Ana içeriğe atla
Submitted by Rêvebir_D on 31 July 2014

Mahatma Gandhi nin dediği gibi ''köle artık köle kalmamaya karar verdiği anda zincirleri kırılır. Kendini özgür kılar ve başkalarına da özgürlüğün yolunu gösterir. Özgürlük ve kölelik kafalardadır.''
Dünün bağımsızlıkçıları gibi gözüken sözde liderler ve siyasetçiler bugünün köleleri olmuş vaziyetteler. Başkalarına kölelik yaparken Kürt Halkı üzerinden de saltanat sürmeye çalışıyorlar.
Yıllardır Kürt değerleri üzerinden kirli bir siyaset yapılmakta ve yalanlar üzerinden sahte bir tarih yaratılmak istenmektedir. Yaşanan bunca tecrübeden sonra bu sahtekârlıkların ve kirliliklerinin ortaya çıkartılmasının kolay olmadığınıda çok iyi kavramış durumdayız. Emila Zolanın ''Gerçeği kapar, yer altına gömersiniz o yine büyüyerek patlayacak, yalanı yok edecektir.'' demesi yaşanan bu sürecin günü geldiğinde nasıl ortaya çıkacağını da göstermektedir.
Gerçeğin günü geldiğinde ortaya çıkacağı umudunu taşırken belki atalarımızın dediği gibi ''heta rast geri wır cehe xwe digire''(Doğru ortalıkta dolanıncaya kadar maalesef yalan yerini edinir) gerçeğini de göz ardı etmememiz gerektiğini bilmeliyiz. Bu yalanların halkımız açısından nelere yol açtığını da görmek zorundayız.
Bu halka 35 senedir her türlü oyunlar oynandı, bugün geldiğimiz son noktada artık bu oyunlar gizli olarak değil aleni bir şekilde yapılmaktadır.
Bunca yıl neden gizli yapılıyordu? Neden şimdi aleni yapılıyor? Herhalde sorulması gereken ve cevap bekleyen ilk soru bu olmalı. Türkiye Cumhuriyeti PKK ile el ele vererek, bu halka verebileceği en üst düzeyde zararı verdi ve hala vermeye devam ediyor. Sözüm ona Bağımsızlık mücadelesine başlarken Kürt Halkının özelliklede ezilen sınıfın desteğini arkasına alması gerekiyordu bu tutumla Kürt Halkı olabildiğince aktif bir şekilde habersizce bu ihanet projesine dâhil edildi. Öcalan kendi isteğiyle Türkiye’ye gittikten sonra olayın özü dolaylıda olsa ortaya çıkmaya ve anlaşılmaya başlandı. Bağımsız Kürdistan kavramı gün be gün sırasıyla konfederalizm, ekolojik toplum ve özerklik gibi içi boş kavramlarla yumuşatılıp, gelinen noktada bağımsızlık köleliktir seviyesine kadar indirildi. Bu kavramlarla aşamalı olarak Kürt Halkı, Öcalan ve Devlet tarafından el birliğiyle kandırıldı ve ikna edilme noktasına getirildi. Anlayacağınız üzere Kürt Halkı inandığı gibi yaşamak isterken, maalesef gelinen son noktada yaşadığı gibi inanmaya başladı. Bu durum netleştikten sonra Öcalan, PKK ve onun uzantıları durumunda olan yapılar, bugüne kadar gizli yaptıkları ihaneti açık bir şekilde yapmaya başladılar. Gizli yapmanın amacı olayı Kürt Halkından saklamaktı ve şimdi mecburi bir şekilde bu ihaneti açık olarak yapmak durumundalar. Çünkü ikna etmeleri gereken taraf bu sefer Kürtler değil Türkler olmuştur. Artık PKK’yi ve özellikle Öcalan’ı, Türklerin gözünde sevimli hatta devlet için çalışan birisi olarak göstermek zorundalar yani böylelikle Öcalan’ın Türk Toplumundaki kötü imajını düzeltecekler ve ortamı buna göre hazırlayacaklar.
Yapılan bu hazırlıkların belirtileri her gün birer birer ortaya çıkıyor.
Selahattin Demirtaş gibi sözde bir Kürt Partisinin başkanının, Kürtlerin en büyük düşmanı olan Türk Cumhuriyetine cumhurbaşkanı adayı olması.
