Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 14 February 2013

ÇÖZÜM VE BARIŞ MI,APO YU KULLANARAK KÜRDİSTAN SORUNUNU YÖNETMEK, BÖLMEK VEYA TÜMDEN TASFİYE ETMEK Mİ?
Avukat Medeni Ayhan



Kürdistan sorunu, sömürgeciliğin tasfiye edilmesi çerçevesindeki bir çözüm ile barışa varmalıdır. Gerçek barış; ülkeye(toprağa),Kürdistan ulusunun kolektif varlık ve haklarına, bağımsız siyasal iktidar üçlüsüne bağlı olarak gelişecektir. Sorun ile çözümü bu çerçeveye oturtulmadıkça; dile getirilecek her “çözüm ve barışın” sahte olacağı ve hakikatteki çözüm ile barışın gelişi için yeni mücadelelere yol açacağı da sır değildir. Oysa Ahmet Türk ün, Apo ile görüştükten sonra yaptığı basın açıklamasında; ”Öcalan nın talepleri devleti rahatsız etmeyecek türden” açıklamasını yaptığı bilinmektedir. Sömürge sisteminin tasfiyesi sürecini başlatacak bir siyasal talebin masaya konulması halinde ise, faşist-sömürgeci Türk devletinin rahatsız olmaması mümkün değildi. Başbakan Tayip Erdoğan nın ise, ”Abdullah Öcalan bizim istediğimiz noktaya geldi, işin yüzde 95 inde uyum yakaladık” şeklinde açıklama yaptığı görülmektedir. Başbakan Tayip Erdoğan ve diğer devlet yetkilileri PKK,DTK ve BDP aktivistlerine; ”Apo tek irademizdir, muhatap sadece odur, diyerek halkı imza vermeye çeken sizlerdiniz, o söyleminize bağlı kalın” demektedirler. Bu olgular Apo nun devletin kabul ve referanslarını tekrar ettiğini, bunları örgütüne ve örgütü kanalı ile de halkımıza kabul ettirmek için çalıştığını göstermektedir. Ergenekon nun, Oda TV de yayımlanan belgelerinde de; ” APO nun görüşü dışında bir görüş olmadığının, onunun dışında lider bulunmadığının, PKK dışında örgüt olmadığının devamlı olarak topluma yansıtılması” kararını almış olduklarını da öğrenmiştik. Daha sonra Başbakan Tayip Erdoğan da;” Şimdi bu dağdakiler APO ya da uymaz” diyerek kendisine uymalarını istediğini yansıtmıştı. Apo nun bir siyasal talebi yoktur, bu nedenle Türk egemenlik sistemi içeresinde yüzyıldan fazla bir süredir iktidar mücadelesi veren İttihatçı-Kemalist kanat ile liberal muhafazakar kanat hep birlikte devlet politikalarının temsilcileri olarak ellerinde Kürdistan ve Kürdistan ulusuna karşı bir unsura dönüşmüş olan Apo ya(yani devlete) uymalarını çok ama çok istemektedirler. Siyasal bir talebi olmadığı için de devleti rahatsız edebilecek bir düşüncesi yoktur. Devletin de, Apo da toplanacak iradeyi kendisinde bitirip teslim alarak, tasfiye etmeyi veya en azından bölmeyi amaçladığı açıktır. Bu devlet faaliyetinde Apo nun bir alet(bıçak) olarak kullanıldığı aşikardır. Ortada bir talep olmadığı için, bu süreçten çözüm ve barış çıkacağını zırvalayarak angaje onalar aptal ve işbirlikçidir.



