Ana içeriğe atla
Submitted by Aso Zagrosi on 23 March 2014

Gerçekten Mîr Bedîrxan 1843 yılında 10.000 Nasturi’yi mi katletti?
Geçen yılının Ekim ayında
“Kürdler, Hıristiyan Katliamları ve Rakamlar” anabaşlığı altında bir makale yayınlamıştım. O makale de Kürdlerin Hıristiyanlara karşı yaptıkları “katliamları” ve verilen “rakamları” sorgulamaya çalışmıştım. Çünkü, ortada bir dizi yalan ve yanlış bilgiler dolaşıyor.
Mîr Bedîrxan’ın 1843 yılının Temmuz ayında Nesturi Tiyyari aşiretine yönelik bir saldırısı var. Aslında bu saldırıyı tek başına “Tiyarilere karşı” olarak adlandırmak doğru değildir. Çünkü bazı Kürd aşiretleri de Tiyarilerle birlikte hareket ederek Nurullah Bey’e tavır almışlardı. Örneğin Çale ve Pinyaniş aşiretleri.. Nurullah Bey Mir Bedirxan’dan yardım istediği zaman bu Kürd aşiretleri de 1843 saldırısının hedefi oldular. Daha önceki yazımda vurguladığım gibi Mir Bedirxan bu saldırı sırasında Nesturilerden Baz, Çelo ve Tkumalara dokunmuyor. Bunlarda Mir Bedirxan’ın saflarında Nesturi Tiyari ve Kürd Çale ve Pinyaniş aşiretlerine karşı saldırıya geçiyorlar. Yani sorun bugüne kadar anlatıldığı gibi değildir. Nurullah Bey’in kardeşinin Marşimon ile ilişkisi iyidir. Bazı Nasturi çevreleri de Nurulah Bey’den Marşimon’dan kurtulmak için yardım istiyorlar.
Bu savaşta iki tarafta da kayıplar var. Fakat, Misyonerler, Batılı devletlerin konsoloslukları yaşanan gelişmeleri çarpıtarak kamuoyuna sundular. Mir Bedirxan tarafından 1843 Temmuz’unda “10.000 Nasturi öldürüldü” tezini ortaya attılar ve bu tez günümüzde bir çoklarının ağzında sakız olmuştur.
Bu tezin mimarı ise “Ninova ve Kalıntıları” adlı eserin yazarı Austen Henry Layarddır.
Aslında esas olarak Tiyarilere ve bazı Kürd aşiretlerine yönelik 1843 saldırısının altında iktidar savaşı yatmaktadır.
Tiyari ve bazı Kürd aşiretleri Mir Bedirxan’a bağlı olan Hakkari Mir’ini tanımıyor ve kendisine vergi vermiyorlar. Mir Bedirxan temsilcileri aracılığıyla Marşimon’a sorunları çözmek mektuplar gönderiyor. Fakat, Marşimon Batılı devletlerin konsolosluklarına ve misyonerlere güvendiğinden dolayı Mir Bedirxan’ın temsilcileriyle görüşmüyor.
Bu arada Kürdlerden bazı insanlar öldürülüyor ve intikam olayları yaşanıyor.
Ayrıca Amerikan misyoneri Dr. Grant tarafından Aşita’da okul adı altında “iki tugayı barındıracak” bir kale yapımı söz konusudur.
Hem o dönem ve İngiltere’nin İstanbul Konsolosluğu döneminde Kürdlere düşmanlık yapan Henry Layard dahi bu yapıyı gördüğü zaman hayret ediyor.
H. Layard şöyle yazıyor: “Dağlardaki kısa, geçici süreleri
içinde Amerikan misyonerleri tarafından yaptırılmış olan ev ve okul yıkıntılarını gezdim.
Bu yapılar, Kürtleri hem kuşkulandırmış hem de kıskandırmıştı. Çünkü tek başına
duran bir tepenin doruğunda yapıldığı için tüm vadiyi gören üstün bir görüş açısına
sahipti. Yer daha az gösterişli, yapı daha küçük yapılabilirdi. Aralarında oturmaya
gelmiş oldukları insanların karakterlerini çok iyi bilen bu kişilerin böyle tedbirsiz
davranmaları beni çok şaşırttı. Ama yine de çok çalışkan ve değerli insanlardı”(H. Layard, Ninova Kalıntıları, sayfa 134)
H. Layard durumu çok iyi görüyor. Ne de olsa kendisi de yıllarca misyonerlik yapmıştı.
Mir Bedirxan çatışmalardan sonra İngiltere Konsolosu R. W. Stevens’i Cizre’ye davet ediyor.
R. W Stevens Cizre’ye vardıktan ve Mir Bedirxan ile görüştükten sonra 10 Temmuz 1844 tarihinde İstanbul Büyük Britanya Konsolosluğuna uzun ve detaylı bir rapor gönderiyor.
Konsolos raporunda uzun bir şekilde yol boyunca gördüğü Kürdistan coğrafyasını ve Cizre’yi anlatıyor. Var olan kalelerden söz ediyor. Cizre’den 20 km uzaklıkta Zozan’da Mir Bedirxan ve Mir Sevdin hazır bulunduğu bir görüşmeyi anlatıyor(Mir Sevdin, Türklerin Seyfeddin dediği Kürd şahsiyetidir. 1836 yılına Botan Miri odur. Revanduz Miri Mir Mehemed ile birlikte hareket ettiğinden Cizre Osmanlı ordusu tarafından işgal edildiği zaman Bağdat’ta kaçıyor. Defalarca yazmama rağmen bir dizi çevre Mir Bedirxan’ın Mirliğini 1836 öncesine götürüyorlar)

Mir Bedirxan R. W Stevens’ e: “ Daha önce Asuri Hıristiyanların ruhani lideri olarak Marşimon Botan iktidarına bağlıydı. Aşiretlerin dünyevi işlerine dair hiç bir rollü yoktu. O dönemler tayfaların siyasi işlerine “Melikler” bakıyorlardu ve benim ile ilişkileri vardı. Daha önceleri bize bağlı olan Suryani aşiretleri arasında yada Suryani ve Kürd aşiret liderleri arasında bir sorun çıktığı zaman hiç kimseyi karıştırmadan barışçıl bir şekilde çözüyorduk.