Cumhurbaşkanı yani başkomutan ve devletin başı olacak beyefendi. Zaten olması mümkün değil, ama böyle alçakça bir göreve aday olması da kepazeliğin en güzel örneği.
Bunca Kürdün katili olan ordunun başına çekip birde Kürt Şehitlerini selamlaması eksik.
Ya Çöpçü bile olamayacak Hatip Dicle gibilerinin Kürdistanı çöpe atma terbiyesizliğine ne demeli. Gelin Türk Kardeşler biz bir şey istemiyoruz yeter ki bizi adam yerine mi koyun demeye çalışıyor.
Rıza Altun gibi kirli kişiliklerin Bağımsız Kürdistan ve özgürlük köleliktir demesine ne demeli.
Bağımsızlık için yıllarımızı çalan sizler ne oldu da fikir değiştirdiniz? Döndünüz, döndüğünüz yetmediği gibi dönekleştiniz ve yıllarımızı uğruna verdiğimiz mücadelenin amacının kölelik olduğunu söyleme cüretinde bulunuyorsunuz. Öcalan’ın ben olmasaydım şimdiye kadar Türkiye bölünmüştü Bağımsız Kürdistan kurulmuştu demesi de çabası.
Sırrı Süreyya Önder’in, Kürdistan’ın Kürtlerin değil bütün halkların toprağı olduğunu söylemesi de bizleri ne kadar sevdiklerinin bir göstergesi(!)
Kürtler gözünüzün içine soka soka bu toprakların Kürdistan olduğunu ve Kürt Toprağı olduğunu sizlere gösterecektir.
Bunun gibi sayısızca örnek verile bilinir.
Bizi memnun eden özellikle son dönemde bu omurgasızca yaklaşımların açık bir şekilde yapılmasıdır. Bu sevindirici bir olaydır ve bunu Kürt Halkı olumlu bir yaklaşım olarak görmelidir. Bu şekilde olmasa, görünürde Kürt mücadelecileri, özünde ise Kürt düşmanı olan bu şahsiyetsizleri tanımamız daha da zorlaşacaktı. Son dönemdeki tutumlarıyla ve söylemleriyle onları daha kolay tanımamıza yardımcı oluyorlar. Onlara bu anlamda teşekkür etmemiz lazım.
Başlangıç noktasında bağımsızlık, günümüzde ise kölelik olarak adlandırılan bu mücadelede PKK’nin başarısızlıkları, PKK içi yaşanan olaylar ve olumsuzluklar gerçek dışı sebeblerle izah edildi. İşin özünde PKK’nin bir başarısızlığı yoktu çünkü PKK devlet için çalışıyordu. Kürt Halkı adına ortaya çıkan başarısızlıklar ise devlet adına birey başarıydı niteliğindeydi.
Halkın desteğiyle hat safhaya ulaştırılan mücadelenin neden bugün bu noktada olduğu aslında onların söylediği gibi PKK içindeki çetelerin ve benzeri yapıların sonucunda başarısız olmuş değildir. O çete olarak adlandırdıkları yapılar aslında onların devlet adına başarı elde etmemesi için PKK içinde Kürt Halkı adına mücadele etmiş yapılar ve bireylerdir.
Son açıklamalar ve değerlendirmelerle PKK içinde PKK ve devlet eliyle ortak olarak şehit edilen her Kürt Devrimcisinin bu hain yaklaşımlara karşı çıktığı için cezalandırıldığı gerçeği bugün su yüzüne çıkmış bulunmaktadır.
Öcalan ve devlet eliyle kurduğu PKK sistemi tarafından cezalandırılan ve şehit edilen çok sayıda değerli evlatlarımız var. Bugün hem Kürdistan özgürlük mücadelesine verdiği katkılardan, hem de ailemin bir ferdi olması dolayısıyla Şahin Baliç olayını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayısızca Kürt Devrimcisine yaptığınız gibi yıllarca Şahin Baliç ve arkadaşları üzerinden siyaset yaptınız. Hatta zavallı önderiniz İmralı’da Türk Şehit annelerinden özür dileyip yalvarırken, bütün suçları sanki PKK’nin o kudretli önderi o değilmiş gibi bu şahısların üzerine atıp, tüm pisliklerini bu şahıslarla ifade etmeye çalıştı. Bu açıklamalarıyla hem bir lider olamayacağını, hem de Şahin gibi Kürt devrimcilerini kontrol altına alabilecek yetkinliğe ve yeterliliğe sahip olmadığını itiraf etmiştir.
