnavutları Panislamist politika temelinde yeniden örgütleyerek, tarihsel akışı durdurmaya çalıştı. Milli şuur türklerde henüz yoktu. Ulus fikri Türklere dışardan taşındı. Öncelikli olarak da gelişen rus milliyetçiliğine karşı tutum takınan bazı müslüman topluluklardan Turan bazende Tatar birliği adı altında doğdu ve osmanlı sınırları içindeki türklere taşındı. Kırım ve Kazan da gelişen bu islamist Turan akımına paralel, Balkan müslümanlarının Avrupadaki özellikle de Parsiteki aydınların geliştirdigi milliyetçilik de balkanlarda taban buluyordu. 1850 den sonra gelişen yeni osmanlıcılık reformist ve islami karakterde idi. Daha sonraa 1889 da Kürt Abdullah Cevdetin kurduğu İttiha-ı Osmaniye meşrutiyeti savunan bir örgüt oldu. 1901de Türk aydınları bu örgütü ele geçirmesi ile türk milliyetçiliğinin etkisine girdi.1907 de türk subay ve bürokratları örgütü tümüyle elegeçirdiler. 1908 de meşritiyetin ilanı ile Kazan-tatar miliyetçiliği ile Paris Balkan milliyetçiliği birleşerek, turan-islam birliği zemininde türk ırkçılığının zeminini yarattılar. Kazan da islami birlik adı altında bir araya gelen aydınlardan İsmail Gaspıralı, Zeki Velid Togan, Ayaz İshaki, Yusaf Akçura, Ahmet ayaoğlu, Hüseynzade Ali, gibi aydınlar 1908 devrimi ile İstanbula gelerek ilk türkçü teşkilat olan “türk ocağı”nı kurdular.Yusuf Akçura “üç tarz siyaset” adlı eseri ile türkçülüğün manifestosunu yazdı. İttihad-ı Teraki etrafında örgütlenen Türkçülük 1908 darbesi ile iktidar oldu, Osmanlı devletini ele geçirdiler, ancak elinde ne bir Türk vatanı nede bir Türk milleti vardı. Osmanlı devleti özünde bir balkan devleti idi, ancak balkanların hiç bir bölgesinde türk nüfusu çoğunluk oluşturmıyordu. Burada Türkçülük yerine islamcılık akımını desteklediler. Boşnakları, Arnavutları ile mekodonyada ve bulgaristanda azınlık halindeki türk topluluklarını islami hareket etrafında birleştirmeye çalıştılar. Balkanlardan, Rusya, Kırım ve kafkaslardan değişik etnik kökenli müslüman halklarını yine müslümanlık daha sonra da türkçülük çatısı altında anadoluda toplamaya başladılar. Türklerin vatan edinme ve ulus oluşturma serüvenine kısaca gözatarsak. “1774 Küçük Kaynarca antlaşmasından sonra Kırımın kaybedilmesiyle baskı altında kalan halk Anadolaya ve Rumelinin çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir. 1800’lere kadar devam eden göçler sonucunda 500.000 yakın insan yerlerini terk etmiştir. ( Sezer Arslan.,Balkan savaşları sonrası Rumeli’den Türk göçleri ve Osmanlı devletinde iskanlar.s.90) Fransız ihtilali ile gelişen milliyetçiliğin etkisiyle “ XIX. Yy. Sonralırna doğru göçler artmıştır. 1856-65 yılları arasında yaklaşık iki milyondan fazla göçmen gelmesi devletin yaşadığı zorlukları göstermesi bakımından önemlidir. “ 5 Mayıs 1860’da Padişaha arzedilen bir tezkere ile ilk defa mahacir komisyonu oluşturuldu. 