Ana içeriğe atla
Submitted by Anonymous (doğrulanmadı) on 14 July 2009

Dursun Ali Kücük
kürdüstan-aktuel
BİR YANIM LOLAN BİN YARAM SAİME(2)

Saime, Ayten, Güllü, Bircan, Laima, Gülsün biliyor musunuz bugün Öcalan neyi savunuyor?
Kemalizm'in demokrat yanının olduğunu, jakoben devrimci olduğunu, kemalizmin güncelleştirilmesi ve Kürtler için hiçbir hak tanımayan 1921 Anayasasını esas alıyor ve savunuyor.
Duyuyor musunuz?
Kemalizm ve kışla kültüründe sınavda kalan kim?
Vala sizler alnınızın hakkıyla sınavı geçtiniz.
O zaman size söylenenlerden yana temizsiniz.
Bu gerekçelerle vuruldunuz.

Saime Aşkın, Güler saltık, Bircan Yıldız, Ayten Yıldırım, Güllü Söylemez, Laima Baksi, Gülsen Güngör vb Lolan'da kurban edilen ve ilk akla gelenlerdir.
1980'e kadar en çok kadın katılımı Dersim'de gerçekleşmişti. Kuzeyin kadın kadroları ve ülke dışına çıkanlar sayı olarak en çok Dersim'den olmuştur.
Yukarıda saydığım kadın arkadaşların hemen hepsini şu veya bu şekilde tanırım. Dersim'de genç kızların ve kadınların mücadeleye katılmasında ciddi engeller yoktu.
Kadın katılımında öncelliği eline aldılar. Bu övünülecek bir durumdur.
Ama öldürülme ve tasfiye edilmede ise yine birinciliği istenmese de Dersimli kadınlar aldılar.

Zülfü Gök ve Çetin Güngör bu dönemin muhalifi ve hedefiydiler. Onlar Avrupa'da vuruldular.
Zülfü Gök Avrupa'da vurulunca Saime Aşkın Lolan'dadır ve gördüğü bir arkadaşa “ Zülfü'yü vurdular sıra bizde“ diyor. Saime Aşkın kendisinin, Güler, Bircan Yıldız, Ayten Yıldırım, Güllü Söylemez, laima Baksi ve Gülsün Güngör'ün vurulacağını biliyor. Gülsün Güngör Lolan damı yoksa Lübnan'da mı vurulduğu konusunda tam emin değilim.

Yukarıda isimlerini saydığım bayan arkadaşların hepsi Lolan'da vurulmuştur. Ve ezici çoğunluğu Dersimlidir. Başkaları varsa tam bilemiyorum.
Çünkü edindiğim izlenime göre o dönemin kuzey kadın kadrolarından genellikle kimsenin veya ezici çoğunluğunun sağ kalmadığı belirtiliyor.
Bu işin tanıkları çoğu kadının Lolan vb yerlerde vurulduğunu belirtiyor. Bu görüş edindiğim izlenim ve bilgilere göre doğru görünüyor.
Denilebilir ki, Lolanda bir Kesire Yıldırım bir de Meral Kıdır kalıyor. Belki başkaları yanında kalmıştır ama az oldukları için kalanın sadece Kesire ve Meral olduğunu söylemek daha doğrudur.
Düşünün gerilla mücadelesi başlarken diğer kadınlar tasfiye ediliyor, çok azı şehit düşüyor.
Geriye Kesire ve Meral kadını temsil eden tip kalıyor.
Lolanda bu iki kadın zihniyet olarak birdir. Öne çıkmaları ve ayakta kalmaları bundan dolayıdır.
Lübnan ve Lolan pratikleri Kürdistan kadınını canlandırdı mı yoksa tam gerillanın başlayacağı zaman kadın temeli yanlış mı atıldı?
Bana sorarsanız ilk ciddi kadın öldürülmesi veya özgürlüğünün elinden alınması Lübnan ve Lolan ile başlar.
Ondan sonraki kadınlar Kesire ve Meral tipolojisinin devamıdır. Bunlar sonraki bazılarından daha ilerdedir. İkisi en yüceye yakınlık konusunda yarışırlar.
Sanırım böylesi tipolojilerin görevi kadını kadınla dizginlemek ve özgürlüklerini frenlemek görevidir.