Adalet Bakanı Saddullah Ergin ise, NTV Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’ın sorularını yanıtlarken; “Abdullah Öcalan da bu sürecin içine girmeli mi?” sorusuna da “Ayırım yapmıyorum. Devlet bir sorunun çözümünü sağlayacaksa, elindeki bütün enstrümanlardan yararlanır. Yani bu sorunu çözecek tüm enstrümanlar vardır. Değişen şartlara gelişen ortama göre bu enstrümanlardan hangisinin kullanılabileceğine istihbarat birimlerimiz, siyaset kurumu, güvenlik bürokrasimiz oturup karar verirler, hangi enstrümanı kullanacaklarını kararlaştırırlarsa orada kullanırlar. Bunu yapmamaları eksikliktir. Bunu yapmak bir görevdir. Bu ülkeyi, bu milleti, bu illetten kurtarabilmek için gerekli gördüğünüz adımları atmak bir görevdir.” Şeklinde açıklama yaptı. Enstrüman, İmralı daki Apo dur, cezaevinde kullanılacaktır, devletin bu süreçteki ihtiyaçları bunu gerektirmektedir. Enstrüman, Fransızca olan instrument sözcüğünün Türkçeye geçmiş halidir. Enstrümanın sözcük anlamı(karşılığı);alet, cihaz, makine demektir. Bu durumda Apo ya bir alet olarak yaklaştıkları ve kendisini bir bıçak(alet) olarak kullanarak, örgütü PKK yi ilk etapta silahsızlandırma, ikinci etapta tümden tasfiye etme yada en azından bölerek marjinalleştirmeyi, çatıştırmayı esas aldıkları aşikardır.



Kendisinin şahsi iradesi dahi elinde olmayacak kadar zayıf olan tutuklu bir kişiliğe bütün bir halkın iradesini verme çalışmasının işbirlikçilik ve ajan pratik olduğunu yazmıştım. O günün koşullarında kimilerince sert bulunan bu nitelendirmelerim ise bugün için doğrulanarak somutlaşmıştır. Apo yu irade yapmak; sömürgeci devleti Kürt ve Kürdistan üzerinde irade yapmaktır. Ortada bir masa dahi yoktur, âmâ şeklen ve hayal bir masa düşünülecekse dahi, masadaki tek irade sömürgeci devletin iradesi ile kabul ve referanslarıdır. Devletin program ve istemleri Apo ya dikte ettirilip tekrarı sağlanmaktadır. Barış müzakerelerinin taraflarının özgür olması ve asgari olarak eşit olarak masaya oturması gerekmektedir. Kürdistan ulusu adına masa da olduğu söylenen kişinin devletin tutuklusu durumundaki bir unsur olduğu sır değildir. Devletin siyasal iktidarını temsil eden temsilcileri ile masaya oturulması gerekirken, devletin istihbarat birimlerinden bazı unsurları göndererek, Apo yu kullanma amaçlı görüşmeler yapılmaktadır. Kürdistan ulusunu temsilen PKK nin ve diğer örgüt ile partilerin temsilcilerinin kurumsal olarak masaya oturması gerekirken, kurum ve örgütlerin tamamı muhatap olmaktan çıkarılmaktadır. Bu nedenlerle de bu süreçten barış ve çözüm çıkacağını savlayanlar bir daha aptaldır,işbirlikçidir.



Kürdistan sorunu; hem Ortadoğu sorunudur, hem de dünya sorunu olarak uluslararası bir sorundur. Kürdistan ulusunun ülkesi Kürdistan da kendi kendisini bağımsız olarak yönetmesi stratejisi ve dış egemenliğe dayanan sömürgeciliğin tasfiyesi çerçevesinde sorunu çözmek için Birleşmiş Miletler, AGİT, Avrupa Konseyi yanında bazı devletlerin temsilcileri ile gözlemci olacakları, denetleyip kontrol edecekleri ve işletecekleri bir süreci programlamaları zorunlu iken, hiçbir devlet ve ulusalararası kurum masada yoktur. Sorun saptırılarak Türkiye nin demokratikleşme çerçevesindeki iç sorunu olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle bu süreçten barış ve çözüm çıkacağını düşünenler bir daha aptaldır.