1878 senesinde 150.00. e yakın muhacir Anadolunun çeşitli yerlerine yerleştirildi. “ “1882-1900 yılları arasında 120.000 kadar Boşnak Osmanlı devleti topraklarına göç etmiştir. “ ( a.g.e.s.83) İ skanlar Anadoluda özellikle Rumların mukim olduğu yerlerdi, çünkü nüfus yoğunluğu sağlanmak isteniyor. “Göçmenlerin bir kısmı jeopolitik açıdan önemli noktalara iskan edilmeye başlandı. Çanakale boğazı çevresinde....nüfusun büyük çoğunluğunun Rumlardan oluşuyordu. Boğazın savunması açısından bölgenin Türkleştirilmesi için muhacirler yerleştirildi” (age.s.83) Rus kaynaklarına göre Osmanlı Rus savaşı sırasında, 1863-1865 yıllarında 493 bin Adıge, Abaza, Çerkez, Osmanlı imparatorluğuna göçetmiştir. Daha önceki 1961 de 100 bin Vıhıbı osmanlı sınırları içine göçetmişti.” İngiliz kaynaklarına göre 600 binden fazla” muhacir gelmiştir derken, Amerkalı Mc. Carthy, 1.2 milyon rakamını, Çavuşoğlu ise 1 milyon rakamını vermektedir.(Dr. Hakim Çavuşoğlu , dindaşlıktan soydaşlığa. S.48) 1877-78 Osmanlı Rus savaşı sırasında “Avrupa ve Osmanlı kaynaklarında açıklanan tahmini Mahacir sayısı 1.250.000 ile1253000 arasında değişmektedir “ ( Sezer Arslan. Balkan savaşları sonrası Rumeliden Türk göçleri ve Osmanlı devletinde iskanlar. S.49) “21 Kasım 1898’de batılı devletlerin baskısıyla Girit özerk yönetim dönemi başlamıştır. 1913 yılına kadar 20.000 civarında muhacir İzmire yerleşmiştir. “ (age.s.51) “Bulgar işgaline düşen Batı Trakyadan 200.000 ‘müslüman’ göçetmiştir. Mekodonya’dan 240.000 kişi göç etmiştir. Bu oranlar dikate alınırsa Balkan savaasında toplam 440.000 kadar müslüman Mekodonya ve Trakya’dan Anadoluya göç ettigi ortaya çıkar. Aynı dönemde Balkanların başka yerlerinden kopan göçmenlerde hesaba katılırsa 1.milyon “Türkün” yurtlarından sökülüp atıldığı” Anadoluya yerleştiriğildiği anlaşılmaktadır. (age.s.75 “Türkler, Arnavutlar ve Boşnaklar, Rumelinden göçeden müslüman ahali arasında yer alan en önemli üç unsurdur. Irk ve Kültürel açıdan çok özelliklere sahip bu etnik gruplerin birbirine bağlayan en önemli unsur islamiyettir” (age.s.85) “ 1913 yılında ......Bulgaristandan 48.570 müslüman ile Osmanlı devletinden yaşıyan 46.764 Burgar yer değiştirilmesine karar verilmiştir.”(age.s.90) “Toynbee ise 1912-13 arası 1.773.352 muhacir, 1914-15 yılları arasında da 120.556 muhacirin iskan edildiğini belirtmiştir. “ (age.s.105) Balkan savaaşlarından sonra “ 1915 yılına kadar türkiyeye gelen muhacirler yaklaşık 300.000 olduğu görülmektedir.” (age.106) Birinci dünya savaşından gelen muhacir sayısı ise 423,922 olarak verilmektedir. 1923 Lozan antlaşmasının ek protokolü geregince yapılan mübadelede 1.200.000 hrısıtıyan Yunanistana, 500.000 (- bazı kaynaklar 800.000 rakamını vermektedir,-)müslüman yunanistandan Türkiye’ye göç ettrilimişlerdir. Aynı kaynak, türklerin beli bir alanda nüfus çoğunluğunu oluşturmak için Muhacirleri Trakya marmara , Ege ve iç anadolu, Antalya ve Klikya bölgelerine yerleştirilğidini tablolar halinde vermektedir. Kısaca özetlersek. Osmanlının çöküş döneminde kaybettiği topraklardaki müslüman nüfus