Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 8 March 2011

YASİN CEYLANArşivi

Kürtler ve Islam

Kürtleri Kürt kimliğinden koparmak için çeşitli yöntemler denendi. Devletçe yürütülen bu politika, önceleri Kürt diye bir kavmin olmadığı, Kürt dilinin de birkaç dilden oluşan çakma bir dil olduğu teziyle ortaya çıktı. Daha sonraları, aynı politika, Kürtlerin aslında Türk kökenli oldukları ama sonraları değişikliklere uğradıkları iddiasıyla devam etti. Şimdilerde ise bu süreç, Kürtlerin var oldukları, ancak dillerinin, sadece söz ve türkülerden ibaret olduğu ve bu dilin kanunen, “bilinmeyen bir dil” olduğu noktasına geldi. Son zamanlarda ise bu bir nevi Kürtlüğü imha politikasına, yeni bir halka eklendi: Kürtleri İslamlaştırmak.

Bu yeni entrika, devletin de desteğiyle, Fethullah Hoca’nın şakirtleri tarafından gerçekleştiriliyor. Hedef, Kürteli’nde okul, dershane, TV kanalı ve etüt merkezleri açarak, Kürtleri İslam ve ümmet birliği adına, kimlik iddiasından vazgeçirmek, Kürt olan tüm özelliklerden soyutlamak. Tabii, nihai amaç, onları Türkleştirmek. Diğer taraftan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Kürtçeye çevrilmiş Kuranı, imam ve vaizlerin eline vererek, Kürt illerine salma projesi, bu entrikanın resmi olan versiyonudur.

Kavmiyetçi ve ırkçı
Burada garip olan husus, Kürtlerin zaten dindar ve muhafazakâr bir halk iken, onları daha da dindarlaştırmak fikri. Bundan da daha garibi, onları İslamlaştırmaya çalışanların doğru dürüst Müslüman olmayışları. Onları kavmiyet asabiyesinden kurtarmaya çalışanların, kendilerinin bizzat kavmiyetçi ve ırkçı olmaları. Diğer bir garabet ise, Kürt kimliğini inkâr politikası, bir zamanlar Kemalist doktrinle infaz edilirken, aynı misyonun bu sefer, İslamcı dalga ile yerine getirilmesidir.
Şunu belirtmek isterim ki, Kürtlere birçok şey öğretebilirsiniz, ama İslam’ı öğretemezsiniz. İslam’ı Kürtlere, Türkler öğretemeyeceği gibi, Acem ve Arap da öğretemez. Çünkü Kürtler, Müslümanlığı çok iyi bilir. İslam’a sadık kaldıkları için, ümmet kardeşliği için, ulus bilincinden vazgeçtiler. Bu tutumlarından dolayı çok şey de kaybettiler. Çünkü aynı ümmetin diğer kavimleri, ümmet kardeşliğini bırakıp ırk kardeşliğini çoktan seçmişlerdi. Lozan Antlaşması müzakerelerinde, Kürt konusu gündeme geldiğinde, Osmanlı’nın Millet (din) sistemi devreye sokulmuş, Kürtler ulus olma hakkından mahrum bırakılırken, fiiliyatta ulus sistemi, Osmanlı vatanında, İttihat ve Terakki’den beri uygulanıyordu.

İslam dinini Kürtlere kimse öğretemez derken, Kürt medreselerini ve Kürt mollalarını kastediyorum. Medrese ve mollaların Kürt halkı üzerinde fevkalade etkisi vardı. İslami terbiye esastı. Yaşlıya ve ilim ehline saygı yaygındı. Namusluluk ve mahremiyete hürmet, bir Kürt gencinde aranan en önemli vasıftı. Kürt çocuklarına uygulanan ırkçı ve inkârcı eğitim, onları bu terbiyeden kopardı. Diğer bir faktör göçlerdir. Yerinden kopup göçmen statüsüne giren Kürt aileler, bu köklü terbiyeden de uzaklaştırıldılar. Şehirdeki eğitimi de alamayan Kürt gençleri, büyük şehirlerde, birer serseri mayın gibi, her türlü kirli fiilin failleri haline getirildiler. Bu vahim durumun müsebbipleri kimlerdir? Kürtlerin kendileri mi, yoksa onları adam (!) etmeye çalışan efendiler mi?