Ulus sorununu çözme niyeti olan sömürgeci bir devletin ise, kamuoyunun önüne bir çözüm projesi ile çıkması gerekmektedir. Görüşmelerin istihbarat elamanları ile gizli şekilde değil, açık şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Oysa devlettin bir çözüm projesi yoktur. Devletin yansıyan tek projesi; Apo yu alet(enstrüman) olarak kullanarak PKK yi egemenlik alanı içindeki topraklardan çıkartmak, silahsızlandırmak, tümden tasfiye ederek dağıtmak yada en azından bölmektir. Bu nedenle bu süreçten barış ve çözüm çıkacağını savlayan Kürtlerimiz hem aptal, hem de uşaktır. Her sömürge halkın içinden uşak ve aptallar çıkmaktadır, bizde de fazladır. Bizim işimiz aptal ve uşakların Medya da gür çıkartılan seslerine katılmak değildir, onlara teorik açıdan bilincimizi taşıyarak, pratikte de hareket alanlarını daraltarak boşa çıkartmak ve engellemektir. ”Çıksınlar, bıraksınlar, bir afla veya başka ülkelere dağılmakla, yada Güney de bir kampta sosyo-ekonomik yaşama katılmak ile teslim olsunlar, barış ve çözüm gelecektir, hiçbir şey kaybedilmeyecektir ” şeklindeki anlayış kabul edilmezdir. Abdullah efendinin 1999 yılında Başura(Güney e) çektirme talimatını devletten aldıktan sonra PKK nin iradesiz ve korkak Başkanlık Konseyi elemanlarına ilettiği ve onlarında red etmeleri gerekirken, aksine uygulamaları sürecinde geçiş güzergahlarına yerleşmiş olan askeri güçlerin asgari olarak 500-600 civarında militanın yaşamına son verdiği ve bir o kadarını da sakat bıraktırdıklarını bilmeyen yoktur. Bu durumda katil sadece devlet değildi, aynı zamanda utanç duyduğum Apo efendi ve korkak iradesiz başkanlık konseyi üyeleriydi. Bu süreçte aynı film tekrar oynatılmak istenmektedir, Apo efendi devletten aldığı talimatı örgütüne vermektedir. Bu yaz tekrar çekilme işlemi istenmektedir. PKK nin aynı filmi bir daha dağda da oynatmayı kabul edip etmeyeceği kesin olmamakla birlikte, ister bir daha geçiş güzergahlarında kurşunlayarak katletme pratiği yapılsın, ister geçişe göz yumulsun, her hâlükârda askeri açıdan tasfiyenin geri dönülmez şekilde yol açacağı açıktır. İlk çekilmenin neticesinde PKK nin bütün mevzilerini, araziyi, psikolojik üstünlüğü, milisini ve lojistik desteğini büyük ölçüde kaybettiği, devletin her dağ ve tepeye taş ev betondan karakollar kurarak, termal kamera ve askeri tesisatını yerleştirmesi karşısında da mevzilenme, hareket kabiliyeti ve geri dönüş imkanını önemli ölçüde yitirdiği aşikardır. Diğer Kürt örgütlerinin tamamı tasfiye edildikten sonra, PKK nin tasfiye edilmesi işinde de Apo nun alet(cihaz) olarak kullanıldığı görülmektedir. Bir daha Apo ya uymak, ideolojik politik, diplomatik, örgütsel ve askeri açıdan gerçekleşen tahribatın tümden tasfiye olmaya everileceği, ve artık önünün alınamayacağı açıktır. PKK, ivedi ve mecburi bir tercih ile karşı karşıyadır: PKK, ya Apo yu işbirlikçi ilan ederek tasfiye etiğini ivedi olarak dünyaya deklere edecektir, yada bunu yapmadığında ise tümden tasfiye olarak dağılmayı veya en azından bölünerek marjinalleşmeyi yaşayacaktır. Apo nun halk içinde imajı ve kişiliği sıfırlanmıştır, devlet ve başkanlık konseyi imajını parlatmaya çalışmakta ve eylemlerde” biji Apo” denile denile bir parça ayakta tutulmaktadır. Örgüt Apo lu sloganları terk ettiğinde ve işbirlikçiliğini deklere ederek kendisine bir lider seçtiğinde İmralı daki işbirlikçinin halk nezdinde hiçbir önem ve değerinin kalmadığını görecektir. Siyasal talepler karşılanmaksızın, Ortadoğu bölgesinde başka ülkelerde de savaş sürecinin derinleşeceği bu süreçte; TC nin her yere serbest yayılabilmesi için PKK nin bir yasa çerçevesinde getirtilmesi, diğer ülkelere dağıtılması, yada Güney Kürdistan da 1993 yılından beri hiçbir eylem yapmamak koşulu ile Süleymaniye yakınlarındaki kamplarda tutulan İran-KDP ve Komala gibi kamplara alınıp sosyo-ekonomik yaşam içinde denetim altına alınmaları nasıl bir sonuç doğurur.? Hiç kuşkusuz İran-KDP ve Komala gibi dört veya beşe bölünmelerine yada daha fazla bölünmelerine, siyasi açıdan yozlaşmalarına, militan olmaktan çıkmalarına, marjinalleşmelerine ve adı geçen Doğu Kürdistan örgütleri gibi var olan tabanlarını da kaybetmelerine yol açacaktır. Diğer ülkelere ve Türkiye ye dağılmaları halinde ise, daha fazla ve daha hızlı bölünecekleri, örgütün firma ve parasal kaynaklarını bölüşmede pay alma ve birbirilerinin çamaşırlarını yazı ve açıklamalarında ortaya dökme çatışmalarının başlayacağını, kiminin devletlerin istihbarat örgütlerine payanda olurken, kiminin tetikçi olarak kullanılacağını, kiminin de çek senet tahsildarı veya uyuşturucu ve bar mafyası olacağını, bazılarının legal alanı işlemez kılacağını ve az bir kısmının da temiz kalabileceğini düşünüyorum.