Melikler yakınım olan Nurullah Bey ile dayanışma içindeydiler ve aralarında sorun yoktu. Fakat bu son iki yıl içinde Marşimon siyasi işlere karışmaya başladı ve tüm gücüyle Nurullah Bey’e karşı planlar yapmaya başladı. Amerikan Misyoneri Dr. Grant husursuzluk çıkarmak için ona para veriyor ve kışkırtıyordu. Bir yandan Amerikan Misyoneri Dr. Grant Aşitiya’da yüksek bir yerde bir saray yapıyor, diğer yandan Marşimon’un adamları bizim bölgeye gelerek Kürd aşiretlerinden iki kişiyi öldürdüler. Kan davası geleneklerine göre Suryani suçlulardan iki öldürüldü. Bu sefer Suryaniler dört kişiyi daha öldürdü. Süryanilere yönelik saldırı yapıldı 7 kişi öldürüldü.
Olaylar sırasında Hakkari Emiri Nurullah Bey yanıma gelerek Suryanileri korkutmak amacıyla benden yardım istedi. Suryanilere Çolemerg’deki bir kaç köye saldırmış talan etmişlerdi. Nurullah Bey’in yardımına gittik, Suryanilerin bağlılıklarını bildirmesinden sonra bir askeri birliği Zeynel Bey’in komutasında bölgede bıraktım. Benim gidişimden hemen sonra silahlı Suryaniler Kürd güçlerini ablukaya alıyor ve 9 gün boyunca su, erzak ve dış yardımı kesmişlerdi. Zeynel Bey teslim olmasına rağmen erkeklerin bir çoğunu öldürmüşlerdi. Bundan sonra Zeynel bey kaleye ulaşıyor ve bana yardım için haber gönderdi. Bende 27.000 kişiyi Suryanileri ablukaya almak, yenmek ve korkutmak amacıyla gönderdim. Görüldüğü gibi Suryanilerin kendileri bu trajediye sebep oldular. Savaşı onlar başlattı. İlk yapılan savaşta fazla bir şey olmadı. Çünkü bizim kayıplarımızla onların ki aynıydı.
Ama ikinci savaşta Zeynel Bey’e yaptıkları ihanetten dolayı aşiretleri serbest bıraktık…”(Rapor’un tümü tercume edilmesi gerekiyor)
R. W Stevens, Mir Bedirxan’a esirler, talan edilen Suryani mallarına, araziler ve ölü sayısına ilişkin bir dizi soru soruyor.
Konumuz ile doğrudan ilişkili olduğu için ölü sayısına ilişkin Mir Bedirxan’ın anlatımlarını aktaracağım.
Mir Bedirxan: “ Marşimon güçlü bir müttefiki-İngiltere- arkasında görüyor. Benim inancıma göre bundan dolayı olayları abartıyor. Örneğin Marşimon ölü sayısını 4000 ile 5000 arasında veriyor. Realite ise 2000 kişiyi dahi aşmıyor.” (Dr. Osman Ali, Kurd le Belgenamekani Britani de , Hewler-Kurdistan 2013, s. 15-25)

Mir Bedirxan’ın R.W Stevens’e söylediklerine bakılırsa Marşimon dahi o dönem ölü sayısını 4 ile 5 bin arasında veriyor.
The Sunday Times 5 Ocak 1844 tarihli sayısında “1843 yılında ölen Nasturilerin sayısını 3800” olarak veriyor.(Hacer Yıldırım, Kırmızı Püskül, Nesturiler 1843-1846 Katliamı, Chiviyazıları Yay. İstanbul, s.89)

Henry Layard’ın “10.000 kişi öldürüldü” tezi bugünü Kürdleri de sarmış durumdadır. Aslında sadece Keldani/Suryani/Asuriler değil, Ermenilerde ve hatta bu son yıllarda bizim Kürdlerle bazı illere ilişkin ölü sayısını abartarak veriyorlar.
Ölü sayısını ikiye, beşe yada ona katlamanın kimseye yararı yok.
Aslında Kürd Mirlerinin birbirleriyle giriştikleri iktidar mücadelesi daha da kanlıydı. Fakat bugüne kadar bu husus üzerine durulmadı. Elimde bulunan bazı belgeleri daha sonraki süreçte yayınlayacağım.

Ben burada sadece 1843 olayları üzerine durdum.
Konunun daha da anlaşılması için yazıda sözünü ettiğim makalemi ekte yayınlıyorum

Kürdler, Hıristiyan Katliamları ve Rakamlar

Aso Zagrosi

Bir pazar yazısını yazmak istiyorum, fakat bir dizi konu arasında bocalanıyorum.
Kafama uzun süreden beri Kürdlerin Ermeni, Asuri-Keldani ve Suryanilere karşı yaptıkları katliamlara dair rakamlar takılmıştır..
Ayşe Hür belli bir dönem önce 1894-1896 yıllarında Sason’da Kürdlere „300.000 Ermeni“ öldürtmüştü..(daha önce cevabı verildiğinden geçiyorum)
Acaba Sason’da ne kadar insan yaşıyordu? diye kendisine küçük bir soru soran biri tüm saçmalığı kavrardı.
22 Ekim 2013’de Zeynep Tozduman Gelawej sitesinden
“1915 SOYKIRIMI VE HALKLARIN TRAJEDİSİ” adlı yazısında
“1842-1844'de Botan Miri Bedirhan'nın Nasturi/Süryani zulmünden sonra, 1894- 96 Hamidiye katliamları sonucu iki yüz bin” Ermeni öldürülmüş diye yazıyor.
Yani Sason olaylarıyla birlikte Hamidiye Alayları 200.000 Ermeni öldürmüş!!!!
Burada Osmanlı devleti yok!!
Hamidiye Alayları, yani Kürdler!!
Kısmen tarih bilgisi olan Osmanlı Ordusunun bölgede sahip olduğu konumu ve rolü bilir.
Hamidiye Alayları’nında homojen bir yapılanma olmadığını da bilir. Çünkü, Hamidiye Alaylarının kendi içinde Ermenilere karşı farklı tavırlar içinde olduğu bilinen bir gerçektir.
Ortalık “Tozduman” olunca Zeynep Tozdumanlarda kendilerine ait olmayan 200.000 rakamını sakız gibi çiğnemeye devam ederler..
Böyleleri kendilerine acaba 1894 öncesi bölgedeki Ermenilerin sayısı ne kadardı? 1896’dan sonra ne kadara düştü? diye bir soru soramaz.
Çünkü, araştırmak gerekecek, kafa yormak gerekecek..
Tozduman’ın böyle bir ve kaygısı yok.
Kısmen kaygısı olsaydı: ““1842-1844'de Botan Miri Bedirhan'nın Nasturi/Süryani zulmünden sonra” gibi cümlelerde kurmazdı. En azından Bedirxan’ın yapmış olduğu saldırıların tarihini doğru veririrdi. Bildiğimiz kadar bu saldırılardan ilki 1843, ikincisi ise 1846 yılında gerçekleşiyor. Ayrıca ilk saldırıya Süryani/Keldanilerden bir kesim de Bedirxan’ın saflarında yer alıyorlar.(Thumalar, Tiyarilere karşı saldırıda yer alıyorlar)
Evin Çiçek’te yıllar önce Bedîrxan’a “120.000 Êzîdî Kürdünü öldürtmüştü”. E. Çiçek’in kullandığı kaynakta 120.000 değil de, 1200 kişiden söz edildiğini ve o katliamında Bedirxan değil, Mîrê Kore’nin yaptığını yazmamıza rağmen, 120 bin kişinin katledildiğine dair yazı hala ortada dolaşıyor.
Sait Çetinoğlu’da “Emir Bedirhan’ın Cizre-Bohtan Direnişini Doğru Okumak -2” adlı yazı serisinde
“Musul valisi Tayyar Paşa'nın bildirdiğine göre, Bedirhan Bey'in askerlerinin sayısı, 1843 katliamındaki kadar, yani 10.000 civarındadır. Fransa'nın Musul konsolosluğunun Dersaadet'e ulaşan bir yazısına göre, "Bedirhan Bey erkek, kadın ve çocuk 20.000'den fazla insan katletmiştir."17 Bu rakam üç yıl önceki katliamda öldürülenlerin iki katıdır. Katliamın hemen ilk günlerinde, 29 Eylül 1846 günü, Mar Şamun valiliğe haber vermeden Musul'dan kaçar ve iki hafta kadar sonra, "Amediye kazası dağlarında bulunan Bervvari aşireti tarafına firar ederken orada bulunan zaptiye askeri tarafından görülüp yakalanarak" Musul'a getirilir.”[14]( http://www.armenieninfo.net/sait-cetinoglu/2373-sait-cetinoglu-emir-bed… )
Yani Bedirxan tarafından yapılan iki saldırıda 30 bin kişi öldürülüyor.
İsmail Hoca’a ortalıkta dolaşan bu bilgileri “Mir Bedirxan Üzerine Düşünceler” adlı makalesinde kullanarak şöyle yazıyor:

“Mir Bedirxan’ın, 1844’de ve 1846’da Nasturilere karşı geliştirdiği saldırlar, birincisinde on bin, ikincisinde otuz bin Nasturi’nin katledilmesi, bu düşünceyi, bu tahayyülü, çürüten çok önemli olgulardır. Nasturileri katleden, mallarına-mülklerin el koyan, yağmalayan, katliamdan geri kalanları, kadınları, çocukları esir pazarlarında satan bir zihniyetin bağımsız Kürdistan oluşturması mümkün değildir.”( http://www.zazaki.net/yazi/mir-bedirxan-uzerine-dusunceler-279.htm )
Sarı Hoca’nın verdiği bilgilere bakılınca bu sefer sayı 40.000 çıktı. 
Altını çizmek istiyorum benim burada Mîr Bedîrxan’ı savunma diye bir derdim yok. Mîr Bedîrxan’ın ve diğer Kürd Mirlerinin olumlu yanları olduğu gibi olumsuz yanları da var. Tarihsel olarak sahip çıkılması gereken olumlu yanlarının yanında mahkum edilmesi gereken yanları da var. Böyle bir sonuca varmak için ciddi bir şekilde yaşanan tarihsel olaylar üzerine yoğunlaşmak gerekiyor.
Bu hususların ortaya çıkarılması Kürd tarihçilerinin önünde duran en önemli görevlerden biridir.
Acaba o zaman ne kadar Nesturi söz konusu bölge de yaşıyordu?

Söz konusu olan dönemde Misyonerlerin bölge yoğun bir çalışması var.
Dr. Grant 1839 yılında ve Ainsworth 1840’da bölgeyi ziyaret ediyorlar. Ainsworth bölgede yaşıyan Suryani/Keldani aşiretleri hakkında bilgi verirken 14 aşiret ismini veriyor. Bölgede yaşıyan Nesturi sayısına gelince “bu dağlık bölgede 27 bin Nesturi yaşıyor” diyor.(Adolphe D’Avril, La Chaldee Chretienne, 1864, sayfa 61)