Halk Şahin Baliç olayının Hamza Bindal olayıyla başladığını ve bunun akabinde devam ettiğini düşünmekte çünkü halka bu temelde ve bu yalan tiyatro üzerinden bilgi verildi.
Yalanlarınızın altında kalacaksınız...
Gerçeklerden korkuyor ve kaçıyorsunuz ama gerçekler gölgeniz gibi peşinizi bırakmıyor ve her an nefesini ensenizde hissediyorsunuz. Bu bile size yeter...
Şahin Baliç olayının Hasan Bindal olayıyla hiç bir alakası bulunmamaktadır. Şahinle Apo’nun ters düşmesi ve anlaşamaması çok daha öncesine dayanmaktadır. Daha önce belli düzeyde açıkladığımız gibi Şahin’in PKK ye katılması bile tartışmalı bir şekilde olmuştur.
PKK’ye katıldıktan sonra kısa sürede özellikle savaş alanındaki başarılarından ve cesaretinden dolayı ön plana çıktı. Botan da kendi memleketinde kısa sürede Türk Devletinin korkulu rüyası haline geldi ve PKK içerisinde tutulmaya ve sevilmeye başlandı. Bunlar gün geçtikçe Öcalan’ın gözüne batıyordu ve gelişmelerden korkuyordu. Kendi eliyle ve dostu Doğu Perinçek aracılığıyla Bekaa’ya getirdiği gazeteciler üzerinden Şahin’i daha net bir şekilde anlamaya ve kavramaya çalışıyordu.
Gazeteciler bilinçli olarak Şahin’in Öcalan’a ve PKK sistemine karşı tutumunu ve düşüncesini öğrenmek için Şahin’e bazı sorular sordular. ''Sizce neden Kampın her yerinde Öcalan’ın bu kadar fotoğrafı var sorusuna'' ''Bu tutum parti önderliğinin ve kadrolarımızın düzeyini gösteriyor demesi ilk kıvılcım olmuştu.''
Bundan haberdar olan Öcalan olayı bizzat kendi öğrenmek ve kulaklarıyla duymak istiyordu. Bunun üzerine Şahin’e ''eğer ben ölürsem partide yerime kim geçebilir'' sorusunu yöneltti. Şahin’in ''yönetimde olan bütün arkadaşların parti önderliğini yapabilecek yeterlilikte ve yetkinlikte olduğunu'' söylemesi Öcalan’ın ağzından salyalar akmasına sebep olmuştu. Belki de onun beklediği cevap PKK önderliğine Şahin’in kendini aday göstermesiydi. Şahin’in vermiş olduğu cevap onun gözünde bundan daha da tehlikeliydi.
PKK ve Öcalan mantığında Öcalan dışında kimse örgütü sahiplenemezdi. PKK sadece Öcalan’ın malıydı ve sadece O sahiplenebilirdi. Oysaki Şahin gerillaları ve yaptığı mücadeleyi sahipleniyordu. Şahin’in ''Biz ancak düşman iradesini kırarak güç olabiliriz, oysaki biz halkımızı öldürerek güç olma yolunu tercih ediyoruz'' demesi mücadeleye bakış açısını gösteriyordu.
O dönemde çıkarılan zorunlu askerlik yasası üzerinden Öcalan ile aralarında düşünce ayrılıkları ortaya çıktı. Şahin bu zorunlu askerlik yasasıyla halka eşit mesafede davranılmadığını böylelikle halkın alt tabakasının hem PKK hem devlet baskısı sonucu çok ezildiğini ve bunun yanlış olduğunu dile getirdi.
Bu tutumlardan sonra devlet özellikle basın yoluyla Şahin’e yüklenmeye ve saldırmaya başladı. O dönemde hem devletin basın yayın organları, hem de Öcalan’ın can dostu Perinçek’in yayın organı 2000’e Doğru dergisi Şahin’i ön plana çıkarttı. Aslında bu, Şahin’in sonunun hazırladığının bir göstergesiydi.