“Kesire Gitti Tanrıçalar Geldi“ makalemi ya da yazı dizisindeki o bölümü buradan hareketle yazdım. Tekrarlamıyorum, isteyen oraya bakabilir.
*******
Bin yaram Saime derken PKK' de ilk ciddi kadın yarası Lolan'dır. Lolanda kadın vuruldu. Bir bakıma Lübnan ve Lolanda kadın bitirildi. Tanrıya lazım olan tanrıçalar buradan ortaya çıktı.
Sonraki tarihle bu bin yara açılmıştır ve hala yara kanamaya devam etmektedir.
Saime Aşkın ve ilk kadın kadroların sesli veya sessiz tavrı, özgürlük ve direnişi ayakta tutmak içindir.
Çoğu ulusal kurtuluş hareketleri ilk prangalarını içlerinde taşımışlardır. Bunların çoğu iktidar olunca despotizme yöneldiler.
Öcalan, daha iktidar olmadan içe yönelik despotizmi uygulamaya kadını ve erkeği bitirmeye başladı.
İlk arkadaşlar bu karışıklık içinde gerillayı başlattılar.
Hepsi bu durumlara tanık olmuşlardır. Birçoğunun bu durumu onaylamadığı belirtilir.
Mahsum arkadaş, Veli Tayhani, Nafiye Öz ve benzerlerinin bu durumu onaylamadığı belirtiliyor.
Saime Aşkın'da onaylamıyor. Açık ve net direnişçi bir tavır koyuyor.
Tavrı tamda Seyit Rıza pirimizin koyduğu tavra benzerdir.
Seyit Rıza Pirimiz; “ sizin hilelerinize akıl erdiremedim bu bana dert olsun, sizin dediklerinizi kabul etmedim bu da size dert olsun“.
Saime Aşkın'da; otokratik yönetime gidişi engelleyemiyor, arkadaş bildikleri için hile ve dolaplara iyi niyetli yaklaşıyorlar. Ama bunların farkına varınca da sonuna kadar tavır sahibi oluyor.
Ölüme giderken “ gel kaçma alçak, devrimciler nasıl direnir gör“ demekten kendini alamaz. Che Guevara tavrı gibi ölümün üzerine gider.
Saime Aşkın, ideolojik ve örgütsel faaliyetlere çok geçmeden aktif olarak katılır.
Vanguk'lu olmakla beraber Dersim Alpdoğan mahalesinde oturuyorlardı.
Dersim fermanını uygulayan Abdullah Alpdoğanın ismi soykırımdan sonra bu mahalleye verilmiştir.
Abdullah Alpdoğanların soykırımları ve isimlerini kaldırmak, Dersimi ve Kürdistan'ı özgürleştirmek için çalışmalara en önde katılır. Dersim ve Urfa da faaliyet yürütür.
Bu çalışmalarla birlikte teorik birikiminden dolayı basın çalışmalarına çok geçmeden katılır.
Bildirgeyi Hayri, Mazlum arkadaşlarla birlikte Xaceri'de yazarlar.
Yurtdışına çıkışta aktif çalışmalar içine katılmaya devam eder.
Lübnan ve Suriye ’de parti basın çalışmalarını yürütür. O zamanlar oradaki basın Öcalan'a yakındır. Yani onun kaldığı yere yakın yerlerde çalışır.
Önder bir kadın olduğu için Saime merkez komite üyeliğine seçilir.
2. kongreden sonra Avrupa'ya gider. Çünkü basın çalışmaları asıl oradan yürütülüyor ve çıkarılıyor.
Kongre sırasında savunduğu görüşler Çetin Güngör'ün görüşlerine yakındır. Muhalif olarak bilinir. O' açıdan ona güvenilmez.
Avrupa'dan sırf Suriye'ye götürülmek için uyduruk gerekçeler söylenir.
Çetin Güngör kendisine gitmemesini söyler.
Ama başka bir Dersim'li devreye konulur.
Saime ikna olurlu olmaz mı bilmem. Ama aşağıya gitmekten çekinmez ve gider.
Başka bir neden yok. Saime sadece görüşlerinden dolayı çağrılıyor ve tedbir amaçlı denetime alınıyor. O'nun için artık yarı tutuklu ve giderek tutuklu bir yaşam başlıyor.
Bir grup bayanla birlikte, yani muhalif olan bayanlarla birlikte Lolan'a aktarılırlar.