Eğer biz İsmail Hoca’nın 40 bin ile Sait Çetinoğlu’nun 30.00 doğru olarak Kabul edersek ciddi bir açmazla karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü bölgede yaşıyan Nesturi sayısı 27 binken biz Bedirxan’a 40 bin kişi öldürtuyoruz.
Bedirxan 1843’de Tiyari’ye karşı saldırıya geçtiği zaman Baz, Çelo ve Tkhuma gibi aşiretlere dokunmuyor. Çünkü bu aşiretler uzun süreden beri Bedirxan’a bağlıydılar.(Revue de l’Orient Chretien, Cinquieme Annee, Paris 1900, sayfa 651) 1846 yılında ise Bedirxan’a karşı Tkhumaların direnişi var.
Ortalıkta dolaşan bilgilere baktığım zaman bölgedeki Nesturilerin sayısından çok öldürülen insan var. Yani Pratik olarak alanda tek bir Hıristiyan’ın kalmaması gerekiyordu. Böyle bir şeyin doğru olmadığını biliyoruz. Şêx Ubeydullah Nehrî hareketi dönemi olsun ve daha sonra Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcın de bölgedeki Hıristiyanların Doğu Kürdistan’a gidişi olsun farklı bir tablo ortaya çıkarıyor. Ainsworth’un 1840 yılında sözünü ettiği Suryani/Keldani aşiretleri 1915 ve hatta günümüze kadar varlıklarını sürdürüyorlar.
Ayrıca l'abbé
Eugène Griselle, 1917 yılında Paris’ta yayınladığı “‪Syriens et Chaldéens: ‪leur martyre, leurs espérances” adlı eserinde pek de 30 yada 40 binleri doğrulamıyor. Baş Papaz Eugène Griselle hem Müslüman Kürdler ve hemde Bedirxan hakkında olumlu düşünceleri olmamasına rağmen Bedirxan tarafından katliama uğrayan Hıristiyanların “10.000 cıvarında olduğunu” yazıyor.(age, sayfa 19)
Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Protestan, Katolik ve Ortadoks misyonerleri çeşitli devletlerin ideolojik aygıtları olarak ve devletlerin desteğinde ilk dönemler illegal ve daha sonra açık bir şekilde faaliyet içine girdiler. Bu misyonerlerin önündeki en büyük engel Kürd beyleri, Mirleri ve din adamlarıydı. Kürd Mirleri Misyonerlerin bölgedeki faaliyetlerini hiç hoş karşılamıyordu. Çünkü onların girişimlerini kendilerine karşı düşmanlık olarak görüyorlardı ve üzerilerine sert bir şekilde gidiyorlar. Ayrıca Avrupalı Misyonerler bölgedeki Asuri/Keldani/Suryani ve Ermenilerden söz ederken çok aşağılık tanımlamalara gidiyorlardı. Bir çok Nesturi çaresizlikten bir Protestan, bir Katolik ve bir Ortadoks olabiliyordu. Nesturilerin bazı kesimleri de Kürd Mirlerine giderek bu misyonerlerin bölgedeki faaliyetlerine karşı rahatsızlıklarını ifade ediyorlardı.(Bu konularda yoğun belgeler var. Hatta Misyonerlerin mektuplarında yüzlerce örnek verilebilinir. Bu konuları ayrıca ele almak lazım)‬‬
Daha fazla uzatmadan Hakkarili Asurilerle-Bedirxan ilişkileri konusunda bir belgeyi sunmak istiyorum.
Georges Bohas ve Florence Hellot- Bellier’in 2008 yılında Paris’te yayınladıkları “Les Assyriens du Hakkari au Khabour” adlı eserinde Birinci Dünya Savaşı döneminde yaşıyan Chamacha Yosep Zaya ile yapılan söyleşiden bir parça vermek istiyorum.
Kitabın yazarı Chamacha Yosep Zaya’ya siz Patrikin Qotchanes’e gelip yerleşmesinden söz ediyorsunuz? 
Chamacha Yosep Zaya: Qotchanes Hakkari bölgesinde bir köydü. Hakkaride Asurilerin 6 aşireti vardı: Çelo, aşağı Tiyari, Tkhuma, Dez, Yukarı Tiyari ve Baz. Mar Şemun Hakkari’ye geldiği zaman bu altı aşiret vardı. Mar Şemun bu aşiretlerin içine yerleşme yerine daha bağımsız olan Qotchanes köyüne yerleşti. Mar Şemun Hakkari’ye yerleşmeden önce Asurilerle Kürdlerin ortak federal otonom bir hükümetleri vardı. Federal hükümetin şefi her zaman Kürdtü. Amir yada Prens deniliyordu. Meclis’te Kürdler ve Asuriler birlikte toplanıyorlardı.
Kürdlerle Asuriler arasında düşmanlık yokmuydu?
Evet vardı. Daha önceleri iki taraf yüzyıllar boyunca sürekli savaş içindeydiler. Fakat sonuçta bir araya gelerek en iyisi Bazekke’yi kurmaya karar verdiler. Bazekka muttefik demektir. İki taraf sağ ve sol Bazekka’ları kurdular. Asurilerden Çelo, Tkhuma ve Dez; Kürdlerden Dostiki, Pinyaniş ve Oramar Sağ Bazekka’yi oluşturdular. Asurilerden Aşağı Tiyari, Yukari Tiyari ve Baz, Kürdlerden ise 2 Ertoşi aşireti Sol Bazekka’yı oluşturdular.
Biraz daha fazla Bazekka sistemi hakkında bilgi sahibi olmak istiyorum?
Bazekka kanat yada parti anlamına geliyor.
Acaba bir ideolojisi varmıydı?
Asuri ve Kürdler birleştiği zaman Mir(yada Prens) her zaman Kürdtü. Kürdlerle Hıristiyan arasında diş bilemeyi ortadan kaldırmak amacıyla Bazekka sistemi oluşturuldu. Kürdlerle Asuriler arasında dengeyi sağlamak amacıyla sağ ve sol Bazekka sistemi oluşturuldu.
Her Bazekka’da Kürd ve Hıristiyan vardı. İki kanat arasında ne fark vardı?
Hiç. Yalnızca Meclis’te Sağ Bazekkalar Mir’in sağına Sol Bazekkalar Mir’in soluna oturuyorlardı. Var olan iç sorunlarını bu şekilde tartışmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Kürdlerle Asuriler arasında anlama ve anlaşılma vardı. Örneğin eğer Sağ Bazekka’daki bir Asuri Sol Bazekka’daki bir Kürd ile çatışsaydı, Sağ Bazekka’daki Kürdler, Sol Bazekka Kürdlerine karşı Sağ Bazekkalı Asuri destekliyorlardı.”(age, 89-90)
Chamacha Yosep Zaya uzun söyleşisin devamında Mir ile Asurilerin arasındaki ilişkilerin bozulmasının sorumluluğunu Mar Şemun’un vergi toplanmasına bağlıyor. Fakat bu konuda diğer bir çok konu gibi daha detaylı araştırmalara muhtaçtır.
Ama, Chamacha Yosep Zaya’nın gündeme getirdiği BAZEKKA SİSTEMİ benim için yeni bir bilgi. Kürdlerle Asuriler binlerce yıl boyunca aynı arada yaşadılar, mutlaka ortak bir hukukları olması gerekiyordu. Bu açıdan Bazekka sistemi anlamlıdır.
Sonuç olarak “katliamlarla” ilgili verilen rakamlar ciddi bir şekilde irdelemeye muhtaçtır. Hiç bir araştırmaya girilmeden misyonerlerin ve batılı devletlerin çeşitli amaçlarla ve bilinçli bir şekilde verdikleri rakamları Kürdler karşı kullanmak gerçeklerin peşine düşen araştırmacılar işi olmamalı. Ayrıca bu konularda Misyonerlerin yaydıkları kirli bilgileri tekrarlamak yeni bilgileri içermiyor.
Bu konuda Kürd tarihçilerine büyük bir görev düşüyor.
Silav û rêz
Aso Zagrosî