Bardağı taşıran son olay ise başkanlığa gelen bir mektubun Sarı Sinan adındaki arkadaş tarafından Öcalan ulaştırılmadan açılıp okunması oldu. Öcalan bu olaydan dolayı Sarı Sinan’ın yargılanıp cezalandırılması yönünde talimat veriyor. Kamp sorumlu olan Şahin olayı araştırıyor ve Sinan’ın parti yönetiminde olduğunu bunun için başkanlığa gelen bir mektubu açıp okuyabileceğini böyle bir durumda başkandan çok yönetimin ve sistemin önemli olduğunu belirtiyor. Daha sonra yönetimle bir toplantı yapıp Sinan’ı tutuklamayı gerektirecek bir durum olmadığına kamp sorumlusu olarak karar veriyor.
Şahin’in bu tutumu üzerine Öcalan iyice vahşileşip çıldırma noktasına geliyor. Anlaşılan o ki bu yaşanan son olaydan sonra Öcalan Şahin’i ortadan kaldırmak için bir plan hazırlığına giriyor. Alınan karara müdahale olarak Öcalan bir ses kaseti doldurup kampa gönderiyor ve kasette:
Şahin’in amacı beni boşa çıkartmak,
Muhalifler yerime göz dikmiş,
Şahin’e alçak namussuz gibi ithamlarda bulunup ve Şahin’i devlet ajanı olmakla tehdit ediyordu.
Bu söylemleriyle bir sonraki aşamaya kendince hazırlık yapıyordu. Ne oldu ne değişti peki daha düne kadar Şahin gibi üç dört adamım olsa devleti dize getirirdim diyen Öcalan neden birden Şahin’i hedef yaptı? Tek bir sebebi vardı. Şahin Öcalan’ın bu halk için bir tehlike olduğunu görmeye başlamasıydı. Şahin’de bazıları gibi alçaklık ve çakallık yapsaydı ve iradesini teslim etmiş olsaydı bugün yaşıyor olacaktı.
Bu kasetten sonra Sinan direk tutuklanıyor, Şahin sosyal tecritte alınıyor ve bu kaset üzerinden değerlendirme yapılıyor. Yapılan platformda Şahin Baliç daha önce dile getirdiği görüşlerini eksiksiz bir şekilde tekrar ediyor ve konuşmasının sonunda eğer parti yönetiminden bir yetkilinin mektubu açma hakkı bulunmuyorsa bu bir parti değil diktatörlüktür görüşünü yineliyor.
Yönetimdeki arkadaşlar konuyla ilgili görüşlerini dile getirdikten sonra Şahin’in kendi durumunu önderliğe karşı izah etmesini ve bir özeleştiri vermesi isteniyor. Şahin yönetimin bu kararına saygı göstererek bir rapor hazırladı ve raporda kendi gerçekliğini ve inandıklarını dile getirdi. Bu tutum Öcalan’ı iyice rahatsız etti ve bu süreçten sonra Öcalan kadrolarda Şahin taraftarlarının yoğunlukta olduğunu farkedince farklı bir oyun devreye sokuldu.
Rutin bir tatbikat yapıldı ve bu tatbikatta Hamza Bindal’ın vurulması öncesinden ayarlandı. Öcalan’ın izah ettiği gibi olağanüstü bir tatbikat olduğu gerçek dışı bir kavramdır. Diğer bütün tatbikatlardan farklı olan bir tarafı bulunmamaktaydı farklı olan bir tarafı varsa da bütün planın Öcalan kontrolünde yapılması ve tatbikat esnasında Hamza Bindal’ın Öcalan’ın emriyle vurulmasıydı.
Hamza Bindan özelde bir görevi ve yetkisi bulunmadığı halde Öcalan’ın özel işlerine bakan ve Öcalan’ın bütün pisliklerine şahit olmuş ve aynı şekilde hemşiresi olan birisiydi. Öyle düşünüyorum ki Öcalan Şahin’i ortadan kaldırırken, arada Öcalan’ın kirliliklerini bilen Hamza Bindal’dan da bu arada kurtulmak istedi.
Jitemin Kurucusu olan Arif Doğan’ında biz Hamza Bindal’i görevli olarak Öcalan’ın yanına gönderdik demesi işin bir diğer tarafı.
Bu olaydan bir kaç gün sonra Şahin Öcalan’ın talimatıyla tutuklanıyor.
Yönetim tarafından yapılan keşif sonucunda Şahin’in bulunduğu pozisyondan Hamza Bindal’ın vurulmasının imkânsız olduğu belirtildi. Maalesef buna rağmen Öcalan’ın kararı dışında bir şey uygulanması mümkün değildi.
