Yargı Darbesi, AK Parti için Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davasının açılmasından sonra en çok kullanılan kavramlardan biridir. Bu kavram, sanki geçmişi ve mevcutu unutturacak bir kavram olarak kullanılıyor. Oysa, Kürt ulusu, aydınları, liderleri, siyasi eliti, askeri ve yargı darbeleriyle hep karşi karşiyalar.
Onyıllardır Kürtlerden, Kürt Ulusundan, Kürdistan'dan, Kürtlerin ulusal haklarından bahseden, Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etmesini savunan, Kürt örgütlenmesinin içinde olan Kürt aydınları ve siyasetçileri, tek-tek ve toplu halde mahkemeler karşisına çikarilmaktalar, ağır cezalara da çarptirilmaktadirlar.
Bu yargı darbesi, Kürtler açısından sürekli bir olaydır. Benim kendi hayatımla ilgili olarak, yaşamımın ve mücadele hayatımın son zaman kesitini ele aldığım zaman bile çiktigim mahkeme sayısını hatırlamıyorum. Hakkımda devam eden yargılama sayısını çogu zaman karıştırıyorum. Mahkemelerimi çok planlı izlememe rağmen, atladığım duruşma günlerim de yok değil. Diyarbakır dışında olduğum zaman, duruşma günlerini atlamak kaçınılmaz oluyor. Bu son günlerde, İstanbul-Köln-Krakow-Paris arasında dokuduğum 15 günlük mekik sonucu çogu duruşmamı kaçırmış, diğer işlerimi bir tarafa bıraksam bile, yargı işlerim bir-biri içine geçmiş durumda.
Bugün (7. 03. 2008), Diyarbakır 3. Asliye Ceza mahkemesi vasıtasıyla, İstanbul Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesine, Kanal Türk'teki “Ceviz Kabuğu“ programındaki görüşlerimden dolayı hakkımda başlayan yargılamadan dolayı, iddianameye karşilık savunmamı sundum.
Mahkemeye sunduğum savunmamı, kamuoyuna sunuyorum.
*****
T.C Devleti ile Kürt halkı arasındaki sömürgeci ilişkileri açıklamak, Türklerin egemen ve sömürgeci ulus olduklarını açıklamak Türklüğü ve Cumhuriyeti aşağılamak olmadığı gibi, sosyolojik ve tarihi bir gerçekliği saptamak anlamına gelir. T.C Ordusunun tarih boyunca ve özellikle de 1984 yılından sonra Kürdistan'da gerçekleştirdiği hukuk ve insanlık dışı katliamları, operasyonları eleştirmek, köy boşaltmalarını dile getirmek, devletin askeri teşkilatını aşağılamak anlamına gelmez. Kürt Ulusunun, ulusal haklarına kavuşması ve kendi ülkesini kendisinin yönetmesi için verdiği meşru mücadelelerden ve ayaklanmalardan bahsetmek de, ortada bir suç olmadığı için suçluyu övmek anlamına da gelmez.
*****
İSTANBUL/ŞIŞLİ 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ'NE,
Soruşturma No : 2006/53407
Esas No : 2007/310
İsnat E. Suç : Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin Askeri Teşkilatını Aşağılamak (TCK 301/1-2), Suçluyu Övme (TCK 215) ...
Suç Tarihi : 19. 11. 2005
Konu : Kanal Türk Televizyon kanalında 19.11. 2005 tarihinde katıldığım “Ceviz Kabuğu“ Programından sonra Kemal Kerinçsiz, Erkan Akkaz, Mustafa Yılmaz, Mehmet Bilgin, Ramazan Selçuk, Recep Akkuş, Refik Akkuş, Kamil Akmaz, Sebahattin Zorlu'nun ihbarı üzerine Şişli C. Başsavcılığı'nın hakkımda başlattığı soruşturma sonucunda hazırladığı, Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderdiği ve mahkeme tarafından kabul edilen iddianameye karşi cevabımdır.