Resmi Kurt Tarihciligine Reddiye Sunnu kurt beylerinin genelde turk-osmanli devletiyle isbirligi yapip baska dini azinliklarin katliamlarina katildiklari ve bunu araliksiz yuzyillar boyu yaptiklari tarihi bir realitedir, resmi kurt tarihi en azindan resmi turk tarihi kadar bu hususta inkarcidir ve turk resmi tarihinin kopyasi ve tekraridir. resmi kurt tarihinin temel kitabi olan Serefname aslinda sunni kurtlerin osmanli devletinin yedeginde “kizilbaslara” yani Dersimlilere saldirilmasindan baska bir sey degildir. Kocgirili Arastirmaci Evin Cicek meseleye bir baske yonden bakmakta ve kurt tarihcilerin her acidan Kurtlerin “babasi”olarak gordukleri Bedirxan Beylerinin Yezidi ve hiristiyanlarin ustunde gelistirdigi katliami goz onune sermekte www.dersim.biz   Evîn Çîçek   Kürt Bedirxan Bey ve Kürdistan da farklı dini inançlara uygulanan kırımlar.  “Bedirxan Bey, 1832’de, savunmasız 120.000 Kürd-Êzdî’yi katletmiştir.”   Kürtlerin soykırıma uğratılmalarının tarihsel süreclerinin doğru değerlendirilebilinmesi için, o dönemlerin devlet politikalarının, Osmanl-Kürt ilişkileri tarihinin derinlemesine incelenmesi gerekir. Biz kürtler açısından bu gereklilik iki nedenden ötürü zorunludur; birincisi ; 1514’de Müslüman-Sunni Kürt aşiretlerinin, Yavuz Sultan Selim’le kurdukları ittifak sonucu öldürülen 700.000 Kürt-Zerdüşt-Kızılbaş’ın neden, niçin ve hangi amaçlarla katledildikleri ortaya konulmalı. Amaçlar, nedenler objektif olarak ortaya konmadıkları sürece, bu başlangıcı takip eden daha sonraki süreçler ve Kürt tarihi analiz edilemeyecektir. Osmanlı yönetim taktiği kavranmadan, 1832’den, 1846’ya kadar, 150.000 Kürt-Êzdîyi, Kürt-Hristiyanı, Hristiyan inancına sahip olan bölgedeki insanları katleden Cîzîra Bohtan beyi Bedirxan Bey’in sahip olduğu dünya görüşü, kendi ırkına ve diğer ırklara, kendi dini inancına ve diğer dini inançlara yaklaşımı anlaşılamaz. Objektif olarak değerlendirilemez. Gerekli sonuçlar çıkarılamaz.   Joachim Menant, Cîzîra Bohtan Beyleri olan Bedirxan’ların egemenlikleri altındaki alanlar da, Êzdî dini inancına mensup Kürtlerin 1840’taki sayılarının 200.000 olduğunu vurguluyor. 1890’a gelindiğinde ise sayının 50.000’e indirildiğini açıklıyor. 50 yıl içinde doğumlar dahil nüfus oranının 200.000 in çok üstünde olması gerekirken, sayının 50.000’e inmesi Bedirxan Bey’in Kürd nüfusunu yok etme pratiğinin kanlı bir sonucudur. Bu yok etmede hedef olarak sömürgeciyle ilişkileri iyi bir tarzda yürütme amaçlandığı gibi, farklıya yaşama hakkı tanınmama anlayışı da damgasını vurmaktadır. Joachim Menant, Müslüman olmayan Nasturilerin güç kullanılarak din değiştirmeye zorlandıklarını belirtiyor. Kürd yurtseverleri olarak Kürdistanlılara anlatılan, tanıtılan Bedirxanların, farklı inanca sahip olanları yok etme eylemlerini, bu eylemlerin sonuçlarını genişçe ele alıp, anlatıyor. Tîyar , gelîyê Tîyar (Tîyar vadisi) Colemerg-Hekkari’nin güneyi Zap bölgesidir. “ 1832’de, Bedirxan Bey, savunmasız 120.000 Êzdî’yi katletmiştir. [....] Uzun zamanlardan beri eyalet valileri baskıları sürdürüyorlardı. Bu baskılar sonucu pek çok erkek ve kadın boğazlandı. Çocuklar, ailelerinden koparılıp, alındılar. Bu çocuklar, Müslüman okullarında İslam’ı kabul etmeleri için eğitildiler. Genç kızlar ise köle gibi satıldılar. Bunun içindir ki, sürekli olarak Osmanlı haremlerinde güzel Kürd-Êzdî kızlarına rastlanır. [....] Êzdî’ler bu baskılara maruz kalırlarken, Yahudiler ve Hıristiyanlar da paylarını aldılar. Nesturiler; Kürdistan toplumunun önemli bir kısmını oluşturuyorlar. [....] Musul, bir asırdan beri bağımsız Kürt paşaları tarafından yönetildiği için bu paşalar, bu dinen farklı olan kesimlerden zorla, acımasız bir şekilde vergi topluyorlardı.  Topladıkları bu vergileri de Osmanlıya, Bab-ı Ali’ye veriyorlardı. Bundan dolayı pek çok isyan çıktı. Paşaların bir kısmı öldürüldüler. Çıkan isyanlar sonucu bölgedeki son Kürt Osmanlı Padişahı, Konstantinopolis’e çağrıldı. Bunun üzerine Musul, Müslüman ve Müslüman olmayan kesimler olarak ikiye bölündü. [....]Bu kez Giritli olan Muhammed Paşa, Sincar’lı Êzdî Kürtleri, vergilerini geciktirdiler diye katletti. Katliam korkunçtu. Yüzlerce Êzdî öldürüldüler. Bir kısmı da şehre getirildiler. Onların, hem kulakları kesildi, hem de şehrin kapılarına çivilendiler. Bu şiddet ve baskı Müslüman olmayan Hıristiyan, Yahudi ve Êzdî’ler arasında hiç bir farkı gözetmiyordu. Bunlar aynı sürünün koyunlarıydılar. Giritli Muhamet Paşa kendi tahsildarlarına geleneksel emirler veriyordu. “Git, tahrip ve talan et.” Ajanları da verilen emirleri sadakatle yerine getiriyorlardı. Böylece Bab-ı Ali nezdinde aşiretlerin şikayetlerine rağmen prestijli bir kişi olarak kalıyordu. [....] Muhamet Paşa, Êzdî katliamlarını bitiremedi. Çünkü Sincar bölgesinde onları yenemedi. Kendisine tabi kılamadı. Bu kez Rewanduz Kürtlerinin beyi, bu katliamları yapan paşaların pratiklerini aşmak, daha fazlasını yapabilmek için, yeni katliamları, yeni baskıları hazırlıyordu. [....]Bedirxan Bey, Bohtan kürdlerinin bağımsız şefiydi. Habur ve Dicle ırmakları arasına yerleşik olan bu bölgeden Bab-ı Ali’ye her yıl 25.000 altın ödüyordu. Kürdistan’da büyük etkisi olan bir aileye mensuptu. [....] Êzdî topluluklar, diğer mezheplerle birlikte, özellikle Nesturi’lerle, Şêxan bölgesin de terk edilmişler, dağılmışlardı. Bedirxan Bey, Êzdî’lere ve Nesturi’lere karşı baskılara devam etti. [....] Tixma’da, Êzdî’lere ve Nesturi’lere karşı savaş ilan edilmişti. Savaş başlamak üzereydi. Ramazan orucu nedeniyle de ertelenmişti. Bu arada ingiliz Layard, Kuzey Musul’a bir ziyaret yapmak üzereydi. O, Behdînan bölgesinden geçerken, daha önceki Kürd saldırı, işgali sırasında Lizan ve Asheetha köylerinin Kürtler tarafından korkunç bir şekilde tahrip edildiklerini gördü. Layard üst bölgelere  çıkmak istiyordu.  