Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 21 July 2010

Sayın Abdullah Öcalan'ın, Kenya’dan yakalanıp getirilişi ile ilgili olarak, daha evvel burada (Amerika) yapmış olduğumuz minik bir diyalog ile, yazıma giriş yapmak istiyorum..
* * *
Altı yıl kadar evvel, California’nın San Francisco şehrinde, benim de hem organizasyonunda, hemde programın içinde yer aldığım, ve açılışını ünlü Kürt şairi CİGERXWİN’İN meşhur “DÛRÎ DÍJWARE“ şiiri ile başlattığım “Kürt İnsan Hakları“ başlığı altında, muhteşem bir Kürt konferansı düzenlenmişti..
Üç gün boyunca, konferansa iştirak etmiş olan konuşmacı ve davetlilerin bir gönüllü hizmetlisi vardı. Sürekli mutfakta bulaşıkları yıkıyor, sağı solu organize ediyordu..
Kendisinin orada (konferansın düzenlendiği okulda) stajyer öğrenci olduğunu, daha evvel biliyordum. Ancak bir Amerika’lı genç kızın, Kürt konferansı ile hiçbir ilgisi bulunmadığı halde, vermiş olduğu o çaba ve anlamlı destek, beni çok duygulandırmıştı..
Konferansın son gününün, son saatleri idi. O tatlı kızımı, birlikte bir yorgunluk kahvesi içmek üzere kafeterya'ya davet etmiştim. Ben kendisine teşekkür ettikten sonra, cevaben bana şunları söylemişti :
“Bende size teşekkür ederim. Kendi halkında olsa, insanlığa yardım ediyor olmanız, çok güzel bir duygu olmalı. Herkes zor durumda olan insanlara yardım etmelidir. Ben halkların özgür olmaları için, küçükte olsa bir katkım olsun isterim. Ayrıca küçüklüğümden beri, hep birilerine yardımcı olmak gibi, bir tutkuyla büyüdüm. Afedersiniz !Birazcık özel olacak ama, size bir soru sorabilirmiyim?“
Buyrun, sizi dinliyorum..
“Sayın Abdullah Öcalan'ın, Kenya’dan yakalanıp getirilişine destek verdiği için, bir Kürt olarak Amerikan devletine kırgınmısınız?“
Hayır, hiçte kırgın değilim.
“Ama ben, ülkem bu işe karıştığı için hala çok üzgünüm.“
Hiç boşuna üzülme.. Emin ol, bu işin içinde kesinlikle Kürt halkının yararına bir durum vardır..
“Sahiden böyle mi düşünüyorsun?“
Evet, aynen öyle düşünüyorum.. Ve yine emin ol ki: Şayet Abdullah Öcalanın yerine, örneğin bir Leyla Zana aynı şekilde getirilmiş olsa idi, ’Ben şahsım olarak, bu ülkenin bir bardak suyuna dahi tenezzül etmeden, derhal terk-i diyar eder, Kanada yada Meksika'ya geçerdim.’ O bakımdan müsterih ol. Benim sayın Öcalanın güvenilirliği ile ilgili yoğun endişelerim var. O ve Fethullah cemaati olarak bilinen bir dini gurubun, el altından, 'büyük Türk devleti' hayaline hizmet ettiklerini düşünüyorum. Ayrıca kendi halkının gençlerini öldürmekle işe başlayan, dahası şiddete başvuran bir liderden, değil Kürtlere, hiç kimseye bir faydası dokunmaz.
* * *
Yabancı bir genç kız, hiç gitmediği, nerede olduğunu harita üzerinde dahi muhtemelen bilmediği, bir coğrafyada yaşayan Kürdistan halkına merhamet ediyordu..
"Onların da diğer toplumlar gibi, özgürce yaşamalarını istiyorum." dediğinde, gözleri dolu dolu oluyordu..
"Bu Kürtlerin en tabii, en doğal hakkıdır" derken de, arkadan dolanmanın ve ihanetin kol gezdiği, Orta-doğu olarak bilinen o yaman coğrafyayı, hiçte tanımadığı hemen anlaşılıyordu..
O yüreğinden konuşuyor, evrensel hak ve hukuka dayanarak, doğruları söylüyordu..
Ancak belli ki, bizim ne MAL yada ne tür MAL'LAR ile boğuştuğumuzdan, hiç haberi yoktu..
* * *
EVET, biz Kürtler büyük bir sınavın arifesinde gibiyiz..
Değişik ülkelerde yaşayan kırk milyon Kürt olarak, bütün dünya devletlerinin gözleri önünde, adeta zorlu bir teste tabi tutuluyoruz.