Bütün tarihte ve yeryüzünde bir halka bu kadar bedel ödettirdikten sonra, sömürgeci devletin işbirlikçi bir lidere sayıklattırdığı söylemlere göre alanları terk eden, silahsızlanan, sosyo ekonomik yaşamın yozlaşmasına çekilen, dağılmayı tasfiyeyi kabullenen bir örgüt var mıdır? Kuzey Kürdistan dan PKK ye katılanları istedikleri yere çekseler dahi, mevcut militan yapısının yarısını oluşturan Doğu, Batı ve Güney Kürdistanlı militanları ne yapacaklardır? Bunları İran a karşı mı savaştıracaklardır, yoksa bunlar İran ve Suriye nin ittifakı mı olacaktır? Güney Kürdistan nın partilerinin AKP ile adeta stratejik müttefiklik ilişkisi içerisindeymiş gibi hareket ettikleri, bu yolla kendilerini aldattıklarını, bulundukları parçanın geleceği için diğer parçaları tüketme noktasına getirilebilecekleri kanısındayım. Bu açıdan ilişkilerini gözden geçirmelerinde ve kontrollü yaklaşmalarında yarar var. Apo ve onunun talimatlarını esas alan Demokratik Cumhuriyetçi PKK si 2012 yılına kadar İttihatçı-Kemalist Orducu Ergenekoncuların işbirlikçisiydi. Balyoz davasında bunlar ceza alınca ve İmralı Cezaevi Orducu Kemalistler yerine, liberal muhafazakâr AKP nin denetimine geçince, Abdullah efendi de çizgi değiştirdiğini ilan etti. AKP nin liberal muhafazakar çizgisinin işbirlikçisi olduğunu ilan etmeye başladı. Apo dan önce, AKP nin işbirlikçiliğini tercih eden kardeşi Osman Öcalan hızını alamayarak röportajında; “en büyük hayalim liberal muhafazakâr bir partiden(yani AKP den) Urfa Belediye başkanı olmaktır, Urfa belediye başkanı olmayı hiçbir şeye değişmem” demektedir. PKK de Kemalizm ile bağını koparmayan yöneticiler 13 yıl boyunca Apo nun Kemalizm işbirlikçiliğine ses çıkartmazken ve başkalarının ses çıkartmasına da imkan vermezken, artık AKP işbirlikçiliğine ise ses verecekleri ve çıkacak seslere engel olmayacakları açıktır. AKP, Suriye, Irak ve İran muhalefeti bölgesel olarak bir ittifakı oluştururken, İran molla yönetimi, Irak ın maliki hükümeti, Suriye nin Basçı Esad Yönetimi ve Türkiye deki Kemalist muhalefet ile Lübnan Hizbullah’ı ise diğer bir bölgesel ittifakı oluşturmaktadır. Bunlar Ortadoğu daki statükonun değişmezliğini esas alan Şengay devletlerine(Çin,Rusya,Hindistan) uluslararası emperyalist ittifakları olarak dayanmaktadır. Bu iki bölgesel ittifakın gerici, statükocu ve sömürgeci olduğundan kimse kuşku duymamalıdır. Kürtlerin ve Kürdistanlıların bir kısmı bir ittifak ile diğer kısmı ise öbür ittifakla ilişkilendiğinde; Kürt ulusal birliğinin sağlanamayacağı, Kürtler arası çatışma ihtimalinin ortaya çıkacağı ve uygun bölgesel ve uluslararası koşullara rağmen, herhangi bir sonuç alınamayacağı, her birinin piyon olarak kullanılacağı açıktır. Mevcut bölgesel çatışmada İran molalarının Suriye deki Baas yönetiminin ve Maliki hükümetinin Türkiye deki Kemalistler gibi kaybedeceği açıktır. Bu sömürgeci devletlerin iktidarlarının ve muhalefetlerinin ittifaklarını göre bölünerek, işbirlikçi bir kuyrukçu olmak yerine, Kürdistanlıların birliğinden sonra, Ortadoğu’da ve bu ülkelerdeki uluslar, ulusal azınlıklar ve dinsel azınlıklar ile özgürlükler temelinde ittifaklar kurmalı, ayrıca söz konusu iki ittifaktan bağımsız olarak bu süreçte haritaların değişiminden yana projesi olan uluslararası güçlerle siyasi ilişki geliştirmelidir. Aksi taktirde Kürtlerin ve Kürdistanlıların iki yakasının bir araya gelmeyeceği, her bir yakanın başka bir gerici ittifakın lehinde kalacağı açıktır.