Tixma bölgesi sıra dağlarına  çıkmaya karar verdi. Yol oldukça korkuluydu. Kurumamış sel yatağını, keçiler ve ayılar zor gezebiliyorlardı. O, kendisini karşılamaya giden  bir Kürd  gurubunu gördü. Başlarında  Hekkari bölgesi Kürt valisi  Nurullah Bey  vardı. Nurullah Bey’in, yaptığı korkunçluklar meşhurdu. Nurullah Bey, 1837’de, Erzîrom’dan yola çıkan, Van gölünden geçip, Van bölgesin de taşlar üzerinde yazılmış olan yazıları tespit eden Schultz’u öldürtmüştü. O, Schultz’un maddenleri keşfedip, türklere bildirmekle görevli olduğunu, görevlendirildiğini, bundan dolayı da kendisini öldürttüğünü açıklıyor. Schultz, arkeologdur. Van’a geliyor. Orada bir vadide üstünde Akkirpi yazılı büyük bir taş yazıtı buluyor. Taş gizemli olarak bir mağaranın kapısındadır. Mitolojiye göre, o magara, devlerin yaşadıkları büyük şehrin giriş kapısıdır. Orada ancak cehenemlik devler ve ruhlar yaşar. Onlara ulaşmak için kapıyı açmak gerekir. Kapıyı açmak içinde, bu esrarengiz yazıları çözmek lazım. Ülkedeki Hıristiyanların anlatımlarına göre St-Jean bayramının yedinci gününü beklemek gerekir. O gün kapı kendi kendisine açılır. Öten bir horozun sesi dinlenilir. O zaman tehlike aşılır. Eğer horoz ötmezse, o zaman her şey kaybedilir. Schultz’un bu konuyu ele aldığı yazısı “Journal Asiatique d’avril, mai, juin 1840” da yayınlanır. [....]Amerikalı misyoner Dr. Grant, 1842 yazında, Nurullah Bey’in denetiminde  olan Berwarî alanın da, önemli köylerden olan Asheetha’da, bir okul kurmak istiyordu. Bu okulu kurmak için yetki almak gerekiyordu. Yetki alındı. Dr. Grant, bölge de kalıp, yapım çalışmalarını gözlüyordu. Yapım yavaş ilerliyordu. Dr. Grant, Tîyarî alanındayken, yanında Amedîye keşişi Yoseph Mutran ve bir başka din adamıyla birlikteydi. Orada Mar Shimoun’un, uzun bir konferansı vardı. Konferansın konusu Nesturileri, Amerikan misyonerlerinden ayırmak ve onları Katolikliği kabul etmeye yönlendirmekti. Dr. Grant’ın kurduğu inşaat, 250 odayı oluşturan ve oraya Nesturilerin sığınmalarını sağlayan bir yer oluyordu. Bunun için Bab-ı Ali’ye haber verildi. Bab-ı Ali bu çalışmaların durdurulmasını buyurdu. Bunun üzerine Bedirxan ve yanın da eski Amedîye valisi İsmail Paşa olmak üzere Berwarî sınırlarına doğru yürüyordu. Bütün kürtlerin kendisine katılmalarını ve bu ara Mar Shimoun’a da bir mesaj göndererek,  Mar Shimoun’un da kendisine katılmasını istedi. Nesturilerin patriki olan Mar Shimoun, Bedirxan Bey’in emrine boyun eğdi, ama Osmanlı Padişahı Muhamed Paşa’ya da haber verdi. Bu girişim, kürdleri şikayet etmekti. [....]Bunun üzerine kürtler, Amerikalılar tarafından kurulmuş olan inşaatı elegeçirdiler ve onu bir şatoya dönüştürdüler. Zînêr Bey, şatoyu 400 kürdle işgal ediyordu. O, Tîyarî’de büyük korkunçluklar yapıyordu. Nesturiler, bu korkunçluğa belli bir süre tahammül ettiler. Nesturiler, büyük Zap’ın batısındaki Kürd aşiretlerinin yardımıyla Ekim 1842’de, oradaki garnizona saldırıp, 30 askeri öldürdüler. Burayı 6 gün ellerinde tuttular. Kürdler, orayı boşaltmaya giderlerken, Bedirxan Bey tarafından gönderilen 200 süvariyle birlikte Nesturileri, kadın, çocuk, erkek gözetmeksizin katlettiler. [....]Konstantinopolis’e haber gönderildi. Konstantinopolis’den, bölgedeki Osmanlı Paşa’sı Muhammed’e emirler verildi. Muhammed Paşa emirleri yerine getirmeye başladı. 45 Nasturi esiri, İngiltere Başkonsolosluk yardımcısına teslim etti. Ayrıca Cîzre’de yüze yakın Nasturi esir vardır. Bedirxan Bey, Muhammed Paşa’ya; “Bunlar din değiştirmedikçe, İslam’ı kabul etmedikçe, kendilerini hiç kimseye teslim etmem.”cevabını verdi.”(1) Bedirxan Bey Osmanlı ya bağlıdır. Osmanlının istemlerini yerine getirir. Farklı inançlara sahip olan insanlara kendi toprakları üzerinde yaşama hakkı tanımaz. Onları din değiştirmeye zorlar. Özgürlüklere karşıdır. İslam olmak istemeyenlerin bütün ürettimlerine, ürünlerine vergi adı altında el kor. Osmanlıyı beslemek için yerel insanları “ya ölüm, ya aç kalmayı yeğleyerek istenilen tüm vergileri verme” seçenekleriyle başbaşa bırakır. Bu Kürt Mîr’i, Bedirxan Bey’ki Osmanlının istediği yıllık vergileri vermek için bölge insanını fazlasıyla zorlar, zulüm uygular, adaletin kriterlerini bilmez, insanları yargılar, kendiside osmanlı tarafından yargılanır. Osmanlı’ya yenilip, 200 askeriyle birlikte Yunan adasına sürülür.  