Tutuklandıktan sonra Öcalan’ın özel talimatıyla her türlü işkenceye tabi tutuldu. Kawacı olması ve babamızın Peşmergelik yapmış olması işkencesini dahada ağırlaştırdı.
Kürdistan dağlarında Kürdistan bağımsızlığı için mücadele ederken bacağından yaralandı, sakat kaldı fakat mücadelesinden yılmadı. Oysaki siz mücadele ederken yaralanıp sakat kalan bacağını bir daha ayağa kalkıp Öcalan’a cevap veremesin diye vahşice nasıl kırdığınızı hatırlıyor musunuz?
Baldırlarından şişler geçirip Türk Devletinin özel olarak onlar gibi Kürt Evlatları için gönderdiği çivileri avuçlarına nasıl çaktığınızı hatırlıyor musunuz?
Hitlerin insanları fırınlarda yakmasını örnek alıp bedeninin her santiminde naylon erittiğinizi hatırlıyor musunuz?
PKK, insanı ve özellikle Kürtleri kişiliksizleştirme üzerine programlanıp kurulmuş bir örgüttü. Bunu marifet sayıp sanki cinsel organını bedeninin herhangi bir parçası değilmiş gibi davranıp, cinsel organında sigaralar söndürdüğünüzü hatırlıyor musunuz?
Canlı canlı bedeninden parçalar kopardığınızı, kerpetenlerle derisini söktüğünüzü ve vücudunda kestiğiniz yerlere yıldırmak için tuz koyduğunuzu hatırlıyor musunuz?
Vücudundaki bütün kemikleri teker teker kırdığınızı...
Şahin’in bu halinden bile korkuyordunuz adını duyduğunuzda içiniz titriyordu korkudan. Şam’dan emir üstüne emir gönderip neden yaşatıyorsunuz neden hala sağ bırakıyorsunuz yaşasında anamızı mı becersin diyecek kadar acınacak durumdaydınız.
''Üzerine benzin döküp yakın'' emrini verdiniz ama bunu yapmadınız, yapamadınız çok sevdiğinizden değil ya da vicdanlı oluşunuz buna engel olmadı. Örgüt içinde Şahin gibi birisine bunu yapmanızın size ne kadar olumsuz etkileri olacağını bildiğiniz için yapmadınız.
Şahin’le yıllarca omuz omuza mücadele eden ve şimdi kendilerini çok temiz göstermeye çalışan o kadrolar, cesaret edip tek kelime bile söyleyemediler. Oysaki Şahin’in suçsuz olduğunu Şahin’in nerden ve nasıl bir aileden geldiğini onlarda en az Şahin kadar iyi biliyorlardı. Sırf yaşamlarını muhafaza edebilmek adına leş kargaları gibi davranıp bu olumsuz durumdan kendilerine pay çıkarma yolunu seçip, bu sahtekârlıklar üzerinden Apo’nun gözüne girmeye çalıştılar.
Şahine karşı yapılmak istenen bu yaklaşıma Mehmet Şener’in ve Sarı Baran’ın karşı çıkması daha sonrasında Mehmet Şeneri’de Öcalan’ın hedefi haline getirmişti, çünkü Mehmet Şener başkanın emrine itaatsizlik etmişti.
Şahin’e KAWAcı dediniz. KAWAcılar PKK’yi ele geçirmeye gelmiş dediniz. Öyle olmasa 7 erkek kardeş neden birden PKK’ye katılsın diye izahatlar yapmaya çalıştınız. Sizde Kürdistan sevgisi yoktu, bizde de olmadığını zannettiniz.
Evet Şahin KAWAcıydı ve bir Kürdistan sevdalısıydı, bunu hiçbir zaman saklamadı ve bundan onur duydu. Öcalan kadınları özgürleştirme adı altında kadınlara her türlü pisliği yaparken, Şahin ve Şahin gibileri Kürdistan sevdası uğruna eşlerini, sevdiklerini ailesini bırakıp kendini halkına adadılar.
Neydi Şahin MOSSAD’A çalışıyordu sen ise İsrail’e karşı Filistin’le yan yana mücadele ediyordun ve bu yanlıştır diyen herkesi ölüm listelerine koyuyordun. Ey zavallı adam şimdi kucağına oturduğun devletinden gözlerini ve kulaklarını açarak bak ve dinle
Bugün İsrail Kürtler için ne diyor senin Kürt evlatlarını uğruna şehit ettiğin Filistin ne diyor.