Barış ve çözüm gibi bir amacı olan devletin operasyonlara çıkamaması gerektiği açıkken, devletin kış şartlarına rağmen operasyon yapmakta olması da, sürecin sahteliğini ortaya koymaktadır. Kürdistan sorununu çözme projesi olan bir devletin, Batı Kürdistan da elde ettikleri hak ve olanakları kendisine karşı bir tehdit olarak algılamaması gerekirken, her fırsatta Başbakan Tayip Erdoğan nın;” Suriye bizim bir iç sorunumuzdur” diyerek Kürtlerin siyasi iktidarlarını kurma imkanlarını ortadan kaldırmak ve yayılmak için bir bahane aradıkları, öte yandan Arap piramıliter güçlerine silah ve parasal yardım yaparak istikrarsızlık yaratmak için Kürtlere saldırttıkları da aşikardır. Bu olgularda bu süreçten barış ve çözüm çıkacağını savlayan Kürtlerin, gerçekte Türk egemenlik sisteminin iki kanadı olan İttihatçı-Kemalist veya Liberal muhafazakar eğimlilerinden birinin uşağı olduklarını göstermektedir.



Türk devletinin diplomatik girişimleri sonucunda bazı Avrupa ülkelerinde Kürtlere yönelik operasyonlar yapılması, finans kaynaklarının yok edilmesi çalışmasının dışarda yapılması, bunun yanında finans kaynaklarını kurutma kanunu adı altında Kürt işadamlarının ve Kürt kurumlarının mallarına keyfi olarak el koyma imkanı getiren düzenlemelerin yasallaştırılması da, bu süreçten barış ve çözüm çıkmayacağını göstermektedir.