Özgürlük karşıtı bu şahsiyet kendi özgürlüğünü de savunamayacak duruma düşer. Kendisi Kürdistan’da hizmet sunduğu Osmanlı imparatorluğu’nun adadaki esiridir. Osmanlı egemenligini kabul etmeyen Yunanlıların osmanlıya karşı ayaklanmalarını bastırır. Bu gelişme sonucu saray tarafından kendisine Konstantinopolis’de gözetim altında yaşama hakkı verilir. Kendisi tutsaktır. Osmanlı sömürgeciliğini kabul etmeyen Helen halkına yaklaşımı ruhi durumunu ele verir. Osmanlı- Kürd beyi ilişkilerini yeterince açıklar. Joachim Menant’dan yaptığım alıntılar, ayrıca Bedirxan Bey’in sürgün sürecindeki pratiği, Osmanlının ta baştan beri kullandığı Müslüman-Kürt aşiretlerine yönelik imparatorluk politikasının bir sonucudur. Osmanlı diğer halklardan devşirdiği paşa ve askerlere kırım yaptırdığı gibi bu konuda Kürd beylerini de kullanıyor.Giritli Muhammed Paşa’nın Kürdistan’da görevlendirilip, halklara zulüm uygulaması, Bedirxan Bey’in esirken Helen halkına karşı Osmanlıyı savunması beyinlerin işgal edilişini, bedenlerin esir alınışını açıklamaya yetiyor. Osmanlıya kadro yapılan, devşirilen bağımsız davranamıyor. Osmanlı da sömürgeleri yönetme politikası; aynı bölgelerde yaşayan komşu halkları, farklı ırklardan, dinlerden aşiretleri, osmanlının özel olarak görevlendirilmiş ajanları aracılığıyla birbirleriyle kavgalı hale getirtme, birbirleriyle uğraştırma, çarpıştırtma, güçten düşürme, sürme ve rahatlıkla denetim altında tutmadır. Kürdler, sosyolojik yapılarından, kültürel durumlarından dolayı Osmanlının sömürgeleri yönetme politikalarına alet olmuşlardır. Sadece osmanlıya karşı çıkışı ele alınan Bedirxan Bey’i farklı olanlara yaklaşımlarıyla görmek gerekiyor. Bedirxan Bey’in torunlarından Emir Kamuran Bedirxan Bey; 7-10 Aralık 1946’da, Thomas Bois’la görüşür. Paris Kürt Enstitüsü tarafından, Şubat 2000’de yayınlanan anılarında; “Ben Bedirxan Bey’in torunuyum. Başkenti Cizre-İbn-Amar olan Bohtan suyu ile Dicle arasındaki Bohtan bölgesine hükmeden bir ailenin çocuğuyum. Dedem 1821’de, Bohtan Prensi olarak ilan edildi. Onun tutkusu Kürdistan’ın bütün farklı parçalarını birleştirmek ve bağımsız bir Kürdistan yaratmaktı. Dedem bütün hayatı boyunca verdiği mücadelelerle bu amaca ulaşmak için karakterize edilir. Ama 1847’de, Osmanlı ordusu tarafından mağlup edilir. Ondan sonra Candie’ye sürgün edildi. Oradan sonra 1868’de Şam’da öldü. Büyük dedemin 14 eşi ve 90 çocuğu vardı. Ölürken 42 çocuğu halen yaşıyorlardı. Bunların 21’i kız, 21’i erkekti.”(2) Kürt prensi, dedesinin Êzdî kürtleri ve Nesturileri kıyıma uğrattığını anlatmaz. Yapılanları bilmemesi mümkün değil. Dedesinin, 200 askeriyle birlikte Osmanlı tutsağı iken Yunan halkının ulusal kurtuluş hareketini nasıl, hangi amaçla bastırdığını, bu bastırmadan dolayı Osmanlı padişahı tarafından af edilip, 1860’da Konstantinopolis’e çağrıldığını açıklamaz. Osmanlı İmparatorluğu padişahı ve İslam Halife’si olan kişi emir verme yoluyla, Müslüman olmayan halkları katlettirir. Bu politikasında bazı Müslüman-Sunni Kürt aşiretlerinin kullanır. Bu aşiret liderlerinin işledikleri cinayetleri genelleştirip, suçları bir ulusa mal etmek doğru bir değerlendirme olmaz. Objektif bir bakış da değildir. Bu yaklaşım, soykırımların gerçekleşmelerini sağlayan imparatorluk politikasını ve bu politikanın yaratıcılarını, uygulayıcılarını, temsilcilerini gizleme ve aklama anlamına gelir. Bugün farklı dini inançlardan olan Kürdlerin birbirlerini sevmeleri öldürülmelerine neden oluyorsa, bu eylemlerin geçmişten gelen güvensizlikten, sevgisizlikten, katliamlardan beslendiklerini iyi bilmek gerekiyor. Nesturilige gelince;1818’de, Giuseppe Campanile adlı bir İtalyan bilgini « Storia Della Regione Del Kurdistan-Kürdistan Din Tarihi » adlı bir kitap yayınlar.(2) Hıristiyan Kürtler bu kitapda VI.cı bölüm de ele alınırlar. Onun anlatımlarıyla o günkü Kürdistan, dini inançlar, halklar ; “Özel olarak Kürdistan’da, Behdînan, Bohtan ve Şambo prensliklerinde çok sayı da Hıristiyan vardır. Bu Hristiyanlar üç prenslikte yaşarlar. Yönetim, onların ibadetlerine temkinli olarak rıza göstermiştir. Yoksa onlar, Türk yönetimine başkaldırırlar. Bu üç bölge de 24.000 köy Hıristiyandır. 1.340.000 Hıristiyan Kürd vardır. Baban, Soran, Qereçolan ve Bîlîs’e yakın alanlarda da az miktar da Hıristiyan Kürd vardır. Hıristiyan Kürtlerin hepsi aşağı yukarı Nesturidirler. Bir kısmı Yakubidir. Diğerleri ise geleneksel olarak batıl Ewtuşî, çok tanrılı dindendirler. Katolik olan Ermeniler de varlar. Bunlara Mesîhî-Mehdiciler deniyor. Mesîhîlerin sayıları gittikçe artıyor. Avrupalı Hıristiyanlar oraya gelip, onları dini eğitime tabii tutuyorlar. Ben şahsen 10 köy de dini pratik yaptım. Uvassad, Tell-Kabin, Şax, Mar-Jako, Pêşxabur, Serê-Aurê, Bêdar, Şeraneş, Apciin ve Dezi köylerinin sakinlerini Katolik yaptım.   Nesturiler ve öteki Kürd Hıristiyanlar ; bu bölgedeki Nesturiler o kadar saftırlarki, neye inanacaklarını, neyi reddececeklerini bilmiyorlar. Nestorius üstüne yeterli bilgileri yoktur. Üstelik onun doktrinini yorumlamaya, yargılamaya muktedir de değildirler. İnsanlar, eskilerden öğrenilmiş kaba öyküler ve rahiplerin kendilerine ezberlettikleriyle yetinmişlerdir. Onlar, olaganüstü düş ve imgelerle düşündüler. Yazdıkları çok azdır. Sözlü aktarma gelenegi egemendir. Halk, rahiplerin, kendilerine anlattıklarına körü körüne inanmıştır. Rahipler de en az o kadar bilgisizdirler. Ne egitim görmüşlerdir, ne araştırma yapmış, ne de egitilmişlerdir. Kısacası bu sefalet olmadan sefaleti yaşayan, yani esirgemeden, esirgeyip bagışlayan pratiğin karşıtı bir inanç pratiği. Ermeniler, sayılamıyorlar. Az oldukları söyleniyor. Bu bölge de sayılarının ne kadar olduğunu açıklamak her zaman güçtür. Çünkü nüfus sayımı yapılmıyor. Bu durum, bu çağdaki Kürdistan için de geçerlidir. Avrupalı gezginlerin taşıdıkları rakamlara göre Nesturilerin çoğu Katoliktirler. Nesturiler de, bir aile de, hem çok tanrılı dini kabul eden, hem de Katolik olan bireylere rastlamak mümkün. Bir aile de iki dinin varlığına rastlanabiliniyor. Yani Nesturilerin bir kısmı eski dini inançlarını devam ettirirken, bir kısmı Katolik olmuştur. Çolamerig’e( Qoçan) denilen yere yakın olan bir manastır da her zaman patriğin adı « Mar-Şimon veya Simon » olarak geçiyor. Mar-Şimon’a bağlı 5 rahip var. Bunlardan Raban Hormez yarım saat uzaklıkta, eski Ninova sınırın da, Alqoş’a yakın olan bu alana Mar-Elyas adı veriliyordu.  