Kürt halkı bu sınavın sonucunda : Ya, bağımsızlığını elde ederek, tarihi ve ahlaki değerler kalitesini de yükseltip, orta-doğunun yeni starı olarak dünya literatuarında yerini alacak,,
Yada, simdiye dek olduğu gibi, Türk, Arap ve Acemlerin doğal birer kapı kulları olduklarını yeniden onaylamış olarak, böylece asıl bizim ne MAL olup olmadığımız da, net olarak anlaşılmış olacaktır..
Bu bakımdan, hepimizin gelecek olan kuşaklara karşı, vicdani sorumluluklarımız bulunmaktadır. Nasıl ki: "Neden kendi yurtlarına sahip çıkamadılar" diyerek, atalarımızı suçluyorsak, çocuklarımız da aynı şekilde bizleri suçlayacak, belkide lanet okuyacaklardır.
Çocuklarımızın yarınlarına, hep birlikte sahip çıkalım..
Onların geleceğini, sadece sn. Öcalanın merhametine bırakmayalım..
Yazıktır, günahtır..
Yeter artık !
Halkımız ne zamana kadar çakallar tarafından itilip kakılarak, ayaklar altında çiğnenecek ? Onların da diğer milletler gibi, kendi bayrakları altında özgürce, onurlu bir hayat yaşamaya hakları yokmudur ?
Kimler hangi barış ve kardeşlikten bahsediyor acaba ? Dünün zalimi, nasılki bugün hala zulüm ediyorsa, aynı zalim yarında değişmeyecek, zulüm etmeye devam edecektir. Osmanlı torunları sulh ve barışın ne olduğunu bilmezler. Padişah babaları saltanatlarını sürdürebilmek için, nasılki kendi öz baba, anne ve kardeşlerine merhamet etmeden, canavarca öldürebilmişlerse, torunlarının bundan böyle adam olup, Kürtlere ve diğer azınlıklara merhamet edebileceklerine, inanabilen bir Adem oğlu varmıdır acaba ?
Buradan bu satırları okuyacak olan, kalplere sesleniyorum..
Siz hiç insanların aylarca dövülerek, insan dışkısı yedirildiğini duydunuzmu ?
Siz hiç bir gencin kıçına cop sokulduğunu, daha sonra da, aynı cop’un baba’ya işkence ile yalatıldığını duydunuzmu ?
Siz hiç köy meydanlarında, bütün erkeklerin çırılçıplak soyulduğunu, penislerine ip bağlandığını, daha sonra da kadınları tarafından, birer hayvan gibi dolaştırıldığını duydunuzmu ?
Siz hiç insanların asit kuyularına atıdığını, kulakları kesildiğini, aylarca tecavüzlere maruz kaldığını, ve daha bir çok insan aklının asla kabul edemeyeceği zulümler duydunuzmu ?
Bütün bu hakaretleri Kürt halkına reva görenler, sözde Türk ve müslüman kardeşlerimizdir.
Elbette halkları suçlamıyorum..
Aksine, sebep ve nedenlerini, biraz da ilahi adaletin tecellisi olarak değerlendiriyorum..
’Aldık mazlumların ahını, çıkıyor aheste aheste.’
Tarihte, Osmanlı İmparatorluğunun akılsız fedaileri, Cumhuriyetin de kiralık katilleri olarak, başta zavallı Ermeni halkı olmak üzere, birçok mazlum milletlerin ahını aldık. Son olarakta, yine bu ırkçı ve yobaz devletlerin bekası için, kendi halkımızın katilleri olduk/oluyoruz.
Bundan böyle Kürtler, yoğurdu üfleyerek yemelidirler..
Daha evvel, "Sn. Öcalan konuştukça, Kürtler kaybediyor" başlıklı bir makalemde de, belirtmiştim. Ben Kürt sorununun çözümü konusunda, sn. Öcalan’a gerçekten güvenmek istiyor, lakin güvenemiyorum.
Nasıl güvenebilirim ki?
Otuz yıldır devam eden kirli bir savaşın sonuçlarını düşünüp, birde talep edilenlere bakınca, kime/nasıl güveneyim ?