Barış ve çözüm sayıklanmaya başlandığı anda, Apo ya muhalefet etmişliği ile bilinen ve Kemalist bir çizgiye işbirlikçiliğe nazaran da, AKP nin liberal muhafazakâr işbirlikçiliğine itiraz edebileceği öngörülen kişilerden biri olan Sakine Cansız ile arkadaşlarına Türk devletinin kontrgerillasını kullanarak katliam gerçekleştirmiş olması da; Kürdistan sorununu çözme değil, yönetme, saptırma, bölme tasfiye etme sürecinin işletileceğini, imha pratiklerine hazırlık yaptığını göstermektedir. Sakine Cansız ve arkadaşlarının katledilmesi; devletin organize eylemedir, Apo ya kabul ettirdikleri kabul ve referanslarına oturan sahte barış ve çözüme karşı itiraz edebilecek herkesi susturma, bastırma ve işbirlikçilik çizgisinin kuyruğuna takma amaçlıdır. Yani sahte barış ve çözümde Apo ya(daha doğrusu devlete) itiraz edebileceklerin hiçbir ölçüyü tanımayan suikastlara dayanan nokta eylemleri, misket bombaları ve kimyasal silahla katıl edileceği korkusunu yaratmak istemişlerdir. Bu eylem; Apo yu ve devletin ihtiyaç duyduğu işbirlikçi sahte barışını PKK de kabul ettirmek içindir. ASLA ya yapılan düzen dışı eylemlerin yapılacağı ve Avrupa Ülkelerinin bunları önlemek için faaliyet yürütmeyeceği, ses çıkartamayacağı konusunda mesaj verilmiştir. Bu nedenle de, bu süreçten barış ve çözüm çıkacağını zırvalayanlar işbirlikçi ve aptaldır.



Bu sahte barış ve çözüm süreci başlatılmadan önce; bütün cezaevlerinde 700 kadronun 68 gün süre ile Apo nun yaşam koşulları için açlık grevine alınmaları, UKKTH nın Apo nun yaşam şartları ve kaderi ile imajını tayin hakkına indirgenmesi ve 50 günde kardeşi Mehmet Öcalan ile görüşmesine rağmen, söz konusu açlık grevlerinin sonuçlandırılması için açıklama yapmaması, buna karşın kadroların kalıcı sakatlık sınırına gelmelerinden sonra 68 günde ilgili açıklamanın yapılması da, hem Avrupa da diplomasideki kadro ve faaliyetlerle askeri yapıdaki kadrolardan sonra cezaevindeki kadroları fizikken tüketme, hem de toplumda bitmiş, yıpranmış işbirlikçi imajını güçlendirme ve Kandile karşı öne geçirtme çabasıydı. Devlet bu şekilde Apo nun imajını tazeledi ve Kandil e karşı güçlendirmeye çalıştı. Bundan hemen sonra ise, söz konusu sahte barış ve çözüm açıklandı.



APO nun talimatı ile Kuzey Kürdistan da PKK dışında pek çok kongre adı içeren örgütün kurulması, her birinin başına ayrı birkaç kişinin yönetici yapılması, KCK nın ise devletin istemlerine göre PKK nin talimat ve çatı örgütü olarak örgütlendirilmesi ve kontrol altından çıkma ihtimali büyük olasılık olan dağın güçlendirilmemesi için, herkesin KCK da toplanarak tutulması da, dağdaki PKK yi etkisizleştirme ve tasfiye etmek içindir. PKK dışında Kongra Gel, KCK, DTK, KNK, HDK, BDP nin kurulması ve her birinin başına da birkaç kadronun yönetici yapılması kararın merkezileşmesini engellemek, dağdaki PKK nin Apo nun ve dolayısı ile devletin kontrolünden çıkarak Apo yu red etmesi halinde, diğer yapıları kendisine ve devlete bağlı tutabilmek içindir. KCK nın, devletin Apo yla verdiği talimat ile kurulması ve üstelik devletin ajanlarının yoğun şekilde bu yapı içinde yer almaları, ayrıca bu yapının PKK nin üst talimat ve çatı örgütü haline getirilmesi, dağın güçlenmemesi için örgütlenecek ve cezaevinden çıkmış herkesin söz konusu yapının içinde şehirlerde bıraktırılması da, asılında dağdakilerin Apo yu( dolayısı ile devleti) red edeceği korkusundan kaynaklanan bir kontrol mekanizmasıdır. Ayrıca KCK, PKK yi tasfiye mekanizması olmak üzere, devletin isteklerine göre oluşturuldu. Ancak bu örgütün kuruluşu sürecinde İttihatçı-Kemalist kanadın liberal muhafazakar AKP ye karşı kullanacağı bir mücadele aygıtının olmaması karşısında, KCK yı mücadelelerinin aleti yapmaları ve devleti temsil eden yeni gücün de kadrosuzlaştırmak ve etkisizleştirmek, hatta kimlerinin dağa gidişinin önünü almak için yeni kurulan bu yapının içinde olan ve olmayan herkesi toplayarak zindanlara aldılar.Şimdi AKP, hem KCK dan tutuklananları, hem de Ergenekon ve Balyozdan tutuklananları mütekabiliyet(karşılılık) esası çerçevesinde tahliye ettirerek, iki tarafında eleştiri getirmeden yasaya onay vermesini sağlamış olacaktır. Dışarı çıkarılan KCK elemanlarının önemli bölümünün APO ya (dolayısı ile devlete) bağlı kalacağı hesaplandığından dolayı da, tahliyeleri sağlanacaktır. Devlette PKK nin Apo ile bir yol ayrımına geliş sürecinde olduğunu kendisi ile konuşmalarından bilmektedir, ve aynı zamanda söz konusu süreci hazırlamaktadır.