I- İddianamenin Hazırlanması Usule ve Suç İsnadı Ciddiyetine Uygun değildir...
Ben, 19 Kasım 2005 tarihinde Kanal Türk Televizyonunda Hulki Cevizoğlu tarafından yönetilen “Ceviz Kabuğu“ Programına katıldım. Bu program, Türkiye'nin en eski televizyon programlarından biridir. Daha önceki tarihlerde atv'de devam eden bir programdı. Bu program, gecenin geç saatlerinde başlayıp sabaha kadar devam eden bir programdır. Benim katıldığım program da saatlerce sürdü.
Ben ve eski Ülkü Ocakları Başkanı Ökkes Satılmış stüdyoda programa katıldık. Aynı gece Profesör tiltine sahip olanlar, emekli sivil bürokratlar, emekli askeri generaller ve emniyet müdürleri, hukukçular da telefon vasıtasıyla programa katıldılar. Dosya muhtevasında da anlaşildığı gibi, programdaki konuşmalar 139 sayfayı içermekte.
Şişli C. Başsavcılığı bu 139 sayfa içinden benim konuşmalarımdan iki-üç paragraflık, kendi içinde de bütünlüklü bir anlam taşimayan, birbirinden kopuk, kayda yanlış geçmiş görüşlerimi ele alarak, bunun üzerinde usule ve isnat edilen suçun ciddiyetine de uygun olmayan, baştan savma bir iddianame hazırlamıştır.
Ayrıca, Şişli C. Başsavcılığı, benim yanlış bir muhtevada kayda geçmiş konuşmalarımı temel alarak iddianame tanzim ettiği, iddianameye geçen ve bana ait olduğu iddia edilen görüşlerim, isnat edilen suçu ispat etmeye ve tanımlamaya yeterli olmadığı ortadadır.
Bu nedenle, bu iddianamenin ortadan kaldırılması ya da yeniden hazırlanması için Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekir.
II-Savcının taraflı davrandığı ve kamusal menfaatleri koruma doğrultusunda hareket etmediği görülmektedir...
Yukarıdaki satırlarda da belirttiğim gibi, Hulki Cevizoğlu'nun “Ceviz Kabuğu“ programına katıldığım zaman: Kürt düşmanı, Türkiye'nin gerçeklerini ifade etmekten korkan ve Türkiye gerçeklerini inkar eden bir çok kişi, emekli asker ve emniyet müdürü, profesörler ve hukukçular programa katıldılar. Bu kişiler, benim şahsıma, Kürt liderlerine, Kürt tarihi şahsiyetlerine, Kürdistan Federe Devletine ve onun devlet başkanına, hükümet başkanına, hakaret etmekle kalmadılar, Kürt halkına karşi ulusal ayrımcı, ırkçı ve şoven bir davranış içinde oldular.
C. Başsavcılığı, elinde, programın yanlış çözümlenmis, konuşmaları anlamsız kılan band kayıtları olmasına rağmen, ismi geçen, ulusal ayrımcı ve hakaret edici tutum içinde olanlar hakkında herhangi bir işlem yapma gereği görmemiştir. Bu da, Şişli C. Başsavcılığının taraflı davrandığını ve hukuka uygun davranmadığını, kamusal menfaatleri değil, devletin dar çikarlarini, devletin resmi ideolojisini, devletin sömürgeci karakterini, devletin Kürt ulusuna karşi işlediği suçları, insanlık dışı muameleleri savunduğu ve koruduğu görülmektedir.
Bu bağlamda da, hakkımda açılmış olan dava, evrensel hukuk prensiplerine, yerel hukukun özgürlükçü kurallarına, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Ortadan kaldırılması gerekir.
III- Programda birçok konu üzerinde tartışma ve görüş belirtme olanağı buldum...