Son patrik ve hukuksal yönetimi Raban Hormez’den çıkarılarak, Diyarbakır şehrine yerleştirilmişti. Kürdistan’da ve Mezopotamya’da, dini falliyetini sürdürüyordu. Bunun dışın da, İran’ın iki farklı bölgesin de, Hindistan’da görev yapmak için mahiyetin de 13 tane rahip bulunuyordu. Nesturiler de dinsel görev soydan geçimle gerçekleşiyor. Bu geçim babadan, oğula değildir. Dayıdan, yeğene geçiş yapılır. Anasoy takib edilir. Ya da aileye daha yakın olan bir kişiye görev verilir. Bazen boş olan rahip kadrolarına patriğe teslim edilmiş olan çocuklardan birine 12 yıl sürece dini görev verilebilinir. Aynı şeyi Kaldeli Katolikler de de görülür. Fakat sonuç da ben bu zinciri kırmayı başardım. Zira bu her bir Hıristiyan için yararlı olan birşeydi. Et yemek yasaktır. Bir yasaya göre onlar yiyeceklerini kendileri tayin ederler.  Bu da insan onurunu uzun süre sayğınlıkla taşımalarına olanak tanır. Mar ; aziz demektir. Doğu’da bu adı patrike verirler. Ama şimdi herkes kullanıyor. İlk defa bu kavram Nesturiler tarafından papayı hor görmek için keşf edilmiştir. [....] Hıristiyanlar, bu yönüyle bilgisizdirler. Rahipleri ise normal şeyleri bilirler. Ayin de duaları bile zor okurlar. Doğrudürüst okuma-yazma bilen sayısı azdır. Onlar daha eski çok tanrılı dinin fantezilerini yaşıyorlar. Halkı egitecekleri yerde, onlar çeşit, çeşit meslekler üretirler. Çalışırlar, bağ bozunu yaparlar, ürün alırlar, sürüleri otlaklar da otlatırlar, kilden vazolar yaparlar, sepet örerler, berberlik, terzilik, dokumacılık, keçecilik, ticaret vb. yaparlar. Nesturiler, Kalden türü ayinler yaparlar. Sadece mesihi anarlar. Bu ibadet biçimi, pratik Süryaniler de yoktur. Bir Yakubi kendisine batıl inançlı biri diye hitap edilmesinden çok, Katoliklerin yaptıkları gibi Süryani olarak çağrılmayı tercih eder. Nesturiler, çarşamba ve cuma günleri güneş batar batmaz et yerler. Çok tanrılı olan Ermeniler de varlar. Bunların sayıları azdır ve dik kafalı, inatçıdırlar. Kürdistan’da, Ermenilerden, bir tek Katolik yoktur, bulamazsınız. Bu bölgeler de ayinler de övgü farkları yoktur. Mesela bütün oruç süresi boyunca bir Süryani Katoliğin Pazar günü balık yemesine izin verilir. Ama bir Kaldeyen-Kildanî için yasaktır. Keldaniler her gün et yiyebilirler. Doğulu Hıristiyanlar Cumartesi günü et yerler. Çarşamba günü perhiz yaparlar. Paskalya bayramın da, Çarşamba ve Cuma günleri et yemek yasaktır. Türklerin, yahudilerin, putperestlerin karışık oldukları bir ülke de, yiyeceteki bu ayırım bir sıkandaldır. Bir dinin diğerini hor görmesi aracıdır.» Nesturiler; Kürdistan’da, Mazdeizm ve Zorastrizm (Zerdüştçülük) geleneginden ayrılarak, Hristiyanlığı  kabul edenlerdir. Anlatıldığı gibi geçmiş ve yeni iç içe geçmiştir. Yeniyi geçmişe ve yaşam tarzlarına göre ayarlamışlar, kabul etmişler. Nestorius; İ.S.385’de, Commagene’de doğmuştur. Nestorius, İ.S.428’de Konstantinopolis’de, patrik olur. Buna rağmen savunduğu düşünceler içinde şekillendiği toplumun eski dininin düşünceleridirler. Hristiyan kilisesi ortamın da, o dönem tartışma doğmalar etrafında gelişir. Örneğin ; Meryem Ana, Tanrı’nın (Theotokos) annesi midir ?  Yoksa insanın (Anthropotokos) annesi midir ? Nestorius, İsa’nın annesi (Christokos) olduğunu söylüyor. Bu görüşü kabul ediliyor. Daha sonra Nestorius, « Tanrı’nın kendisini doğuran bir kadın annesi olamaz. Hz. İsa insan gibi bir Tanrı’dır.” diyor. Bu görüş kilise çevresin de tepkiyle karşılanıyor. Doğu hakkın da bilgisi olan Jean Cassien adlı Marseille’li bir keşişin hazırladığı rapor üzerine Ephesos’deki (Efes) 40 kişiden oluşan bir rahip heyeti Nestorius’u yargılamak ister. Heyet zorlukla toplanır. Nestorius duruşmaya katılmaz. Bunun üzerine papa Celestine, Nestorius’u mahküm eder. Nestorius, cezasının 5 yılını Antioch (Antakya) manastırın da bir zindan da geçirdikten sonra Mısır’a geçer. Orada İ.S. 450’de ölür. Nestorius’un ölümünden sonra Nesturicilik, Hristiyanlıktan kopmuş bir akım gibi gelişir. Babaeus-Babowai, Netorius’dan sonra din okulunu Nisibi’ne (Nusaybin) nakleder. 800’e yakın dinbilim öğretisini gören öğrencisi olur. Roma İmparatorluğu’na, Roma’daki papalığa bağlı kalacağına, Fars İmparatorluğu denetimin de yaşamayı tercih eder. Bundan dolayı Babowai hakkın da İ.S.484’de idam kararı verilir.   1-    Les Yézidiz, Episodes de L’Histoire des Adorateurs du Diable, Editeur;Ernest Lerouz, 28, rue Bonaparte, 1892, Paris, s.47, 188, 164, 165, 167, 169, 172, 173, 174,175, 177, 183, 185 2-    Etudes Kurdes-No;1, Fêvrier 2000, s.76 3-Storia Della Regione Del Kurdistan-Kürdistan Din Tarihi, Napoli, Dalla Stamperia de Fratelli Fernandes, Strada Tribunali, No ;287, 1818 

bedirxanlar baskalarina katliam uygulamis kendileride katliama maruz kalmis tarih bilgisi olmuyan hemen zipliyor bedirxana milliyetci nejatperest kürdler kendine göre tarih yaziyor gerceklerden uzak ayni ibne atatürk gibi yalan tarih ile kimse ilerliyemez

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.