tersine göç ile Anadoluya yerleşmiştir. Küçük kaynarca antlaşmasıdan T.C.nin kuruluşuna kadar , Boşnak, Türk, Arnavut, Tatar, Adıge, Abaza, Çerkez,Vıhı, Çeçen,terekeme gibi müslüman halkından 6.590.000 muhacir Anadoluya yerleştirilmiştir. Balkan savaaşlarına kadar, Anadoludan dışarıya doğru önemli sayılacak bir göç yaşanmamıştır. Ancak gerek balkan savaşlarında, gerek birinci dünya savaaşında gerekse Türk yunan savaşında önemli göçler olmuştur. Bunların kayıtları elimizde yoktur. Anca bilebilidiğimiz kadar. Balkan savaşlaarında, Trakyadaki rum ve bulgar nufus zorla göç ettirilmiştir, ki bu nüfus 300.000 dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Keza birinci dünya savaşı yıllarında Ermeni saykırımı ve Rumların göçe zorlanmaları sonucu 2.milyon Ermenistan ve Batı Anadoludan tehcir edildiğini, 1923 mübadele antlaşması ile de 500 ile 800 bin arası Rum’un tehcir edildiğini söyleyebiliriz. Yaklaşık tahmini rakamlarla 3 milyon hırıstıyan- Ermeni,Rum,Bulgar- tehcir edilirken, 6.6 milyon müslüman Anadolu, Ermenistan ve Kürdistana yerleştiriliyor. Anadoluya yerleştirilen bu müslüman muhacırın ne kadarı Türktür bilinmez, ancak bunlar zamanla türklerin ulus yaratma politikaları sonucu asimile edilerek türkleştikleri, hata yerli türklerden daha çok türkçülük yaptıkları, kemalist hareketin dayanağının bu göçmenlerin olduğu bir gerçektir. Bugünde tükçülük akımının tabanını ve kadrolarını bu muhacirlerin oluşturduğu da aşikardır. “X1 ve X11 yüzyıllarda Türkmenler Anadolu’ya miyonlardca kişi olarak gelmediler. Mükrimin Halil, 1 milyon der, Prof.Kafesoğlu 550 ile 600 bin rakamını ileri sürer. C. Cahen 200-300 binden fazla olamıyacağına kesinlikle inanır. O Tarihlerdeki Anadolu nüfusu 8 milyon hesaplanır.” (doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, s.45) işte bu 200 bin ile 1 milyon arası tahmin edilen nüfus 8 milyonluk nüfusu önce müslümanlaştırrarak sonra türkleştirerek asimilasyonla soykırım ve tehcirlerle bir türk ulusu ve türk vatanı oluşturdu. 1914 yılını baz alırsak, bugünkü sınırlar içinde 11.634 bin nufüs yaşamaktaydı.(Sabahatin Selek.milli mücadele tarihi, s.62) Kürt, Ermeni Rum gibi ana halk gruplarını hesaplarsak, muhacirlerin dışında anadoluda varolan türk nufusu, bu halk guruplarından daha az olduğu görülecektir. Türkler Anadoluda, 1900 lerde kürt veya rumlardan daha fazla değillerdi. Ancak muhacirlerin asimilasyonu ile türkleştirme politikasıyla bugünkü çoğunluğa ulaşabildiler. Ulus olmanın ön şartları olan, ulusal burjuvazı, yaratma çabası ise birinci dünya savaşı yıllarında Rum Ermeni ve Yahudi burjuvazisinin mal varlıklarına, toprak işyeri ve sermayelerine el koyarak, oluşturdular. Bu yağmalarla mantar gibi ortaya çıkarak palazlanan türk burjuvazisi,kaçınılmaz olarak diger uluslara düşman ve ırkçı, nazizme önörnek oluşturan faşizan bir ideolojik yapılanma içine girdi. Türk milliyetçiliğinin gerici, ırkçı faşizan yapısının bugünde değişmediği ve Kürdistan ulusal