Sakat bir biçimde de olsa, konuşmalarımızın muhtevasını doğru yansıtmayan band kayıtları da incelendiği zaman birçok konu üzerinde tartışma yaptığım, görüş belirttiğim, sorulan yığınla soruya cevap verdiğim görülecektir. Bütün tartışma konularını aktarmam, dile getirdiğim görüşleri ifade etmem olanaklı değildir. Ama görüşlerimi özetleyerek aktarmam olanaklıdır.
- Hulki Cevizoğlu'nun “Ceviz Kabuğu“ Programına katıldığım zaman HAK-PAR ve Diyarbakır Kürd Derneği'nin kurucusuydum. Aynı zamanda, Diyarbakır Kürd Derneği'nin sözcüsüydüm. Programda, HAK-PAR'ın kuruluşu ve programı üzerinde olmazsa bile, Diyarbakır Kürd Derneği'nin kuruluş nedenleri, amacı, programı, gerçekleştirdiği projeler, derneğin hukuki statüsü hakkında görüşler belirttim, bu konuda yerel hukuk prensiplerine bile aykırı olan sorulara cevap verdim. Sorulan sorularda ve bana karşi geliştirilen görüşlerde, program yapımcısı ve diğer program katılımcıları için, örgütlenme ve düşünce özgürlügünün önemli olmadığı açıkça görülüyordu. Ben ise, düşünce ve örgütlenme özgürlügünün vazgeçilmez bireysel ve topluluk (kolektif) hakları olduğunu savunuyordum. Kürtlerin, her düzlemde ve alanda kendi ulusal ve ülke kimlikleriyle örgütlenmelerinin hakları olduğunun altını çiziyordum.
- Kürtlerin bir topluluk ve ulus olarak, tarihi geçmişi, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki konumu, T.C Devleti'nin Osmanlı İmparatorluğu mirası üzerinde kuruluşundan sonra, Devlet Kürt Ulusu ilişkileri, Devletin kuruluşunda Kürtlerin varlığının kabul edilmesiyle kalınmayıp, Kürtlerin desteğinin kazanılması için ortaklık sözleşmelerinin yapıldığı, devletin kuruluşundan sonra Türk ulus devletinin oluşumu için resmi ideoloji oluşturulduğu ve Kürtlerin varlığının inkar edildiği, Türk ulusunu yaratmak için Kürtlerin sistemli bir asimilasyon politikasıyla karşi karşiya bırakıldığı, Kemalizm'in Kürtler karşi oluşmuş bir ideoloji olduğu, Kürt ulusunun bütün ulusal, insani, toplumsal, siyasi haklarının gasp edildiği, T.C devletinin Kürdistan'ı sömürge haline getirdiği, bununla adaletsiz ve hukuk dışı bir sistem oluşturulduğu üzerinde durdum.
- Kürtlerin bu konuma teslim olmadıkları, sömürge statüsünden kurtulmak için mücadeleler verdiği, ayaklandığı, direndiği, bu mücadelenin günümüzde de devam ettiği. Kürtlerin bu mücadelelerinin, meşru hak arayışlarının, direnmelerinin ve ayaklanmalarının devlet şiddetiyle, katliamlarla, Kürt liderlerini ve savaşçilarını öldürmekle ve idam etmekle, şehirleri, köyleri, kasabaları yakmakla, boşaltmakla, sürgünlerle bastırıldığı üzerinde durdum.
- 2003 yılında ABD ve müttefiklerinin Irak'taki müdahalesi sonucunda Baas ve Saddam Rejiminin yıkılmasının Kürtlerin, Arapların çikarlarina olduğunu, Irak'ta federal devletin, Kürdistan'da federe devletin kuruluşunun Kürtlerle Arapların ve diğer etnik toplulukların ve azınlıkların yeniden ortak, adaletli, eşitli bir sistem oluşturmaları için en elverişli sistem olduğunu, Kürdistan Federe Devletinin başkan, hükümet başkanı, meclis ve diğer temsilci kurumlarına sahip olmasının meşru ve doğru olduğunu, Kerkük'ün Kürdistan'ın şehri olduğunu ve Kürdistan'a bağlanması gerektiğini ifade ettim.