Sen bir Kürt düşmanıydın. Onlar ise Kürdistan fedaileriydi, zaten seninle aynı safta olmalarını beklemek en büyük hata olurdu.
''Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım'' der Kizildereli atasözü. Şahin’den o kadar korkuyordunuz ki siz, Şahin’i infaz edeceğiniz sahaya dahi yürüyemeyecek şekilde kollarınızda götürdünüz.
Francis Bacon’un dediği gibi ''İnsanın çekeceği acının bir haddi vardır, ama korkunun yoktur.'' Şahin acılarını çekerek Kürdistan için şehit oldu. Peki ya siz ne olacaksınız? Bu korkularınız ne olacak? Sizler her gün bu korkularınızdan dolayı yavaş yavaş öleceksiniz. Şahin gibi devrimciler ise bu halkın kalbinde yaşayacakları gibi sizler tarihin kirli sayfalarına gömüleceksiniz.
Mardin’de yapılan toplu katliam da Şahin’in üzerine atılmak istendi bu konuyu kulaktan dolma bilgilerle dile getiren bazı siyasetçilerde bu yanlışlığa hizmet etti. Mardin Katliamı direk olarak Lübnan’da özel olarak Abdurrahman Matur komutasında görevlendirilen bir bir gurubun Mardin üzeri Kuzey Kürdistan’a girişiyle gerçekleştirildi. Şahin o dönemde ülke içi genel sorumluydu. Apo bu gurubu özel yetkili olarak ve bölgedeki guruplara müdahale etmesi için görevlendirip gönderdi. Şahin ve beraberindeki yönetim Apo’nun bu direk müdahalesi sonucu gerçekleştirilen katliama sessiz kalıp, göstermeleri gereken devrimci tutumu gösterememişlerdir.
Şahin, Öcalan mahlûkatının bilinçaltında o kadar yer edinmiş olmalı ki, adam PKK’nin bütün pisliklerini onla izah etmeye çalışıyor. Şahin’i Kürt Ergenekon’unun kuruluşunda yer almakla suçluyor ve Kürt Ergenekon’unun kuruluşu olarak verdiği tarihte Şahin’in 6-7 yaşında olduğunu bile bilmiyor.
Cemil Bayık da önderi gibi, PKK’nin hiçbir kirli ve karanlık yapıyla ilişki içerisinde olmadığını söylüyor. Yapılan kirli ve karanlık ilişkileri 4’lü çete olarak dile getirdiğiniz devrimcilerle açıklamaya çalışıyor ve PKK dışındaki diğer siyasi partileri ihanetle ve işbirlikçi olmakla suçluyorsunuz.
Peki, kuruluş aşamasında Filistin’le yan yana mücadele etme karanlık ve kirli bir ilişki değil miydi?
Aynen bugün olduğu gibi 1991 yılında Kürt Halkının eline büyük bir fırsat geçti. Halk Baas Rejimine karşı mücadele etmeye başladı. Halk ve peşmerge güçleri mücadele etmeye başlamışken, Kürdistan bayrağını dikmeye çalışırken sizin yetkilerinizin (Nizamettin Taş ve Halil Ataç) gidip Zaho’da Şebanike’de bir resturantta bugün kü Rawend isimli düğün salonunda Saddam’ın adamlarıyla anlaşma yapması kirli ve karanlık bir ilişki değil miydi? O zaman 4’lü çeteden yaşayan kimse zaten kalmamıştı.
Bugün bana bir silah verin gidip peşmergelik yapmaya hazırım diyen eski yöneticileriniz cesaret edipte o gün oraya neden gittiklerini açıklayabilecek onura sahipler mi acaba? Ben Sayın Mesud Barzani’yi peşmerge kıyafetiyle gördüğümde ağlıyorum diyen Çakallar ve Kemikçiler o gün neler yaptıklarını neden açıklayamıyorlar? Timsah gözyaşları yerine neden yaşattığımız bu felakete ağlamıyorsunuz? Sizler neye ağlıyorsunuz peki?