varlıığını kendi varlığına tehdit olarak algılaması bundandır. Çünkü Türk ulusalcılığı, Türk ,Abaza,Çerkez, Boşnak, Pontus,Rum, Ermeni ,Arnavut vb. Gibi değişik etnik kökenli muhacirlerin oluşturduğu bir koalisyondur. Kürtlerin ulusal haklarının tanınması diger etnik kökenlilerinde hak talebinde bulunacakları , bunun sonucuda türk ulusal varlığını oluşturan koalisyonun çözüleceği korkusu yaşanmaktadır. Bu konudaki korkuları da yersiz değildir. Çünkü bu kolasiyondaki etnik kökenliler, çerkezler, potnuslar, lazlar, rumlar,ermeniler, kürtler, boşnaklar, arnavutlar,abazalar, adığeler, çeçenler, tatarlar, azeriler, araplar,hırıstıyan karamanlar, etnik kimlikleriyle ortaya çıkarsa, türkler, X11 yy olduğu gibi nüfusun çok az bir oranını oluştururlar. Galiba bu nedenledir ki, türk olmayanlara özellikle öztürk,asıltürk, gibi soyadlarını verdiler. Bayrak gibi ulusal sembollere bu nedenle bağnaz bir şekilde sarılmaktadırlar. Bugün kürtlere dayatılan “tek bayrak, tek vatan, tek dil, tek devlet, tek millet” de bu korkularındandır. Türk ulusunu oluşturan koalasyonun dağılacağı korkusunu yaşadılar, yaşattılar. Milli marşları da kendilerinin bu korkularını dile getirir şekilde “korkma sönmez bu ufuklarda al sancak” diye başlıyor. MHP nin sloganı olan “Türk titre kendine dön”erse, ortada çıplak kalır, gerçekler ortaya çıkar. Önemli bir dip not olarak belirtmeliyim ki, ırk, soy-sop, temelinde ulusal politika ve tavır belirlemeyi yanlış buluyorum. Ben ulus kavramını soy-sop temeli üzerine kurulmasını doğru bulmuyürom. Tarihte birçok etnik guruplar halklar büyük medeniyetler yaratmış olabilirler, ama bugün diger halklar ve kültürler içinde eriyerek ya yok olmuş ya da küçük bir halk topluluğu olarak varlıklarını sürdürüyor olabilir. Doğal asimilasyon ile halk gurupları birbiri içinde erimiş yeni diller kültürler olarak ortaya çıkmış olabilirler. Benim bu yazı ile vurgulamak istediğim, türk milliyetci tezlerinin ve politikalarının yanlış çelişkili ve gerici olduğunu, kendi içinde tutarsız olduğunu göstermektir. Türk milliyetçiliği ırkı soy-sopu esas alıyor, ancak ırki olarak homojen olmadığı gibi, bugün türk ulusu olarak adlandırılan toplum içinde de azınlık konumundadır. T.C Türklerin uluslaşması sonucu doğan bir devlet değildir. Türk Milliyetçiliği, ellerinde ki osmanlı devletine bir ulus ve vatan yarattılar. Bu nedenle, Devlet ulusa ait değil, ulus devlete aittir, devlet ulusa hizmet etmez, ulus devlete hizmet etmek zorundadır. Çünkü ulusu yaratan devlettir, devlet ise gücünü “muşruiyetini” halktan değil,örgütlü silahlı gücünden alır. Hak hukuk adalet meşruiyeti belirleyen güçtür, devletin çıkarlarıdır. Eski Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın dediği gibi, devletin halka” verdiği vazife mahsul yetiştirmek, vergi vermek ve askere gitmektir” Bugün, içinde yer almamız istenen “demokratik ulus” budur Elimize tutuşturulmak istenen bayak, böyle bir milliyetçiğin bayrağıdır. Mart, 2013