Bircan yıldız, Ayten Yıldırım vb leride bu tarzda aktarılıyor.
Lolan onların güya son “ıslah“ edilme yeridir.
İtirafçı da başta Çetin Güngör'le aynı görüştedir. İtirafçının eşi benzer muhalif görüşlere sahiptir.
Daha o zaman itirafçı Seher ile konuşur, “sen Avrupa'ya git, bende gelirim, o zaman koparız“ diyor. Yani uygun bir anı kollayıp Avrupa'ya gitmeyi bekliyor. İlk çocuklarını aldırdıklarında ise itirafçı yine insanlığa sığmayan kötü bir şey yapmıştı.
Ama itirafçının durumu bilindiği için o ve eşini ayırırlar. O gönderilemez.
Daha dün karşı olduklarının görüşlerine katılıyordu ve onlarla beraber veya onlardan yana görünüyordu.
O zaman bunun bir ispatı gerekiyor.
Diğerleriyle aralarına nasıl ayrım koyacaktır.
Laflan kendisini ispat edemez. O zaman dün beraber olduğu insanlara küfür etmek ve onların infazlarına katılmak ve hakaretler yapmak onun açısından bireysel “kurtuluş“ olabilir. Onun durumu Alişer'i vuran Rayber'in durumuna benzer.
Burada Dersimli, dersimlilere karşıdır.
Karşısında bayan ve erkek Dersimliler ve Kürdistan'ın diğer yerlerinden bazı arkadaşlar var.
Ayten ve Güler için sanırım psikolojik dengeleri bozulmuş veya delirmişler diyorlar. Bu durumlara herkes dayanamaz ve delirerek bu duruma karşı çıkanlarda olur. Onların sözü edilen deliliği, bu duruma, haksızlıklara ve zulme karşıdır.
Dersimliler delilerini sever. Onların kültüründe delilerini öldürme yoktur.
Şeyh Hüseyin delidir, ama sevimli ve TC'ye karşı olan bir delidir.
Çocukluğumdan hatırlıyorum, biz delilerimizi sever ve onlara yardım ederdik.
Her nedense PKK'de deliren veya delirtilenlere delimizdir, insan hakları gereği yardımcı olmamız gerekir denemez.
Bazıları bunu Ayten ve Güler'in öldürülme gerekçesi olarak sunar. Delirerek yaşamı bozuyorlar, yani deli insanlar mücadeleye engel oluyormuş hikayesine sarılırlar.
Mantıkları çok basit, yani bize sorun çıkarıyorlar. O zaman yok edilmeleri daha doğrudur konusunda ikna oluyorlar.
İşte insanlık ve devrimcilik, demokratlık ve özgürlük açısından bu daha kötü bir durumdur.
Deliye kimse dokunamaz.
Deli olan insanlara ceza verilemez.
Deli olan insan idam edilemez.
Peki, onların gerekçelerine göre söylersek Ayten Yıldırım ve Güler niye vuruldu?
Delirdikleri ve delirtildikleri için mi?
İlk tanıdığım kadarıyla Ayten Yıldırım genç ve dinamikti, güzeldi, psikolojik hiçbir sorunu bulunmuyordu.
Davranışları hepimize benzerdi.
Hamili Yıldırım Ayten'in vurulmasını hiçbir zaman kabullenemedi.
En son konuştuğumuzda açıkça vurulduğunu biliyordu.
Ayten'in o zamanlar bir Lolan yöneticisi hakkında yazdığı raporu Suriye'de iken okumuştu.
Güllü Söylemez Çukurludur. Saime Vanguk lüdür. İki köyde bizim köy olan Xaceri'ye yakındır, bitişiktir.
Güllü Söylemez gil Dersim merkeze taşınmıştı. Güllü nün çok genç durumunu hatırlıyorum. Sanırım daha ortaokula gidiyordu.
Ağabeyleri ve amca çocukları Veli, Necati, kamer vb hemen hepsi saz çalarlardı. Güllü'nünde sesi iyi ve saz çalmayı öğrenmişti. O'da genç haliyle Dersim'de aktif mücadeleye katılmıştı. Sömürgeci rejimden korunmak ve çalışmalar yürütmek için arkadaşlarıyla dağlara çıkmışlardır. 12 Eylülden sonra Lübnan-Suriye alanına gider.