Elli-bin insanımızın öldüğü,,
Üçyüz-bin insanımızın çatışma ve işkenceler sonucunda yaralandığı yada sakat kaldığı,,
Milyonlarca insanımızın zorunlu göçlere muhatap olduğu,,
Sayısı dört-bin olarak bilinen, köy ve mezraların devlet tarafından yıkılıp yakıldığı,,
Başta çocuklar ve bayanlar olmak üzere, sayıları yüz-bin civarında bulunan insanlarımızın mahkum edildiği,,
Dahası insanlarımızın tek geçim kaynakları bulunan hayvanları, ormanları, bağ ve bahçeleri yakılıp, talan edildiği bir savaştan bahsediyoruz.
Sahiden, gençlerimiz otuz yıldır çalıları yorgan, taşları yastık misali bir hayatı ne diye, neye karşılık yaşadılar/yaşıyorlar ki ?
Türk basınının devletçi ve ümmetçi kalemleri tarafından, Kürtlerin sözde Mandelası olarak, Sn. Öcalanı öne çıkarmalarının altında yatan sebep ve nedenler, hepimiz tarafından çok iyi bilinmektedir..
Bütün bu yaşanmış/yaşananlara karşın, bizim Mandela adayımız, BARIŞ adına devlete çağrıda bulunarak, Şeytanın bile aklına gelmeyecek olan, bir teklifi öne sürerek, diyor ki :
"1920 yılında M.Kemal tarafından Kürtlere verilmiş olan siyasal ve kültürel hakları verin, bu konuyu kapatalım."
Ben şahsım olarak, bu ve benzeri tekliflerinizi, Kürt halkına yapılmış olan, çok büyük bir hakaret olarak değerlendiriyor, sizi kınıyorum sn. Öcalan.!
Siz bu kafa ile, kesinlikle Kürt'lerin Mandela'sı olamazsınız. Siz bu mevcut tutum ve söylemleriniz ile, olsa olsa ancak Türk Karargahının Mandela'sı olursunuz.
Ayrıca Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları beyannamesinde, Kürtler ve diğer azınlıklar için belirlenen, daha demokratik ve daha çağdaş haklar varken, neden M.Kemalin (kimbilir hangi dalaverenin alt yapısını hazırlamak için, kurulmuş bir tuzak idi) geçici olarak, Anayasa’ya koyduğu ve daha sonra iptal ettiği kokuşmuş bir yasadan medet umuyorsunuz?
Yoksa siz o yasanın sağlayacağı imkan ile, Kürtlerin muhtarı mı olmak istiyorsunz? İyi de, sayın Nelson Mandela, ne düşmanlarına yalvarıp özür üstüne özür diledi, nede muhtar olmayı kabul etti. O yürekli insan, yirmi-beş yıl gibi uzun bir süre, faşizme asla boyun eğmedi. Ve o ülkesinde yaşayan renkli insanları tarafından, Cumhurbaşkanlığına layık görüldü.
Yazık, hakikaten çok yazık sn. Öcalan.!
Kürtler saf bir millettir, ancak artık sahipsiz değillerdir..
Artık Kürt halkına eziyet edenlere, “Hassiktir oradan“ diyebilen cesur ve onurlu sahiplerimiz var.
Son olarak..
Sn. Öcalan, size ve bu zorba devletlere rağmen, Kürdistan bağımsızlığına kavuşacaktır. O gün, Kürt halkı sizden ve sizin gibi düşünen yandaşlarınızdan, ebediyyen kurtulmuş olacaklardır.
Sn. Süleyman Demirel’in meşhur bir sözü vardır. ’ Siyasette birgün, uzun bir süredir.’ derdi.
Sizin önünüzde üçyüz gün var, sn Öcalan.!
Ben herşeye rağmen. bir kardeşin olarak, sizi uyarıyor diyorum ki :
Kürdistanın bağımsızlığını resmen ve şerefle ilan ediniz..
Halkımız işkenceden, gençlerimiz de terörist damgasında kurtulsunlar. Böylece hep birlikte onurlu bir mücadele içine girmiş oluruz.
Kürt halkını bu merhametsiz devletin eline bırakmaya kalkışmayınız..
Şu anda hapishalelerde bulunan kürt çocuklarını, iki üç yıl sonra TSK ya yem etmeye kalkışmayınız. Onlar kendi bayrakları altında, gururla birer Peşmerge olmak isterler.
Ve kendinizi onlara adayın, onlar her şeye değer.!
İşte o zaman, Nelson Mandela'yı da aşmış olarak, Kürt dünyasının gerçek APO'su olarak tarihte hakettiğiniz yeri almış olursunuz.
Zatı-alinize zerre kadar güvenim kalmamış olmakla birlikte, bir Kürt kardeşin olarak, yüreğim böyle anılmanızı arzu ediyor.

Mam Recall / U.S.A.
[email protected]

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.