Bu durumda PKK tasfiyeye uğramamak veya bölünmemek için ivedilikle Apo nun işbirlikçi tutumu nedeni ile red ettiğini dünyaya deklere etmeli, KCK ,Kongra Gel, DTK, HDK gibi gereksiz, merkezi karar almayı engelleyen, devletçe kurulmaları yönlendirilen yapılar lağıv edilmelidir. Çekilme olmamalıdır. Türkiyelilik, Süriyelilik, Iraklılık ve İranlılık sömürgeci statüko ve gericiliği yeniden ürütmektir, red edilmelidir. Kürdistanlılık esas alınmalıdır. İttihattı Terakkinin Balkanları kaybedene kadar Osmanlılık çizgisini(Osmanlıların Birliği-İttihadı Osmaniye) çizgisini esas aldığı, ancak Balkanların kaybından sonra buna ihtiyaç kalmaması nedeni ile İslamlık çizgisinin esas alındığı, ancak 1. dünya savaşının sonucunda Araplarında kopması üzerine, Türkçülük başat olmak üzere Türk-İslamcı çizginin esas alındığı ve Türkiye nin bu son çizgi temelinde Osmanlının bakiyesinden çıkartılarak kurumsallaştırıldığı, bu temelde bütün dini ve etnik aidiyetlerin varlık ev özgürlükleri üzerine beton döküldüğü, fakat günümüzde Türk-İslamcı çizgi ile de sistemi sürdürme imkanın kalmaması karşısında da Türkiyelilik çizgisi çerçevesinde gericilik ve sömürge statükoculuğunun yeniden üretilerek sürdürülmek istendiği aşikardır. Bu temelde anayasa da vatandaşlık esasının etnik kökene değil de, Türkiye ye bağlanması gericiliği yeni koşullarda yeniden üretme ve sürdürme aracıdır, çözüm değildir. Af çıkarılması, köy koruculuğunun kaldırılması, yerleşim birliklerinin adlarının iadesi, dil yasağının kaldırılması ve eğitime konu olması, Avrupa yerel Özerklik şartı çerçevesinde su, elektrik, doğalgaz faturalarının ve bazı sınırlı vergilerin belediyeler tarafından toplanması Kürdistan daki sömürgeci statükoyu değiştirmez, sadece Türkiye nin Tekelli bir ekonomiye kavuşmuş emperyalist Türkiye nin Şengay veya Avrupa Birliği gibi bir ekonomik pakta dahil olmadan paylaşımdan pay alamayacağını öngördüklerinden, emperyalizm ile birleşme programları hayata geçmiş olacaktır. Bu tür kırıntıların gerçekleşebilmesi için, PKK nin varlığına gerek yoktu. Ayrıca af, PKK nin mücadelesi sonrasında ortaya çıkan ve tartışılan bir olgudur. Kürtçenin redi ve yasaklanması 1925 te çıkarılan bir genelge ile gerçekleştirilmiştir. Köy koruculuğu da 1987 de Hamidiye Alaylarının yeni tarihsel sürece uyarlanmış bir türü olarak oluşturulmuştur. Yerleşim birimlerinin adlarının değiştirilmesi de 1930 lı yıllardan itibaren gerçekleştirilmiştir. Oysa bu düzenlemeler yapılmadan önceki tarihlerde de Kürdistan bir sömürgeydi, bunların ortadan kaldırılması ile de sömürge statüsü ortadan kalkmaz. 19 yüzyılda sömürge olan Hindistan da ülkelerinin adı, dilleri, kültürleri red ve inkar edilmemişti, sadece idari ve ekonomik sömürgecilik yapılmıştı.