Orada saz çalmayı ve söylemeyi sürdürür. Güllü'nün saz çalıp söylemesi bile ona karşı kullanılır. Bu durumdan yararlanıyor diye.
Güllü mevcut durumu görür ve daha politik yaklaşmaya çalışır. Ona göre açık tavır almakla olmuyor. O zaman idare etmeyi vb tavırları seçiyor.
Bu kadarı Güllü'yü kurtarmaz.
Güllü bir Ermeni kızıdır. Veli Tayhani de ilk katılan kadrolardan ve o'da Ermeni'dir. Çukurludur. Aileler alevi inancına geçmişler, Kırmancki(Zazaki) konuşurlar. Herkeste onların Ermeni olduklarını bilmektedir.
Biz Dersimdeki ilk bildirilerimizde Kürt soykırımı, Dersim, Koçgiri, Ağrı-Zilan soykırımlarından söz ederken Ermeni soykırımı ve göçertmelerini de işliyorduk. Başımıza gelenlerin benzer olduğunu biliyorduk.
Tayhani ve Söylemezler de bu durumu görerek katıldılar. Sömürgeciliğe karşı mücadelede yerlerini aldılar.
Öcalan, 1999'dan sonra Taner Akçam Ermeni soykırımını işlemesine kızarak, bundan söz edilmemesini salık veriyordu.
Hala Aşiret Alayları aracılığıyla ve İttihat Terakki Partisinin bir politikasının uygulanması olsa da Kürtlerin Ermeni soykırımındaki rolü açık ve net olarak kabul edilmemiştir.
Bu genç Ermeni kızının hikayesini veya trajedisini kim engelleyebilir ki?
Aileye de Ermenilikten dolayı devlet çok çektirdi.
Saime Aşkın, Güllü Söylemez, Ayten Yıldırım, Bircan Yıldız, bunlar Güllü hariç hepsi Dersim öğretmen okulunda okuyordu. Kürdistan devrimcileri kadrolarının önemli bir bölümü ilk dönemlerde bu okuldan çıktı. Çünkü Kürdistan'ın diğer şehirlerinde buraya okumaya gelen arkadaşlar vardı.
Mehmet Sevgat, Delil Doğan, Botan (Nizamettin Taş),Cuma Tak, Seyfettin Zuhurlu, Selim Çürükkaya ve daha niceleri bu okulda mezun olmuşlardı.
Kadın örgütlenmesi ve katılımı, yine mücadele çalışmaları açısından buradaki kadınların ciddi katkıları olmuştur.
Bircan minyon tipli bayan. Ateşli ve cesaretliydi. Ayten o güzelliği ile mücadelenin güzelliklerine katıldı.
Her şeyini mücadeleye adayan kadınlardı.
Bundan dolayı saf ve iyi niyetlidirler.
Arkadaşlarından kötülük beklemezler.
İlk katılan kadınlardır.
Onların ayrı ve unutulmaz bir yeri vardır.
Kemalist entrikacılık ve kışla kültürü dense de bu bayan arkadaşlar ne kışla kültürünün temsilcisi ne de kemalisttirler.
O zamanki gençler olarak ne kemali sever ne de Kemalizmi savunurduk.
Bu bayan arkadaşlarda öyle.
Aradan on yıllar geçti.
Öcalan ve Lolan yönetimi bu bayan arkadaşları en çok “Kemalist“ vb damgalarla öldürdü.
Ama onlar Kemalizm'e karşıydı.
Saime, Ayten, Güllü, Bircan, Laima, Gülsün vb biliyor musunuz bugün Öcalan neyi savunuyor?
Kemalizm'in demokrat yanının olduğunu, jakoben devrimci olduğunu, kemalizmin güncelleştirilmesi ve Kürtler için hiçbir hak tanımayan 1921 Anayasasını esas alıyor ve savunuyor.
Duyuyor musunuz?
Kemalizm ve kışla kültüründe sınavda kalan kim?
Vala sizler alnınızın hakkıyla sınavı geçtiniz.
O zaman size söylenenlerden yana temizsiniz.
Bu gerekçelerle vuruldunuz.
Ama bu gerekçeler Öcalan'ın 20 yıl sonraki güncel görüşleri oldu.
Rahat uyuyun.
Kemalizm ve kışla kültürü konusunda yakasına yakışılması gerekenler, o gün size saldıran, ama bugün bunun teorisini yapanlardır.