İsimsiz alimler
Cumhuriyetin kuruluşundan 80’li yıllara kadar, Diyanetin ileri gelen uleması, diplomasız ama medrese icazetli Kürt mollalardı. İmam hatip okulu mezunları, ilahiyat mezunları, ancak onlara talebe olabilirlerdi. Sarf, Nahiv, Fıkıh, Tefsir, Hadis, Belagat ve Fars dilinde onlarla rekabet etmek mümkün değildi. İlahiyat profesörlerinin bile, bu isimsiz âlimlerin evlerine gidip onlardan ders aldıklarını bilirim. İsmini hatırlayamadığım bir yabancı gözlemci, “İslam âleminde bütün din kitapları imha edilse, Kürt ulemasının hafızasındaki bilgiler, bu kaybı telafi etmeye yeter” demiştir. İşte Said Nursi! Medrese tahsilini tam olarak bitirmemesine rağmen, devrinin en önde gelen İslam âlimiydi. Onun bilgi ve hikmet derinliğine, tüm kadrolarıyla, hangi şakirdi ulaşabilmiş? Nur Risalelerinde geçen “Kürt” ve “Kürdistan” kelimelerini kaldırıp yerlerine başka kelimeler koymakla, ümmet kardeşliği yerine Türk kardeşliğini koyarak, onun davasına ihanet etmiyorlar mı? Bu kelimeler ne tür Şer’ii bir fetvayla iptal edilir? Nur hareketini siyasi bir mücadeleye çevirip siyasetin tüm kirliliklerine bulaştırmak, İslam davasına hizmet midir? Bir İslam idealistinin birinci görevi, çağımızın vebası olan milliyetçilikle mücadele etmektir. Ancak görünen o ki, Fethullah Hoca’nın şakirtleri, bu hastalıkla mücadele yerine, onu benimsemişler. Bununla da kalmayıp İslam dinini onun hizmetine sunuyorlar.

Günümüzde Irak ve Suriye’de, İslami ilimler alanında en önde olanlar, yine Kürtler. Kürt halkına ve Araplara İslam dininin derinliklerini ve hikmetini anlatan onlardır. Türkiye’de yaşayan Kürtlerin İslami bilgiler alanında aydınlanmaya ihtiyaçları olabilir. Ama böyle bir görevi, ne ırkçı milliyetçi dindarlar yapabilir ne de Diyanet’in asimilasyoncu din görevlileri. Bu görevi ancak, ırkı ne olursa olsun, ümmet kardeşliğine ve ırkların eşitliğine inanan, milliyetçiliği İslam davasına ihanet sayan, samimi Müslüman bilginler yapabilir.

Dünyanın birçok ülkesinde okulları olan Fethullah Hoca’nın adamları, değişik milliyetlere mensup öğrencilere, Türkçe öğretmekle mi, yoksa İslam’ın temel mesajını vermekle mi övünüyorlar? Mesela Arapça öğretiyorlar mı? Çünkü İslam âleminin ve İslami bilimlerin ortak dili Arapçadır; Türkçe, Farsça, Kürtçe veya Urduca değildir. Afrikalı bir çocuğa Türkçe türkü okutmak İslam’a hizmet mi?
Fethullah Hoca’ya ve şakirtlerine şöyle seslenmek isterim: Eğer Kürtlere de böyle yaklaşıyorsanız çok yazık. Her şeyden önce din bilgisi konusunda yetkin değilsiniz. Dinsel olmaktan ziyade, siyasi amaçları olan bir kitlesiniz. Risale i Nur ile yola çıktınız ama sonradan ondan saptınız. Mürşidiniz Said Nursi’nin Kürt olmasına tahammül edemediniz. Kürtleri, diğer Kemalist kardeşleriniz gibi sevmediniz, sevmiyorsunuz. Sevmediğiniz bir milleti aydınlatmaya, onlara yardımcı olmaya çalışıyorsunuz. Bu mümkün mü? Siz, bilmediğiniz bir konuda ders veremezsiniz. Tüm insanların azizliğine inanıyor musunuz? Irkçılığın bütün semavi dinlere ve insanlığa ihanet olduğunu biliyor musunuz? Kürtler, bulundukları ulus devletlerin her türlü zulmüne maruz kaldılar. Onların dostluk elinin gerisinde ne tür desiselerin olduğunu zamanla öğrendiler. Din kardeşlerinin ellerinde çektiklerini, başka hiçbir milletten çekmediler. İslam dininin değerlerini öne sürüp kimliklerini yok etmeye çalıştığınızı anlayacaklardır. Sizden öncekilerin kötü niyetlerini anladıkları gibi.

Zahiren dini bir dava olarak göstermeye çalıştığınız, ama aslında dinin özünden sapma olan mücadeleniz, bana, çoğu zaman, çeşitli kıtalarda, yerli kavimleri Hıristiyanlığa kazandırmaya çalışan misyonerleri hatırlatıyor. Siyah elbiseler içerisinde, elinde İncil, dini olmayan insanlara, ilahi mesajı ulaştıran, bir Katolik papazı! Sizin davanız bu papazın davasından ne derece farklı?
Müslüman bir Kürt’ü kendisiyle eşit görmeyen, herhangi bir sebeple, kendisini ondan üstün gören bir Türk, bir Arap, bir Acem gerçek bir Müslüman olabilir mi?
İslam dininin, temel ilahi çağrısına ihtiyaç söz konusu ise, bu çağrıya muhtaç olanlar, yalnız Kürtler değildir. Türkler, Araplar ve Farslar en az Kürtler kadar bu ilahi çağrıya muhtaçtır.

YASİN CEYLAN:Prof. Dr., ODTÜ, Felsefe

Aktarma- Radikal 2 gazetesi

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.