Ya 1997 İran ile yapılan anlaşmanın mantığı neydi? Nizamettin Taş ve Osman Öcalan ile yapılan görüşmesi sonrasında nelere karar verildi? Bu görüşmeye İran Savaş Uzmanları neden katıldı, bunlar PKK’nin savaş koordinasyonunda nasıl yer aldılar ve hangi tavizler sonucunda İran PKK’ye ağır silah vermeye başladı? Bu mu temiz ve aydınlık ilişkileriniz?
Ya son İran ve Esad ile yapılan son anlaşma sonucu Güneybatı Kürdistan’ın durumuna ne diyeceksiniz? Bunu hangi kategoriye koymayı düşünüyorsunuz?
Bu kirli ilişkilerinizin sonunda neler oldu bu halka ne kadar zarar verdiniz?
Bunları diğer siyasi partilerin açıklaması gerekirken bizim gibi insanlar açıklamak zorunda kalıyor. Neden kendileri bunları açıklamıyor acaba? PKK’den ayrılıp yeni oluşumlara giden kesimler neden bunları halka anlatmıyor?
Bunların hepsi Türkiye’de Erdoğan İmparatorluğunun kurulmasına zemin hazırlamak için yapılan son ve en büyük kirli ilişkileridir. Kürtleri Kürdistan için değil de Büyük Türkiye İmparatorluğu için feda ediyorlar. Son dönemde PKK’nin Türkiye yanında yer alarak İsrail’i hedef alan açıklamalar yapması bunun kanıtıdır.
Bağımsızlık ancak bağımsız beyinlerle ve yüreklerle olur köle ruhlu insanlardan bağımsızlık adına olumlu birşeyler söylemelerini beklemek hayalperestlik olur.
Unutmadan da şunu hatırlamakta yarar var Şahin’de PKK sisteminin içinde hatalar işlemiştir. Şahin’in ailemizin bir ferdi olması onu hatasız kılmaz. Mahkemesinde kendisi de savaş pratiğinin yargılanabileceğini söyleyip, bunun dışındaki bütün suçlamaları reddediyor ve düşüncesini savunmaya devam ediyor. Önemli olan işin özünde temiz olması ve Kürdistan için mücadele eden birisi olmasıdır. Öcalan Şahin’i anlatırken Şahin’in Ailesinin genlerinde ihanet olduğunu söylüyor. Kanımca kendisi ve ailesi öyle olduğu için bizi de kendisi gibi zannediyor. Baliç Ailesinin genlerinde mücadele ve Kürdistan sevdasından başka bir şey yer almamıştır, almayacaktır da. Bunun en büyük kanıtı Baliç Ailesinin bu uğurda verdiği şehitlerdir.
Daha Öcalan Kürtlük nedir bilmez iken Peşmergelik yapıp sonrasında Türk Devletinden kaçıp dağlarda saklanarak cigerlerini tüketen Babam Abdurrahman Baliç, kendisi PKK ve devlet eliyle şehit edilen Şahin Baliç,
PKK içerisinde Kürdistan Dağlarında şehit olan kardeşlerim Abdullah ve Mustafa Baliç.
Cizre’de güpe gündüz sokak ortasında devlet tarafından ibreti âlem olsun diye kurşuna dizilen amcalarım İsmail ve Resul Baliç,
Mahmur Kampında tedavi imkânı bulamadı diye ölen yiyenim Rojin Baliç,
Türk Gazetelerinin hedef göstermesi sonucu hala sebebi bilinmeyen bir şekilde demir eritme fabrikasında çıkan bir patlama sonucu ölen amca oğlum Hacı ve kardeşim Ecevit Baliç,
Öcalan’ı bir önder olarak görüpte Öcalan’ın hapishane koşullarını ve Kürtlere yapılan bu zulmü protesto etmek için bedeninin İstanbul’un ortaya yerinde ateşe veren amca oğlum Yusuf Baliç.
Hadi bu yaşananlarla Öcalan Ailesini yan yana getirin, kimlerin genlerinde ne olduğuna sizler karar verin.
Kürt Halkı bilmelidir ki yaşanan bu ihanetlerin intikamı ancak ULUSAL BİRLİK sağlanmasıyla alınabilinir.
(Burda olayları genel hatlarıyla anlatmaya çalıştım bahsi geçen her konunun detaylarının olduğunu halkımız bilmelidir)

31 Temmuz 2014

Yeni Yorum yaz

Düz metin

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.