Birde biliyor musunuz eskiden sağ kalanların çoğu PKK'den ayrıldı.
Geriye kalan sizi yargılayanlardır.
Bana sorarsanız bunların gidecek bir yerleri yok.
Başka türlü mücadeleye katılma ve sürdürme şansları kalmadı.
O zaman farkında olduğunuz başka bir şey daha oldu?
Neredeyse Lolan yönetiminde yer alan yöneticilerin bir çoğu infaz etme yani sizin celladınız olma işine bir fiil katıldı.
Baki Karer, Resul Altınok'un kendisine öldürtülmek istendiğini söylüyor. Yabana atılamaz.
Ayrılan başka bir yönetici, bir kadının infazının kendisine verildiğini ve kabul etmediğini belirtiyor.
Ayrılan bir yönetici bizzat Avşaroğlu'nun kendisini öldürmeye götürdüğünü, ama durumu anladığını ve ölmemek için rol yaptığı ve Öcalan'a yazacağını söylediği için o an vurulmuyor ve sonra kaçıyor.
Birçok insanın anlatımlarında kadınların infaz edilmesinde baş celladı eskiden Dersimli olarak sevilen ve bölgecilik eleştirileri karşısında yelken indirip Dersimli arkadaşlarını vuran ve Lolan'da Tuncelileşen tip'tir.
Dersimli kadınların çoğunu bu vurur.
Kesire Öcalan'ın bir koludur. Onu yaratan ve güçlendirenlerden biridir. Meral başka bir tipolojidir devamı olarak. Kadınların çoğunun yaşatılmaması ayrıca sorgulanması gereken bir durumdur. Kesire ’de Dersim'den Karakoçan'a gidenlerdendir. Bu iki kadın iktidara ortak olmak istiyor.
Kötü huyların temsilcisidirler.
Ayrılmış olabilirler ama özgürlükçü ve demokratik görüşler savunarak bunu yapmamışlardır.
Bu açıdan her Öcalan'a karşı çıkan haklı değildir.
Ayten'i eskiden çok sevdiği abisi infaza götürür. Ayten silahı görünce “ abi herhalde şaka yapıyorsunuz“ denmekten kendini alamaz.
Saime baştan sona tavır koyar ve direnir. Düşüncelerinden ve tavrından ödün vermez. Başı dik ölümün üzerine gider.
Abinin üzerine gider, “gel alçak devrimciler nasıl direnir, gör“ der.
Bir başkası yanındaki bombasını çıkarır. Pimini çıkarıp patlatmak amacıyla infazcıları korkutur.
Ama onlara hitap ettikten sonra “korkmayın“ diyerek bombayı patlatmaz. Ölüme aldırmadan gider ve bombayı bir tarafa atar.
Ama Dersimliler bir Tunceliliye vurduruldu.
Laima Baksi vurulunca gelen tepkiler üzerine Öcalan, yumuşak açıklamalarda bulundu. Hatta “gerekmiyordu“ dedi. Ama nasıl yaptırdığını bildiği için hiç kimseye bir şey dememiştir.
Sadece aile çevrelerini yatıştırmak için kullandığı bir taktik olmuştur.
İmralıya düştükten sonra “ Saime ne diye vuruldu“ söylemlerinde bulundu.
Bununla vuranları töhmet altına koyuyor, bakın farklı bir şey yapmayın, gidecek bir yeriniz yok vb demeye getiriyor.
Burada vurulanlar bölgecilik yapmakla da suçlandı.
Geçen görüşme notunda Öcalan, Dersimin özgünlüğünden söz etmeye başladı.
Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü.
Geçmişte bölgecilik ve dersimcilik diye yargılanan olgu şimdi 500 yıllık direnişçiliğin özgünlüğü oldu.
Dersimliler doğru yoldasınız.
Dersim ve Kürdistan'a sahip çıkmaya başladığınız için, hele Dersim'e hakkettiği yeri vermeye başladığınız için özgünlüğünüzden söz etmeye başladılar.
Şimdiye kadar özgünlüğünüze karşı çıkanlar şaşıracak.
Ama içi boşaltılan bir özgünlüğe oynanacak.
Gelecek makalemde Dersim ile devam edeceğim.

Dursun Ali Küçük, 13.7.2009
[email protected]
devam edecek

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.