AKP nin ekonomik ihtiyaçlarını barındıran, AB ye girme imkanı veren, başkanlık sistemine gidiş yolunu açan bir anayasayı referanduma götürme çoğunluğu olan 330 milletvekilinin oyunu alabilmesi için, en fazla bu kabul ve referanslarını düzenleyerek çözüm ilan edebileceği açıktır. Oysa çözüm bunlarda değildir, her ulus sorunu gibi Kürdistan ulusal sorunu da toprağa, bağımsız siyasal iktidara ve ulusun kolektif hakları ile varlığına bağlıdır. Kürdistan nın programı ve sorunun çözümü özet olarak tek cümleye indirgenebilir: Kürdistan ulusu, Ülkesi Kürdistan da kendi kendisini bağımsız siyasal iktidarında kurumlaştırarak yönetmek istemektedir. Bu çerçevede AB nin bireysel haklarını, yada topluluk(azınlık) haklarını esas alan konsept yerine, ikiz sözleşmeleri olarak bilenen Birleşmiş Miletlerin Kişisel Siyasal Hakları Uluslararası Sözleşmesi, Ekonomik, Kültürel ve Sosyal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile 1960 tarihli Sömürge Hakların Kendi Kaderlerini Tayın Hakkı Sözleşmesi üzerine oturtulmalıdır. Aksi takdirde Kürdistan ulusu kendi mücadelesinin sürecinde bağımsızlık hedefine yürüyecektir. Kürdistan ulusal sorununun toprağa bağılı bir siyasal sorundan çıkartılıp, sömürgeci devletlerin demokratikleştirilmesi sorununa indirgenmesine, yada insan hakları meselesi haline getirilmesine imkan verilmemeli, Demokratik Cumhuriyetçilik, Demokratik Özerklik gibi işbirlikçi çizgileri savunanlar mücadeleyi saptırdıklarından dolayı, halka özeleştiri verdikten sonra bu kirli çizgileri terk etmelidir. Kürdistan yurtseverliği ve bağımsızlık stratejisi üzerinden siyaset yapmak esas olmalıdır. Kürdistan sorunun siyasal iktidar ve toprak esasına dayanmadan çözüleceğini savunan Demokratik Cumhuriyetçi ve Demokratik Özerklikçi işbirlikçilerin;” Sömürgeci devletler sorunu bu çerçevede çözerse uçar, büyür, tutulamaz, süper güç olur” derken, söz sadece Kürtlerin ülkesi Kürdistan a geldiğinde ise;” Devlet kurmak vebadır, Apo nun sömürgeci devletlerden kopyalayıp keşfi haline getirdiği sistemi karşısında gericiliktir” demelerinin aptalca olduğu açıktır. Sömürgeci devletlerin büyük devlet şovenizmlerini ve sömürgecilik ile emperyalistliklerini tasfiye etmek yerine, kaşıyarak harekete geçirmek, dört sömürgeci devleti yerinde bırakarak büyütülmelerinden yana olmak, buna karşın Kürdistan ulusunu bu devletler içeresinde devletsiz siyasal iktidarsız bırakmak, tam da sömürgeci devletlerin isteğidir, uşakça ve aptalca bir zihin ile duruşun sonucudur.

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.