- Kürt ulusunun da Türk ulusu ve diğer dünya ulusları kadar hak sahibi olduğunu, Kürt ulusunun bağımsız devlet kurma, federal ve konfederal devlet kurma hakkına sahip olduğunu açıkça dile getirdim.
IV- Band çözümlemeleri yeniden yapılanmalı...
Programa ilişkin olarak yapılan band çözümlemeleri, görüş ve konuşmalarımın muhtevasını vermemektedir. Çözümlemeler yanlış ve savruk bir biçimde yapılmıştır.
Bu nedenle, band çözümlenmesinin yeniden ve sağlıklı yapılması için yeni bilirkişi tayin edilmesi gerekir.
V- Kanal Türk Televizyonunda “Ceviz Kabuğu“ programında dile getirdiğim görüşler: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin güvencesi altında olduğu gibi, TCK'nun 301. maddesinde ifade edilen eleştiri kapsamındadır da...
Benim “Ceviz Kabuğu“ Programında dile getirdiğim görüşlerim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “düşünce“ ve “ifade özgürlügü“nü güvence altına alan hükümleri kapsamında mütalaa edilecek düşüncelerdir. Eleştirel düşüncelerdir, hakareti içermemektedir. Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi, resmi devlet politikasına karşi olan düşünceleri, şok edici ve sarsıcı görüşleri ifade ve düşünce özgürlügü kapsamında mütalaa etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından yıllardır, yüzlerce konuda mahkûm olmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM kararlarına uygun hareket etmek durumundadır. Çünkü, Anayasa'nın 90. maddesi Uluslararası Sözleşmeleri ve AİHM Kararlarını iç hukuk niteliğinde mütalaa etmektedir. İç hukukla uluslararası sözleşmelerin çelismesi halinde, uluslar arası sözleşmelerin ve onların hükümlerinin geçerli olduğu kabul edilmektedir.
Arıca, TCK'nun 301. maddesi eleştiri niteliğinde olan görüşleri, ilgili maddenin kapsamı dışında tutmuştur. Benim görüşlerim de eleştirel, Türkiye'de radikal değişimi ve dönüşümü savunan görüşlerdir.
Bu konuda, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 28. 01. 2005 tarihinde, ben ve bir grup arkadaşim hakkında verdiği takipsizlik kararı, bu konuya yeterince açıklık getirme gücündedir. Bu kararı da savunmamın eki olarak sunuyorum.
VI- Sonuç olarak...
T.C Devleti ile Kürt halkı arasındaki sömürgeci ilişkileri açıklamak, Türklerin egemen ve sömürgeci ulus olduklarını açıklamak Türklüğü ve Cumhuriyeti aşağılamak olmadığı gibi, sosyolojik ve tarihi bir gerçekliği saptamak anlamına gelir. T.C Ordusunun tarih boyunca ve özellikle de 1984 yılından sonra Kürdistan'da gerçekleştirdiği hukuk ve insanlık dışı katliamları, operasyonları eleştirmek, köy boşaltmalarını dile getirmek, devletin askeri teşkilatını aşağılamak; Kürt ulusunun kendi ulusal haklarına kavuşması ve kendi ülkesini kendisinin yönetmesi için verdiği meşru mücadelelerden ve ayaklanmalardan bahsetmek de, ortada bir suç olmadığı için suçluyu övmek anlamına da gelmez.
Benim hakkımda suç ihbarında bulunan “sayın muhbir vatandaşların“ darbeci ve Ergenekon Çetesinin neferleri olduğu son tutuklamalar ortaya çikti. Şişli C. Başsavcılığı'nın Ergenekon Çetesi üyelerinin teşvikiyle hakkımda soruşturma başlatması ve iddianame tanzim etmesi ayrıca üzerinde ciddiyetle durulacak bir konudur.
27. 03. 2008
İbrahim GÜÇLÜ
Yazar/Hukukçu
[email protected]